Tarih: 06.05.2021 Yazar: Barış Korkmaz Yorumlar: 0

Şehrin Takımı’nın beşinci konuğu Adana Demirspor! Adana Demirspor taraftarları Mustafa Uçar, Yavuz Yıldırım, Macivert, Bilal Nur, Meral Ateş ve Can Erköse sorularımızı yanıtladı.

  • Adana Demirsporlu olma hikayenizi öğrenebilir miyim? Adana Demirsporlu olmak nasıl bir kimliği taşımak anlamına geliyor?

Mustafa Uçar: Demiryolcu bir aileden geliyorum. Dedem tren makinisti, amcalarım Demiryolları’nda işçiydi. Babam Demirspor altyapısında oynadı, kulüpte idarecilik de yaptı. Trenler ve Adana Demirspor hayatımın her zaman içindeydi.

Adana Demirsporlu olmak, ülkede futbol kültürüne sahip bir şehrin takımının taraftarı olmak demek. Bir ekol diyebilirim bu takım için. Gerek sportif olarak gerekse tribün anlamında Türkiye’de öne çıkan bir geçmişi var Demirspor’un. Baktığınızda bu tarz ekol kulüpler fazla kalmadı, bu bakımdan değerli buluyorum. Dolayısıyla her şeyden önce hem şehrinin takımını destekleyen hem kendi rengini ortaya koyabilen bir takımın taraftarı oluyorsunuz. Şehrinizle özdeşleştirilen kimliğin, tribünde de kendini göstermesi ile “Adanalı” kimliğini spor arenasında temsil ediyorsunuz.

Yavuz Yıldırım: Adana, Demirsporludur. Adana’da yaşayıp Demirsporla temas etmemek mümkün değil. Aileden, arkadaş çevresinden bir şekilde o teması alırsın. Biz özellikle Ankara’da bir araya gelip Ankara Tayfası’nı oluşturan ekiple deplasmanlara gide gele bu kimliği artırarak geliştirdik. Demirsporlu kimliği de biraz bu dayanışma duygusuyla gelişen bir durum.

Macivert: Benim büyüdüğüm mahallede herkes Demirsporluydu. Babam, annem takım tutmazdı ama ben kaçamadım çünkü çok değişik seviliyordu, besteleri bize benziyordu. Nasıl anlatsam? Yani Çukurova’ya benziyordu. Hep Demirspor sempatisi vardı kendiliğinden olan. Üniversiteye gittiğimde takip etmeye ve maçlarına gitmeye başladım. Bir kimlik kazanmak gibi hissediyordum bunu ve buna sahip çıkıyordum. Şimdi düşününce anlıyorum, o zamanlar zaten yaşımın ödevi bir kimlik kazanmaktı. Demirspor benim kimliğimi oluşturma sürecimi başlattı. Zaman içinde edindiğim dostlukları, bir şeye ne olursa olsun inanma hissini, birçok insanla da bunu paylaşma duygusunu sevdim. Erkek kardeşimi de ilk ben maça götürdüm ve onun hikayesini başlatan kişi olmaktan dolayı mutluyum.

Bilal Nur: Öncelikle bizim hikayemiz sokak aralarında oynanan maçlarda giyilen formaların içinde şehrin takımını tutmanın verdiği mutluluk ve özgüvenle başlayan, sonrasında tribünlere taşan; tribünlerden dostluğa, kardeşliğe, mücadeleye uzanan bir hikaye. Adana Demirsporlu olmak renklerin ağırlığını sonuna kadar hissetmek, emek ve iş gücüyle kurulmuş bir takımın neferi olmak ve hiçbir zaman vazgeçmemektir.

Meral Ateş: Babamın Demirsporlu olmasından dolayı çocukluktan bu yana “Adanaspor mu, Adana Demirspor mu?” diye sorulduğunda, cevabım tabii ki Demirspor olmuştur. Ancak tribüne adım atışım, uzun yıllar Ankara’da yaşadıktan sonra 2005 yılında Adana’ya dönüş yapmamla başlamıştır. Tribünlerdeki birlik, beraberlik ve uyumu görünce zaten maç kaçırmamaya başladım ve olanlar oldu.

Adana Demirsporlu olunca taşıdığınız kimlik de Adana Demirspor kimliği olur, diğer kimlikleriniz bu noktada önemsizdir.

Can Erköse: Adana Demirspor ile tanışmam geç oldu, bunun sebebiyse ailemizde fazla Demirsporlu olmaması. Bir de üç takımın empoze edildiği bir ülkede, bunun yanında başarıya ve güce tapılmasıyla, kendi şehrinizde böyle şeyler yaşamanıza sebep oluyor. Ailemizde Adana Demirsporlu olanlar vardı ancak bizim Adana Demirspor ile tanışmamızı istemiyordu. Çünkü tehlikeliydi. Şehrin kötü çocukları olarak bakılıyordu. Lisede tanıştığım bir arkadaşım vardı, adı Metin, sınıfta sürekli teneffüs aralarında besteler söylerdi. Arkadaştan besteleri öğrendik. Kuzenim de Demirsporluydu, ondan habersiz kardeşi ile maça gittik. Sonrasında İstanbul saltanatını eleştirmeye başladık. Sadece Adana Demirspor dedik. Adana Demirspor-rahmetli Büyük Başkan Bekir Çınar’ın dediği gibi-muhaliftir, Demirsporlu aykırıdır. Bu kimlik kim gelse değişmez. Muhalif, aykırı ve asi bir kimliği barındırır.

  • Adana Demirspor uzun yıllardır Süper Lig’de yer alamamasına rağmen normal zamanda tribünlerini hep dolu görüyoruz. Adana şehri için Adana Demirspor ne ifade ediyor? Adana’da veya Adana dışında taraftarlık nasıl yaşanıyor?

Mustafa Uçar: Adana Demirspor bu bakımdan ciddi bir sosyolojik incelemeyi hak eden bir kulüp, bir camia. Türkiye’de futbolun zirvesinden 26 yıldır uzak olmasına ve bu zaman zarfında profesyonel liglerin en altına kadar inmesine rağmen inanılması güç bir şekilde taraftar sayısını artırmayı başarmış bir takım. İşte burada yukarıda bahsettiğim o kavram devreye giriyor: Ekol olmak. Demirspor kendince bir efsane, geçmişe dair bir mit. Elbette sahada efsane oynamıyor ancak taraftar kanadında sanıyorum adı konmamış bir ideal var, taraftar da bu idealin peşinde. Tribünün büyük çoğunluğu 26 yaşından genç insanlardan oluşuyor, hiçbiri Süper Lig görmedi ama sanki hepsi örneğin 1976’yı, 1983’ü ya da 1994’ü yaşamış gibi bu takımın peşindeler. Bu izahı çok zor bir olgudur.

Adana şehri, bana göre aşırılıkların şehri. Zenginlik ve fakirlik, sevgi ve nefret uçlarda yaşanıyor burada. Sosyal, ekonomik ve psikolojik olarak uçlarda yaşayanlar Demirspor çatısı altında buluşuyor. Elbette bu tipte bir şehrin takımının da uçlarda performans göstermesi normal hale geliyor. Bir sene Türkiye Kupası’nda çeyrek final ya da ligde play-off finali oynayıp öbür sene düşmeme mücadelesi veriyor. Bu-tüm negatif anlamlarıyla birlikte-heyecanın ve aksiyonun hiç bitmediği bir takım görüntüsü çiziyor. Aynı Adana gibi. Bizde boş sezon yok yani.

Adanalılar şehirlerinden çıktıklarında hemen her sohbette Adanalılıklarını ortaya koyarlar, arkasından da Adana Demirsporluluklarını. Bir tür apolet gibi taşınıyor bu. Ana akımdan farklı olmanın verdiği bir haz var sonuçta. Adana ve Adana Demirspor “farklı” sıfatını sonuna kadar hak ediyor. Adana’da taraftarlığı yaşamak kolay ve keyifli. Şehirde-diğer takıma göre-dominant pozisyonda olmanın avantajları kullanılıyor. Bir de fiziksel olarak da takımla temas kurmak, dolayısı ile sahiplenmek oldukça kolay. Adana dışındaki taraftarlar da birbirlerini sosyal medyada bularak hızlıca organize oluyorlar. Örneğin, Bolu’daki bir deplasman maçına Adana’dan, Ankara’dan, İstanbul’dan, İzmir’den araç kalkıyor. Münferit olarak başka illerden gelenleri de ekleyince ortaya çok büyük bir organizasyon çıkıyor.

Yavuz Yıldırım: Kent futbolu seviyor. Geçmişte başarılı olunan dönemler var. Onun mirası önemli. Başarı beklentisi her zaman var tabii ki, ama stada gitmedeki tek hedef de maç kazanmak değil. Bazen bir futbolcuyu izlemek, ona tutkuyla bağlanmak bile insanları tribüne çekmiş. Bugünün sürekli değişen kadrolarında bu biraz zor tabii ama eskiler özellikle “Şu futbolcu şuradan bir şut çektiydi” diye anlatırdı biz çocukken maç sırasında. Yani sadece galibiyet için değil, o futbol tadını almak için de kentte stada gidiliyordu. Ayrıca alt liglerin ayrı bir keyfi var. Her şey Süper Lig’den ibaret değil.

Macivert: Süper Lig’de olması hepimizi mutlu eder ama olmaması da bizi uzaklaştırmaz çünkü zaten iyi futbol izlemek için veyahut sık sık şampiyonluk görmek için var olsaydı taraftar kimliğimiz; İstanbul takımlarını destekler, her sene şampiyon olma ihtimaliyle futbol izlerdik. Biz sevdiğimiz, saydığımız takımı orada görmek isteriz. Şampiyon görmek isteriz. Şampiyon görmek istediğimiz için sevmeyiz yani. Bu düşünüş biçimi o tribünleri dolu tutuyor. Adana’da Demirspor gerçekten farklı insanların bir araya geldiği bir takım. Adana özellikle 80’li yıllarda çok göç alan bir şehirdi. Birçok memleketten Adana’ya yerleşmiş farklı etnik kökenli insanları Demirspor tribününde görebilirsiniz. Adana’yı bu anlamda bütünleştiren bir takım. Yani Adana ne kadar farklı insanla doluysa Demirspor da o kadar farklı insanla dolu. Adana’nın küçük bir prototipi diyebiliriz. Bu çok güzel ve birleştirici bir şey. Adana insanı da bu birleştiriciliği görüyor, biliyor.
Adana dışında nasıl görüldüğüyle ilgili ise şunu söyleyebilirim; Ankara’da okudum, oradayken herkesin taraftarıyla konuşurken soracağı bir sürü sorusunun ve bir anısının olduğu bir takım. Hatta Vanlı yeni tanıştığım bir arkadaş “Van merkeze kışın gitsek bir sürü Demirspor atkılı görürüz, biz çok seviyoruz sizi” demişti. Bu çok samimi bir şey ve biz bunun için çaba harcamadık. İşte tam da bu yüzden gerçek. Düşünsenize böyle bir kendiliğinden sevginin muhatabısınız. Hep söylerim, keşke Demirspor’a sarılabilsem.

Bilal Nur: Takımımızın uzun yıllardır Süper Lig’de yer almamasına rağmen yüksek kitleye ulaşmasının en önemli faktörlerinden biri de 15-20 yıl öncesinin jenarasyonu olduğunu düşünüyorum. Gerek beste gerek pankart gerekse fotoğraflar ve videolarla yerel ve ulusal alanda faaliyetleri ile ses getirmelerinden dolayı bu denli yüksek kitleye ulaştığımızı düşünüyorum. Adana için Adana Demirspor şehrin en önemli markalarından biridir.

Meral Ateş: Adana Demirspor sevgi, aşk, tutkudur; hüzün, mutluluk, hayal kırıklığı, özlem, gözyaşı, heyecan ve bekleyiştir bizim için, uzun bir bekleyiş… 26 yıldır Süper Lig’de olmayan bir takımın, bir hafta sonraki maçını beklemek de 26 yıl gibi gelir. Tribünlerin dolup taşmasının nedeni de budur. Sevgiliye kavuşmak gibi ama ondan öte, çünkü tartışsanız da kavga edip küsseniz de “Bir daha maça gelenin…” diye yeminler de etseniz bu küskünlük o gün unutulur.

Adana dışında Demirspor’a ulaşmak daha zor olduğundan, daha çok “Demirspor için ne yapılabilir” diye kafa yoruluyor. Adana’da yolda yürürken çok sayıda formalı taraftar görebilirsiniz, gülümser geçersiniz. Ama gurbette bir formalı taraftar gördüğünüzde gider, tanışır, konuşursunuz. Bir bakmışsınız arkadaş, dost, kardeş olmuşsunuz.

Can Erköse: Ayakta kalma, yok olmama mücadelesi veriyorsun kendi şehrinde, o yüzden mücadeleyi ifade ediyor. Pankartımız da vardır hatta: ”Mücadeleye Devam” yılmadan, yıkılmadan. Bir zamanlar alt liglerdeyken kendi şehrinde bile korkulan bir taraftardık. Şimşekler Grubu öncülüğünde bu algı yıkıldı, yapılan yanlışlar düzeltildi, daha sonra Adana halkı ile bütünleşti. Türkiye’nin birçok şehrinde Adana Demirspor sempatizanları vardır. Bunu sebebiyse verilen mücadeledir. Şimşekler Grubu, Adana içinde ve dışında üniversiteli Demirsporlular ile birçok sempatizan ve yeni Adana Demirsporlular kazandırmıştır. Adana dışındaki Adana Demirsporlular ise gurbette demir gibi yaşıyorlar. Buradaki aynı coşkuyu, heyecanı yaşadıkları şehirde de yaşatıyorlar. Kendi yaşadıkları şehre ve çevre illerine bir gün Demirsporun gelmesini bekliyorlar. O yüzden deplasmana Adana’dan gidilmese bile deplasman tribünleri dolu olur. Kendi imkanlarıyla başka şehirlerde mücadeleyi devam ettiriyorlar.

  • Dışarıdan Adana Demirspor taraftarına bakınca muhalif ve sol tandanslı bir kitle insanın gözünde canlanıyor. Bu tam anlamıyla doğrudur denebilir mi? Adana Demirspor taraftarının çoğunluğunu kapsar mı bu yargı? Yoksa ülkemizde futbola dair yazan, çizen, yorumlayan kişilerin Adana Demirspor’u bu gözle görmekten hoşlandığını söylemek de mümkün mü?

Mustafa Uçar: Bir takım taraftarını-belki Livorno gibi örnekleri dışarda bırakırsak-solcu veya sağcı olarak nitelendirmek doğru olmaz diye düşünüyorum. Ancak Türkiye’nin genel olarak sağ eğilimli bir ülke olması gerçeğinden hareketle Adana Demirspor tribünlerinin kendi bünyesinde sola ilişkin imge, söylem gibi öğeleri özgürce kullanabildiğini söyleyebilirim. Bizim tribünümüzde sağ-sol çatışması yaşanmıyor. Adana’nın sağcısının da solcusunun da hayata karşı bir isyanı var, arabesk kültürünün baskın olmasından da bunu görebiliriz. Tribüne, takıma verilen emek tüm kesimlerce saygı görüyor. Diğer yandan bu topraklar Yaşar Kemalleri, Yılmaz Güneyleri yetiştirmiş durumda. Sağ-sol’un en sert zamanlarında dahi sahip çıkılan değerler bunlar. Az önce söylediğim gibi, aşırılıklar var bizde, “hoşgörü”de de aşırıya kaçabiliyoruz.

Sola ilişkin öğeler, taraftarın çoğunluğunun değil ama tribünün lokomotifi olan Şimşekler Grubu’nun bir dönem bolca işlediği öğelerdi. Belirttiğim gibi, taraftarın bütününde Demirspor için verilen her emek saygı görüyor. Karşıt görüşte olanlar bile Çav Bella’yı söylemekten geri kalmıyorlar.

Türk futbol evreninin aksine Demirspor’daki bu demokratik tavır, dışarıdan burasının “çölde bir vaha” gibi görülmesine yol açıyor. Bunun romantik bir tadı var elbette. Benim de hoşuma gidiyor açıkçası. Kaldı ki haksızlık, adaletsizlik karşısında pozisyon almak hiçbir siyasi görüşe mal edilemez.

Yavuz Yıldırım: Ülkede sola dair imgeler azaldıkça bu tip noktalar daha çok öne çıkıyor ya da sahipleniyor. Demirspor’un geçmişinde bu kadar çok sol vurgusu yok. Ama tabii işçilerin, emekçilerin el verdiği, demiryolculuk imgesinin oluşturduğu bir arka plan var. Solu sadece iktidarla, devletle ilgili değil de günlük hayattaki mücadelenin, azmin ve genelgeçer olana karşı çıkışın bir yansıması olarak göreceksek, evet sol bir duruş var. Ama tribünlerde öyle pratik anlamda Avrupa tribünlerindeki gibi sol bir argüman bulmak zor. Yine de Şimşekler grubunun içinde özellikle pankartlara emek veren arkadaşların bu yönde bir imajı yarattığını söyleyebiliriz. Tabii üstüne bir de Livorno maçı eklenince daha güçlenen bir imaj oluştu.

Macivert: “Demirspor’u böyle görmekten hoşlanmaları neden? Neden başka bir takım değil de Demirspor?” diye sorarım ben de. Bu algıyı taraftar olarak biz yarattık, çünkü aykırıyız. İş taraftara gelmeden zaten Demiryolu işçilerinin kurduğu bir takım. Soluz diye keskin bir şey söylemek mümkün değil. Türkiye’de hiçbir takıma sol diyebileceğimizi düşünmüyorum. Biz taraftarlar olarak işçilerin omzunda yükselen bir takım olduğu ve kozmopolit olduğu konusunda hemfikiriz sadece. Adana’nın otoritelerce sevilmeyen çocuğu olduğumuz için de otoritelerle problemliyiz. Bir siyasi görüşü hiçbir takımın taraftar kitlesiyle tamamen örtüştüremeyiz. Muhalifiz ve hakkımızın yenilmesine gelemiyoruz. Bu da ne tarafa yakın siz karar verin.

Bilal Nur: Bizim tribünlerimiz her zaman kozmopolit bir yapıya sahiptir. Adana Demirspor takımının işçiler tarafından kurulması, taraftarların bunu benimsemesi ve her zaman sistemin karşısında olup işçinin yanında olmasından dolayı insanların da Demirspor’u bu gözle görmekten mutlu olduğunu düşünüyorum.

Meral Ateş: Tabii ki denilemez. Türkiye’deki her tribünde olduğu gibi Demirspor tribünlerinde de her siyasi görüşten taraftar mevcuttur. “Kozmopolit” pankartımız da bu durumu en iyi özetleyen pankarttır. Ama tribünlerde Ciao Bella söylenirken tüm taraftarların eşlik ettiği, yardıma ihtiyacı olanlara el birliğiyle düzenlenen kampanyalara imkanı olan her taraftarın katıldığı ya da maçtan önce nohut satan dayının tezgahı yere devrildiğinde taraftarların destek için gidip “Bana yere dökülenlerden ver” dediği bir taraftar kitlemiz olduğu doğrudur.

Demirsporluluk her şeyden öte merhametli, vicdanlı olmaktır ve tribünde siyaset ikinci-üçüncü sıradadır diyemem, sıralamaya bile girmez.

Can Erköse: Bırakalım öyle düşünsünler; daha güzel, değil mi? Öyle düşünenlerin de dediği gibi ‘’Adana Demirspor halkındır, halkın kalacak’’ Kozmopolit bir şehir Adana, birçok halk yaşıyor. Arap, Türk, Kürt, Zaza ve Ermeni halkları yaşıyor. Böyle bir şehirde belli bir görüşe sahip olman zor. Bu kozmopolitlikten ve zenginlikten muhaliflik çıkıyor. ”Kozmopolit” pankartımızın arkasında bu halklarımız bağırıyor. Burası Türkiye, sol kimliğinde kalıp bir tribünü yaşatmak ve mücadele etmek zor. Bu gözle görmelerine taraftarın yaptığı etkinlikler, pankartlar ve olaylar sebep oluyor. Hrant Dink öldürüldükten bir sene sonra Adana’da Türkiye Kupası’nda Trabzonspor ile karşılaşmıştık. O dönemde Başkan olan Adem Atılgan ”Hepimiz Hrantız, Hepimiz Ermeniyiz” pankartı ile çıkmak istemişti ancak TFF engelledi. 2. Lig’deyken asker ölümleri gerçekleşmişti. Şimşekler Grubu önce ”Şehitler ölmez, vatan bölünmez”, daha sonra ”Yaşasın Halkların Kardeşliği” diye bağırdı. Birçok bestemiz Grup Yorum’un şarkılarından yapılmıştır. Bu tür durumlardan dolayı da bu gözle görmekten hoşlanıldığını söylemek mümkün.

  • Bir önceki sorunun da kısmen devamı olarak size Livorno ile olan bağınızı sormak istiyorum. Öncelikle; Adana Demirspor, Türkiye’nin Livorno’su mudur? Adana Demirspor-Livorno dostluğuna dair sizler neler paylaşmak istersiniz? 4 Eylül 2009’da oynanan dostluk maçıyla ilgili nasıl anılarınız var?

Mustafa Uçar: Adana Demirspor Türkiye’nin Livorno’su değil. Türkiye gerçeklerinden çok da uzağa düşmeyen bir isyan kültürü var elbette ama o ölçüde organize bir duruş yok. Yine de Türkiye için biraz “fazla asi” kaçtığımızı söyleyebilirim.

Dostluk maçı tam bir karnavaldı, olacak bir iş değildi. Her şeyden önce, İtalya Serie A takımlarından birisinin, Türkiye’nin yukardan üçüncü liginden bir takımla dostluk maçı yapmak için kalkıp gelmesi çok büyük bir olaydı. Elbette o dönemde Şimşekler Grubu içerisindeki sol görüşlü arkadaşlarımızın ve bizim Ankara Tayfası’nın bu işin gerçekleşmesinde payı büyüktü. Rahmetli başkan Bekir Çınar gerçekten bir taraftar-başkan’dı. Ayrıca ilginçtir, MHP mensubuydu. Nereden baksanız gerçeküstü bir resim var karşınızda.

O gün stada gidenler gerçekten rüya gibi bir gün yaşadılar. Akıl sır ermiyordu olanların gerçek olduğuna. Türkiye’nin her yerinden çeşitli sol görüşlerdeki futbolseverler maça geldiler. Bir-iki çok küçük olayın dışında barış içinde geçen bir akşamdı, bir şölendi. Her şey öyle dozunda yaşandı ki bizimki gibi ülkelerde çok nadir olabilecek bir ortamdı bu.

Yavuz Yıldırım: Öyle bir dostluk yok. Organik bir bağ yok en azından. O yaz biz Ankara Tayfası olarak, İtalya’daki Mondiali Antirazzisti’ye gitmiştik. Gazeteler aracılığıyla bu gündem olunca, Adana’da da benzer bir şey yapılabilir mi konusu gündeme geldi, o dönemki Başkan Bekir Çınar vasıtasıyla Livorno ile temas kuruldu ve bir maç organize edildi. Tribünlerdeki hava beklenenden çok daha farklıydı, bu yönde organizasyonların olmamasının etkisiyle bir karnavala dönüştü. Tabii yine Şimşekler Grubu’nun bu yönde bir girişime direnmemesi, tersine bunu desteklemesiyle hayata geçti diyebiliriz.

Macivert: Bu maça gitmedim ama şehirde olan heyecanı hatırlıyorum tabii, sonradan izledim ve süreci biliyorum. Bu dostluğu yaratan şey takımların kuruluşundaki his ve aynılık. İtalya’nın hızlı sanayileşen, kırsal yaşamdan hızla kent yaşamına geçen bir şehrinin takımı. Şehirdeki işçilerin, özellikle liman işçilerinin kurduğu bir takım; birleştirici olan da işçilerin kurduğu takımlar olmaları, ırkçılığa karşı olmaları ve futbol tarihlerinin talihsizliği sanırım. Bu aradaki sıcaklığı yaratan şey işçilerin omzunda yükselmek ve ırkçılık gütmeden tribün kapılarını herkese açık tutabilmek. Bu maçın mimarı efsane başkanımız Bekir Çınar “Bugün attığımız bu tohum umarım uzun yıllar sürecek dostluğun başlangıcı olur” demişti fakat somut şeyler gerçekleşmedi bu dostluğu besleyecek. Bu üzücü. Umarım ileriki yıllarda Demirspor Avrupa’ya bir iade-i ziyaret yapar.

Bilal Nur: Bir önceki cevabın içinde saklı bence bu sorunun cevabı. Adana Demirspor her zaman işçi sınıfının ve emeğin arkasında durmuş bir takım ve taraftarına sahip. Kozmopolit bir yapıda demiştim ya işte bu olay en güzel örneği. Livorno’yu buraya getiren rahmetli Bekir Başkan’ın MHP’li olması sanırım her şeyi apaçık belli ediyor. Unutamadığım anı ise ilk defa yüzlerce taraftarın Adana Demirspor harici bir takımı karşılamak için havaalanına akın etmesiydi. Çok güzel ortamlar oluştu, çok güzel dostluklar edinildi. Yıllar sonra çocuklarımıza ya da torunlarımıza biz Lucarelli ile Adana’da sohbet ettik diyebileceğimiz bir anımız oluşmuştu.

Meral Ateş: Adana Demirspor Türkiye’nin Livorno’su değildir. Adana Demirspor nevi şahsına münhasırdır, hiçbir şeyle karşılaştırılamaz. Livorno ile dostluk maçımız rahmetli başkanımız Bekir Çınar döneminde oynandı. Taraftarın yoğun talebiyle organizasyon yapıldı ve tam anlamıyla şölen havasında gerçekleşti. O gün yaşananlar bir dostluk maçından çok öteydi. Büyülü bir atmosfer, tezahüratlar, marşlar, meşaleler; Türkiye’nin dört bir yanından gelen başka takım taraftarlarıyla kol kola… Sonbahara girilmiş olmasına rağmen klasik Adana sıcağı vardı. Tribünlerin “Sula bizi itfaiye” tezahüratlarından sonra itfaiye aracı sahayı dört dönerek tüm tribünleri ıslatınca, benimle maça gelen dört yaşındaki yeğenim Begüm olayı anlamadı ve aramızda şöyle bir diyalog geçti:

Begüm: Neden bizi ıslattılar?

Ben: Hava çok sıcak ya, serinleyelim diye.

Begüm: Bir daha ıslatsınlar!

Demirspor tribünleri, dört yaşındaki çocuğu da bir maçla kendine adapte etme gücüne sahiptir.

Can Erköse: Öncelikle bu heyecanı bize yaşatan rahmetli Büyük Başkan Bekir Çınar ve bunun için uğraşan Adana Demirspor taraftarlarına teşekkür ederim. Bence öyle demek zor. Livorno’yu araştıranlar, takip edenler bilir. İtalyan Komünist Partisi’nin kurulduğu bir şehir, taraftarın tamamı solcu ve bu gelenekten geliyorlar. Türkiye’nin Adana Demirspor’uyuz sadece biz. O günden bugüne atkıları ve formaları giyilir tribünde, unutulmamıştır. Sosyal medyada arada etkileşimler oluyor. Bir gün Avrupa kupalarında oynayacağız. İtalya’ya gideceğiz. Lazio deplasmanında yoldaşlarımızla omuz omuza yeniden bağıracağız. Çok fena olaylar olacak. Şu an Serie C’de Grup A’da son sıradalar, Serie D’ye düştüler. Onlarla tanıştığımız 4 Eylül 2009’daki gibi Serie A’ya bir gün geri dönecekler.

İtfaiye sulama şovu unutulmazdı. Stada girmeden önce Livornolu taraftarlar pankartlarını asıyordu. İtalyanca Çav Bella’yı söylüyorlar. Bizimkiler bakıyor. Oradan biri “Helal olsun dayı” diye bağırıyor. Sonra melodi tanıdık gelince, Çav Bella’yı duyunca herkes Çav Bella’ya girdi. Güney kale arkasında siyasi tutuklu Güler Zere için pankart açılmıştı: ”Güler Zere Ölmesin” Maç başından beri açıktı pankart ancak maçın 65. dakikaları falandı, polis saldırmaya başladı. Zaten maç boyunca polis, kameraları hiç ellerinden indirmedi, herkesi kayıt altına alıyorlardı. Livorno için de paf takım ile gelecekleri söylenmişti. Dalga geçiyorlardı. Livorno A takım ile geldi. Sonra Serie A’da aynı takım ile maça çıktı. Yine rezil oldular.

  • Yakın zamanda yeni yapılan statta maçlar oynanmaya başlandı. Pandemi şartlarından ötürü 5 Ocak Stadyumu ile taraftarın doğrudan vedalaşması gerçekleşemedi. Hem 5 Ocak Stadyumu’na veda edilmesine dair hislerinizi hem de yeni yapılan stat için beklentilerinizi paylaşabilir misiniz?

Mustafa Uçar: Biz taraftarlar için elbette statların özel bir yeri var. Mesela stadyumlar için “mabet” denir, “futbolun mabedi” İbadet edilen yer yani. Biraz eskilerde kalan bir ifade ama hala geçerliliğini koruyor. Taraftarların rahatlıkla kutsallaştırdığı mekanlardır stadyumlar. Bizim için de 5 Ocak’ın durumu aynıydı. Hani ilk görüşte aşk yaşanır da yıllar sonra bile o ana dair en ufak detaylar dahi unutulmaz ya, işte yüz binlerce insanın ilk aşkı 5 Ocak’ta başlamıştır. E böyle duygusal yükü fazla olan bir mekanı, şehrin neredeyse dışında, diğer örneklerinden belirgin bir farkı olmayan, toplu konut mantığında dikilen ve rekor sürede tamamlanan bir stada tercih etmemizin imkanı yok. Zorunluluklardan doğan bir taşınma gerçekleşiyor. Taraftarlık biraz da “ritüel” işidir. Hayatını Demirspor’a endeksli yaşayan insanlar için maç günlerinin, maç esnasının, maçtan sonraki günlerin, hepsinin bir ritüeli vardır. Siz bizi yeni bir stada götürerek iyilik yapmıyorsunuz aslında; ritüellerimizi, alışkanlıklarımızı, hatıralarımızı elimizden alıyorsunuz. 5 Ocak Stadı gerçekten yetersiz olsaydı bunu anlayabilirdim belki ama mevcut durumda içime hiç sinmeyen bir süreç yaşanıyor. Bu süreçten geri dönüş olmayacağından dolayı yeni duruma alışma aşamasındayız denebilir.

Yavuz Yıldırım: 5 Ocak, Adana’nın kalbiydi; hem fiziksel hem de manevi açıdan. Kişisel olarak zaten yeni statları sevmiyorum. O açıdan bir beklentim yok, hayal kırıklığım var.

Macivert: 5 Ocak Stadı Adana’nın en eski semtlerinden birinde, Adana’nın kalbinde. Veda edememiş olmak hepimizin içini buruyor. Hepimizin ilkleri orada. Maç günü yapılanlar, ayrı ayrı sokak hatıraları, Amsterdam Çıkmazı, Şimşek Büfe, kuzey kale arkası… Hepsini özleyeceğim. Yerine ne gelirse gelsin orası 5 Ocak. Yeni stat ile ilgili bir şey hissetmiyorum henüz. Şimşekler Grubu ile oraya girilip ilk beste söylendiğinde artık mabedimiz orası olacak. Pandemi bittiğinde hem şampiyonluk kutlamalarımızı hem stada ilk girişimizi sabırsızlıkla bekliyorum.

Bilal Nur: Yeni yapılan stadyumu görme şansım oldu. Gerçekten büyüleyici ve etkileyici bir stat olmuş. Taraftarlı maçlarda puan kaybı yaşayacağımızı sanmıyorum. Stadyumun atmosferi harika. Öte yandan koltuklarında yıllarımızın geçtiği, sevinçlerimizin ve hüzünlerimizin ev sahibine böyle sessiz sedasız veda etmek her Demirsporlunun içinde ukde kalmıştır. İnanıyorum ki pandemi dönemi bittiğinde kendisine yakışır bir şekilde veda edebiliriz. Son olarak o stadyumun ismini değiştirdiler ama bizim için orası hep Adana 5 Ocak Stadyumu kaldı ve kalmaya o şekilde devam edecek.

Meral Ateş: 5 Ocak Stadyumu’nda acı-tatlı çok anımız birikti. Gönül isterdi ki stat restore edilsin, kapasitesi artırılsın ve şehrin kalbinde maçlarımızı oynamaya devam edelim. Ancak mevcut haliyle Adana’ya yetemeyen bir stattı. Maçlara girişlerde çok sıkıntı yaşanıyordu, maç biletlerinin bulunamadığı zamanlar oluyordu. Yeni statla birlikte bu sorunların yaşanmayacağını düşünüyorum.

Can Erköse: Şu an stat hala olduğu yerde ama bir sabah uyandığımızda yıkılışını izleyeceğiz. Bu çok zor olacak. Bence şampiyonluk kupası 5 Ocak Stadı’nda kaldırılmalı, en çok ona yakışır. Bu, statta verilen mücadeleye ve mabede saygıdır. Benim önerim son bir veda maçı yapılması, 5 Ocak Stadı’nda Zonguldakspor ile maç yapılmasıdır. Mükemmel bir veda maçı olur. Gönül isterdi ki stat yıkılmasın, olduğu yerde yenilensin, 5 Ocak bizim olsun, malum takım yeni stadı kullansın. Ama bunun için mücadele verilmesi gerekiyor. Ama maalasef yok. En güzel vedayı yapacağız. Bunun için mücadele verelim bari!

Yeni stat belli bir proje ile tasarlanmış, TOKİ önderliğinde birçok şehirde yapılmış olan statlarla aynıdır. Taraftara tasarım konusunda sorulmadan yapılmış. Zaten stadın yapıldığı yer yine bir rant yeri, oranın değerlenmesi için projeye katılmış bir yer. Adana’nın birçok mahallesinden ulaşım zor olacak. Bakalım bunun için ne yapacaklar? Ben bizlerin ve malum takımın ayrı statları olması taraftarıyım. Bu durumun Adana’ya görsellik ve futbol açısından zenginlik katacağını düşünüyorum.

  • İki stadı da sizinle paylaşan bir rakibiniz var: Adanaspor. Hem iki takımın hem de taraftarlarının arasındaki rekabeti anlatır mısınız? Bu rekabetin bu zamana kadar sizdeki yansımaları neler oldu? Bir de Mersin İdman Yurdu ile olan rekabet var. Bunu da dinlemek isterim sizlerden.

Mustafa Uçar: Adanaspor rekabeti, Mersin rekabeti aslında klasik rekabet durumları. Aynı şehrin takımlarının ya da komşu şehirlerin kapışmaları çok bilinen bir durum. Adanaspor ile olan rekabette şehrin dinamikleri incelenebilir. “Neden Adanaspor diye bir takım kuruldu?”, “Kurulduğunda renkleri neydi?”, “1954’te kurulmalarına rağmen 1966’ya kadar nerelerdelerdi?” gibi sorular sorarım mesela.

Elbette sportif arenada Adanaspor bizden daha başarılı sezonlar geçirdi. Hatta bizim bütün savrukluğumuza karşın onlar daha bir “kolej takımı” hüviyetindelerdi. Yine de futbolun ruhu bu değil, futbolun ruhunu taraftar ile ortaya koyabilirsiniz. Ben Adanaspor’a da Mersin İdman Yurdu’na da özel bir sempati beslemiyorum. “Adanalılık”, “Çukurovalılık” hassasiyetlerim yok, en azından futbol alanında.

Sahadaki rekabet devam edebilir ama tribündeki rekabette Adana Demirspor’un önde olduğunu söyleyebilirim. Bana göre ekolleri yaratan tribünlerdir. Belki sportif olarak değil ama tribün olarak Demirspor, Süper Lig ayarında bir tribüne sahip. Hem de bunu 3. ve 2. Lig’de göstermiş durumda. Benim açımdan ortada bir rekabet kalmadı denebilir.

Yavuz Yıldırım: Bununla ilgili “Adana Futbolu” kitabımızda yazılar var. Geçmişten gelen bir uyuşmazlık ve farklı duruşlar bunlar. Olması iyi ama bizden uzakta olsunlar, o daha iyi! Adanaspor şirket olduktan sonra ilişki iyice koptu zaten.

Macivert: Adana’nın iki takımı var ama sokaklarda dolaşabilen tek takımın ruhu. Bu şehir bizim. Hep sahip çıkılan, görülen, duyulan oldular. Fakat biz hep daha büyüktük. Bunu bu şehre ilk defa gelen birisi de görebilir. Aradaki dostluğu şirketleşip paralandıktan sonra bozan Adanaspor oldu, biz de yapılan hiçbir şeyi unutmadık. Sahada yenildiğimiz çok zaman oldu ama iş zaten taraftar olarak yapılabilenler de. Tribünde bayrağı bizden asla alamazlar.

Bilal Nur: Stadyum bir zamanlar ortak olarak kullanılıyordu çok çok eskilerden, hatta duvarında “Biz kardeşik” yazıları yazılmıştı. Bir para babası çıktı şehrin diğer takımı satın aldı. Önce duvardaki yazı silindi sonra kapalıya takımın ismini ve amblemini yazdırdı. Biz mücadelenin içinde stat bulamazken çok zor günler geçirdik. O günden bu yana mücadelenin içinde hayatta kalmaya çalışan bir takım olduk ve başardık. En önemlisi değerlerimizden vazgeçmeyerek kişilerin değil, halkın takımı olduk. Mersin İdman Yurdu’na gelecek olursak; onları çok özledik, yeniden bekliyoruz.

Meral Ateş: Adanaspor bizim ezeli rakibimizdir. Adana’da aynı evde baba-oğul-kardeş Demirsporlu ve Adanasporlular vardır, ağırlık Demirspor’dan yana olsa da. Son yıllarda güçlükle ligde kalmalarından dolayı-hatta geçen sene pandemi nedeniyle ligden düşme kaldırıldığından ligde kalabildiler-eskisi kadar negatif duygular beslemiyorum. Demirspor taraftarı gariplerin dostudur demiş miydim?

2008’in kazansak 1. Lig’e çıkacağımız son maçını Mersin İdman Yurdu ile oynadığımızda deplasman tribününe maç öncesi tezek döken ve bunu çok büyük bir maharetmiş gibi savunan, tribün kültüründen bihaber bir taraftara sahip takımla ilgili söyleyecek bir şeyim yok! Aynı klasmanda değiliz.

Can Erköse: Rekabet uzun süredir var. Yakın zamandan bahsetmek isterim. Uzanların malum takımı almasıyla işler değişti, yok sayıldık. Stattan kovulduk. Gençlik Stadı’nda maçlar oynandı. Stat malum takımın renklerine boyandı ve kapalı tribünün duvarına adı ve logosu yazıldı. Şimşekler Grubu’nun mücadelesi ile stadın bir kısmı maviye boyanmıştır. Daha sonraki zamanlarda da kapalı tribünde adları ve logosu silinmiştir. Bizler ile düşmanlığı olan taraftar gruplarıyla hep dost olmuşlardır. Bizler kötü giderken hep güldüler dalga geçtiler. Bizler alt ligdeyken tek takım yapma planları vardı. O planları taraftarın mücadelesi ve takımı sahiplenmesi ile boşa düştü. Her zaman bizim üzerimizden hep kendi reklamlarını yapmaya kalkıştılar. Çünkü biliyorlar kimin iyi olduğunu hem bu şehirde hem Türkiye’de.

Öfke ve nefret olmuştur. Mahallede, okulda ve iş yerinde karşılaşırız onlarla, hep dalga geçtiler. Bu zamana kadar bundan başka da başarıları olmamıştır. Ama biliyorlar bizim onlardan daha iyi olduğumuzu, o yüzdendir bu kadar kendilerini göstermeleri o yüzden bu şehrin sahibi bizik!

Çukurova’da toprak kavgası var. Adana Demirspor, Adanaspor, Mersin İdman Yurdu ve Tarsus İdman Yurdu taraftarları birbirlerini sevmez. Mersin İdman Yurdu’na gelecek olursak, 1. Lig’de onlar küme düşmeyi garantilemişler, biz de ligde kalma mücadelesi veriyoruz. Maçtan günler öncesinde bildiri dağıttılar şehirlerinde duyuru yaptılar. Ancak maç günü stat boş, dolduramadılar. Nerede kaldı ezeli rekabet? En önemlisi rahmetli Bekir Çınar’ın cenazesinde Adana’ya geldiler. Malum takım taraftarı bile gelmedi cenazeye ama onlar Mersin’den kalkıp geldiler. Mezarlığa formalarla, atkılarla girdiler. Mezarlığın avlusuna doğru girdiler. Tribün liderlerinin olduğu yere doğru gidiyorlar. Bizimkiler de hep köşelerde bekliyor. Bunlar ortadan yürüyorlar. Bizim taraftar cenazede çembere almaya başladı. Ortada kaldılar. Şaşkınlıkla bakıyorlar. Cenazede de olmaz heralde diyorlar. Tribün liderleri durumu fark edince araya girdiler. Bu durumdan anlayın artık.

  • Sizin unutamadığınız veya sporseverlerin haklarında yeterince bilgi sahibi olmadığını düşündüğünüz Adana Demirspor efsaneleri kimlerdir?

Mustafa Uçar: Bence Muharrem Gülergin ismini tüm Türkiye’nin tanıması gerekiyor öncelikle. Futbol, atletizm, yüzme, su topu, bisiklet… Elini atıp başarılı olmadığı spor dalı yok. Futbolculuğunun yanında idareciliği, antrenörlüğü ile de çok özel bir isim. Adana Demirspor’un simge isimlerinden birisi ve altın çağlarından bir figür. 1950’lerden 1980’lere kulüpte etkin rol üstlenmiştir.

50 ve 60’lı yıllarda Füze Selami (Tekkazancı) ve Kartal Yaşar (Yaşar Kartal) yine efsane isimlerdendi. Yakın tarihten ise Taner Demirbaş’ın bilinmesi gerektiğini düşünüyorum. Demirspor’daki başarılı sezonlarının yanında TFF kayıtlarına göre kariyerinde 286 golü olan bir forvet oyuncusu.

Yavuz Yıldırım: Eski efsaneler tabii ki daha bilindik. Ama Başkan Bekir Çınar, futbolcu olmasa da Demirspor’da yeni bir şeyler yapmak için çok uğraştı. Yaşamıyla değil ama ne yazık ki erken aramızdan ayrılmasıyla efsaneleşti. Yakın dönemlerde savunmada Yiğitcan Erdoğan, hücumda Erçağ Evirgen büyük katkılar yaptı; kariyerlerinde en çok maça bizde çıktılar. Biraz daha eskilerden Taner Demirbaş yine gol sayısıyla Demirspor tarihine geçmiştir.

Macivert: Adana Demirspor Kulübü’nün ilk faaliyet gösterdiği branşlar atletizm, bisiklet, güreş, yüzme, su topu ve futboldur. Daha sonra bu branşlara basketbol ve voleybol branşları da eklendi. Bu branşlarda sayısız başarısı bulunuyor ve farklı branşlarda da tekrar dirilmesini, başarı sağlamasını çok istiyoruz. Biz her dalda bu armayı başarılı görmenin dışında mücadele ederken de görmeyi çok isteriz. Adana’nın gençlerinin de spor uğraşı edinmesi üzerinde büyük etkisi olacaktır. Bu şehir tutunacak güzel şeylere aç ve Demirspor bunun çok güzel bir yolu olabilir. Efsaneleri çok Demirspor’un, fakat birinden bahsedecek olursam; Adana Demirspor su topu takımıyken 17 yıl üst üste galip geldiği için edindiği bir ünvan var: Yenilmez Armada. Bunun mimarlarından olan sporcumuz Muharrem Gülergin, bir su topu karşılaşmasında galibiyetimiz sayılmayınca suya topu atmış ve “Geliyoruz, yeni baştan oynayacağız” demiştir. İkinci karşılaşmayı da kazanmışlardır. Yani bir kere yendik, saymazsanız bir daha yeneriz demek bu. Bu kendine güven bambaşka bir şey. O gün orada olup o anı izlemeyi o kadar isterdim ki… Adana Demirspor’un havuzlardaki başarısı üzerine dönemin Federasyon Başkanı Fahiman Akdağ şu sözleri söylüyor: “Başlarında Muharrem Gülergin gibi müstesna yaradılışta bir ağabeyleri bulunduğu ve böylesine severek çalıştıkları sürece, Demirspor’u havuzlarda alt etmek mümkün değildir.” Bu çok büyük bir başarı. Kanalda yüzmeyi öğrenen çocuklarla dolu Adana’nın su topu takımının başarısı anlatılmaya, yazılmaya değer. Bu sporcu kimliğini ve duruşunu yaşatmaya çalışıyoruz. Bu ruha ise “Fofo ruhu” diyoruz. Bu unvanımızı kendine devşirmeye çalışan bir İstanbul takımına ise üzüldüğümü not düşeyim.

Bilal Nur: Benim dönemimde unutamadığım ve Adana Demirspor’u her şeyiyle ayakta tutmaya çalışan efsane Bekir Çınar’dır.

Meral Ateş: Adana Demirspor’un efsanesi, sadece futbolda değil, “Yenilmez Armada” Adana Demirspor su topu takımının da kaptanı Muharrem Gülergin’dir. Rahmetli Başkanımız Bekir Çınar zamanında kuzey kale arkası tribününe de ismi verilmiştir. Ayrıca; Selami Tekkazancı (Füze Selami), Yaşar Kartal (Kartal Yaşar), Rasin Gürcan (Top Hırsızı Rasin), Ali Hoşfikirer (Şampiyon Ali) yine camianın unutulmazları arasındadır.

Can Erköse: Eskilerden Muharrem Gülergin ve Selami Tekkazancı. Yeni dönemde ise Şener Özcan’dır. 1. Lig’e çıkmamızda büyük emekleri vardır. Yiğitcan Erdoğan var bir de. Ama Muharrem Gülergin’i araştırmalarını isterim.

  • Gelelim Süper Lig’e yükselme meselesine. Adana Demirspor son yıllarda defalarca Süper Lig’e çok yaklaşıp her seferinde de kapıdan geri döndü. Neden bir türlü olmadı? Ne zaman sonlanır bu lanet sizce? Bu hayal kırıklıkları taraftara nasıl yansıdı?

Mustafa Uçar: Taraftara yansıması elbette oldukça yıkıcı oluyor, ancak Demirspor taraftarı yıkımı çabucak atlatıp hemen yeni sezonun planlamasına girişiyor. İşin trajik tarafı, sadece 26 yıldır Süper Lig’den uzak olmak da değil. Bu yılların 10 tanesinde play-off hezimetleri bulunuyor. İkisi Süper Lig’e, ikisi 1. Lig’e çıkış maçı olmak üzere dört final kaybetti bu takım. Altı tanesinde de çeyrek finaller, yarı finaller… Bunca travmayı nasıl atlattığımızı ben dahi anlayamıyorum açıkçası.

Neden bir türlü olamaması ile ilgili çözülmeyi bekleyen tek bir sorun yok. Geçmişte istikrarsız başkanlık yapısı veya ekonomik koşullar etkili olmuştur ama üç yıldır bu konularda bir sıkıntı görünmüyor. Taraftarda ve idarecilerde bir sabırsızlık olduğunu söyleyebilirim. Planlamalar çok kısa vadeli yapılıyor. Hemen başarı gelsin beklentisi oluşuyor. Herkes gibi ben de takımın başarılı olmasını isterim ama biraz da futbolun doğrularını yapmak gerek. Takım iskeleti oluşturulmalı, her sene sil baştan yapılmamalı, teknik direktör seçimleri doğru yapılmalı vs.

Bu lanetin sonlanacağına dair bir öngörüde bulunmak zor. Çünkü mevcut durumdaki aktörlerin davranışlarında bir değişim gözlenmiyor. Hiç bitmeyen bir umutla, durmuş saatin doğruyu göstereceği anı bekliyoruz. Umarım o sene bu sene olur. Hep temenniler yani…

Yavuz Yıldırım: Belki de sonlanmaması lazım; Demirspor biraz da bu. “Denedin, yenildin; bir daha dene bir daha yenil, daha iyi yenil.”

Macivert: Muharrem Gülergin’e atıfta bulunarak şunu söylemek istiyorum: Geldik yeni baştan oynadık ve başardık. Bu sene şampiyonuz. Süper Lig’e Çukurova’nın göz bebeği geliyor, çok güzel günler yaşatacağız ve bizim sayemizde o lig süper sıfatının hakkını verecek. Daha önceleri neden olmadığıyla ilgili siyasi düzlemde birçok şey söylenebilir fakat zaten sistemin içindeyseniz her şey politik, bundan kaçamazsınız. Biz her durumda yanındayız. Demirsporla ilgili bildiğim, inandığım tek şey bu.

Bilal Nur: “Kaybettikçe çoğalan sevda bizim” Çok kaybettik, çok play-off oynadık, çok final oynadık ama bir türlü olmadı. Bu kadar başarısızlığa rağmen taraftarı gitgide çoğalan başka bir takım var mıdır bilmiyorum. Belki de ruhumuza işlemiştir ya da artık kabullenmişizdir. Olmuyor, olmuyor, olmuyor ama bir gün olacak işte o gün herkes bizi konuşacak.

Meral Ateş: Bizim play-off travmalarımız 2. Lig’den başlar. O dönemlerde de çok kez play-offlardan boynu bükük, gözü yaşlı dönmüşüzdür. Belki de taraftar “Kafana göre Adana Demir” dediği içindir, bilemiyorum ama bu sene şeytanın bacağını kıracağımıza inanıyorum.

Misal, geçen seneki play-off final maçı penaltılara kaldığında, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Yılların tecrübesiyle olmayacağını anlamıştım sanırım ya da o eski travmalar aklıma gelmişti. Demirspor şaşırtmadı bir kez daha…

Tek dileğim, play-off’a kalmadan bir üst lige çıkmaktı, bu sene o sene olacak, inanıyorum.

Can Erköse: Şansızlık, ruhsuzluk ve siyasi birçok sebebi olabilir. Herkes bunun hakkında yeni bir şey ekleyebilir. 2. Lig’deyken bizi 1. Lig’e çıkaran kadro çok iyi değildi. Play-off’a kaldı ve ilk maçta favori takımı eleyip mücadele ederek finale kadar geldiler. Sonunda şampiyon oldular. O kadrodan Emre Hasan Balcı’nın bir sözü vardı, pankartı yapıldı: ”Herkes bizden iyi oynayabilir ama bizim kadar inanamaz” Bu söz ve pankart hala bizi anlatıyor.

Şöyle bir şey var, 2. Lig’deyken sürekli yaşanan play-off kayıplarından sonra taraftar artık bu olmayacak herhalde dedi. 3. Lig’e düşelim, bari oradan şampiyon olalım, yeniden başlayalım, belki bu şanssızlık kırılır dendi. Hayatımızda yaşadığımız hayal kırıklıkları Adana Demirspor ile devam etti. Kendimizden vazgeçtik ama Adana Demirspor’dan vazgeçmedik. Kendi şehrimiz bile çok üzerimize oynadı. Herkes geçici bir heves sanıyordu. Hayatımızın anlamı ise Demirspor’du. Bizler hayatta kalabilmek için Demirspor’a tutunduk, kimse fark etmedi. Artık acılara alıştık. Ne gelecekse senden gelsin, hazırız diyoruz. Ama bir gün bu durum son bulacak, biliyoruz.

  • Adana Demirspor’un her transfer döneminde çok aktif olduğunu görüyoruz. Fakat, son dönemleri göz önüne alınca ve Adana gibi insan kaynağı ve imkanlar açısından pek de sorunu olmayan bir şehri düşününce, altyapı üretimi biraz zayıf kalıyor gibi. Bunun sebepleri nelerdir? Her ne kadar artık çok farklı bir çağda yaşıyor olsak da, bu biraz kulübün kuruluş felsefesine de uymuyor gibi görünüyor.

Mustafa Uçar: Demirspor’da altyapıya dair en büyük hamleler bu sene yapıldı, gerçekten kulübün tarihinde benzeri olmayan girişimlerdi bunlar. Şimdi karşımızda iki konu var: Birincisi, altyapının meyvelerini vermesi için geçmesi gereken süreyi beklemek, ikincisi ise meyveler alındığında bunlardan faydalanmak. Yönetimin ikinci aşamadaki hamleleri, bütün bu projenin isabetini belirleyecek. Mevcut resim bana altyapı oyuncularından faydalanılmayacağını düşündürüyor, umarım tam tersi olur. Büyük bir camia olmak, ekol olmak beraberinde hızlı başarı kazanma özlemini ve popülizmi de getiriyor çünkü. Bu genel bir problem, Demirspor da bundan azade değil.

Kulübün felsefesinde-ki sadece futboldan ibaret bir kulüp değildi kuruluşta-elbette Adanalı gençlerin yetiştirilmesi esastı. 1940’lar, 2. Dünya Savaşı yılları… E tabi günümüzde profesyonelleşen bir futbol dünyası var. “Bayrak oyuncu”lara rastlamıyoruz artık. Sermaye dünyayı nasıl geziyorsa futbolcular da geziyor, yabancı oyuncu sayıları konusu malum. Yine de Demirspor’da bir denge tutturulabilir ve hatta tutturulmalı. Koyu bir memleketçilikten öte, Adanalının kendi dünyası ile Demirspor’un ruhu hala örtüştüğü için bunu herkesin lehine kurgulamak mümkün. Elbette yönetimler belirleyici bu durumda. Çünkü kamuoyunun şu anda bu yönde bir baskısı/talebi olmadığını görüyoruz.

Yavuz Yıldırım: Bu felsefeyle hareket edebilen kaç takım var? Hiç Altınordu demeyin, o tam bir kafa karışıklığı bence. Belki Gençlerbirliği ile kıyaslanabiliriz. Camianın başarı beklentisi arttıkça, o bağlar biraz daha kopuyor. Adana kentinin genel düşüşü ve sıradanlaşması ile Demirspor’un hikayesi arasında doğrudan bir bağlantı var.

Macivert: Evet uymuyor, bu konuda eleştiriyoruz taraftar olarak takımı. İçimizde alt yapıdan çocuklarını desteklemeye giden maçlarını takip eden bir kitle de var. Ben de bir kaç kez gittim. Gerçekten yetiştirilmeyi bekleyen kaliteli futbol oynayan çocukları var bu şehrin. Alt yapıya gereken önemin verilmesini umuyorum.

Bilal Nur: Takımımızda Murat Sancak döneminde altyapıya çok önemli yatırımlar yapılmıştır. Gerek yurt dışı turnuvaları gerek tesislerin yenilenmesi, verilen bütçenin artırılması gibi. Tabii bunlar bir yanda olurken bir yandan da oldukça fazla transfer yaptık. Niyeti iyi olmayan bazı insanlara başkanın çok güvenmesi ve sonunda anlaması gibi bir çok olay yaşandı. Her zaman dediğimiz gibi en önemli yatırım altyapıdır. Biz de bir gün altyapıdan yetişen gençlerimizi Türk futboluna kazandırabiliriz.

Meral Ateş: Bizler taraftar olarak yıllardır altyapıdan futbolcu yetiştirilmesine yönelik talep ve açıklamalarda bulunuyoruz. Demirspor altyapısından yetişen futbolcuları ne yazık ki kendi takımımıza kazandıramıyoruz. Umarım bir gün bunun da gerçekleştiğini görürüz.

Can Erköse: Türkiye’de işi hak edene vermeyip torpili, yani dayısı, olanı bir yere getiriyorlar. Böyle başarı gelmesini kimse beklemesin. Bu futbolda da öyle maalasef. Adana Demirspor’u da bu konuda birçok yönetim kullanmış. Boş, ruhsuz futbolcular getirilmiş, kirli oyunlar dönmüştür. Birçok genç altyapıda Adana Demirspor’da oynama hayali kurarken futbolu bırakmak zorunda kaldı. Torpilin yoksa yerinde sayarsın, torpili olanlar A takımda oynatılıp daha sonra başka kulüplere satılır. Hep böyle oldu. Ardından gelen nesil ise altyapıda aynı şeyleri yaşadılar. Eski Adana Demirspor’un o yürekten, mücadeleci tarihi ile büyümediler. Kulübe akbabalar üşüştü, onların yüzünden birçok genç kendini geliştiremedi ve futbolu bıraktı. Bu Türkiye’nin her yerinde de böyledir.

Tesislerde bir yazı var, Muharrem Gülergin’e ait: “Sizi buraya getiren yeteneklerinizdir. Burada kalmanızı sağlayacak olan ise karakterinizdir.” Yetenek olsa da karaktersizlerin ellerinde yok oluyorlar. Artık kulübümüzde bir Muharrem Abileri yok. Onun gibi biri yok. O yüzden çok yalnızlar ve şanssızlar.

  • Murat Sancak yönetimini nasıl buluyorsunuz? Adana Demirspor ile Murat Sancak yönetiminin dokuları uyuşuyor mu sizce? Nasıl görüyorsunuz kulübün geleceğini?

Mustafa Uçar: Murat Sancak’ın siyasi görüşleri üzerinden ilerliyor olsaydık Demirspor camiasının büyük bir bölünme içerisinde olduğunu görmemiz gerekirdi. Ancak bu yönde bir akış olmadı. Gel gelelim kendisinin de ifade ettiği üzere, hatırlı kişileri kıramaması ile başkan olduğu biliniyor. Bu sadece Sancak değil, hangi kulüp olursa olsun başta bir sıkıntı duyulmasına neden olur. Bizde de başta bu sıkıntı yaşandı ancak Murat Sancak açıklamaları ve eylemleri ile iki alanı birbirinden ayırmış bir görüntü çiziyor. “Siyaset benim özel alanım, Demirspor’u bu alandan ayrı tutuyorum” diyor. Kendisine bu kanattan yoğun ve sert eleştiri gelmediğini söyleyebilirim. Hatta ironik bir şekilde, iktidara bu kadar “yakın” olan bir başkanın ve dolayısıyla takımın nasıl olup da hala Süper Lig’e çıkamamış olması da çok ilginç bir durum. Tabii dışardan bakanlar için böyle, yoksa ben şaşırmıyorum halimize. Klasik Demirspor işte, kronik bir sorun yumağı, hiçbir kalıba uymayan garip bir yapı.

Kulübün geleceği için şunu söyleyebilirim. Murat Sancak bırakmaya karar verdiği gün harcadığı paraları geri isterse Demirspor aşama aşama liglerden düşerek kapanır. Ancak amatörden tekrar kurulup tekrar eski yerine gelir. Sancak harcadığı paraları istemezse harici borçlardan dolayı ekonomik krizler yaşanır, kapanmaya giden süreç daha uzun olur. Kulübün şirketleşmesi gibi bir ihtimal daha var ama bu her şeyden daha ciddi bir konu ve yönetimdeki herkesin bu konuda çok iyi düşünerek karar vermesini tavsiye ederim. Zira borçlardan dolayı kapanmaktansa bir şahsın tam olarak mülkiyetine girmek arasında bir tercih yapılması gerektiği noktada, taraftarların ikinci tercihi o kadar da kolay benimseyeceklerini sanmıyorum.

Yavuz Yıldırım: Bu da yine Demirspor özelinde anlaşılması mümkün olmayan bir konu. Taraftarıyla yönetimi arasında doku uyuşması olan kulüp var mı? Demirören ile Çarşı uyuşuyor muydu? İşte bizim başkanımız budur diyeceğimiz biri değil ama neredeyse hiçbir zaman böyle bir isimle yönetilmedik.

Bilal Nur: Murat Sancak, Adana Demirspor’a çok büyük paralar harcamış ve hala harcayan belki de bu kulübe gelmiş nadir başkanlardan biridir. Futbol camiasının içine birden girmek kolay değil, onun da yanlışları oldu ama önemli olan yapılan yanlışlardan ders çıkarmak ki başkanda bunun olumlu etkilerini görüyoruz. İnanıyoruz ki şampiyon olduktan sonra Demirspor Murat Sancak ile daha iyi yerlere gelecek.

Meral Ateş: Keşke bu dönemde şampiyon olmasaydık diyebilirim sadece…

Can Erköse: Öncelikle şunu hatırlatmak isterim: Murat Sancak gelmeseydi kulüp sahipsiz kalmayacaktı. Başkan olmak isteyen bir aday vardı. Ancak engellendi. Murat Sancak gelene kadar kongre olaylı geçti. Birilerinin çıkarı ve kazancı doğrultusunda kötü görüntüler ortaya çıktı. Yönetimde para var ancak futboldan anlamıyorlar. Birçok transfer yapılıp geri gönderildi. Finansal açıdan ne durumdayız bilmiyoruz. Kulüp hala bir vizyon ve bir çizgide değil. Altyapıdan hala futbolcu çıkarılmadı. Süper Lig’e çıkarsak bu daha da zor olacak. Magazinsel olaylar dönüyor sürekli, trajik olaylar yaşanıyor. Ancak sonra unutuluyor. Üç yılın sonunda taraftarın büyük bir çoğunluğunun sempatisini kazandılar. Büyük mücadele verdiler.

Bence uyuşmuyor. Biz halkın takımıyız, halkın sırtından kazananların değil. Ama bir görüş var: Adana Demirspor’un menfaatleri her şeyden önemlidir. Bu ilke doğrultusunda şu an gidiliyor.

Şu an bir rüyadayız. Sonrasının kötü olacağını düşünüyorum. Umarım öyle olmaz. Sonuçta Demirsporluyuz, zor şartlar yaşanmasını istemeyiz.

  • Adana Demirspor futbolumuzda Anadolu’ya karşı ilgi ve adalet eksikliğinin belki de ilk mağduru. 1959’da Türkiye Profesyonel Ligi kurulduğunda Adana Demirspor maçlarını Ankara’da oynamak zorunda bırakıldı. Bu olaydan günümüze gelerek; karşılaşılan eşitsizlikler, medya ilgisizliği, gelir dağılımındaki çarpıklıklar gibi konularda, İstanbul hegemonyasının ülke futboluna etkilerini de dahil ederek, neler söylemek istersiniz?

Mustafa Uçar: Başlangıcından itibaren İstanbul’dan idare edilen futbol dünyası, şehir takımlarının bu oyunda figürandan öteye gidememesi sonucunu doğurdu. Burada hem sosyal ve doğal bir yönelim var-insanlar günlük başarıyı ve başarılı olanları seviyor- hem de yeri geldiğinde devlet eli ile hegemonik bir yapı kuruldu. Ancak bugüne gelindiğinde en azından gelirlerin paylaşımı konusunda nispeten daha eşitlikçi bir sistem var. Yine de sorunlar tam olarak çözülmüş değil. Demirspor ve benzeri takımlar ekmeklerini hala taştan çıkarmak zorundalar.

Futbol ekonomimiz bir balondan fazlası değil. Liglerimizin gerçekteki değerleri, yayıncı kuruluş sözleşmelerinde yazan meblağlar kadar büyük değil. “Büyük takımlar” ancak UEFA kriterleri ile sıkıştırıldıklarında ekonomik açıdan düzene girmeyi-zorunlu olarak-kabulleniyorlar. Genel olarak Türkiye’de futbol sektörü bir değirmen işlevi görüyor. Bir yanından sürekli para akıttığınız, bu parayı süratle öğüten ancak karşılığında bir şey üretemeyen bir değirmen. Ekonomisi sağlam, yurt dışında başarı kazanmış kulüpler yaratamıyoruz. Demirspor ve benzeri ekol sahibi kulüplerin bu yapı içinde bir şansı olduğunu söyleyebilirim. Bu şans ise küllerinden yeniden doğma şansıdır. Demirspor’da ben bunu görüyorum: Her zaman tekrar başlama gücü var bu takımın. Yeter ki raylar yerinde dursun, lokomotif tekrar ayağa kalkmanın her zaman bir yolunu bulur.

Yavuz Yıldırım: Bu da kısa bir cevapla geçiştirilemeyecek kapsamda bir konu. Adana’nın kent olarak Kayseri, Bursa, Sivas gibi kentler karşısındaki gerilemesinin bir sonucu. Yemek muhabbeti dışında bir şey üretemeyince bu tarz sonuçların olması normal.

Bilal Nur: Genel olarak her alanda eşitsizlikler olduğunu düşünüyorum. Gerek hakemler konusunda gerek maddi kaynaklar açısından gerekse ulusal medya… Şu an bile halihazırda tribün alanında sosyal medyada güçlü görünen sayfaların bile bu furyaya katıldığını görüyoruz. Profesyonel ligler kurulduğunda demiryollarının takımı olarak Ankara’da oynamamız o dönemin şartları ve takdir yetkisinin orada güçlü olmasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum.

Meral Ateş: Küreselleşmeyle birlikte kapitalizm dünyaya yayıldı ve futbol da ne yazık ki bundan nasibini aldı. Taraftarlar kulüplerin nezdinde müşteri olarak görülür oldu. Üç büyükler olarak tabir edilen kulüpler milyon dolarlarla yıldız futbolcular transfer ederken kaldıramayacakları finansal yüklerin altına girdiler. Medya her zaman olduğu gibi bu kulüpleri merkeze alarak yayın yapmaya devam ediyor. Medyada konuşulan bu takımlar olunca yetişmekte olan yeni nesiller de alternatif olarak bu kulüpleri gördüler. Dünya gözüyle izleyemeyeceği bir takımın taraftarı oldular. Sadece başarı odaklı bir oyun oldu futbol. Ama futbol asla sadece futbol değildir. En çok da biz Demirspor taraftarları için. İşte bu yüzdendir; 26 yıldır Süper Lig’de olmamasına rağmen, her yıl bir üst lige çıkmanın eşiğinden dönmesine rağmen taraftarın stadı doldurması, her geçen yıl taraftar sayısının artması ve taraftarının her başarısızlıkta takımına daha çok bağlanması…

Can Erköse: Adana Demirspor üç büyük il dışından Türkiye Profesyonel Ligi’ne katılan ilk Anadolu kulübüdür. TFF saçma bir karar alarak bizi Ankara’da oynatmıştır. Bu yüzden ilk senemizde ligden düşmüşüzdür. Herhalde kıyamadılar İstanbul, Ankara ve İzmir takımlarına, o kadar yolu çekmelerine! Onlar geleceğine, bizim oraya gitmemizde karar kıldılar.

Medyanın gözünde yoksun, ancak Türkiye Kupası’nda hatırlanıyorsun. Ama biz olamayalım zaten onların çirkin sektöründe, magazin sporculuğu yapıyorlar. Zaten medya birilerin kuklası, özgür ve bağımsız değiller. Güçlünün ve parası olanın yanında şakşakcılık yapıyorlar. Gelir dağılımından en büyük pastayı sözde büyük dedikleri alıyor. Yayın gelirleri sözde büyüklerde, eşit şekilde dağıtım yapılmıyor. Bu düzelmez; bu ülkede sistem yok, ahlak yok, en başta adalet yok. Siyasi gücü de elinde bulunduran bu takımlar ülke futbolunu ele almış durumdalar. Kimse ülke futbolunu nasıl geliştiririz derdinde değil, biz bu işten nasıl kar ederiz derdinde. Daha sahalarının çimlerine bakamayan bir ülkenin altyapı ve futbolu geliştirmesi çok zor. O yüzden Anadolu kulüplerinin birlikte temiz futbol adına mücadele vermesi gerekiyor. Taraftarın da bilinçlenip bu konularda mücadele etmesi ve eyleme geçmesi gerekiyor. Adalet mücadele verilerek getirilir. Yoksa adaletsizliğe maruz kalmaya devam edeceğiz. Ama maalasef Anadolu takımlarının başkanları bile Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçeli! Nereden baksan tutarsızlık.

  • Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?

Mustafa Uçar: Bu güzel sorular ve sohbet için teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.

Yavuz Yıldırım: “Bedelsiz bir duygudur; fiyakalı duruştur; Demirsporlu olmak şeref, onur, gururdur.”

Bilal Nur: Adana Demirspor her zaman en iyi yerlere ulaşmaya çalışan bir kulüp. Adana Demirspor taraftarları da Türkiye’de tribünlere lokomotif olmaya devam edecektir.

Meral Ateş: Her zaman, her yerde en büyük Şimşek!

Can Erköse: Son olarak Türkiye’deki taraftarlara seslenmek istiyorum. Artık derin bir uykudan uyanma vakti gelmiştir. Gezi olaylarından sonra çıkarılan yasalar ile taraftarın üzerindeki baskı artırılmıştır. Tribünde yapılacak her şeye karışılmış ve engellenmiştir. Mahkemelerde verilen cezalar ile renklerinden ve sevdalarından uzaklaştırılmıştır. Sokaktaki korku politikasını tribüne taşımış, susturmaya ve tribünleri kontrol altında tutmayı başarmışlardır. Avrupa’da taraftarların hakları için verdikleri mücadeleler örnek alınıp burada haklarımız için mücadele etmeliyiz. Türkiye’nin önde gelen tribünleri bir hareket başlatmalıdır. Ama kirli oyunların içine maalasef onlar da dahil oluyor. Müşteri değil, taraftarız biz. Uyanın artık, ya basta! Yaşa, var ol Adana Demir!

Bir Cevap Yazın