Tarih: 27.07.2020 Yazar: Barış Korkmaz Yorumlar: 0

Pierre Seinturier, Roland Garros’un 41 yıllık geleneğini yaşatacak kişi olarak seçildiğinde tanınmış biri değildi. Fakat Pierre kendini tanıtmaktan fazlasını yapmaya karar verdi.

Bir Grand Slam’i neyle hatırlarız? Formunun zirvesinde bir efsanenin turnuvayı domine etmesi? Unutulmaz rekabetlerde özel bir sayfa? Serena Williams’ın hakemle kavgası? Federer’in gözyaşlarına hakim olamaması? 2004 ya da 2008 denilince gözümüzün önünde birtakım görüntüler canlanıverir. Peki bir Grand Slam’i kendi içinde özel yapan, ona yaşattığı ruhu veren şey nedir?

Her biri 100 yaşını çoktan aşmış dört büyük turnuvanın kendilerine özgü gelenekleri ve atmosferleri var. İster en başından beri var olsun, ister sonradan ortaya çıksın; bu gelenekler dört büyüğün kazanmanın ya da kaybetmenin ötesinde anlamlar taşıdığını bize gösteriyor. Wimbledon’da tamamen beyaz giyinme zorunluluğu çok bilindik bir örnek. Turnuvanın başlangıcından günümüze kadar var olan bu uygulamanın nedeni, ter izlerinin diğer renklerdeki kıyafetlerde belirgin olması ve ortaya çıkan görüntünün çirkin bulunmasıydı. Bunun Wimbledon ruhunu yansıtan aristokratça bir yaklaşım olduğu su götürmez bir gerçek. Amerika Açık’ın kalbi Arthur Ashe Stadyumu çevresinde satılan sayısız çeşitlilikteki atıştırmalıklar ortama çok farklı bir renk katar ve Amerikan kültürünün de bir yanını yansıtır.

Roland Garros’un 41 yıldır sürdürdüğü bir geleneği var: Her yıl, seçilen bir sanatçıdan turnuvanın o yılki posterini resmetmesi isteniyor. 1980’de başlayan bu geleneğin ilk örneğini, pop art esintili resimleriyle ünlü Valerio Adami verdi. Bu gelenekte adı en çok dikkat çeken sanatçıysa 1991 yılında turnuva posterini resmeden ünlü sürrealist ressam Joan Miró. Fransa Tenis Federasyonu İdari Yöneticisi Jean-François Vilotte şöyle açıklıyor: “Roland Garros turnuvası ve onu düzenleyen Fransa Tenis Federasyonunun çağdaş sanatla özel bir ilişkisi var. Fransa Tenis Federasyonu; spor ve kültür, sportif duygu ve sanatsal duygu, sportif vücut dili ve kültürel ifade arasında güçlü bir bağ olduğuna inanır.”

Pierre ve dünyası

Pierre Seinturier’in tasarladığı 2020 Roland Garros posteri / FFT 2020

Son birkaç yıldaki posterler Roland Garros’u sabırsızlıkla bekleyen tenisseverleri biraz hayalkırıklığına uğratmıştı. Özellikle 2015, 2016 ve 2017’de posterlerin servis atan oyuncular üzerinden resmedilmesi açıkçası tekdüze bir yaklaşımı ortaya çıkardı. 2020 posteriyse pek çok kişiye “İşte bu!” dedirtti.

Bu yılki posteri resmeden Pierre Seinturier, 41 yıllık gelenekte bu görevi üstlenen en genç sanatçı oldu. Fransa Tenis Federasyonu yaptığı açıklamada 32 yaşındaki Pierre’e güvenmeyi kendileri adına “cesur bir adım” olarak değerlendirdi. Peki, bu kadar beğeni toplayan bir posteri ortaya çıkaran Pierre’i seçmek neden cesur bir adımdı? Evet, Pierre, ismi geniş kitlelerce duyulmuş bir sanatçı değil ancak bu sorunun asıl yanıtını Pierre’in tarzında aramak gerekiyor.

Pierre çizgi romana, her çeşit görsele, sinemaya ve popüler kültüre oldukça düşkün. Kendisiyle yapılan bir röportajda kimlerden etkilendiği sorulduğunda tam 27 isim sayıyor. Bunların arasında Edward Munch, Frank Zappa, Jerry Seinfeld, Roald Dahl gibi isimleri görmek Pierre’in esin kaynağı yelpazesinin genişliğini anlama konusunda yeterince fikir veriyordur. Pierre beklentiyi, gerilimi resmetmeyi seviyor. Sinema, Pierre’in sanatı için en büyük ilhamlardan biri. 1960’ların Hollywood filmi atmosferinden çok etkilenmiş. Hitchcockvari, olacakları biraz da gören gözün hayal gücüne bırakan eserler yaratmak Pierre’in tutkularından biri.

Pierre, posteri tasarlaması için seçildikten sonra tenis oynamaya karar vermiş ve kız arkadaşıyla toprak kortu denemişler. Bu deneyim ve resmettiği poster arasındaki ilişkiyi şu şekilde açıklıyor: “Oyununuz bitince sizden sonra gelecek olanlar için sahayı temizlemek bir nezaket kuralıdır. İki oyun arasındaki bu bekleme anını resmettim.” Tabii ki Pierre’in odak noktası sadece nezaket değil. O aynı zamanda, oyuncular korta çıkmadan önceki anı da resmetmiş oluyor. Soru işaretleriyle dolu, beklentiyi vurgulayan bir görüntü Pierre’in tam da sunmayı arzuladığı bir atmosfer. Eserlerinde bir olayın hemen öncesini ya da hemen sonrasını resmetmeyi seviyor. Bu posterdeyse yine sonrasında ortaya ne çıkacağına dair bir belirsizlik söz konusu. Kort hazırlanıyor, peki devamında gelecek olan nedir? Zafer mi yoksa yenilgi mi? Çekişmeli bir maç mı yoksa tek taraflı bir oyun mu?

Posteri özel yapan şey sadece Pierre’in bir ressam olarak tarzı değil. Yansıtmayı tercih ettiği o an Pierre’in eserini muadillerinden farklı bir yere koyuyor. Oyuncular, seyirciler, hakemler, raketler, toplar, file. Geçtiğimiz 41 yılda, bunların hepsi bir şekilde sanatçıların üslubuna göre kendilerine yer buldu. Pierre ise aslında tüm bunlardan daha fazla orada olan ama şu ana kadar posterlerde yer bulamamış bir faktörü seçti: 33 kortun yıl boyunca bakımını yapan 189 çalışan. Posterde resmedilen iki kişiden biri zeminin çok kurumaması için sulama yapıyor. Diğeriyse seyirciler ve hakemler için görünür olması adına çizgileri süpürüyor.

Güzellik emek ister

Kortlardaki göz kamaştıran kızıl zemini yaratmak oldukça emek ve özen gerektiren bir iş. Her şeyden önce, gördüğümüz kızıl katmanın yalnızca pastanın üzerindeki süs olduğunu söylemek gerekir. Kort zemini dört katmandan oluşuyor. İlki, bildiğimiz toprak katman. Bunun üzerinde taşların ve drenaj sisteminin olduğu ikinci katman yer alıyor. Üçüncü katman ise kireç taşı ve moloz karışımından oluşuyor. Bu katmanların bakımı tamamlandıktan sonraysa artık assolist sahne alıyor. Paris’in kuzeyinde iyice ezilip un ufak hale gelen tuğlalardan elde edilen, oyuncuların maçlar esnasında kaymalarını sağlayan kızıl katman zemine serpilip yayılıyor.

Ancak bakım ekibi için bu yalnızca işin ilk kısmı. İkinci kısım ise sabah altıda işe gelip geceleri üzeri örtülen zeminleri tekrar gün ışığıyla buluşturmalarıyla başlıyor. Devamında sulama ve süpürme çalışmalarıyla kortlar sekizde başlayacak antrenmanlar için hazır hale getiriliyor. Her maçtan sonra bakımın yenilenmesi gerekiyor ve ekibin işinin bitmesi çoğu zaman akşam dokuzu buluyor. Pete Sampras’ın kabusu olan, Roger Federer’in tek zaferle avunduğu, Rafael Nadal’ın gözbebeği Roland Garros kortlarında işler bu şekilde yürüyor. Bakım ekibinin başındaki Bruno Slastan’a kulak verelim: “Oyuncular buraya ilk gelişlerinde hayrete düşüyorlar. Oyunculardan duyduğumuz övgüler bizim için çok mutluluk verici.”

Çocukluğunda Roland Garros ve Wimbledon’ı televizyon karşısında izlemiş olan Pierre, Roland Garros’u yerinde hiç takip etmemişti. Seçilmesinin ardından kortları yerinde görmesi için davet edildiğinde ilk kez efsanevi kızıl kortla karşı karşıya geldi. Ancak Pierre’i asıl etkileyen turnuvanın tarihi merkez kortu Philippe Chatrier değil, yeni yapılan Simonne Mathieu kortu oldu. Tıpkı yarattığı posterde olduğu gibi ilhamı göz önünde olandan değil, dışta kalandan aldı. Simonne Mathieu kortunu özel yapan şey etrafındaki sera görünümü. Postere biraz da egzotizm katan bu ortam, Simonne Mathieu kortunu da dünyanın en özgün tenis kortu yapıyor demek pek yanlış olmaz. Yeni olanın Pierre’i cezbetmesine bir kez de bu şekilde tanık oluyoruz. Korttaki çalışmayı seralardan bir bakışla çerçevelendiren genç sanatçı, eserine önemli bir öğe daha eklemiş oluyor. Yalnızca heyecanı ve tansiyonu değil aynı zamanda huzuru da ön plana çıkarıyor.

“Tenis ve resim arasındaki benzerlik, kazandıran darbeyi vurduğunuzda gelen bir-iki saniyelik heyecandır.” diyor Pierre. Şampiyonluk sayısını kazandığında kendini yerlere atan oyuncuları düşününce Pierre’e hak vermek pek mümkün olmayabilir. Ancak, en nihayetinde, o da amatör bir tenisçi. Sanatçılığıyla şimdiden Roland Garros tarihinde iz bırakan biri oldu ve onun sayesinde, göz alıcı kızıl korta büyük emek veren isimsizler turnuva posterlerindeki hak ettikleri yeri aldı.

Bir Cevap Yazın