Tarih: 13.11.2023 Yazar: Berkhan Günaydın Yorumlar: 0

1886’da İstanbul Beşiktaş’ta dünyaya gelen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna tanıklık edemeden 1915’te öldürülen Şavarş Krisyan’ı cumhuriyet döneminin spor figürlerinden biri olarak ele almak belki tartışmalı olabilir. Fakat erken 20. yüzyıl Osmanlısı’nda hayata geçirdiği döneminin ötesinde işlerle Krisyan; cumhuriyet sporuna ışık tutan isimlerden biriydi.

Krisyan’ın mirasını anlamak için, aslında içinde yaşadığı modern döneme geri dönmek gerekiyor. Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi ile başlayan geç modern dönemin arkasında bıraktığı en büyük izlerden biri milliyetçi ideoloji oldu. Krisyan’ın da yaşadığı dönem itibariyle milliyetçi düşünceden uzak kalması mümkün değildi. Ne üzücüdür ki, ölümüne sebep olan da milliyetçiliğin en vahşi haliydi.

Krisyan, 1900’lerin başında önce Robert Kolej’i bitirdi, sonrasında Londra ve Paris’te eğitim hayatına devam etti ve 1908’de İstanbul’a döndü. Spor alanında gördüğü eğitimi, 1911’de yayınlamaya başladığı aylık Marmnamarz (beden eğitimi) dergisine taşıdı ve bu yayın sadece Osmanlı’nın ilk spor dergisi olmakla kalmadı, Ermeni sporunun gelişmesine de ön ayak oldu. Zaten Krisyan’ın Ermenice yayın yapan dergiyi kurmaktaki öncelikli amacı da Osmanlı sınırları içinde yaşayan Ermeniler’i spora teşvik etmek ve Müslüman ve Rum takımlarıyla olan rekabetlerinde Ermeni kulüplerine destek vermekti.

Krisyan’ın 1911-1914 yılları arasında düzenlenmesine vesile olduğu Ermeni Oyunları’nın fikri de yine Marmnamarz dergisinde ortaya çıktı. Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle maalesef bu girişim daha uzun süreli olamadı. Şavarş Krisyan’ın bugüne ulaşan en büyük mirasıysa kuşkusuz Ermeni spor birliği Homenetmen. Krisyan’ın fikir babalarından biri olduğu bu spor organizasyonu bugün dünyanın dört bir yanında yaşayan Ermeni diasporasını bir araya getirme amacı taşıyor. Her ne kadar 1918’de oluşumu tamamlanan bu birliğe tanıklık edemese de; Krisyan bu organizasyonun hayata geçirilmesi için o kadar önemli ki ismi kurucuları arasında yer alıyor.

Şavarş Krisyan’ın Türkiye spor tarihi için bir diğer önemi de dönemin önemli spor insanlarıyla olan yakın iletişimi. Bu isimlerden en bilineni ise kuşkusuz erken cumhuriyet döneminin en önemli spor insanlarından ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin kurucularından Selim Sırrı (Tarcan). Selim Sırrı bu dönemde Krisyan’ın yakın arkadaşı olmasının yanında zaman zaman Marmnamarz’da yazılar da yazıyor. Ancak ikili her konuda fikir birliğine de ulaşamıyor. Örneğin, Selim Sırrı’nın 1912 Stockholm Olimpiyatları’na binaen söylediği “26 farklı ülkenin en seçkin evlatları oradaydı; bir tek bizden kimse yoktu” sözüne Krisyan içerliyor. Zira olimpiyatlarda Osmanlı’yı Ermeni kökenli iki sporcu temsil ediyor: Vahram Papazyan ve Mıgırdiç Mıgıryan. Marmnamarz’daki yazısında Krisyan, Selim Sırrı’yı şöyle eleştiriyor:

“Selim Sırrı’nın Hıristiyan Osmanlı ile Türk Osmanlı arasına fark koymak yönündeki çabası canımızı yaktı. (…) Kısa konuşalım. İki Ermeni, kendilerinin ve Ermeni milletinin bir kısmının masrafıyla Stockholm’e gittiler, ama Ermeni olarak değil, Osmanlı olarak… Formalarının üzerinde Osmanlı hilali vardı. Osmanlı sporu Avrupa’da tanınsın diye mücadele ettiler. Osmanlı atletleri olarak alkış da topladılar ama Selim Sırrı hâlâ kalkıp, o iki Osmanlı’yı hiç anmadan, Stockholm’de Türkler yok diye gözyaşı dökme numarası yapıyor. (…) Kelimelerle oynamayalım. Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik sözleri basit sözler değildir. Ulus yaratır ve ulusların geleceğini güvence altına alırlar. Eğer bu memlekette bu sözler sadece bizi kandırmak için kullanılıyorsa, biz bu kelimelerin anlamlarının değiştirilmesine razı gelmiyor ve uyumak istemediğimizi söylemek istiyoruz.” 

Krisyan’ın serzenişinde ne kadar haklı olduğu tartışmalı. Zira kendisinin sadece Ermeni sporunu geliştirmek için çaba göstermeye ne kadar hakkı varsa, Selim Sırrı’nın da olimpiyatta Türk sporcu olmamasına hayıflanmaya o kadar hakkı var.

Fakat Krisyan’ın çok haklı olduğu bir nokta var: Özgürlük, eşitlik, kardeşlik sözleri sadece onları kandırmak için kullanılıyordu. Birkaç sene sonra bunun böyle olduğunu kendisi gibi birçok Ermeni aydınıyla beraber Ankara’da katledildiğinde anlayacaktı. Var olmalarına izin verilseydi Krisyan ve kendisi gibi diğer Ermeni entelektüeller hiç kuşku yok ki sadece cumhuriyet öncesi dönemin değil, cumhuriyet döneminin de sosyokültürel birikimine büyük katkı sağlayacaktı.

Bir Cevap Yazın