Tarih: 04.10.2020 Yazar: Anıl Kantemir Yorumlar: 0

1968 yılının Ocak ayında Çekoslovakya’da başlayan Prag Baharı, 1969 Mart ayına gelindiğinde Sovyetler Birliği’nin baskın tutumuyla etkisini yitirmişti. İşte tam da bu dönemde Stockholm’de bir Çekoslovak ulusal takımı tüm ülkeyi yeniden uyandırmış ve gururlandırmıştı…

“Kanımızın son damlasına kadar savaşacağız, gerekirse buzda öleceğiz ama yine de onları yeneceğiz…”

Çekoslovakya Buz Hokeyi Milli Takımı oyuncuları, Sovyetler Birliği maçı öncesi birbirlerini bu sözlerle dev mücadeleye hazırlamıştı.

1969 yılının Mart ayında Stockholm’de düzenlenen Dünya Buz Hokeyi Şampiyonası, bu dalda söz sahibi altı büyük ülkeyi bir araya getirmişti. Dünyanın en iyi takımı olarak gösterilen Sovyetler Birliği, ev sahibi İsveç ve turnuvaların istikrarlı takımı Çekoslovakya madalya favorileriydi. Ancak Çekoslovakya’nın madalya kazanmanın ötesine geçen bir hedefi vardı. Sovyetler Birliği’ni yenmek…

Çekoslovakya için yeni serüven, akademisyen Eduard Goldstücker’in ortaya attığı “güler yüzlü sosyalizm” fikriyle başlamıştı. Çekoslovakya Komünist Partisi Birinci Sekreterliği’ne getirilen Alexander Dubçek, bu fikri benimseyerek “Prag Baharı” olarak bilinen bir dizi reform paketini ortaya koymuştu. Ne var ki, Varşova Paktı’nın büyük ağabeyi durumdan rahatsızdı ve tepkisini ortaya koyması çok da zaman almamıştı.

1969 Mart ayına gelindiğinde, Prag Baharı’nın izlerini silmek isteyen Sovyetler Birliği ve operasyona destek vermeyeceğini açıklayan Romanya dışındaki diğer Doğu Bloku ülkeleri, yedi aydan bu yana Çekoslovakya’da işgalci konumdaydı. Askeri harekâttan rahatsız olan halk için bu operasyonun öncü gücü Sovyetler Birliği karşısında alınacak her zaferin büyük bir anlamı vardı. İşte bu nedenle Dünya Buz Hokeyi Şampiyonası, Çekoslovaklar için eşsiz bir fırsat demekti. Stockholm’e ulaşan sporcular vatandaşlarından yüzlerce telgraf almıştı. Onlardan beklenen şampiyon olmaları değildi, Sovyetler Birliği’ni mağlup etmeleriydi.

1968’in Ocak ayında siyasi bir süreç ile başlayan Prag Baharı, 1969 yılının Nisan ayında bir buz hokeyi karşılaşmasının yarattığı etkiyle tam anlamıyla son bulmuştu. Bu dönem, Moskova ve Prag arasında yaşanan siyasi olduğu kadar askeri gerginliğiyle, Prag ve Stockholm ekseninde hayat bulan sportif çekişmesiyle ve sporun gücünü arkasına alarak Stockholm’den Prag’a hızla yayılıp sokaklara taşan tepkileriyle pek çok kişiye tarihte yaşanmış unutulmaz bir yolculuk sunuyor.

Moskova’dan Prag’a

1967 senesi biterken Çekoslovakya Komünist Partisi büyük bir çalkantı içindeydi. Reformistler partinin kontrolünü ele geçirmeye çalışırken, gelenekselci kanat baskılara direnmeye çalışıyordu. 1968 Ocak ayına gelindiğinde reform yanlıların artan baskısıyla gelenekselci Genel Sekreter Antonin Novotni koltuğundan ayrılmak zorunda kalmış, yerine reformistlerin büyük desteğiyle Alexander Dubçek getirilmişti. Göreve gelir gelmez Eduard Goldstücker’in fikrini merkeze alan Dubçek, başta basın özgürlüğü olmak üzere, seyahat özgürlüğü, ekonomi ve hukuk alanında geniş çaplı bir reform politikası başlatmıştı. Halkın ve ordunun giderek artan desteğiyle Dubçek’in amacı, sosyalizmi demokrasinin olmazsa olmaz ilkeleriyle birleştirmekti. Baskının ve sansürün ortadan kalktığı, daha yaşanabilir bir toplumla sosyalizmin öğretilerinin daha doğru bir şekilde uygulanacağına inanmıştı. 1968‘in Nisan ayına gelindiğinde, yeni bir “Eylem Programı” hazırlayan Çekoslovakya Komünist Partisi, bu programı şu sözlerle özetliyordu.

Komünist Partisi öncü rolünü toplumun üzerinde egemen olarak değil, onun özgür ve ilerici sosyalist gelişmesine kendini adamış bir şekilde hizmet ederek gerçekleştirir. Parti otoritesini dayatamaz, bunun parti faaliyeti yoluyla tekrar tekrar kazanılması gerekir.

Gelişmeleri endişeyle takip eden Varşova Paktı’nın ağır topu Sovyetler Birliği, öncelikle Dubçek ve Çekoslavakya Komünist Partisi’ni diyalog yoluyla kontrol altında tutmaya çalışmıştı. Doğu Bloku’nun süper gücü, Çekoslovakya’da ortaya çıkan yeni dalganın diğer Varşova Paktı üyesi sosyalist ülkeleri de harekete geçireceğinden endişelenmekteydi. İki ülke arasındaki görüşmeler giderek hız kazansa da Sovyetler Birliği’nin beklediği somut adımlar halen atılmamıştı. Diyalog ortamıyla istediği sonuca ulaşamayacağını düşünen Sovyet hükümeti, harekâta karşı çıkan Romanya dışındaki diğer Doğu Bloku ülkelerinin katılımıyla 21 Ağustos 1968 günü sabaha karşı, Çekoslovakya’yı 7000 tank ve 600 bin asker ile işgal etmişti.

Çekoslovakya hükümeti, bu askeri güce karşılık veremeyeceğini fark etmiş ve halktan işgale herhangi bir direniş göstermemesi talebinde bulunmuştu. Sovyet tankları Prag’a ulaştığında, öfkeli kalabalığı yararak ilerlemiş ve öncelikli hedefleri olan Dubçek’i ve partinin önde gelen reformist üyelerini tutuklamıştı. Moskova’ya götürülen Çekoslovak heyeti, burada “normalleşme” olarak ifade edilen ve sosyalizmin eski çizgilerine çekilmesini öngören “Moskova Protokolünü” imzalamak zorunda bırakılmıştı. Halkın büyük desteğini arkasına alan Dubçek’i ülkesine geri gönderen ve görevden almayan Sovyet hükümeti, imzalattırdıkları protokolle Çekoslovak Genel Sekreteri gözlemlemeye devam edecekti. 1969’un Mart ayına gelindiğinde Sovyetler Birliği henüz “normalleşme” sürecinin tamamlanmadığını düşünüyordu. Bu nedenle Sovyet askeri gücü halen Çekoslovakya’da bulunuyordu. Askeri olarak Sovyetler Birliği’ne kafa tutamayacağı aşikâr olan Çekoslovakya için yaklaşan Dünya Buz Hokeyi Şampiyonası, spor üzerinden Doğu Bloku’nun süper gücüne üstünlük kurmak için farklı bir fırsat anlamına geliyordu.

İşgal altında bulunan bir ülkenin vatandaşları için işgalcilere karşı alınan herhangi bir zaferin büyük bir değeri vardı. Bunun yollarından biri de kuşkusuz sportif karşılaşmalardı. İşte 1969 yılının Mart ayında Stockholm’de düzenlenen Dünya Buz Hokeyi Şampiyonası bunun için harika bir imkân sunmuştu. Pek çok Çekoslovak, ülkelerini işgal edenlere karşı alınacak bir galibiyet için yanıp tutuşmaktaydı. Bu beklenti hali oyuncuların omuzlarına büyük bir yük bırakmıştı. Zira Sovyetler Birliği o dönem açık ara buz hokeyi sporunda dünyanın bir numaralı ülkesiydi. Bu iki takım şampiyona formatı gereği turnuvada iki kez karşılaşacaktı. Halk, Çekoslovak oyunculardan en az bir galibiyet istiyordu, üzerilerindeki tüm baskıya rağmen oyuncuların planları ise bunun da ötesindeydi.

Prag’dan Stockholm’e 

1969 Dünya Buz Hokeyi Şampiyonası’nın ev sahipliği önce Prag’a verilmişti. Turnuva tarihi yaklaşırken ise Prag teknik, ekonomik ve organizasyonel koşulların yetersizliğini gerekçe göstererek organizasyonu yapamayacağını duyurdu. Gerçek neden ülkedeki Sovyet varlığı ve bunun getirdiği işgal hali ile böyle bir turnuvanın Çekoslovakya’da yapılmasının imkânsızlığıydı.

Sovyetler Birliği, 1969 yılında Stockholm’de düzenlenen Dünya Şampiyonası’na 1963 yılından itibaren kazandığı üst üste altı şampiyonlukla gelmişti. Bu turnuvanın da açık ara en büyük favorisiydi. Çekoslovakya da 1963-1968 yılları arasında düzenlenen bu organizasyonda üç kez gümüş, iki kez de bronz madalyanın sahibi olmuştu. Turnuva formatı gereği, hokeyin en güçlü altı ülkesi birbirleriyle ikişer maç yapacak, şampiyonu ise lig usulü oluşan sıralama belirleyecekti.

Son yıllarda kendisini sürekli podyumda bulan ancak şampiyonluğa bir türlü ulaşamayan Çekoslovakya için normal senaryo, 1969 Stockholm’de hedefin altın madalya olmasıydı. Ne var ki, ülkede yaşanan şartlar normal değildi ve halkın takımdan tek beklentisi Sovyetler Birliği ile oynanacak maçlarda alınacak en az bir galibiyetti. İşgal altındaki halk, 21 Mart 1969 günü ülkelerinin Sovyetler Birliği ile yapacakları ilk maçı merakla beklemekteydi. İsveç’te karşılaşmaların oynandığı Johanneshov bölgesinin yerel polisi, yaşanabilecek olaylara karşın maçın seyircisiz oynanmasını teklif etse de bu öneri kabul edilmemişti.

Maçın gergin geçeceği iki takım buza çıktığında kendini belli etmişti. Öyle ki, mücadelenin başlangıç ve bitişinde Çekoslovak oyuncular Sovyet oyuncuların elini sıkmamış, Çekoslovakya logosunun üzerinde bulunan komünizmin sembolü kızıl yıldızı, bazı oyuncular siyah bantla kapatmıştı. Gergin havada başlayan maçın ilk periyodu golsüz tamamlanmıştı. Gol perdesini ikinci yarının 13.dakikasında Çekoslovakya adına Jan Suchy açmıştı. Şaşırtıcı olan atılan golden ziyade Çekoslovakya’nın beş numaralı oyuncusu Jaroslav Holik’in sevinciydi. Holik, hokey sopasını bir tüfek gibi tutarak Sovyetler Birliği kalesine doğrultmuştu. Üçüncü periyotta Josef Cerny’nin bulduğu gol, Çekoslovakya’nın galibiyetini perçinlemişti.

Bu galibiyet, son dönemlerde Çekoslovakya’nın Sovyetler Birliği karşısında kazandığı ilk zafer değildi. 1968 Grenoble Kış Olimpiyatları’nda karşılaşan bu iki ülkenin mücadelesinde gülen taraf yine Çekoslovakya olmuştu. Dönemin takım kaptanı Jan Havel, “Tüm ulus hokeyde elde edilen zaferle kenetlendi.” sözleriyle sporun ülke içindeki birleştirici gücüne vurgu yapmıştı. Sovyetler Birliği, Grenoble’de altın madalyaya ulaşırken tek mağlubiyetini gümüş madalyanın sahibi Çekoslovakya’dan almıştı. Ancak Stockholm’de alınan bu galibiyet Grenoble Olimpiyatları’nda elde edilen zaferden çok daha büyük bir anlam ifade ediyordu.

İlk maçta elde edilen zafer, ülkede yer yer küçük çaplı sevinç gösterilerine sahne olmuştu. Halk, ikinci galibiyet için sabırsızlanıyordu. Hele ki bu işgal döneminde Çekoslovaklar için Sovyetler Birliği ile karşılaşacakları her mücadele kazanılması gereken mutlak bir zafer demekti. Takvimler 28 Mart 1969 gününü gösterdiğinde, buza gelen iki takım oyuncuları arasında ilk maçta yaşanan gerginlik bu maça da taşınmış görünüyordu. Maça hızlı giren Çekoslovakya ilk periyotta iki gol kaydetmişti. İkinci yirmi dakikada kendine gelen Sovyetler Birliği bulduğu iki gol ile skoru eşitlemişti. Final periyoduna girerken maç neredeyse yeniden başlıyordu. İki takım için de şanslar eşitti. Son periyotta, önce Vaclav Nedomansky sonra Josef Heresovsky’den gelen iki gole bitime iki dakika kala Alexander Ragulin ile cevap veren Sovyetler Birliği, bu maçtan da boynu bükük ayrılan taraf olmuştu.

1968 Grenoble Kış Olimipiyatları’nda olduğu gibi 1969 Stockholm Dünya Buz Hokeyi Şampiyonası’nda da Sovyetler Birliği’ni sadece Çekoslovakya yenebilmişti. Bu iki ülke ve İsveç turnuvayı aynı galibiyet ve mağlubiyet sayısıyla bitirmişler, averajı daha iyi olan Sovyetler Birliği altın madalyaya ulaşırken Çekoslovakya bronz madalyada kalmıştı. Çekoslovakya halkı içinse Sovyetler Birliği’nin şampiyonluğu ya da kendi ülkelerinin üçüncülüğünün önemi yoktu. Onlar işgalci olarak ülkelerinde bulunan Doğu Bloku’nun en güçlü ülkesine, hem de en başarılı olduğu sporlardan birinde ağır iki mağlubiyet tattırmıştı. Alınan ikinci galibiyet sonrası halk, başta Prag olmak üzere birçok şehirde önemli meydanlar doldurdu. Sevinç gösterileri zamanla Sovyet güçlerine ve Sovyet kuruluşlarına yönelik direniş hareketine dönüştü. Kimilerine göre hokey zaferinin getirdiği duygularla halkın ortaya koyduğu doğal bir tepkiydi tüm bu gösteriler. Kimilerine göre ise Alexander Dubçek’in görevden alınmasını hızlandırmak için kurgulanmış bir senaryoydu.

Stockholm’den Prag’a

Stockholm’de Sovyetler Birliği’ne karşı alınan ikinci zaferle birlikte ülkenin birçok önemli bölgesinde halk meydanlara akın etmişti. O sıralar Çekoslovak Devlet Televizyonu’nda spikerlik yapan Milena Vostrakova, yayın sırasında galibiyeti sadece sportif değil tüm Çekoslovaklar için derin anlamlar içeren “manevi bir zafer” olarak nitelemişti. Dönemin ünlü sunucusu bu açıklamalarını takiben, “Sovyet karşıtı duyguları uyandırmak” suçlamasıyla görevden alınmıştı. Sovyet kanadının Çekoslovakya Devlet Televizyonu’na ilişkin farklı şikâyetleri de vardı. Şampiyona sırasında Kanada’ya karşı aldıkları galibiyet sonrası milli marş çalınırken Çekoslovak televizyonunun yayınında sorun oluşmuş, Sovyetler Birliği bu durumu bilinçli olarak yapılmış bir operasyon olarak algılamıştı.

Prag’daki Wenceslos Meydanı, her geçen dakika daha çok insanla doluyordu. Sovyet güçlerinin konuşlandığı bölgeye yaklaşan halk 4-3’lük zaferi kutlayan sloganlar atmaya başlamış, duvarlar “Çekoslovakya 4 İşgal kuvvetleri 3” yazılı grafitilerle süslenmişti. Saatler ilerledikçe sevinç gösterileri yerini öfkeye bırakmıştı. Halk, ülkedeki Sovyet varlığından şikâyetçiydi ve bunu ortaya koymak için belki de bir kıvılcım arıyordu. İşte bu noktada hokeyde elde edilen görkemli zaferler, kitlelerin sporun itici gücüyle yüz binlere ulaşmasını sağlamıştı. Öfkeli kalabalığın ilk hedefi Sovyet kurumları olmuştu. Çok geçmeden Aeroflot Havayolu Şirketi ve Intourist Seyahat Acentesi’nin camları kırılmıştı. Sonraları bazı tarihçiler bu merkezlere yapılan saldırının Sovyetler Birliği’nin çıkarlarını meşrulaştırmak için ortaya konan bir provokasyon olduğunu öne sürse de, genel görüş bu provokasyon fikirini bir komplo olarak görmezden gelmekteydi.

Buz Hokeyinde yenilmez olarak görülen Sovyetler Birliği’ni iki kez yenen Çekoslovak hokeyciler, vatandaşlarını da cesaretlendirmeyi başarmıştı. Sovyet kurumları dışında, askeri kontrol noktalarında da bazı gerginlikler yaşanmış Çekoslovak polisinin müdahalesiyle olaylar kontrol altına alınmıştı.

Prag Baharı’nın yarattığı değişim süreci ve sosyalizmin daha doğru bir şekilde uygulamasına yönelik adımları, buz hokeyinde alınan zaferlerin getirdiği havayla yeniden canlandırmak isteyen halk, amacına ulaşamamıştı. Sovyet yönetiminde, Alexander Dubçek görevde kaldıkça bu tarz olayların bitmeyeceğine yönelik görüşler daha güçlü bir şekilde duyulmaya başlamıştı. Dubçek’in görevde kalması, sporla ya da farklı bir yolla kitlelerin Prag Baharı’nın getirdiği dönüşüm dalgasını yeniden yaşatmaya çalışacağı anlamına geliyordu.

Henüz olayların üzerinden bir ay geçmeden 1969 Nisan ayında, Alexander Dubçek istifa etmek zorunda bırakılmış, ülkede reform hareketlerinden derhal uzaklaşarak katı iç ve dış politikalarla Sovyetler Birliği’nin hedeflediği öze dönüş derhal hayata geçirilmeye başlanmıştı.

Bir hokey maçıyla yeniden umutlanan ve sesini yükselten halk, aslında halen umudunu koruduğu değişim sürecinin bitişine istemeden de olsa öncülük etmişti. 1968 yılının ilk günlerinde başlayıp 1969 Nisan ortasına kadar devam eden bu dönem sonrası Çekoslovakya, komünizm döneminde daha iyi ve yaşanabilir bir sosyalist devlet yaratma fırsatını bir kez daha yakalayamadı. Eskiye dönüş tüm hızıyla hayata geçirilirken 1972 yılına gelindiğinde hokeycilerin Sovyetler Birliği’ne hazırladığı sürpriz, Çekoslovak halkı tarafından coşkulu bir sessizlikle kutlanmıştı

Prag’da biten serüven

Çekoslovakya Komünist Partisi, Alexander Dubçek’in ayrılığı sonrası Moskova’nın onayını da alarak Gustav Husak’ı genel sekreterliğe getirmişti. Husak, göreve gelir gelmez Sovyet yönetiminin istediği “normalleşme” adı verilen ve her alanda “Sovyet tarzı komünizme” dönüşü hızlandıran adımlar atmıştı. Bu kapsamda, 1969-1971 yılları arasında reformist isimleri partiden ihraç etmişti. Artık kitle iletişim araçları çok katı kontrollerden geçiyordu. Yüzlerce gazeteci reformist oldukları için hapse atılmış ve ülke, Gustav Husak’ın liderliğinde yirmi sene sonra yaşanacak Kadife Devrim’e kadar Sovyetler Birliği’nin en yakın müttefiki olmuştu.

Öte yandan, 1969 sonrası Çekoslovakya’nın Sovyetler Birliği ile oynadığı hokey maçları Çekoslovaklar tarafından sessizce takip edilen sembolik bir protesto yolu olarak görülmüştü. 1969 yılında Sovyet işgali etkisiyle Prag’da düzenlenemeyen Dünya Buz Hokeyi Şampiyonası’na, 1972 yılında Prag yeniden ev sahipliği yapma şansı yakalamıştı. Çekoslovakya, üst üste onuncu şampiyonluğunu elde etmek için Prag’a gelen Sovyet takımına yine yenilmemiş, daha da ileri giderek dokuz galibiyet ve tek beraberlikle Sovyet hegemonyasını yıkıp şampiyonayı zaferle bitirmişti.

Prag Baharı’nın en zorlu günlerinde Sovyetler Birliği’ni aynı şampiyonada iki kez mağlup eden hokeyciler, 1972 yılında kendi ülkelerinde başarılarını bir adım öteye taşımıştı.

O yıllarda hokeyciler cesaret ve azimle özdeşleşerek tüm halkı gururlandırmayı başarmışlardı. Kuşkusuz ki onlar, 1968 yılı ve sonrasındaki zorlu dönemi yaşayanların en özel anılarında ve yazılmış tüm hikayelerin en görkemli sayfalarında olmayı çoktan hak etmişti.

Kapak: https://aiutransatlantichistory.wordpress.com/

Bir Cevap Yazın