Tarih: 25.08.2023 Yazar: Eren Büyükyavuz Yorumlar: 0

FIBA Basketbol Dünya Kupası’nda perde bir kez daha Uzakdoğu’da açılıyor. Yakın dönemde düzenlenen 2006 Japonya ve 2019 Çin’in ardından bu kez Filipinler, Endonezya ve Japonya turnuvaya ortak ev sahipliği yapacak. Turnuvanın çeyrek final aşamasından itibaren tek ev sahibi olacak Filipinler’in ise tarihin tozlu sayfalarında unutulmuş bir özelliği daha var. Zira Filipinler, 1978 yılında ilk kez Asya kıtasına uğrayan Dünya Basketbol Şampiyonası’nın da ev sahibiydi. O halde, Uzakdoğu’da daha önce düzenlenen üç şampiyonadan üç hatıra ile 2023’e uzanalım.

“Thrilla in Manila 2”

Yer Filipinler, şehir Manila ve takvimler 1970’leri gösteriyorken akla ilk gelen şey Muhammed Ali ile Joe Frazier’ın üçüncü ve son karşılaşması oluyor haliyle. 1 Ekim 1975’te Araneta Coliseum’da rakibini 14 raundun sonunda yenen Ali, o gün üstünlüğünü tüm dünyaya kanıtlamıştı.

Ali ve Frazier Manila’da (skysports.com)

Fakat bizim Manila’yı ziyaretimizin nedeni farklı. Ağır sıklet boks dünyasının unutulmaz kapışmasından tam üç yıl sonra, aynı salonda bu kez dönemin basketbol ağır sıkletleri Yugoslavya ve Sovyetler Birliği Manila’da heyecan fırtınasına yol açacaklardı.

O zamanki turnuva yolağı ve katılımcı sayısı günümüzden bir miktar farklıydı. Basketbola olan ilgisi hayli yüksek Filipinler, ev sahibi avantajı ile doğrudan ikinci tura kalmış ve son sekiz takım arasında yer almayı henüz maç yapmadan garantilemişti. Bu avantaja sahip bir diğer ekip ise son dünya şampiyonu apoletiyle Sovyetler Birliği idi. Turnuvada bulunan diğer 12 takım ise dörderli üç grupta yer almıştı. Bu grupların ilk iki sırasını elde edecek takımlar Filipinler ve Sovyetler Birliği’ne katılıp yarı final etabı olarak adlandırılan ikinci tura yükselecekler ve bu nihai grupta birbirleriyle karşılaşacaklardı. Ayrıca bu turnuvada ilk kez şampiyonu belirlemek için bir final maçı oynanacaktı. Finale kalabilmek için de yarı final etabında grubu ilk iki sırada bitirmek gerekiyordu.

Buradan bakıldığında bir miktar karmaşık görünen sürecin sonunda aslında beklenen oldu ve Yugoslavya ile Sovyetler Birliği finale kalmayı başardı. Bu esnada Amerika Birleşik Devletleri nerelerdeydi diye soracak olursanız, onlar genellikle Olimpiyat Oyunları’na ağırlık veriyor ve dünya basketbol şampiyonalarına çoğunluk olarak üniversite takımlarının oyuncuları ile katılıyorlardı. Yugoslavya ve Sovyetler Birliği karşısında yarı final etabında oynadıkları maçlarda mağlup olmuşlardı.

1950’li ve 60’lı yıllarda Avrupa ve dünya basketbolunda söz sahibi ülke genellikle Sovyetler Birliği olmuştu. 1978 Filipinler öncesi son şampiyon yine onlardı. Fakat 70’ler aynı zamanda Yugoslavya’nın da altın madalyalara kavuştuğu dönemin başlangıcıydı. İlk olarak 1970’te kendi evlerinde kazandıkları dünya şampiyonluğunu, ‘73 ve ’75 yıllarında arka arkaya gelen Avrupa şampiyonlukları takip etmişti. Takvimler 1977’yi gösterdiğinde ise Yugoslav basketbolunun babası olarak tabir edilen Aleksandar “Aca” Nikolic yeniden milli takımın başına geçiyor ve çoktan hak ettiği altın madalyaları toplamaya girişiyordu. İlk olarak 1977’de gelen Avrupa şampiyonluğunun ardından sırada 1978 Filipinler vardı.

Pos bıyıklarıyla Sovyet Tkachenko ve Yugoslav Kicanovic karşı karşıya (fiba.basketball)

İlk turda Kanada, Güney Kore ve Senegal’i rahatça geçen Yugoslavya, yarı final etabına ulaştı. Bu turda da karşılaştıkları rakiplerinin tamamını yenerek finale çıkmayı başardılar. Yarı final etabında 105-92’lik skorla yendikleri Sovyetler Birliği bu kez finalde karşılarındaydı.

Dünya Basketbol Şampiyonası tarihinde ilk kez oynanan finalin normal süresi 73-73 eşitlikle sonuçlandı ve maç uzadı. Uzatma periyodunda Sovyetler Birliği’nin tüm sayıları, ilerlemiş yaşına karşın hala çok etkin olan Sergei Belov’dan gelirken, bu çabası maçı kazandırmaya yetmeyecekti. 82-81’lik maç sonunda altın madalyaya ulaşan taraf Yugoslavya olurken, 21 sayısıyla maçın en skoreri Drazen Dalipagic aynı zamanda turnuvanın da en değerli oyuncusu seçilecekti.

Turnuvanın en iyi beşinde iki Yugoslav daha, Kresimir Cosic ve Dragan Kicanovic yer alacak, etkileyici oyununun yanı sıra pos bıyıklarıyla da Sovyetler’in en dikkat çeken isimlerinden olan Vladimir Tkachenko, Brezilyalı Oscar Schmidt ile beşi tamamlayacaktı.

Muhammed Ali-Joe Frazier kapışması Manila’da noktalansa da Yugoslavya-Sovyetler Birliği çekişmesi iki ülke tarihe karışana dek devam edecekti.

Tepeden İkili Oyun

Takvim yaprakları 2006’yı gösterdiğinde Sovyetler Birliği dağılalı epey zaman olmuştu. Yugoslavya da parçalanma sürecinin sonlarına varmış, geride sadece Sırbistan-Karadağ diye bir ülke kalmıştı. Avrupa basketbolunda Sovyetler’den kopan Litvanya, Yugoslavya’dan ayrılan Hırvatistan ve Slovenya yeni güçler oluşturmuş, bunlardan bağımsız yükselişini sürdüren İspanya ve Yunanistan kıtanın yeni hâkimi olmanın peşine düşmüştü.

Öte yandan 1998’de bronz madalyada kalan, 2002’de ise kendi evinde adeta hezimete uğrayan ABD, üstüne bir de 2004 Atina Olimpiyat Oyunları’nda aradığını bulamayınca yeni bir yapılanmaya gitmişti. Başantrenörlüğe NCAA efsanesi Mike Krzyzewski getirilirken kadro da NBA yıldızları ile bezenmişti. Kısacası ABD, yeniden zirveye dönmeyi çok istiyordu.

Coach K (nbcnews.com)

1990’lı yıllar uluslararası oyuncuların NBA takımlarında sayıca çoğaldıkları ve giderek artan süreler aldıkları dönemin başlangıcıydı. 2000’lerden itibarense takımlarda ana rolde oynayacak seviyede oyuncuların sayısı arttı. Bu durum, 2006 Japonya’da yer alan üst seviye hemen her takımda birer, bazılarında daha da çok sayıda NBA oyuncusunun yer almasını sağladı.

Buna karşın ABD grup aşamasındaki beş maçı ortalama 23 sayı, son 16 turunda Avustralya’yı 40 sayı, çeyrek finalde Almanya’yı ise 20 sayı farkla geçmeyi başardı. LeBron James, Carmelo Anthony, Dwayne Wade gibi isimlere sahip kadroyu kimse yenebilecek gibi görünmüyordu. Diğer yandan Yunanistan da yenilgisiz şekilde yarı finale ulaşmış ve ABD’nin karşısına çıkmaya hak kazanmıştı.

Şimdi takvimi biraz ileri sarıp, o gün sahada olan isimlere kulak verdiğimizde Yunanistan’ın başardığı şeye kendilerinin bile inanamadıklarını görüyoruz. Örneğin Theo Papaloukas, ABD ile bin defa karşılaşsalar 999 kez kaybedeceklerini düşünüyor. Ama o gün binde birlik ihtimal gerçek oldu. Peki bu bir rastlantı mıydı? O yılki ABD kadrosuyla karşılaşırken işi sadece rastlantılara, şansa bırakmak çok gerçekçi olmaz. İşin aslı Yunanistan o gün doğru yapması gereken her şeyi doğru yaptı. Anlaşılan o ki ABD, Yunanistan kadar derse hazır değildi.

Maçın imzası Yunanistan’ın artık dillere pelesenk olan oyun kurucularının Sofoklis Schortsanitis ile oynadıkları ikili oyunlardı. Özellikle ikinci yarıda buna bir türlü çare üretemedi ABD. Bir de tabii o zamanlar henüz kariyerinin başlarında olan Vassilis Spanoulis’i durdurmayı başaramadılar. Bugünden bakınca aradaki atletizm farkını, savunmada uygulayabilecekleri baskıyı düşününce, 101-95’lik tarihi zafer, aynı zamanda şampiyona tarihinin de en büyük sürprizlerinden birisi olarak değerlendirilebilir. Diğer yandan bu, altından kalkması o kadar zor bir zaferdi ki Yunanistan finalde İspanya’nın karşısına çıktığında hala o sarhoşluğun içindeydi muhtemelen. ABD karşısında 101 sayı bulan ekip finalde 47’de kalmış ve kürsünün ikinci basamağı ile yetinmişti bu yüzden.

agonasport.com

İki ülke, 2008 Beijing’de yeniden karşılaştıklarında bu kez “Redeem Team” olarak adlandırılan ABD kadrosu iki yıl öncenin hesabını kapatmaya çok hazırdı. Bu defa Kobe Bryant önderliğinde Olimpiyat Oyunları’na gelen ABD, gruplarda Yunanistan karşısında işi ilk çeyrekten bitirmiş, sonrasında altın madalyaya da ulaşmayı başarmıştı.

Sonuç her ne olursa olsun, bu maç Mike Krzyzewski’nin 76 maçlık ABD kariyerinde var olan ilk ve tek mağlubiyet olarak istisnai bir yer aldı.

En Değerli

1992 Barcelona’yı bir mihenk taşı olarak belirleyip, o dönemden bu zamana hemen her spor dalında büyük bir atılım yapan İspanya, milenyumdan itibaren basketbolda da daha fazla söz sahibi bir ülkeye dönüştü. 2006’da gelen ilk dünya şampiyonluğunun ardından gittikleri neredeyse her turnuvadan madalya ile dönmeyi başardılar. Öyle ki ardı arkası kesilmeyen bir altın jenerasyona sahip gibiler, zira Eurobasket 2022’nin en üst basamağında yine onları görüyoruz. Alt yaş kategorilerinden gelen sayısız madalya da cabası. Bir jenerasyonu aşan bu devamlılıkta sahneye çıkan ve uzun süre orada kalan çok sayıda oyuncu var. Ricky Rubio da onlardan biri ve çok küçük yaşta hayatımıza girdi.

2005 yılında, henüz 15 yaşını doldurmamışken İspanya Ligi’nde sahaya çıkan en genç oyuncu unvanı, aynı sezon içinde kazanılan ilk Avrupa kupası, 2008’de bir de Eurocup şampiyonluğu, 2009’da NBA’de draft edilen ilk ’90 doğumlu oyuncu unvanı, 2010’da bu kez Euroleague şampiyonluğu ve bir takım yerel şampiyonluklar, kupalar ile birlikte bireysel ödüller. Tüm bu saydıklarım, Ricky Rubio’nun 20 yaşına basmadan önce ulaştığı birtakım payeler.

Art arda madalyaları toplayan İspanya takımının içerisinde Ricky Rubio da yer aldı elbette fakat en fazla ön plana çıktığı turnuva kesinlikle Çin’de düzenlenen 2019 FIBA Dünya Kupası’ydı. Gasol ve Hernangomez kardeşlerin yanı sıra Rudy Fernandez ve Sergio Llull gibi karakterlerin arasında takımın liderliğini üstlendi. İspanya’nın turnuva boyunca belki de en fazla zorlandığı, iki uzatmaya taşınan yarı finaldeki Avustralya maçında en çok sorumluluk alan ve asistleriyle ön plana çıkan isimdi. Arjantin karşısındaki finalde de bu kez skor katkısı ile hem kupayı hem de en değerli oyuncu ödülünü kucakladı.

MVP Ricky Rubio (eurohoops.net)

Kariyerindeki olağanüstü başlangıcın ardından yüksek beklentilerin daima üzerinde olduğu bir oyuncu Rubio. Belki bundan dolayı oyununda hep bir şeyler eksikmiş gibi hissettirdi. Belki bunda bir türlü güven vermeyen şut yüzdesinin de payı vardı. Bugünlerde yaşadığı sakatlıklar sonrası mental sağlığına geri kavuşabilmek için basketbola ara veren Rubio, 2008 Beijing’de başlayan milli takım kariyerinin yine 2019 Çin’de MVP ödülü ile taçlandığı günlerden aradığı ilhama kavuşabilir belki de.

Kapak görseli: smartaranetacoliseum.com

Bir Cevap Yazın