Tarih: 20.07.2020 Yazar: Özgün Öztürk Yorumlar: 0

Basketbol zekası, birbirlerini tamamlama ve arkadaşlığın üst seviyede olduğu New Jersey Nets takımı geçirdikleri harika üç sezonda şampiyon olamasalar da şampiyonluğa giden takımları tek tek tayin ettiler. O dönemki Nets takımını biraz hatırlayalım.

Her zamanın kendine has bir ruhu vardır. 2000’ler dönemi; 90’lardan kalma kavganın, dövüşün ve sert tavrın biraz daha estetize olmuş haliydi. Michael Jordan, Patrick Ewing, Hakeem Olajuwon gibi oyuncuların tahtlarını Tim Duncan, Dirk Nowitzki, Shaquille O’Neal, Kobe Bryant gibi genç oyunculara devrettiği, 90’lardan kalma mücadeleci ruhun ise devam ettiği, aynı zamanda kaybetmenin 90’lardaki kadar çok büyük bir onur meselesi haline gelmediği ve saha içinin daha fazla odakta olduğu yeni bir dönemin habercisiydi. Her dönemin, basketbolunu temsil eden bir takımı vardır. Günümüzün yüksek tempo basketbolunda aklımıza ilk gelecek takım; üç sayı menzilini üçlük çizgisinin üç-dört metre gerisine kadar çekmiş, yağmur gibi şut sokabilen, hareketli oyunculardan kurulu Golden State Warriors olur. 90’lar; Micheal Jordan’lı, Scottie Pippen’lı, Dennis Rodman’lı çılgın bir takım olan Chicago Bulls ile anılır. New Jersey Nets ise bu büyük kadroların şampiyonluk dominasyonuna ulaşabilmiş bir takım olamamasına karşılık 2000’lerin sert çocukları Detroit Pistons’a kafa tutabilmiş, Amiral David Robinson ve Tim Duncan ikiz kulelerine sahip olan San Antonio Spurs’le dişe diş mücadele edebilmişti. Mutlu sona ulaşamamış olsalar da asla geri adım atmayan bir takımdı. New York’un mahallelerinden biri olan New Jersey’de “Nets Çetesi” sokak basketbolu ruhunu parkede NBA finallerine kadar taşımış, oyunlarını şehirli çocuklara karşı korumayı başarmıştı. Nets çetesi döneme şampiyonluklarıyla değil tarzlarıyla damgasını vurmuştu.

Karakter uyumu

Saha içi kadar saha dışı uyumun da iyi sonuçlar almak için önemli olduğu her zaman söylenir. Koca bir sezonu beraber geçirdiğiniz insanlarla kurulan iletişim maçın zor anlarında kendini belli eder. Oyuncuların birbirleri için ne kadar fedakarlık yapabileceği zor anlardan çıkmanın anahtarı durumuna gelir. New Jersey 2002 ile 2004 yılları arasında bu uyumdan fazlasını yakalamayı başardı. Jason Kidd haricinde yıldız denebilecek oyuncusu bulunmayan Nets’te birçok oyuncu o takımda yıldızlaştı. 2001-2002 ve 2002-2003 sezonlarını sürpriz bir şekilde Doğu Konferansını kazanarak tamamlayıp şampiyonluğa iki kez göz kırptılar. Bu noktaya gelebilmelerini açıklayacak en iyi ifade;” birliktelik” olacaktır sanırım.

Kenyon Martin

“Kenyon Martin, he is Superman” o dönemki NBA TV fragmanının bir kesiti olan bu cümle onun oyunuyla ilgili bize fikirler vermekte. Atletik özellikleri üst düzeyde, perdelemeden sonra potaya çok iyi devrilebilen bir forvet oyuncusu olarak, Jason Kidd gibi bir pas ustasıyla oynamak 2004 yılında Kenyon’ı All-Star seviyesine taşıyacaktı. Bu özelliklerinin yanına orta mesafe şutu gibi o dönem için kıymetli sayılabilecek bir yetenek de ekleyen Kenyon Martin, muhtemelen Jason Kidd’in en çok asist yaptığı oyunculardan biriydi. Savunmada ve ribaundlarda ise takımın arkasını rahatlıkla kollayan Kenyon, kısa pozisyonunda oynayan diğer çete üyelerine savunma baskısı yapabilmeleri için gerekli konfor alanını yaratıyordu.

Jason Kidd

Takımın ağır ağabeyi, kalbi ve beyni. Her noktadan her noktaya pası ulaştırabilen, tarihin gördüğü en iyi lojistik uzmanlarından biri olan Kidd, o takımdaki her bireye sadece pasları değil görevlerini de dağıtan bir roldeydi. Kidd’in yaptığı görev dağılımına diğer oyuncular en ufak bir sorgulamada bulunma gereği duymazdı. Jason ise pota altına hareket etmeye karar verdiğinde sahadaki diğer dört oyuncunun da onun peşinden potaya yöneleceğini bilirdi.

Richard Jefferson

Takımın amiyane tabirle şeker çocuğu. Sevimli yüzüyle rakip takımdan da olsanız Jeff’e kötü hisler beslemeniz pek mümkün değildi. NBA Live 2003 oyununun jeneriğinde bu sempatik çocuğun cross-over hareketi, oyunda New Jersey Nets’i seçme dürtünüzü alevlendiriyordu. Oynadığım zamanlarda benim ilk seçtiğim takım Nets’ti ve bu konuda ana payeyi Jefferson’a verme konusunda pek bir tereddütüm yok. İçeri drive, şut, savunma ve bitiricilik departmanlarında standart üstü bir beceriye sahip olan Jefferson, yıldız statüsünün bir tık altında bulunabilecek en iyi tamamlayıcılardan biri konumundaydı. Bu özellikleriyle o dönemki New Jersey takımının bir yansımasıydı dersek yanılmış sayılmayız.

Kerry Kittles

Arı gibi çalışkan. Savunmada sivrisinek kadar sinir bozucu, hücuma kameraların dahi bazen yakalayamadığı bir tempoda, ok gibi fırlayarak çıkışları New Jersey’e çoğu zaman kolay sayı bulma fırsatı yaratabiliyordu. Tabi Jason Kidd’in kameraların bile yakalayamadığı Kittles’ı topla buluşturabilmesi New Jersey takımının ahenk gösterilerinden yalnızca biriydi.

Dikembe Mutombo

Çoğunlukla kenardan gelerek oyuna sonradan katkı yapan, eski çağlardan kalma bir savunma uzmanıydı. New Jersey’de oynarken 37 yaşına gelmişti. Michael Jordan’ın hüküm sürdüğü zamanlarda dört defa Yılın Savunmacısı ödülünü kazanmış, tarihte en çok blok yapan ikinci oyuncu konumundaydı ve günümüzde de bu rekoru hala kırılamamış durumda. Mutombo’nun kariyerinin sonlarında New Jersey gibi yırtıcı bir takımla yollarının kesişmiş olması, onun kariyer başarılarına baktığımızda çok da şaşırtıcı değil.

New Jersey Nets (soldan-sağa) Lucious Harris, Richard Jefferson, Kenyon Martin Jason Kidd and Jason Collins. AFP PHOTO/Jeff HAYNES

Mücadele dozu

Geri çekilmeyeceklerini bildiğiniz, kenetlenmiş bir sokak çetesiyle karşılaşmak zor bir sınavdır. Bu mücadele esnasında özgüven düşüşü yaşamak, rehavete kapılmak yapılabilecek en büyük hatalardan olsa gerek. Karşılarında zayıflık göstermek, sizin kurt sürüsünün içinde kalmış zavallı bir av durumuna gelmeniz demektir. NBA Finallerine çıktıkları iki sezonda da Doğu’nun en güçlü takımı olduklarını söylemek abesle iştigal olur. Nets’in en önemli özelliği yıldızlardan kurulu bir takım olmaları değildi. Koç Byron Scott’ın, bütün parçalardan verilm alan Jason Kidd’in etrafında kurduğu makine düzeniydi. Her parçanın büyük bir özveriyle dişlilerin gevşemesine izin vermediği bu düzende kaybetmek parçaların ana görevlerinden şaşmasına izin vermiyordu. Bir parça gevşediyse diğer parçalar onun boşluğunu ellerinden geldiğince doldurma içgüdüsüyle oynuyor olunca, son parça düşene dek New Jersey’i henüz yenmiş sayılmazdınız.

2002-2003 sezonunda normal sezonu Doğu Konferansında birinci sırada tamamlayan Detroit Pistons, nasıl bir belaya bulaştığının henüz farkında olmadan Doğu Konferansı Finallerine kendilerini taşımışlardı. Ev sahibi avantajıyla başladıkları seride rakipleri sezonu Doğuda ikinci sırada tamamlamış New Jersey Nets olacaktı. Serinin en kritik maçı Auburn Hills Palace’ta Pistons’ın evinde oynanan ilk maçtı. Son topu Jason Kidd ile iyi kullanan Nets, Detroit’e kimin daha sert takım olduğunun mesajını veriyordu. Seri New Jersey’nin deplasmanda Detroit’i yenmesiyle başlayınca sürü kan kokusunu almış art arda darbelerle Pistons’ı 4-0 ile süpürmüştü. Finalde bir başka makine düzeni ile karşılaşan Nets, deplasmanda aldığı galibiyetle fark yaratmayı başarmasına rağmen, San Antonio Spurs, tecrübesi ve oyuncu kalitesiyle seriyi 4-2 kazanarak o sezonu şampiyon olarak tamamlamıştı. San Antonio, evinde oynadığı serinin son maçında ise New Jersey’i, mücadelenin bitimine beş dakika kalana kadar Nets’in önde götürdüğü oyunda New Jersey makinesinin her dişlisini devre dışı bırakarak şampiyonluğunu ilan edebilmişti. Son çark Jason Kidd’de harika getirdiği maçta Spurs’lü oyuncular tarafından kilitlenince sistem kendini kapatmak durumunda kalıyordu.

2003-2004 sezonunda ise Doğu Konferansına ağırlığını koymuş iki takım Detroit Pistons ve New Jersey Nets bu kez Doğu Konferansı Yarı Finallerinde karşı karşıya geleceklerdi. Detroit Pistons ev sahibi avantajıyla başladığı seride önceki sezonun dersleriyle sahaya çıkmış ve evlerindeki iki maçı da kazanarak başlamışlardı. Nets duruma bu kez içeride müdahale ediyordu. Serinin devamında evlerinde oynadıkları iki maçı da kazanıp durumu dengeye getiren New Jersey bir kez daha kendilerinden güçlü bir takıma diş gösteriyordu. Bir önceki sezon favori oldukları seride Nets tarafından süpürülen Detroit cephesinde önceki sezonun kaygıları baş göstermekte gecikmedi. Beşinci maçta kendi evlerinde New Jersey’e yenilmekten kurtulamıyorlardı. New Jersey ise seriyi kendi evine taşımış, kazanmaları halinde kendilerini üst üste üçüncü kez Doğu Finallerine taşıyacak konuma getirmişlerdi. Oluşan durumda New Jersey’e karşı rehavet ve paniğe kapılmak kurt sürüsüne yaranızı göstermek anlamı taşıyordu. Ama bu kez Detroit daha kararlı olan taraftı. Güçlerinin en son raddesine kadar test edildikleri seride New Jersey’den önceki sezonun rövanşını alıp şampiyonluğa kadar uzanmayı bildiler.

2002-2004 yılları arasındaki üç sezonda NBA’den bir New Jersey Nets çetesi geçti. Sanki her akşam sokakta basketbol oynuyorlar, hobi olarak da NBA Finallerine geliyorlarmış gibi bir havaları vardı. Maçın büyüklüğü onlar için önem arz etmiyordu. Gazozuna bile oynasalar mücadelelerini göstermek için yanıp tutuşan bir görüntü içindeydiler. Basketbol zekası, tamamlayıcılık, arkadaşlığın üst seviyede olduğu bu takım geçirdikleri şahane üç sezonda şampiyon olamasalar da şampiyon olacak takımları tek tek tayin ettiler. “Bizi geçebilen kupayı alır” gibi bir tavırları vardı ve bu durumun rakipler üzerinde büyük bir baskıya yol açtığı gözlemlenebiliyordu. Bu baskıyı aşabilen takımlarsa şampiyonluk yüzüğüne kadar ulaşmayı başardılar . O üç sezonda şampiyonluk yolu Nets çetesinin saygısını kazanmaktan geçiyordu. Çete, galibiyetlerden ve yüzüklerden çok daha fazlasını ortaya koyuyordu. Oyunun ruhunu ortaya koyuyordu.

Bir Cevap Yazın