Tarih: 09.04.2021 Yazar: Barış Korkmaz Yorumlar: 0

Aralık 2010’da Katar; ABD, Güney Kore ve Japonya-Avustralya ortaklığını geride bırakarak 2022 Dünya Kupası’nı düzenleme hakkını elde etti. FIFA’nın Katar seçimi o günden bugüne hep tartışıldı ancak yakın zamanda The Guardian’da yayınlanan bir haber, ilk kez ciddi bir boykot olasılığına kapı açtı.

Norveç son kez Dünya Kupası’nda yer aldığında Erling Braut Haaland ve Martin Odegaard henüz dünyaya gelmemişti. Son olarak Fransa 98’de boy gösteren Norveç Milli Takımı’nda şu anki Teknik Direktör Ståle Solbakken, Norveç’in Fransa kadrosunda yer alıyordu. Buna ilaveten, Norveç’in büyük turnuva hasreti Dünya Kupası’yla da sınırlı değil. Tarihlerinde yalnızca bir kez Avrupa Futbol Şampiyonası’nda yer aldılar ve bu, 21 yıl önce, Euro 2000’de gerçekleşmişti. Özetle, Norveç halkı turnuva heyecanı yaşamak için uzun yıllardır bekleyiş içerisinde. Haaland, Odegaard ve Sörloth’un başını çektiği yeni jenerasyonu düşününce Norveçlilerin geleceğe umutla bakmak adına pek çok nedeni var denebilir. Ancak, katılma hakkı kazansa bile Norveç’i bir sonraki Dünya Kupası’nda göremeyebiliriz. Sebebiyse yakın zamanda iyice ayyuka çıkan Katar’daki göçmen işçi ölümleri.

Aslında Katar’daki durum yeni ortaya çıkmış bir şey değil. Fakat Şubat sonunda The Guardian’da yayınlanan bir haber[1] trajedinin içyüzünü ayrıntılarıyla ortaya koydu. Başta Norveç olmak üzere; Danimarka, Almanya ve Hollanda gibi ülkeleri aksiyon almaya iten de bu haberle dünyaya duyurulan tablo oldu. Habere göre, Katar’ın Dünya Kupası’nı düzenleme hakkını elde etmesinden günümüze kadar olan süreçte yaklaşık 6500 göçmen işçi hayatını kaybetmişti. Ancak bu sayı nihai toplamı vermiyor. Bu 6500 kişi Pakistan, Sri Lanka, Nepal ve Bangladeşli işçilerden oluşuyor. Katar’da hayatını kaybeden Filipinli ve Kenyalı işçilerin sayısına dair elde bir veri bulunmuyor. The Guardian’ın raporuna 2020’nin son aylarının dahil edilmediğini de düşününce, durum görünenden de vahim.

Yukarıda belirttiğim gibi, bu yeni bir durum değil. Haziran 2015’te BBC’de, The Guardian’daki rapor kadar ayrıntılı olmasa da benzer bir haber[2] yayınlandı. Haberde o tarih için 1200 göçmen işçinin hayatını kaybettiği iddiası üzerinde durulurken, haberin içinde karşımıza çıkan bir raporda 2020 Dünya Kupası başlama vuruşu öncesi 4000 işçinin hayatını kaybetmiş olabileceği öngörülüyordu. The Guardian’daki elde edilememiş veriler yerlerine koyulduğunda, Dünya Kupası’nın başlamasına 18 ay kala, toplam işçi ölümü sayısının öngörülenin iki katına çıktığını söylemek pek yanlış olmaz.

Katar Hükümeti ölümleri reddetmiyor ancak iş güvenliği eksikliği kaynaklı ölümlere dair rakamların doğru olmadığını savunuyor. The Guardian’a konuşan Katar yetkilileri, göçmenler dahil Katar’da herkesin sağlık hizmetlerine ücretsiz erişim hakkı olduğunu ve yapılan sağlık ve güvenlik reformları sayesinde son 10 yılda ölüm oranında azalma olduğunu vurguluyor.

Fakat gündemi meşgul eden bu konularla ilgili sağlanan şeffaflık konusunda bariz eksiklikler var. BBC muhabiri Mark Lobel’ın başından geçen bir olay, Katar hükümetinin kendini aklamaya çalıştığı meselede aslında özgüveninin çok da yerinde olmadığını ortaya koyuyor. Göçmen işçilerin çalışma ve barınma koşullarını yerinde gözlemlemek için yola çıktıklarını anlatan Lobel, güvenlik güçlerinin yolda etraflarını sardıklarını ve ekibiyle birlikte tutuklandıklarını anlatıyor. Sorgu esnasında Lobel ve ekibine “ne yaptıkları ve kimlerle konuştuklarının tekrar tekrar sorulması” yazıda[3] en dikkat çeken konulardan biri.

Kurbanlar

Katar’da tutuklananlar yalnızca Lobel ve ekibi değil. Başka gazeteciler ve aktivistlerin de tutuklandığı, yazıda yer alan bilgiler arasında. Lobel her ne kadar durumu birinci ağızdan dinleyemese de; işçilerin Katar’ın yakıcı sıcağında, düşük ücretlerle, hijyenden ve konfordan oldukça uzak yurtlarda kaldıkları biliniyor. Bunların sonucunda; işçi ölümleri içinde en büyük paya sahip olan, Katar Hükümeti’nin adlandırdığı şekliyle “doğal ölümler” ortaya çıkıyor. Bu kategorideki ölümlerde gerekçe olarak ani kalp durması başı çekiyor. Ölümü kayıtlara “doğal” olarak geçen işçilerden biri, kalp durması sonucu hayatını kaybeden Hintli Madhu Bollapally. 2019’da yurt odasına dönen oda arkadaşı, Madhu’yu yere yığılmış şekilde buldu. Madhu’nun oğlu Rajesh, babasının hiçbir sağlık sorunu olmadığını ve nasıl öldüğünü anlamadıklarını söylüyor.

Bir başka kurban Bangladeşli Mohammad Shahid Miah. Şiddetli yağışın ardından kaldığı odaya sızan yağmur suları kablolarla temas ediyor ve durumun farkında olmadan yalın ayakla zemine basan Mohammad, akım yüzünden hayatını kaybediyor. Mohammad Miah’ın ailesi işveren veya Katar Hükümeti’nden henüz bir tazminat alamadıklarını söylüyor. Üstelik Miah’ın işe alınmak için ajansa para verebilmek adına aldığı borç da ailesine kaldı.

The Guardian’ın ölümü hakkında bilgi verdiği bir başka işçi Nepalli Ghal Singh Rai. Onunki Mohammad ve Madhu’nun ölümlerinden biraz farklı. İşçi kamplarında temizlik görevlisi olarak iş bulan ve tıpkı Mohammad gibi bu işi sağlama almak adına işe alım ajansına para yatıran Rai, Katar’a yerleştikten bir hafta sonra intihar etti. Henüz 20 yaşında olan ve çalışabilmek için yatırım yapan Rai’nin intiharı kafalarda soru işareti yaratsa da babası oğlunun Katar’a varışının ardından kötü şeylerin olacağını hissettiğini söylüyor: “Onu endişelenmemesi için ikna etmeye çalıştım. Orada çalışamıyorsa eve dönmesini söyledik.”

Yozlaşma

Bu üç ölüm buzdağının görünen kısmı bile değil. Ancak, ne yazık ki, sağlıksız koşullarda çalışmaya devam eden işçilerin hayatları istatistik konusu olmaktan öteye gidemiyor. BBC’nin haberinde de aktarıldığı gibi, aslında Dünya Kupası olmasaydı da Katar bir inşaat hamlesinde bulunacaktı. Katar ekonomisi 2005-2009 yılları arasında patlama yaptı ve bunun inşaat sektöründe de yansımalarının olması kaçınılmazdı. Bu durumda “doğal olarak” yine hayatlarını kaybeden işçiler olacaktı. Ancak tabii ki bu, Dünya Kupası’nın Katar’a verilmesini aklamıyor. Tam tersine, bu noktada bir başka aktör devreye giriyor: FIFA. Dünya Kupası düzenleyecek bir ülkede çok sayıda işçi ölümünün gerçekleşiyor olması kadar, iş güvenliği olmayan ve işçi sağlığı konusunda şeffaf davranmayan bir ülkeye bu organizasyonun verilmiş olması da olayın bir diğer boyutu.

The Guardian’a konuşan bir FIFA yetkilisi, somut bir veri sunmadan, Katar’daki inşaat alanlarında yaşanan iş kazası sıklığının dünyadaki diğer büyük inşaat projelerine kıyasla düşük olduğunu söylüyor. Fakat 2015’te Washington Post’un haberinde[4] yer alan aşağıdaki grafik, benzer organizasyonlarla kıyaslandığında Katar’daki durumun vahametini gözler önüne seriyor.

Geçmiş organizasyonlardaki işçi ölümleri ve Katar arasındaki fark. (Kaynak: Washington Post, 2015)

Bilindiği üzere FIFA, işçi ölümleri gündem olmadan önce de Katar tercihi konusunda pek çok eleştiri almaktaydı. Turnuvanın Katar’a verilmesinin ardından ortaya atılan rüşvet ve yolsuzluk iddialarına yönelik FIFA’dan spor kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama hiçbir zaman gelmedi. Eski FIFA Başkanı Sepp Blatter, turnuvanın Katar’a verilmesiyle ilgili “Amacımız bu oyunu herkese ve her kültüre açmak. 2022’de yapacağımız budur.” sözlerini kullanmıştı.

Blatter’in işin içinden sıyrılmak için sporun birleştirici gücüne atıfta bulunması normal. Anormal olan ise bu uğurda Katar’a verilen tavizler. Bunların en bilineni, tarihte ilk kez bir Dünya Kupası’nın kışın gerçekleşecek olması. Bunun kuzey yarım küredeki liglerin ve takımların planlarını oldukça karmaşık hale getireceği bir gerçek.

Bir diğer konu alkol tüketimi. Turnuva özelinde, belirlenen alanlarda alkol tüketimine izin verilecek ancak bunların dışına çıkmak yasak. Bu yasağı delecek olanlar-ki mutlaka olacaktır-için nasıl yaptırımlar uygulanacağıysa tamamen soru işareti.

Bunun dışında LGBTİ+ bir birey olmak Katar’da yasak olduğu için bu da başınıza iş açabilecek durumlardan biri.  Bu konudaki eleştirilere Sepp Blatter’in yanıtı “Oradayken cinsel ilişkiye girmemelerini tavsiye ederim.” olmuştu. Gelen tepkiler üzerine Blatter özür diledi ancak yeterli olmadı. Pek çok LGBTİ+ aktivisti Katar’daki turnuvanın iptal edilmesini talep etti.

Asıl konumuza, yani tavizlerin en büyüğü olan insan sağlığına dönecek olursak, Blatter’in sözleri stadyum, tesis, barınma, ulaşım vb. alanlarda devasa inşaat yatırımlarına ihtiyaç duyacak bir ülkeye turnuvanın verilme gerekçesini netleştiremedi. Her şey hazır olduğunda Katar’ın turnuva için 220 milyar Dolar harcamış olacağı öngörülüyor. Güney Afrika’nın 3,5 milyar Dolar harcadığı düşünülürse bu korkunç bir rakam.

Katar’ın parasını nasıl harcayacağı tabii ki kendi bileceği iş. Ancak bir ülkeye organizasyon verilmeden önce o ülkeden tesis, barınma ve ulaşım gibi konularda belli bir düzeye ulaşmış olması beklenir. Katar ise bunları yalnızca vadederek turnuvayı almış oldu ve ülkenin her köşesinde inşaatlar başladı. Bu amaçla başkent Doha’nın kuzeyinde sıfırdan bir şehir bile inşa ediliyor. Lusail adı verilen bu şehir, turnuvanın finaline de ev sahipliği yapacak Lusail Stadyumu ile birlikte lüks bir şehirde akla gelebilecek her türlü tesis ve mekana sahip olacak. Yeni bir şehir, yeni stadyumlar, yeni havalimanı, oteller, marinalar ve daha pek çok inşaat projesi iş güvenliğine dair düzenlemeleri ve somut yaptırımları olmayan bir ülkede hızla bitirilmeye çalışılıyor. Bunun sonucunda da Katar ve FIFA’nın gözünde “doğal”, dünya kamuoyunun gözündeyse kaçınılmaz olan işçi ölümleri gelmeye devam ediyor. Üstelik, The Guardian’ın haberinde de belirtildiği üzere, doğal ölüm olarak sınıflandırılan ölümler için genelde otopsi işlemi gerçekleştirilmiyor ve ölüm nedenine dair makul bir açıklama sunulmuyor.

Göçmen işçiler bu şartlarda çalışacaklarına ülkelerine dönsünler diyebilirsiniz. Ancak geçtiğimiz yıla kadar göçmen işçilerin Katar’dan ayrılmak için çıkış vizesi almaları gerekiyordu. Bu kadar doğal bir hakkın tanınması bile turnuvanın Katar’a verilmesinden 10 yıl sonra gerçekleşti.

Tepkiler

2022 Dünya Kupası’nın Katar’da düzenlenecek olmasından ötürü halihazırda dünya kamuoyunda bir memnuniyetsizlik vardı. Ancak, The Guardian’ın yayınladığı haber özellikle İskandinav ülkelerinde ciddi tepkiye yol açtı. Danimarka’da milli takımın Katar’daki turnuvayı boykot etmesi için bir imza kampanyası başlatıldı. 8 Haziran’a kadar 50 bin imza toplanırsa Danimarka Parlamentosu olası boykotu gündemine alacak.

Asıl ciddi tepkiyse Norveç’ten geldi. İlk tepkiyi veren Tromsø kulübünün yayınladığı açıklamada[5] yer alan bölümlerden biri şu şekilde:

Pek çok insanın futbolu sevmesini ve sporumuza yatırım yapmak istemesini seviyoruz. Para her zaman sporumuzun bir parçası olmuştur ve olacaktır. Ancak bu, yolsuzluğu ve hayati risk içeren çalışma koşullarını kabul edeceğimiz ve vahşet yaşanırken başımızı çevireceğimiz anlamına gelmiyor.”

Tromsø, açıklamasında tüm diyalog yollarının kapandığını ve boykotun tek çare olduğunu dile getirerek Norveç Futbol Federasyonu’ndan Katar’daki turnuvayı boykot etmesini istedi. Kulübün açıklamasının ardından Rosenborg, Brann, Odds, Strømsgodset ve Viking kulüpleri de boykota destek verdi.

Dünyanın en kuzeyde yer alan profesyonel futbol kulübü olan Tromsø’nün bu açıklamasının arkasında kulübün eski oyuncusu Tom Høgli yer alıyor. Tom Høgli şu anda kulübün sosyal sorumluluk projelerinin başındaki isim. 2016’da FC København’da oynarken de Katar’daki duruma tepkisini göstermiş ve bunu “modern kölelik” olarak adlandırmıştı. The Guardian’ın haberi üzerine Høgli yeniden tepkisini dile getirmek istedi. Høgli’nin bu girişimini kulübü de çok değerli buldu ve bu açıklamayı yayınlayarak hem ona destek verdi hem de daha çok kişiye ulaşılmasını sağladı. Hatta beklenenden çok daha fazla kişiye…

Dünyanın dört bir yanından kulübün açıklamasına destek geldi ve bu dalganın yayılması sonucunda geçtiğimiz günlerde futbol kamuoyu karşısında “Sahada ve saha dışında İNSAN HAKLARI” tişörtleriyle Norveç Milli Takımı’nı buldu. Norveç’in başlattığı akıma Almanya, Hollanda ve Danimarka’dan da destek geldi ve bu ülkelerin milli takımları da benzer vurgular taşıyan tişörtlerle sahaya çıktı.

Sonuç

Şu an için yalnızca Norveç’in turnuvayı boykot etmesi ciddi bir olasılık olarak görülüyor ancak boykot eden ülkelerin sayısı artabilir. Almanya’nın boykota katılması şu aşamada beklenmiyor ancak 2017’de patlak veren Katar diplomatik krizi sonrası dönemin Almanya Futbol Federasyonu Başkanı Reinhard Grindel “dünyadaki futbol federasyonlarının terörizmi etkin bir şekilde destekleyen bir ülkede büyük turnuvaların düzenlenemeyeceği sonucuna varması gerektiğini” dile getirmişti. Alman Milli Takımı ve Bayern Münih’in yıldızı Joshua Kimmich ise yakın zamanda oynanan eleme maçları sonrasında “Bu boykot için on yıl kadar geç kaldık.” ifadesini kullanmıştı.

Kim bilir; belki Haaland, belki de Kimmich 2022 Dünya Kupası’nda futbolseverlerin karşısında yer almayacak. Konu insan hayatı olunca meseleye “Hiçbir şey için geç değil” veya “Zararın neresinden dönersen kârdır” diyerek yaklaşmak pek anlamlı olmuyor. Yine de yapılabilecek son bir şey varsa, o da hayranlıkla izlediğimiz bu oyuncuları işçilere mezar olan stadyumlarda sevinç ve heyecan içinde görmemek olacaktır.

Kapak resmi: https://tinyurl.com/yp3z3y2n

Bir Cevap Yazın