Tarih: 29.07.2020 Yazar: Emrah Güllüoğlu Yorumlar: 0

Muhittin’lere, Lefter’lere birçok ”signomi” borçluyuz. Kimisi şarkıyla türküyle sarf eder lafını, kimisi de yazıyla…

Muhittin’den duymuştum ben Lefter’i ilk. Mahallede Vehbi amcanın bakkalın karşı köşesinde hep sabit duran beyaz Kartal marka arabasının yanından vurduğu topun, taşın hemen yanından geçtiğinde gol olup olmadığını bile tartışamadan ‘gooool’ diye bağırarak koşmaya başlamıştı Muhittin ve eklemişti, ‘ver Lefter’e yaz deftere’.

Muhittin, Koray abilerle yaşıtmış, sonra öğrendik. Biz Koray abileri izleyerek büyüdük mahallede. Koray abi içlerinde topa en sert vurandı, ondan hepimiz Koray abi gibi olmak isterdik. Sonraları Koray abiler mahalledeki arsayı bize bırakıp çarşıya gitmeye başladılar, Muhittin ise bizimle oynamaya devam etti. Belki de ondandır Muhittin bizim için hiç abi olmadı, bizimle toprak sahada oynuyor, çarşıya gitmiyordu. Muhittin Fenerbahçeliydi, çünkü Veli dedesi öyleydi. Veli dede çok severmiş Lefter’i, evde hep Lefter’i anlatırmış Muhittin’e. O da gelir bize anlatmaya çalışırdı; ‘milli takımda bile oynamış, goller atmış ama yine de biz bizden dememişiz ona’ derdi, Haluk ise dalga geçerdi ‘böyle isim mi olur bizden değil işte’ diye ve Muhittin eklerdi dedem söyledi ‘bizim Lefter’e borcumuz var’ diye… 

Her çocuk mahallede top oynarken bir futbolcu olur. Ben orta sahada defansa yakın oynardım. Orta saha, en iyi oynayanların bir seviye altının mevkisi idi. Haftasonları babamın beni Galatasaray maçları izlemeye götürebildiği zamanlarda izlediğim kadarıyla Tugay’ı severdim, ben de Tugay oldum. Sonra Tugay İskoçya’ya gitti, ben ise bir Galatasaraylı olarak yeni kahraman bulmalıydım. A takımda yenice oynamaya başlayan Emre, benim yeni kahramanım oldu ve ben artık golü atabildiğim zamanlarda ‘Emreee’ diye bağırır olmuştum.

14 Mart salı günü duymuştum ilk Lefter’in adını. Maç bitmiş bakkalın önünde oturuyorduk, ’Lefter çok büyük oyuncuymuş’ dedi Muhittin anlaması zor konuşmasıyla, ‘Fenerbahçe’nin efsanesiymiş’. Cuma İstiklal Marşı’ndan sonra koşarak bakkalın sokağa girdim, çok heyecanlıydım. Bir gün önce herkesin bana ‘Emre kim, olacaksan büyük bir oyuncu ol, çocuk o’ dedikleri çocuk Mallorca maçında gol atmış ve benim için artık efsane olmuştu. Hemen Muhittin’e gidip ‘gördün mü efsane öyle değil böyle olunur, büyük oyuncu yabancılara gol atar’ diyecektim. Muhittin her zaman bizim okuldan dönüşümüzü beklerdi. Okulu çok severdi, devam edemediği için mi yoksa bütün çocuklar orada diye mi bilemezdik. Okul çıkışı hep sorardı ne öğrendiniz, çarpım tablosuna geldiniz mi diye. Bu soruyu hep sordu, ortaokula geldiğimizde dahi sormaya devam etti. Bizse hep ona çarpım tablosunun en kolay yerlerinden sorardık, o bilemez biz de alay ederdik. O cuma her zaman beklediği bakkalın önündeki yerinde yoktu. Muhittin’e kızdım çünkü elimdem, onun Lefter’inden daha büyük bir oyuncum olduğunu herkese anlatma şansımı almıştı.

Muhittin bozuk konuşmasıyla sürekli konuşur, sürekli bir şeyler anlatır, dinlenmediğini fark edilince üzülürdü. Konuşmasından ve bize farklı gelen bazı hareketlerinden zaman zaman dalga konusu olurdu. O zamanlar ise üzülmezdi Muhittin, ondan konuştuğumuz için bizden biri gibi hissederdi kendini. Ama dinlenmez, umursanmaz ise o ayrı, çok üzülür hatta küstüğü bile olurdu. Muhittin biraz iri yarı kısa boylu, bize göre güçlü kuvvetliydi. Kimse söylemezdi ama iyi oynadığından değil, rakibe çok vurduğundan aynı takımda olmak isterdik. Bir keresinde top yerine Yaşar’ın ayağına vurmuştu, 2 gün okula gidemedi.  

Sonra büyüdüm artık top oynamak yerine ders çıkışları dershaneye gider olmuştum. Eve dönerken görürdüm Muhittin’i, bizim küçüklerle toprak sahada oynamaya devam ederdi. Sınava girdik. Yaşar, Koray abinin yanına gitti çalışmaya bense İzmir’e gittim okumaya. Muhittin mahallede kalmaya devam etti ama artık top oynamıyordu pek dışarı da çıkmaz olmuştu. Bakkalın önünde bulamadığım o cuma günü meğerse Muhittin hastaneye gitmiş, o gidiş ilk seferi de değilmiş aslında. Ara sıra eve uzun yoldan dönersem Muhittin’lerin sokağından geçerdim, pencerede görürdüm el sallar geçerdim. Konuşmaz olmuştuk.

İzmir’de bir 14 mart günü vapurdan inmiş otobüs durağına doğru yürüyorken geldi haberi, Muhittin’i kaybetmişiz. Çocukluğum ve hatta ilk gençliğimdi belki de Muhittin, benimle birlikte onlarca çocuğun top arkadaşıydı. İki ay kadar sonra Emre Fenerbahçe’ye gitti ve benim Galatasaraylı çocukluk kahramanım bir kez daha Galatasaray’ı bırakmış oldu. Kim bilir Muhittin burada olsa ne derdi diye düşünmüştüm. Sonradan öğrendim ben kimmiş Lefter, Muhittin haklıymış borçluymuşuz ona, en çok da bir özür. Ve bir özür de Muhittin’e…

Signomi : Özür (Rumca)

Bir Cevap Yazın