Tarih: 13.09.2022 Yazar: Yavuz Yavuz Yorumlar: 0

Kadınlar Dünya Voleybol Şampiyonası, 23 Eylül günü Hollanda-Kenya maçıyla başlayacak. İlki 1952’de düzenlenen ve yetmiş yıllık tarihinde ilk defa bu yıl ortak ev sahipliğiyle düzenlenecek şampiyonada maçlar, Hollanda ve Polonya’da oynanacak. İlk dönemleri sosyalist ülkelerin dominasyonuyla geçen, daha sonra Japonya’nın şirket merkezli voleybol modelinin desteğiyle büyüyen milli takımının eklenmesiyle kendisine yeni coğrafyalar bulan ve 1990’ların başında sosyalist blok ülkelerinin dağılmasının ardından Avrupa’da farklı ülkelerin rekabete dahil olduğu bu turnuva, geçen yetmiş yılda birçok çekişmeli maça, sürpriz sonuca ve yıldızların doğuşuna tanıklık etti.

Kadınlar Dünya Voleybol Şampiyonası’nın 19. edisyonuna yaklaşırken, turnuvanın tarihinde bir yolculuğa çıkacağız. İki bölümlük yazı dizisinin ilk kısmında, turnuva tarihinden öne çıkan beş maça göz atacağız. İkinci bölümdeyse turnuvanın yetmiş yılına damga vurmuş beş oyuncuyu tanıyacağız. Her iki liste de kronolojik sıralar izleyecek, ilk listede maçlar oynandıkları tarihlere göre sıralanırken ikinci listede ise oyuncular Dünya Şampiyonası’na damga vurdukları döneme göre sıralanacak.

Bunlar objektif listeler değil, hiç şüphesiz genişletilmeye ve itirazlara açıklar. Elbette yetmiş yıllık bir tarihe sahip bir turnuvada kayda değer maçlar arasından beş tane veya turnuvaya damga vurmuş isimlerden beş kişi seçmek oldukça sınırlayıcı. Sözgelimi, bugün okuyacağınız maçlar içinde, Rusya’nın Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dönemi sonrası ilk şampiyonluğunu Brezilya’ya karşı aldığı 3-2’lik sürpriz galibiyetle elde ettiği 2006 finalini ya da iki Avrupa takımının oynadığı ilk final olan 2018 Dünya Şampiyonası şampiyonluk maçını bulamayacaksınız. Ancak yine de burada, voleybolun gelişiminin dünyadaki dönüşümlerle ilişkisini açığa çıkarmaya çalışan listeler var.

5. SSCB 3-2 Romanya, 1956, final grubu, Paris

1956 Kadınlar Dünya Voleybol Şampiyonası afişi, Wikimedia

En güçlü takımların sosyalist blok ülkelerinden çıktığı erken dönem uluslararası voleybolun ilk küresel turnuvası olan 1952 Dünya Şampiyonası’nı ev sahibi SSCB namağlup kazanmıştı. İkinci şampiyona ise voleybolun genişlemesine tanıklık etmiş, katılan takım sayısı sekizden 17’ye yükselmişti. İlk şampiyonaya Avrupa dışından katılan tek ülke Hindistan iken, Fransa’daki ikinci turnuvaya Brezilya, Amerika Birleşik Devletleri, İsrail, Çin ve Kuzey Kore gibi ülkeler eklenmiş, Avrupa’dan ise Lüksemburg, Batı Almanya ve Hollanda gibi ülkeler ilk defa katılmıştı.

Ancak bu, SSCB’yi durdurmak için yeterli olmamıştı. Yaptığı 11 maçta hiç yenilmeyen SSCB turnuva boyunca yalnızca üç set kaybetti. Bunların ikisini ise, turnuvayı ikinci tamamlayacak olan Romanya kazanabilmişti. Final grubunun üçüncü maçında ilk iki seti 15-12 ve 15-11 kazanan Rumenler büyük bir sürprize imza atmaya çok yaklaşmıştı. Ancak Sovyetler diğer setleri 15-6, 15-12 ve 15-8’lik skorlarla kazanarak maçtan galip ayrılmış ve liderlikte yerini pekiştirmişti. Romanya turnuva sonunda ikincilikte kalarak tarihinin kadınlardaki ilk ve tek küresel voleybol madalyasını kazanırken, Sovyetler ise Dünya Şampiyonası tarihinde ilk 2-0’dan geri dönüşü gerçekleştirmişti.

4. Japonya 3-1 SSCB, 1962, final grubu, Moskova

İlk Olimpik voleybol turnuvasının ev sahibi Japonya, IOC

Voleybol ilk kez 1964’te Tokyo’da programda yer almak üzere Olimpiyat Oyunları’na kabul edildiğinde, Uluslararası Voleybol Federasyonu (FIVB) dört yılda bir düzenlenen Dünya Şampiyonası’nın takvimini Olimpiyat Oyunları ile çakışmaması için değiştirdi. Böylelikle, SSCB’nin üst üste üçüncü şampiyonluğunu kazandığı 1960 turnuvasından iki yıl sonra yeni bir şampiyona, Sovyetler Birliği’nde düzenlendi.

Bu turnuva, aynı zamanda ilk Olimpik voleybol turnuvasına ev sahipliği yapacak olan Japonya’nın uluslararası voleybol sahnesine çıkışına tanıklık etti. Ülkenin İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden inşasının ve kapitalist blokun bir parçası olarak uluslararası arenaya yeniden kabulünün taşıyıcısı olan şirketler, yükselen işçi hareketine karşı bir disiplin mekanizması olarak sporu teşvik etmeye başlamış, tekstil firması Dai Nippon’un işçileri de ülkenin kadın milli voleybol takımının belkemiğini oluşturmuştu. Takım, Olimpiyat’tan önce Dünya Şampiyonası’na katılarak uluslararası voleybol sahnesinde yerini aldı.

Turnuvaya Almanya Demokratik Cumhuriyeti, Kuzey Kore ve Çin’i mağlup ederek başlayan Japonya, final grubunun üçüncü maçında ise ilk seti kaybetmesine karşın SSCB’yi 3-1 yenerek hem güçlü rakiplerine Dünya Şampiyonası tarihindeki ilk mağlubiyetini tattırdı hem de şampiyonluk yolunda önemli bir avantaj elde etti. Japonya’nın namağlup şampiyonluğu, uluslararası voleybolun o zamana kadarki kısa tarihinin en büyük sürpriziydi.

3. Küba 3-0 Japonya, 1978, final, Leningrad

Kaynak: Telecubanacan

Japonya’nın 1962’deki şampiyonluğu dünya voleybolunda yeni bir sayfa açmıştı. Ülkenin kadın milli voleybol takımı, daha sonra yapılan üç Dünya Şampiyonası’nda iki şampiyonluk kazanmış, Olimpiyat’ta ise Münih 1972’deki altın olmak üzere üç madalya kazanmıştı. 1967’de Almanya Demokratik Cumhuriyeti ve Kuzey Kore’nin bayraklarının kullanılmasına izin verilmemesi nedeniyle sosyalist ülkelerin şampiyonayı boykot etmesi Japonların üst üste ikinci şampiyonluklarını kazanmasının yolunu açmış, 1970’te SSCB turnuvaya geri dönerek rövanşı alırken dört yıl sonra üstünlük bir kez daha Japonya’ya geçmişti. 1978’de SSCB’de düzenlenen Dünya Şampiyonası ise Japonya’nın tahttan inişine tanıklık edecekti.

Şampiyonada daha önce yalnızca SSCB’ye yenilen Japonya, Volgograd’daki ikinci tur gruplarında Küba’dan set alamamıştı. Kadınlar Dünya Voleybol Şampiyonası’nda ilk defa kullanılan yarı final ve final eleme sistemi ise iki takımı bir kez daha karşı karşıya getirerek Japonya’ya unvanını korumak için bir şans daha veriyordu. Küba yarı finalde SSCB’yi, Japonya ise Güney Kore’yi yenerek finaldeki yerlerini almıştı. Ancak Leningrad’da kazanan bir kez daha Küba oldu. Rakibini 15-6, 15-9, 15-10’luk üç sette mağlup eden Küba, 1990’larda dünya voleyboluna damga vuracak performansından da bir fragman sunmuştu.

2. İtalya 3-1 Çin, 2002, yarı final, Berlin

İtalya’nın 2002’de dünya şampiyonu olan kadrosunun önemli isimlerinden Sara Anzanello, FIVB

Voleybolda 1980’lere Çin, o zamana kadar dünya voleybolunu şekillendiren sosyalist blokun dağılmasının ardından 1990’lara ise Küba damga vurmuştu. Ancak Küba’nın altın kuşağı yavaş yavaş sahneden çekilirken, Almanya’da düzenlenen 2002 Dünya Şampiyonası’na çeyrek finalde veda ederek beş organizasyon (üç Olimpiyat, iki Dünya Şampiyonası) ve 10 yıl sonra ilk defa bir büyük turnuvada podyumun birinci basamağından uzakta kalmışlardı. Bu da yeni bir dünya şampiyonunun ortaya çıkması için diğer takımları umutlandırmıştı.

Öte yandan 1996’da Olimpiyat, 1998’de ise Dünya Şampiyonası’nda final oynayan Çin, yeni bir zafer için en güçlü aday olarak görünüyordu. İkinci tur grubunda güçlü rakipleri Rusya ve Küba’ya yenilen, son maçta Yunanistan’a karşı aldığı 3-0’lık galibiyetle kendisini zar zor çeyrek finale atan İtalya’yı ise, bir önceki yılki Avrupa ikinciliğine rağmen favori görenlerin sayısı çok değildi. Çeyrek finalde Güney Kore’ye set vermeyen takım final için karşısında Brezilya’yı beş sette geçebilen Çin’i buldu.

Daha sonra turnuvanın en değerli oyuncusu seçilecek olan Elisa Togut’un üçü bloktan olmak üzere 29 sayıyla yıldızlaştığı yarı finalde İtalya, Çin’i 3-1 ile mağlup etti. Daha sonra finalde de ABD’yi tie-break setiyle mağlup eden İtalya, kadınlardaki ilk dünya şampiyonluğuna ulaştı. Bu sonuç, aynı zamanda SSCB dışında ilk kez bir Avrupa takımının dünyanın en büyüğü olduğunu ilan ediyordu.

1. Brezilya 3-2 Japonya, 2010, yarı final, Tokyo

Brezilya’nın 2010 Dünya Voleybol Şampiyonası’ndaki kahramanlarından Sheila Castro, FIVB

Japonya her ne kadar eski günlerinden uzak olsa da dünya voleybolunun parasal merkezinin Asya’ya kaymasına ön ayak olmuştu. 1998’e kadar yalnızca bir kez, 1967’de, Dünya Şampiyonası’na ev sahipliği yapan ülke daha sonra dört kez dünyanın en iyi takımlarını ağırlamıştı. Bunların Japonya sermayesinin zenginleşmesine şüphesiz faydası olsa da voleybolun zirvesindeki günlerine dönmelerine pek yardımcı olmadı. Buna karşın, 1970’lerdeki takımın başarılarına en fazla yaklaşan kuşak bu dönemde çıktı demek abartı olmaz.

2010’daki Dünya Şampiyonası’nda, 32 yıl sonra tekrar yarı finale adını yazdıran Japonya, karşısında dünya voleybolunun yükselen ülkelerinden Brezilya’yı buldu. Turnuvada ilk şampiyonluk maçına 1994’te çıkan Brezilya, 2006’da yeniden finale yükselmişti. Rusya’ya yenilerek ikincilikte kalsalar da Brezilyalılar 2008’de Pekin’de Olimpiyat altınını boyunlarına geçirerek tarihlerinin en büyük başarılarını elde etmişlerdi. 2010’da, üst üste ikinci finallerini ararken ise Japonya’yı geçmeleri gerekecekti.

Brezilya ve Japonya arasında oynanan 2010 Kadınlar Dünya Voleybol Şampiyonası yarı finali 2 saat 39 dakikayla turnuva tarihinin en uzun maçı oldu. İlk seti 25-22 alan ve bir maratona benzeyen 40 dakikalık ikinci seti 35-33 ile hanesine yazdırarak 2-0 öne geçen Japonya üstünlüğünü koruyamadı. Sheila Castro, Natalia Pereira ve Fabiano Claudino’nun 20 sayı barajına ulaştığı maçta, Castro altı blok yaparken orta oyuncular da toplam dokuz blokla Japonya’nın Saori Kimura ve Yukiko Ebata’lı hücum hattını durdurmayı başardı. Üçüncü ve dördüncü seti 25-22 ile hanesine yazdırarak skoru eşitleyen Brezilya tie-break’i de 15-11 kazanarak finale yükselen taraf oldu.

Brezilya finalde de beş setlik bir maç oynadı ve Rusya’nın üst üste ikinci şampiyonluğunu elde etmesine engel olamadı. Gamova önderliğindeki takım tıpkı 2006’da olduğu gibi Brezilya’yı tie-break setiyle mağlup ederek dört yıl önce herkesi şaşırtarak çıktığı dünya voleybolunun zirvesindeki yerini perçinledi. Brezilya ise 2012’de Londra’da bir Olimpiyat altını daha kazansa da ilk Dünya Şampiyonası zaferini hala arıyor.

Kapak fotoğrafı: FIVB

Bir Cevap Yazın