Tarih: 15.07.2020 Yazar: Anıl Kantemir Yorumlar: 4

Birleşmenin 30’uncu yılına girilirken Doğu Alman futbolunun varoluş mücadelesi devam ediyor…

“Bir futbolcu olarak birleşmenin zamanlaması benim için harikaydı…”

Uwe Rösler o dönem Doğu Alman futbolcuların aklından geçenleri bu sözlerle ifade etmişti. Birleşme, her ne kadar oyuncular için yeni bir kapı açsa da kulüp yapısı ve gelenekleriyle Doğu Alman futbolu için işlerin yolunda gittiğini söylemek kolay değil.

Dynamo Dresden 1977-78 sezonu şampiyonluğunu soyunma odasında kutlarken, onları ziyaret edecek bir isimden habersizdi. Ülkenin korkulan figürlerinden STASI (Doğu Alman İstihbarat Teşkilatı) şefi Erich Mielke, gelecek sezondan itibaren şampiyonluğun başkent Berlin’e gelmesinin şart olduğunu ve herkesin bundan haberdar olması gerektiğini açıklıyordu. Devlet, giderek popüler hale gelen futbolun takım oyununa ve yardımlaşmaya dayalı yapısını görmüştü. Sırada sosyalist prensiplerle uyuşan bu yapının Berlin üzerinden halka duyurulması vardı. Mielke’nin açık desteğini arkasına alan Dynamo Berlin, 1979-1989 yılları arasında şaibeli olduğu pek çokları tarafından kabul edilen on şampiyonluk kazandı. Bu düşünce, teşkilatın hakemler ve rakip oyuncular üzerinde kurduğu baskıyla tescillendi.

1979 BFC Dynamo Berlin takımı

Futbolun, devlet eliyle şekillendirilmesine karşın altyapıdaki atılım 80’lere damga vurdu. Oyuncu izleme ağı tüm ülkeyi kapsayacak şekilde genişletildi. Bulunan yetenekli oyuncular, geniş bir oyuncu havuzunu oluşturdu. 90’lı yılların başına yaklaşırken uluslararası müsabakalarda yer alan bu oyuncuların kalitesi dünya standartlarına yaklaşmıştı. Kulüp yönetimleri ise henüz dünya ile entegre olmaya hazır değildi. Komünist sistemle yönetilen Doğu takımlarının Batı’daki serbest pazar ekonomisine uyumu, kulüplerin önündeki en büyük tehditti. Doğu’da devlet eliyle baskılanan ve başarı şansı sınırlandırılan takımlara Batı ile birleşme de çare olmayacaktı.

Doğu Alman altyapısı ve Reiner Calmund 

Ulf Kirsten ve Reiner Calmund

Tarihindeki son maçı Belçika ile oynayan Doğu Almanya’yı o gün sahaya çıkaran Teknik Direktör Eduard Geyer, maçtan sonra “Oyuncular 80’lerin başından itibaren iyi bir altyapı eğitimi gördüler. Magdeburg, Dresden ve Rostock’da kötü iş yapılmadı.” diyerek ülkenin futbol altyapısına övgülerini sunmuştu. Geyer’in haksız olduğunu söylemek güç zira ülkede 80’lerin ilk yarısıyla başlayan organize yerel oyuncu gözlem ekipleri, gençlik akademilerine fazlasıyla yetenekli oyuncu kazandırdı. Bu oyuncular, dönemin antrenörleri tarafından planlı bir şekilde ve birlikte çalışma ilkesi altında, takım olgusuna vurgu yapılarak yetiştirildi. 90’ların başına gelindiğinde yaklaşık on sene önce atılan altyapı adımları meyvesini vermiş ve Doğu Almanya, 1990 Dünya Kupası Eleme grubundaki şansını son Avusturya maçına kadar taşımıştı. Daha önce sadece bir kez Dünya Kupası’na katılmış bir ülke için bu performans heyecan vericiydi. Ancak kritik mücadele öncesi ülkede yaşanan siyasi gerilim maçın seyrini ve atmosferini tamamıyla etkiledi. Bu gerilim 9 Kasım 1989 günü Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla sonuçlandı. Duvarın yıkılmasından altı gün sonra oynanan Doğu Almanya-Avusturya maçı ise Batı Alman menajerler tarafından tam bir transfer avına dönüştürüldü. Doğu Almanya’nın dikkat çeken santrforlarından Ulf Kirsten’in sonraları babası gibi sevdiğini söylediği dönemin Bayer Leverkusen menajeri Reiner Calmund, daha da ileri gidip maç sırasında Doğu Alman yedek kulübesine girerek transfer pazarlığı yaptı. Birçok oyuncunun maçtan çok geleceklerini düşündükleri mücadele 3-0 Avusturya galibiyeti ile bitti. Belki de bu müsabaka Doğu Alman oyuncuların menajerler yoluyla Batı’nın futbol endüstrisine ilk temas ettikleri gündü. 

Elbe Nehri’nin doğu kıyısından Almanya Milli Futbol Takımına

2002 Kore-Japonya Dünya Kupası-Almanya

Doğu Alman oyuncuların ilgisini sadece menajerler çekmiyordu. 1990 Dünya Kupası sonrası Ulf Kirsten, Matthias Sammer, Andreas Thom ve Thomas Doll gibi oyuncular Almanya Milli Takımına davet edildi. Almanların unutulmaz yıldızı Franz Beckenbauer, Doğu Almanya’da 80’li yıllarda temelleri atılmış jenerasyonun sağlayacağı katkıyı her fırsatta vurguluyordu. O dönem altyapı eğitimini almış jenerasyonun, ülke futboluna etkisi 2006 yılına kadar devam etti. 2002 yılında Güney Kore ve Japonya ortaklığında düzenlenen Dünya Kupası’nda yedi Doğu Alman oyuncu kadroda yer aldı. Matthias Sammer 90’larda, Michael Ballack ise 2000’lerin başında Almanya Milli Takımı’nın değişmez yıldızları oldu

Birleşme sonrası kulüplerin entegrasyonu ise futbolcular kadar kolay olmadı. Kulüpler giderlerini yönetmede zorluklar yaşadı. Buna gerekli finansal kaynakları yaratmada ki sıkıntılar da eklenince, kulüplerin altyapı tesislerinde küçülmeye gitmeleri kaçınılmaz oldu. Sonuç olarak Doğu Alman kulüplerinden çıkan kaliteli oyuncuların sayısı azaldı. Bu durumun yansıması 2010 yılından itibaren düzenlenen Dünya Kupalarında da görülüyor ve kadroda Toni Kroos dışında Doğu Alman kökenli oyuncu kendisine yer bulamıyordu.

Birleşme sonrası ekonomik çöküş dönemi ve tutunamayan kulüpler

1990 Ekim’inde iki ülkenin resmi olarak birleşmesi 1991-92 sezonundan itibaren Doğu Alman takımlarının Batı Alman liglerine dahil olması anlamına geliyordu. Adil olmadığı aşikar olan bir kararla sadece eski adıyla DDR-Oberliga (Doğu Almanya’nın en üst futbol ligi) ya da o dönemki yeni ismi ile NOFV-Oberliga 1990-91 sezonu şampiyonu ve ikincisi yeni sezon için Batı Almanya’da kurulmuş Bundesliga’ya alındı. Diğer takımlar ise sıralamalarına göre daha alt liglere dahil edildi. Ligi o sezon ilk sırada bitiren Hansa Rostock ve ikinci Dynamo Dresden doğrudan Bundesliga’nın yolunu tutuyordu.

Doğu Alman takımlarını bekleyen bir diğer sınav, birleşme sonrası kulüplerini nasıl yönetecekleriydi. Farklı bir ideolojik yapının ürünü olan ve devlet destekli yönetim geleneğinden gelen kulüpler Batı’nın sponsor gelirlerine ulaşamadı. Üstüne üstlük yetişmiş iyi oyuncuları Batı kulüpleri tarafından teker teker transfer edildi. Tüm bunlara Almanya’nın 91’den itibaren içine girmiş olduğu ekonomik kriz dönemi de eklenince bazı Doğu Alman kulüpleri 90’ların ortasından itibaren iflasın eşiğine geldi. 1995 yılına kadar Doğu’yu Bundesliga’da temsil eden Dynamo Dresden o yıl sekiz milyon euro borç açıklayarak iki lig birden düşürüldü. 2004 yılında da köklü bir geleneğe sahip Lokomotiv Leipzig iflasını açıkladı.

Şimdilerde güçlü ekonomisi ile bilinen Almanya, birleşme sonrası Doğu Almanya’nın nüfusa katılımı, katı iş gücü ve yüksek vergi politikaları nedeniyle 2000’lerin ortasına dek süren zorlu bir sürece girdi. Doğu’da faaliyet göstermiş sanayi, inşaat ve makina sektörüne ait fabrikalar yeterli yatırımı bulamayınca kapandı ve Doğu Almanya’da yüksek seyreden işsizlik giderek daha da arttı. İşsizlik oranı her dönem Almanya ortalamasının üstünde olan Doğu’da, 2005’te bu oran rekor seviyeye ulaştı. Birleşme sonrası birçok köklü Doğu Alman takımı, ekonomik olarak yeterli desteği bulamadığı için Bölgesel Amatör liglere kadar düştü. O yıllarda alt liglerde mücadele eden ama taraftarının yaptığı sıra dışı katkılarla yaşadığı finansal krizleri atlatan bir kulüp ise hafızalara kazındı.

Union Berlin’in direnişi

Union Berlin, her dönem diğer taraftar gruplarından ayrışmayı başarmış bir kulüp oldu. 80’li yıllarda Dynamo Berlin takımına açık destek veren STASI’ye karşı protestolar yine bu tribünlerden yükselmişti. Birleşme sonrası Doğu Alman kulüplerinin yaşadığı sıkıntıları Union Berlin de yaşadı ancak köklü taraftar kültürüyle 2000’li yıllarda yaşadığı iki büyük finansal krizi atlatmayı başardı. 

2004’teki ilk krizde, taraftarın sıra dışı yardımları kan bağışı ile toplanan paraların devletten alınıp kulübe verilmesiyle oldu. İkinci krizde ise taraftarlar stadı neredeyse yeniden inşa etti. 2008 yılında stadın teras kısmı çökünce kulüp lisansını kaybetme noktasına gelmişti. Ancak taraftarlar yine kulübün gerçek sahibi olduğunu gösterdi. 2500 taraftar birlik olarak stadyumu kendi emekleriyle iyileştirdi.

1906 yılında metal işçilerinin kurduğu kulüp, Almanya’nın geçirdiği bu zorlu süreçte ayakta kalabilen nadir Doğu Alman takımlarından biri oldu. Tüm bu dayanışma ile bugün, neden Bundesliga’da eski Doğu Almanya’yı köklü gelenekleriyle temsil eden tek takım olduğu ortaya çıkıyordu.

Ekonomide atılım dönemi ve RB Leipzig 

90’lı yıllarda başlayıp 2000’li yılların ilk yarısına kadar süren ekonomik buhran dönemi, 2000’lerin ikinci yarısında itibaren yerini hızlı bir yükselişe bıraktı. Almanya, geçmişte birçok kez yaptığı gibi yine sıkıntılı süreçten kendini kurtaracak bir formül bulmuştu. Özellikle iş gücü politikalarında köklü reform ve büyük pazarlara açılan güçlü üretim zinciri ülkede işsizlik oranlarını düşürdü. Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen, Batı’daki büyük firmalar Doğu’yu bir yatırım merkezi olarak görmedi. Bu dönemde de Doğu Almanya, büyük firmalarla bağlantılı küçük işletmelerin merkezi olmaktan öteye geçemedi. İşsizlik oranları, Almanya geneline paralel olarak düşse de yatırımın yetersizliği gelir eşitsizliğinin sürmesinin nedenlerinden biri oldu.

Doğu Alman futbolu için ilk sürpriz yatırım ise 2009 yılında Avusturya kökenli Red Bull firmasından geldi. Doğu Alman 5.lig takımı SSV Markranstadt’ı satın alan firma ilk iş olarak takımın renklerini değiştirdi. Almanya’daki kural gereği herhangi bir marka takım isminde açık bir şekilde yer alamadığından firma, takımın ismini Rasenballsport Leipzig olarak tescil ettirdi ve RB Leipzig ismini kullanarak marka algısını canlı tutmaya devam etti. Köklü taraftar kültürüne sahip Alman takımları için Red Bull’un bu marka odaklı yaklaşımı, takım ve taraftar kültürüne ters bulunduğu için protesto edildi. Kulüp ise doğru yapılanma ve genç oyuncu odaklı planlamasıyla Bundesliga’nın iddialı ekiplerinden biri haline geldi..

Bugün, RB Leipzig’in bu hikayesi bile Doğu Alman kulüplerine olan ilgiyi artırabilmiş değil. Beklenen ilginin aksine Doğu Alman kulüpleri şimdilerde aşırı sağcı taraftar grupları ve onların yarattıkları nefret ortamıyla gündeme geliyor.

Aşırı sağcı taraftar grupları ve AfD’nin yükselişi 

Gelir eşitsizliği, işsizlik ve Doğu Almanlar’ın sıkça dile getirdiği “ikinci sınıf” vatandaş olduklarına yönelik düşüncüler, Doğu Alman eyaletleri Brandenburg, Saxony ve Thuringen’de yapılan 2019 Eyalet Seçimlerinde pek çok seçmeni ana akım partiler yerine aşırı sağcı AfD partisine oy vermeye itti. AfD’nin oylarında patlama yaratan asıl neden ise birçok ülkede yüksek sesle dile getirilen yabancı düşmalığıydı. Aşırı sağcı geleneğin birleşmeden önceki Doğu Almanya’da hep var olduğu ve komünist rejimin baskılarıyla pek de gün yüzüne çıkamadığı biliniyordu. Son yıllarda eski Doğu Alman taraftar grupları içinde organize olan aşırı sağcı gruplar, şiddet eylemlerini de artırdı. Bölgesel maçlar, toplu olarak nefret söylemleri ve saldırıların merkezi haline geldi. 2019 yılında oynanan Chemnitzer FC- Altglienicke Bölgesel Amatör lig mücadelesi ise bu grupların sahadaki oyuncular tarafından desteklenmesi açısından dikkat çekiciydi. HooNaRa (Hooligans-Nazis-Racists) grubunun kurucusu ve Chemnitzer FC taraftarınca önemli bir figür olarak görülen Tommy Haller’in ölümünü anmak isteyen grup, tribünde “Huzur içinde uyu Tommy” pankartı açtı ve yaktıkları meşalelerle büyük bir haçın yer aldığı bir bayrak oluşturdu. Saha içinde dikkat çekici olansa Chemnitzer FC ‘nin forveti Daniel Frahn’ın gol sevinci oldu. Frahn, gol sevincini elinde “Yerel holiganları destekleyin.”  yazan tişörtü ile kutladı. Futbolcu, sonraları bunun masum bir eylem olduğunu dile getirdiyse de artan tepkiler üzerine Chemnitzer FC yönetimi kendisiyle yollarını ayırdı.

Daniel Frahn

Doğu için karar zamanı

Bu sene Almanya birleşmenin 30’uncu yılını kutlayacak. 1990’da birleşme sonrası  Doğu Almanlara hitaben konuşan dönemin Batı Almanya Başbakanı Helmut Kohl, “Birlikte refah dolu bir ülke yaratacağız” demişti. Bugün gelinen noktada Doğu Almanya’da halen işsizlik ülke ortlamasını yakalayabilmiş değil ve yıllık gelir Almanya’nın hayli gerisinde. Bununla birlikte görmezden gelindiğini düşünenlerin sayısı hiç de az değil ve bu durum kitleleri farklı arayışlara itmeye başlamış görünüyor. Birleşmenin ekonomik etkilerini fazlasıyla yaşayan Doğu Alman kulüpleri içinse 80’lerin altyapı hareketi halen örnek alınması gereken öncelikli hedef olabilir. Bugün sponsor bulmakta zorluk çeken ve yatırım alamayan Doğu Alman kulüpleri gelirlerini altyapıya yönlendirip yeni Sammer ve Ballacklar yetiştirebilecek mi, bunu zaman gösterecek.

4 People reacted on this

  1. Çok iyi bir içerik, bayıldım gerçekten.
    Aynı perspektiften Türk Futboluna baksak kim bilir neleri öğreniriz.
    Teşekkürler 🙂

  2. Film izler gibi okudum, futbol ile ilgimin olmamasına rağmen dikkatimi çekti, harika bir yazı olmuş ve zaman akışı çok güzel kaleme alınmış, elinize sağlık.

Bir Cevap Yazın