Tarih: 29.09.2020 Yazar: Barış Korkmaz Yorumlar: 0
Pierluigi Collina

Dünyada hangi futbolsevere sorulursa sorulsun hakemden isteyeceği tek bir şey vardır: Adil olması. Peki bir hakem varlığıyla oyunu güzelleştirebilir mi? Dahası, kendisini izlettirmeyi başarıp sahadaki 23. oyuncu olabilir mi? Bir zamanlar bunu başaran biri vardı…

2015 yılında İtalya’nın Brescia kentinde, duyulduğunda ülkede tepkilere yol açan ve insanların içini acıtan bir olay yaşandı. Minikler maçında sahaya çıkan bir çocuk kısa süre önce saçkırana yakalanmıştı. Tribünden 11 yaşındaki çocuğu alaya alan tezahüratlar duyulmuş, ufaklık ise ağlayarak sahayı terk etmişti. Bunun üzerine, oyuncusuna moral vermek isteyen antrenörü saçlarını kazımıştı. Olayın gündeme düşmesiyle durumdan haberdar olan ve yolu hem futboldan hem de aynı hastalıktan geçmiş olan biri, bir şeyler yapması gerektiğini düşündü ve çocuğa destek olmak için bir mektup kaleme aldı. Mektubu yazan kişi çocuğun kendisine idol olarak seçeceği bir futbolcu değildi ama kesinlikle bir futbol efsanesiydi. En önemlisi de çocuğun üzüntüsünü çok iyi anlayacak biriydi. Bu isim, futbolu seven pek çok kişinin futbol tarihinin en iyi hakemi olarak gördüğü Pierluigi Collina’dan başkası değildi. Collina mektubunda çocuğa şunları yazmıştı:

Beni tanımayacak kadar gençsin. Ama PES oynadıysan beni görmüş olabilirsin. Ben bir hakemim. Bir de şu özelliğim var: Saçkıran yüzünden saçlarımı tamamen kaybettim. O zamanlar 24 yaşındaydım. Tabii ki 11 yaşında saçları kaybetmek daha zor olduğu için ben daha şanslıydım. Ancak kelliğim beni hedeflerime ulaşmaktan alıkoymadı. Hatta beni daha fark edilir ve ünlü yaptı. Bana da böyle şeyler pek çok kez söylendi, o yüzden sana tavsiyem şu: Ne zaman biri sana bunları söylerse boşver gitsin. Onların içlerinde kötülük ve farkında bile olmadıkları bir kıskançlık var: Hiçbir şeyin seni durdurmamasını, saçınla ya da saçın olmadan yoluna devam etmeni kıskanıyorlar. Antrenörün çok hoş bir jest yaptı ve bununla gurur duymalısın. Artık korkma ve utanma. Pek çok şampiyon zaferlerini saçlarını kazıyarak kutlamıştır. Senin bunu yapmana gerek bile yok. Sevgiler.

Pierluigi Collina amatör takım maçlarındaki başarılı yönetiminin ardından profesyonel maçlar için hazır görüldüğü bir dönemde saçını ve yüzündeki tüm tüyleri kaybetmenin üzüntüsünü yaşadı. Fakat özgüven sahibi ve kendini her koşula adapte etmeyi bilen biri olduğu için bunun onu yıkmasına izin vermedi ve yoluna devam etmek istedi. Collina’nın kendisi için sorun olmayan bu durum başkalarına dert olmuştu. Seksenli yıllarda İtalya’da saçı kazıtmak ya da saçsız olmak anormal karşılanıyordu. Hatta pek çok insan bunu gülünç bulurdu. Bunu göz önüne alan hakem kurulu üyeleri, her ne kadar Collina’nın yeteneklerine güvenseler de, seyircilerin ve oyuncuların bu durumu nasıl karşılayacağını anlayabilmek adına bir “deney” yapmaya karar verdiler. Collina bir Serie D maçına atandı. Maçta kendisiyle ilgili ortaya çıkacak görüntü onun geleceğini belirleyecekti. “Yönettiğim pek çok Şampiyonlar Ligi maçını hatırlamıyorum ama bu maçı çok iyi hatırlıyorum. İnsanın geleceğinin işinin kalitesine değil de görünüşüne bağlı olması korkunç bir şeydi. Neyse ki oyuncular yalnızca kararlarımla ilgilendiler. Onlara sonsuza kadar minnettar kalacağım” diyordu Collina.

Bu ilginç sınavı başarıyla geçen Collina’nın en yakın arkadaşlarından biri aynı dönemde kemoterapi görüyordu ve onun da saçları kazınmıştı. Dostluklarıyla birbirini ayakta tutmaya çalışan bu ikiliden yalnızca Collina mücadelesinde başarılı olacaktı. “Bir şeylerin değerini anlamamı sağlayan bir durum oldu” diyen Collina ise bir daha sendelemeden hayatına devam etti.

Hızlı ve disiplinli

Collina, 1960’da Bologna’da dünyaya geldi. Öğretmen bir anne ve Savunma Bakanlığı çalışanı bir babanın oğluydu. Eğitim hayatıysa rahibelerin öğretmenlik yaptığı bir okulda başladı. Belki de bunlar onun kuralları uygulamadaki ısrarını ve başarısını açıklıyordur. Bologna şehrinde basketbol çok sevilir. Collina basketbolu futbolla aynı derecede sevdiğini söylese de gençliğinde tercihi parkeler değil, yeşil sahalar olmuştu. Yaşıtlarına göre uzun olan boyu onu ideal bir stoper adayı yapıyordu, fakat işler pek de hayal ettiği gibi gitmeyecekti.

17 yaşına geldiğinde iyi bir futbolcu olmak için gerekli yeteneğe sahip olmadığının farkına vardı. Kendini boşlukta bulan Collina’nın yardımınaysa arkadaşlarından biri yetişti. Arkadaşının önerisiyle hakemlik kursuna katıldı ve çok çabuk şekilde kendini göstermeyi başardı. Onun yönetimini izleyen yetkililerin elmas madeni bulmuş gibi gözleri parlıyordu. Profesyonelliğe geçişiyle birlikte hızlıca yükseldi ve Aralık 1991’de ilk Serie A maçını yönetti. Saçkıran hastalığının önüne çıkardığı engeli çoktan aşmıştı. Üstelik bu durum onun için bir avantaja dönüştü. Uzun boyu, saçtan ve tüyden tamamen arınmış kafası ve buz mavisi gözleriyle ortaya çıkan görüntüsü sahada tüm oyuncuları tesiri altına almasını kolaylaştırıyordu. Her hakeme olduğu gibi ona da itiraza gelen oyuncular oluyordu. Onu diğerlerinden farklı yapansa ısrarcı davranan oyunculara attığı keskin bakışlardı. En havalı oyuncular bile onun bu bakışı karşısında sinip uzaklaşıyordu.

Euro 2000, Hollanda-Çek Cumhuriyeti maçı. Collina ısrarla rakibinin üzerine yürüyen Repka’ya önce bağırıyor, oyuncunun vazgeçmemesi üzerine de onu itekleyerek olay yerinden uzaklaştırıyordu.

Fakat bu onun duygusuz ve yalnızca işini yapmaya odaklı biri olduğu anlamına gelmiyor. Tam tersine, Collina’yı oyuncuların gözünde bu kadar saygıdeğer ve güvenilir yapan şeylerin başında deyim yerindeyse “halden anlaması” geliyordu. Uzun bir sakatlığın ardından sahalara dönüşünde attığı golü tribünlere çıkarak biraz abartıyla kutlayan oyuncuya sarı kart çıkartmamış, ardından onun yaşadığı yoğun hisleri tahmin edebildiğini açıklamıştı. Sahada daha fazla oyuncuyla doğrudan iletişim kurabilmek adına İngilizce’nin yanına İspanyolca ve Fransızca da eklemişti. Hatta yöneteceği bir Avrupa Kupası maçında sahadakilerin çoğu onun bilmediği bir dili konuşuyorsa o dilde birkaç şey öğrenmeye çalışırdı. İleri giden oyunculara sert çıkışları olurdu ancak bu yöntem asla onun ilk tercihi değildi. Anlamlı bir gülümsemeyle, göz kırparak ya da jestleriyle hararetli anları yumuşatmayı başarıyordu.

Onun yaklaşımını belki de en iyi özetleyense tarihin en dramatik Şampiyonlar Ligi finali olan 1999’daki Manchester United-Bayern Münih maçıydı. Normal süre tamamlandığında tabela Bayern Münih’in kupayı birazdan kaldıracağını söylüyordu. Ancak ne olduysa üç dakikalık uzatmada oldu ve iki dakikada gelen iki golle United öne geçti. United oyuncuları ve taraftarları sevinçten çıldırırken Bayern cephesi ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Kuffour üzüntüden çimleri yumruklarken Oliver Kahn kale önünde çöküp kalmıştı. Bütün bu karmaşanın içinde Bayern kulübesinin yapamadığını yapan biri çıktı: Pierluigi Collina. Oyuncuları ayağa kaldırıp hala süre olduğunu hatırlattı ve onları santra yapmaya davet etti. “Sahada hakem olduğunuz için değil, insanlar size güvendiği için kabul görmelisiniz. Bu da bir hakemin ulaşabileceği en üst nokta anlamına geliyor, yani hata yaptığı zaman bile kabul görmek.” diyor Collina. Oyuncuların saygısını öyle bir kazanmıştı ki oyuncular tarafından forma değiştirilmek istenen tek hakem oldu. Bu durumla iki kez karşılaşan Collina’dan formasını isteyen oyunculardan biri belki de tarihin en havalı futbolcusu David Beckham, diğeriyse hakemlerle pek çok zaman başı belada olan Gheorghe Hagi’ydi.

1999 Şampiyonlar Ligi Finali. Collina son dakika golleriyle yıkılan Bayern oyuncularının toparlanıp santra yapmaları için onlara moral veriyor.

Uğurlu hakem

2002 Dünya Kupası finali öncesi Oliver Kahn karşılaşmaya Collina’nın atanması üzerine onun kendilerine kötü şans getirdiğini söylemişti. Collina’nın yönetimindeki maçlarda Kahn önce 1999’da Bayern’in yıkılışının, sonrasındaysa 2001’de tarihinde kendi sahasında o ana kadar hiç Dünya Kupası eleme maçı kaybetmemiş Almanya’nın İngiltere’ye 5-1’lik tarihi bir skorla bu alanda ilk mağlubiyetini alışının canlı tanığı olmuştu. Serinin son halkası olarak da 2002 Dünya Kupası finalini kaybettiler. Almanlar Collina’ya pek ısınamamıştı.

Aynı turnuvada yer alan bir başka ülke içinse Collina denildiği zaman deyim yerindeyse akan sular duruyordu. Kazanıp kaybetmeyi her şeyden önce hakem üzerinden okumayı çok seven hakem öğütücü bu ülkede Collina’nın büyük bir hayran kitlesi vardı. O kadar ki Collina bu ülkede topladığı sempatiden ötürü cep telefonu reklamında bile oynadı. Hatta tribünlerde “Başbakan Collina” tezahüratları duyuldu. Tahmin edileceği üzere, bu ülke Türkiye’den başkası değil. Collina’nın adaletine, güçlüyü kayırmayacağına çok inanıyorduk. O bizim için, “bizi istemeyen” Avrupa’ya karşı “Ben bu oyunu bozarım” diyen kahramanımızdı. Collina’nın adaleti su götürmez ancak yalnızca bize hep kazandıran kişiyi en başarılı bulmak futbola bakışımızı özetliyor olabilir. Biz ona “uğurlu hakem” dedik. Onun nasıl bir tutku ve disiplinle işine kendini adadığına, nasıl hazırlandığına ya da hatalarından nasıl ders çıkardığına odaklanmadan meseleyi onun keramet sahibi olmasına bağladık. Ligimizde pek çok hakem bir takımın lehine hata yaptığının farkına varınca karşı takım lehine de bilinçli şekilde yanlış bir karar vererek kendince adaleti tesis etmeye çalışıyor. Collina’ya göre bu korkunç bir yanlış; hakem hata yaptığını anladığında bunu kabullenmeli, daha sonrasında tekrarlamamak için gayret göstermelidir. Futbol ortamımızın hakemlerimizi buna ittiğini göz önüne almakla beraber, Collina’nın da hakem tartışmalarında bizden geri kalmayan bir ülkenin vatandaşı olduğunu unutmamak gerek.

2002 Dünya Kupası’nda Japonya’yı yenerek çeyrek finale çıktığımızda maçı o yönetmişti. Biz onun bize uğurlu geldiğini düşüneduralım, maçın dördüncü hakemi Graham Poll ise maç öncesi Collina’nın yaptıklarını anlatsın: “Takımların dizilişlerini tahtaya çizdi; bize nasıl oynayacaklarını, sinirli karakterlerin kimler olduğunu, olası çatışma noktalarının yerlerini, her yardımcının kendi bölgesinde ne olmasını bekleyebileceğini anlattı. Her şeyi ele almıştı. İnanılmazdı. En üst seviyede bir hazırlıktı ve daha da önemlisi yanılmamıştı.”

Pierluigi Collina

Maçlardan önceki gün stadyuma giderek ortama alışmaya çalışıyordu. Yöneteceği maçtaki takımların önceki maçlarını izler, savunmada ve hücumda neler yaptıklarını anlamaya çalışır, tek tek oyuncuların davranışlarını not ederdi. Her maçın havası başkadır, bu yüzden her maç aynı yaklaşımla yönetilemez. “Tüm maçlar için geçerli olan tek tip bir yönetim şekli yoktur. Hakem, yeteneklerini maçın gereklilikleriyle uyumlu hale getirebilme konusunda bukalemun becerisi göstermelidir.” diyor Collina. Yönettiği Dünya Kupası finalinde ilk dokuz dakikada iki tarafa da birer sarı kart göstererek “ayağınızı denk alın” mesajı vermişti. Maç hiçbir tartışmaya mahal vermeyecek şekilde tamamlandığında gösterdiği tüm kartlar maçın başındaki iki sarıdan ibaretti.

Fazla tarafsız

2005 yılına gelindiğinde 45 yaşındaki Collina, İtalya Futbol Federasyonu’nun hakemler için belirlediği emeklilik yaşına ulaşmıştı. Federasyon bir Dünya Kupası’nın daha kıyısına gelinmişken Collina’nın bu turnuvada da yer almasını istedi ve emeklilik yaşını 46’ya yükseltti. Ancak bırakın 2006 Dünya Kupası’nda görev almayı, Collina 2005-2006 Serie A sezonunda bile düdük çalamayacaktı. Opel ile yaptığı reklam anlaşmasını aynı firmanın o dönemde Milan’ın ana sponsoru olmasından ötürü İtalya Futbol Federasyonu “çıkar çatışması” olarak değerlendirmiş, Collina’ya yalnızca Serie B maçlarında görev alacağını bildirmişti. Collina’nın buna tepkisi derhal istifasını sunmak oldu. İstifa sonrası yaşadığı üzüntüyü şu şekilde anlatmıştı: “Son günlerde Dünya Kupası finali öncesinde uyuduğumdan daha az uyudum. Benim için Serie B’de maç yönetmek sorun olmazdı ama federasyon ya biz hakemlere güvenir ya da güvenmez. Güvenmezlerse gitmek zorundayız. Güven olmadan ilerleyemeyiz.”

Ertesi yıl Collina’yı Dünya Kupası’nda izleyemedik ancak onun ülkesi Dünya Şampiyonu olmuştu. Milli takım dünyanın zirvesine çıkmışken Serie A ise tarihinin en büyük skandalıyla çalkalanıyordu. Tesadüfler sayesinde ortaya çıkan Calciopoli şike skandalı sonrasında Juventus, Milan, Lazio, Fiorentina kulüplerinin şikeye karıştığı anlaşılmış ve ciddi cezalar verilmişti. Skandalın merkezindeki kişi olan dönemin Juventus Genel Direktörü Luciano Moggi, düdüklerini Juventus lehine çalmaları için pek çok hakemi baskı altına almıştı. Aslında büyük oranda başarılı da olmuştu ancak iki isim hariç: Roberto Rosetti ve Pierluigi Collina. Ortaya çıkan telefon konuşmalarından Moggi’nin Collina’dan çok rahatsız olduğu anlaşılmıştı. Moggi’nin konuşmalarında Collina için yaptığı tanım belki bir yıl önce en iyi hakemine uyguladığı yaptırım konusunda federasyonu birazcık utandırmıştır: “Fazla tarafsız”

Bir Cevap Yazın