Tarih: 06.08.2020 Yazar: Emrah Gölbaşı Yorumlar: 0

Futbolun en güzel müziğinin melodisi yavaş yavaş kulaklarımızda yankılanmaya başladı. Şampiyonlar Ligi, yarıda kalan son 16 maçlarının rövanş mücadeleleri ile Cuma akşamı başlıyor…

Pandemi arası, tüm futbolseverlerin oyuna uzak kaldığı en uzun süreydi dersek yanılmış olmayız sanırım. Haziran ayı ile birlikte soru işaretleri ile başlayan ligler birer birer tamamlanırken, şimdi de hiç ara vermemiş gibi hissediyoruz çünkü Şampiyonlar Ligi’nin kalan maçları kapıya dayandı. Bu kez o efsanevi müziğe, taraftarların sesi eşlik etmeyecek ancak hislerimiz, en güzel yerinde ara verdiğimiz bir filme yeniden başlamanın verdiği heyecan ve merak ile neredeyse aynı.

Cuma akşamı son 16’nın kalan maçları ile başlayacak olan turnuva öncesinde, hem pandemiye özel bu yeni ve geçici formata bir göz atalım hem de takımların son form durumları nasıl ve eşleşmelerin ikinci maçlarında bizleri neler bekliyor kısaca ele alalım.

Öncelikle UEFA’nın aldığı karara göre çeyrek finalden itibaren tüm maçlar tek maçlı eleme şeklinde oynanacak. Burada amaç elbette maç sayısını azaltarak mümkün olduğunca kısa sürede turnuvayı sağlıklı bir şekilde tamamlamak. UEFA ayrıca, kulüp kafilelerinin seyahatlerini minimize etmek adına yine çeyrek finalle birlikte kalan bölümün mini bir turnuva şeklinde Lizbon’da yapılmasına karar verdi. Estádio do Sport Lisboa e Benfica ve Estádio José Alvalade stadyumlarında oynanacak maçlarda, ara sonrası tüm liglerde uygulanan 5 oyuncu değişikliği kuralı da yine uygulanmaya devam edecek. Ancak UEFA oyuncu değişikliği sayısının artması ile birlikte takımların bunu zaman geçirmeye yönelik bir manipülasyon malzemesi yapmaması adına belli kısıtlamalar getirdi. Buna göre takımlar, normal maçın devre arasında, berabere tamamlanan karşılaşmaların uzatma dakikalarında ve 30 dakikalık ekstra sürenin devre arasında bu değişiklikleri yapamayacak. Ayrıca takımlar maç kadrolarında 18 yerine 23 oyuncu bulundurabilecekler ve A listesi diye geçen, daha evvelden sabitlenen oyuncu listelerine 3 yeni isim yazabilecekler.

Şimdi de Lizbon öncesi son durak olan eşleşmelerin ikinci ayağındaki karşılaşmalara bir göz atalım.

Manchester City-Real Madrid

26 Şubat’ta Bernabeu’da oynanan ilk maçı City, 2-1 kazanmıştı. Real Madrid o günden bu yana epey yol katetti. Özellikle pandemi arası sonrası arka arkaya oynadıkları 10 maçı kazandılar ki La Liga şampiyonluğuna da bu seri sayesinde uzandılar. Şampiyon unvanı ile çıktıkları ve 2-2 beraber kaldıkları son Leganes maçını bir kenara bırakırsak, bu dönemde kalelerinde sadece 4 gol gördü Los Blancos. Zidane’ın ilk döneminde olduğu gibi takıma aşıladığı en büyük özellik yine her durumda kazanma alışkanlığı oldu. Real Madrid’in 3 sene üst üste Şampiyonlar Ligi’ni kazandığı o efsanevi dönemin başını hatırlarsak, onun takıma getirdiği en önemli yenilik oyuncuların rollerinin net bir şekilde belli olduğu oyun düzeniydi. Özellikle yıldız oyuncularla iletişimi oldukça kuvvetli olan Fransız hoca, şimdi de kullandığı 4-3-3’teki üçlü orta saha kurgusuna Casemiro’yu yerleştirerek takıma hem mental hem de fiziksel sertlik katmıştı. Benzer bir değişikliği Mart 2019’da ikinci kez göreve geldiği dönemin ortalarında yine yaptı Zidane. Sezona başlarken Ronaldo’nun ayrılmasıyla hücum ve skor gücü zayıflayan takımını sahaya 4-2-3-1 gibi dizerek Hazard ve Bale ile birlikte James Rodrigues’i de gole yakın bölgede oynatıp daha fazla skor bulmaya yönelik bir taktik anlayışı denedi. Ancak orta sahadan bir kişi eksilince Casemiro ve Kroos rakip ataklarını karşılamada zayıf kaldılar ve Zidane’ın bir kaç sene evvel oldukça başarılı bir şekilde takıma oturttuğu rol paylaşımı bir anda yerle bir oldu. Fransız hocanın belki de kendisine büyük başarılar kazandıran en önemli özelliği olan esnekliği ve sonuç alamadığı zaman fikrinde ısrar etmemesi burada da devreye girdi ve eski üçlü orta saha dizilişine geri dönerek genç Federico Valverde’yi ilk 11’e yerleştirdi. Onun oyuna getirdiği dinamizm ve iki ceza sahası arasını kaplayan oyunu takımda taşların tekrar yerine oturmasını sağladı ve Madrid Kasım 2019’dan beri ligde sadece 12 puan kaybederek şampiyonluğa uzandı. Avrupa’da da 3-0’lık PSG yenilgisiyle kötü başladığı sezonda toparlanarak Son 16’ya kendini attı lacivert beyazlılar.

City ise buraya en formda gelen takımlardan. Premier Lig’de Liverpool’un şampiyonluğu aylar önce belli olmuştu. Guardiola ve öğrencileri buna rağmen futbolda düğmeye tekrar basılmasının ardından inanılmaz bir form yakaladılar ve kaybettikleri 3 maça rağmen tam 36 gol attılar.

İlk maçın skoru bu karşılaşmanın stratejisini belirleyen ana etken. Cuma günü sahada farklı bir şey denemek zorunda olan teknik adam da Zidane olacak çünkü Real Madrid turu geçmek için en az 2 gol atmak zorunda ve hücum gücü zaten sınırlı olan takım için bunu yapmak çok kolay değil. Real Madrid’in hedef alması gereken yer City’nin stoperleri ile bekleri arasındaki bölgeler. Sezon başından beri Guardiola’nın en büyük karın ağrısı olan savunma kurgusunda bu maçta Fernandinho ve Laporte olacak. Madrid’in buralara çabuk ve adam eksilten oyuncular sokması lazım. Geçen yazın en ses getiren transferlerinden Eden Hazard bu profilde bir oyuncu olmasına rağmen sezon onun adına çok kötü geçti. Bu yüzden Zidane’ın elinde kalan malzemeler Karim Benzema ve Vinicius Jr. gözüküyor. Orta sahadan eksilip daha hücumcu bir kadro ile çıkması ise maçın hemen başında yiyeceği bir golle beraber intihar anlamına gelebilir Madrid için. Real’in eğer bir şansı olacaksa oyun ezberlerini sabırlı bir şekilde sahaya yansıtarak olacaktır. Bunu yapmaya çalışırken de onlar için en büyük engel sezonun da Benzema ile birlikte en iyisi olan Sergio Ramos’un yokluğu. City’nin o akıcı futboluna karşı koyacak en önemli oyuncu sahada olmayacak ve onun eksikliği Real için hücumda da yan toplardan yaratılacak tehlikelerin azalması demek. Ramos’un sezon boyunca 11 gol attığını ve Benzema’dan sonra takımın en skorer 2. oyuncusu olduğunu düşünürsek onun eksikliğinin ne anlama geldiğini daha iyi kavrarız sanırım.

Zidane için kariyer olarak olmasa da teknik adamlık yetkinlikleri anlamında önemli bir sınav. İkinci Real Madrid döneminin başında kendisine dair taktik bilmediği şeklinde yapılan eleştirilere imalı yanıtlar vermişti basın toplantısında. Şimdi belki de bunun tam tersini kanıtlama zamanı Fransız efsane için. Onca eksiğe ve dezavantaja rağmen…

Real Madrid-Manchester City son 16 turu ilk maç: 1-2

Juventus-Lyon

Turnuvaya şampiyon etiketiyle gelen bir diğer takım da Juventus. Serie A’da son 8 senenin şampiyonunun asıl hedefinin Şampiyonlar Ligi olduğunu bilmeyen yok. 2 sene evvel Cristiano Ronaldo transferine harcanan yaklaşık 200 milyon Euro bunun en net kanıtıydı. Sezon başında ise aslında bu hedefleriyle çok da örtüşmeyen bir değişiklik yaptılar ve Massimiliano Allegri yerine Chelsea’de pek de iyi bir sezon geçirmeyen Maurizio Sarri’yi takımın başına getirdiler. Yıllardan beri siyah beyazlıların sonuç almalarına rağmen en çok eleştirildiği nokta olan kısır ve sıkıcı futbolu daha modern versiyonu ile değiştirmek istiyordu Agnelli ailesi. Ama bunun yanında çıtayı da Avrupa’nın zirvesine koymuşlardı ki bu hem Sarri için hem de kökten bir oyun felsefesi değişikliğine gidecek takım için oldukça zorlu bir hedefti. Juventus ve Sarri belki de bu yüksek beklentiler sebebiyle bocaladıkları bir yıl geçirdiler. Her ne kadar ligde Inter, Atalanta, Lazio gibi sezonun formda takımlarının önünde şampiyon olsalar da Juventus sezon başında hedeflediği “Sarri oyununu” oynamaktan oldukça uzak kaldı. Ronaldo’nun 31 gollük harika performansı ve Paolo Dybala’nın önceki yıllardan farklı olarak sezonu istikrarlı bir şekilde sahada ve formda kalarak geçirmesi sayesinde lig kupasına uzandılar. Pandemi arası sonrası oynadıkları 8 maçta sadece 8 puan almalarına karşın gerek rakiplerinin de benzer şekilde puan kaybetmeleri gerekse de sezon boyunca bu 3 takım ile oynadıkları maçlarda aldıkları 13 puan siyah beyazlıları zirveye taşıdı. Şimdi onlar için asıl yazmak istedikleri hikaye başlıyor.

Serbest Kürsü’de çeyrek finaller öncesindeki son 4 karşılaşmayı Serbest Atış ekibinden Merve Dundar, Anıl Kantemir ve Kağan Erdoğan ile konuştuk…

Şubat’ta oynanan ilk maç Juventus’un yine performans olarak dalgalandığı bir dönemdeydi ancak yine de Lyon karşısında alınan yenilgiyi kimse beklemiyordu. Her ne kadar rakipleri o maçta iyi bir oyun ortaya koysa da Fransızlar gruplardan alttaki iki takımın sadece 1 puan üstünde çıkmıştı. Aynı şekilde ligde de zirveden oldukça uzaklardı ki pandemiyle beraber tescillenen League 1’i de 7.sırada bitirdiler. Son 4 ayda Lyon’un oynadığı tek resmi maç geçen hafta PSG ile karşılaştıkları Fransa Kupası finali. PSG’ye karşı oldukça dirençli bir oyun göstermiş olsalar da kupayı kaybettiler. 4 aylık maçsız ve rekabetsiz geçen bu dönem özellikle ciddi bir ritm ve atletizm isteyen bu kısa dönemli turnuva için onların en büyük dezavantajı olacaktır.

Lyon’un aksine bu yeni formatın Juventus için önemli bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Ronaldo 35 yaşında ve zirve oyununun belki de son senesini yaşıyor. Portekizli yıldızın oyun olgunluğu öyle bir düzeye ulaştı ki, oyuncu tıpkı onun basketboldaki karşılığı olan LeBron James gibi sahada ne zaman gaza basacağını ve ne zaman duracağını ezberlemiş durumda. Onun böylesi bir sezonda tüm enerjisini ve odağını Şampiyonlar Ligi’ne sakladığını tahmin etmek zor değil. İtalyanların genlerinde olan turnuva kazanma becerisi Ronaldo’nun hırsı ve “winner” tarafı ile birleşince her ne kadar buraya gelen en formda takımlardan biri olmasalar bile Juventus’u sadece bu tur için değil bu mini turnuvanın genelinde de gizli favori konuma getiriyor benim gözümde. Dolayısıyla Sarri ve öğrencileri bu maçı büyük denizden evvelki son durak olarak görüyor olmalılar ve burayı geçmek için herşeylerini ortaya koyacaklardır. Maç öncesi onlar için tek dezavantaj Serie A’nın en değerli oyuncusu seçilen Dybala’nın olası yokluğu gözüküyor.

Lyon-Juventus son 16 turu ilk maç: 1-0

Bayern Münih-Chelsea

Sezonu City ile birlikte en formda bitiren takım ve Liverpool ile birlikte de en çok üst düzey bireysel performanslara sahip olan kadro Bayern Münih’teydi bu sezon. Niko Kovac ile birlikte bir süre sendeleyen Almanlar Hans Flick sonrası her kulvarda gaza bastı. Avrupa’da da sezonun en formda oyuncularından Thomas Müller ve Robert Lewandowski eşleşmenin ilk ayağında da Chelsea’yi yıkan adamlardı. Buraya gelirken de son 26 maçlarının 25’ini kazanarak korkutucu bir performansa imza attılar. Lewa da bu sezon açık ara dünyanın en iyi oyuncusu oldu kanımca. 43 maçta 51 gol atan Polonyalı yıldızı sahada izlerken durdurulamaz bir görüntü verdi tüm sezon boyunca. Oynadığı tüm maçların sadece 6’sında hanesine gol ya da asist istatistiği yazdıramadı dersek bu sanırım onun nasıl bir dönem geçirdiğini anlatmaya yetecektir. Lewa ve Müller’in gibi iki ustanın etrafında yüksek atletizmleriyle Coman, Gnabry ve Alphonso Davies gibi oyuncular da bu sezona damga vurdular.

Chelsea ise evinde 3-0’lık skorla kaybettiği ilk maçın ardından Allianz Arena’ya büyük beklentilerle gelmeyecektir. Aslında sezonun son düzlüğünü hiç de fena geçirmediler. Premier Lig’de son 10 maçın 7’sini kazanıp ligi 4.sırada tamamladılar. Bu sayede seneye Şampiyonlar Ligi’ne katılmaya hak kazanırken 2 dönemdir harcayamadıkları paralarını Timo Werner, Kai Havertz gibi genç yıldızlara yatırmaya hazırlanıyorlar. Tüm bunların yanında onların sezonu geçen hafta Arsenal ile oynadıkları FA Cup finalinin ardından bitmişti bir anlamda. Lampard’ın ekibi bu maçta hem kupayı hem de önemli oyuncularını çeşitli sakatlıklar sonucu kaybetti. Christian Pulisic ve Cesar Azpilicueta’nın oynayamayacakları kesinleşirken, N’Golo Kante’nin durumu şüpheli ancak oynaması durumunda bile fiziken yüzde yüz hazır olmayacaktır., Marcos Alonso ve Jorginho ikilisi ise cezaları sebebiyle kadroda yoklar. Hal böyleyken zaten tur şansı mucizelere bağlı olan Chelsea bu maçı düşük tempoda bitirmenin yoluna bakacaktır. Bayern Münih ise Alman genlerinin verdiği alışkanlıkla yine en iyisini yapmaya çalışacaktır bu maçta. Onlar için asıl soru, bu üst düzey formları kupayı kaldırmaya yeterli olacak mı?

Chelsea-Bayern Münih son 16 turu ilk maç: 0-3

Barcelona-Napoli

2005’in ardından yaklaşık on sene sadece Avrupa’yı değil, milli takıma verdiği oyuncularla da tüm dünyayı kasıp kavurmuştu Katalanlar. Guardiola, Messi, Xavi, Iniesta oyunun kitabını adeta yeniden yazmışlardı ve biz bugün modern futbol taktiklerinden, topa sahip olma oyunundan, karşı presten ve maç boyu yapılan 400-500 paslardan bahsediyorsak bu onların sayesinde oldu. Ancak artık deniz bitti. Messi kariyerinin sonlarında ve hala en üst düzey performansına çok yakın olsa da etrafındaki oyuncular her geçen gün zayıfladı. Guardiola sonrası teknik adam seçiminde neredeyse karar verici rolünde olan Arjantinli yıldız üst üste çok da doğru olmayan tercihlerle belki de takımının bu değişimin içinde olması gerekenden daha fazla bocalamasına yol açtı. Ernesto Valverde sonrası takımın başına gelen Kike Setien ile 2010’lu yılların başındaki topa hükmettikleri ve sonuç aldıkları o günlere geri döneceklerini hayal ettiler ancak sonuç bundan çok uzaktı. Ne eldeki personel buna yeterliydi, ne de takım ve bireysel performansları o yılların yakınından geçti.

San Paolo’daki ilk maç 1-1 bitmişti. Napoli kendi evinde oynadığı maçta Gattuso sonrası toparladıkları savunmaları ile oyuna tutunmuştu ancak Mertens ile öne geçmelerine rağmen skoru koruyamamışlardı. Gli Azurri, sezona Carlo Ancelotti ile başlamış ancak kötü geçen bir dönemin ardından İtalyan hoca ile yolları ayırmıştı. Ardından hepimiz için sürpriz bir seçim olan Gennaro Gattuso takımın başına geldi. Sarri ve Ancelotti sonrası daha düşük profilli bir hocaya gitmeleri başta çok anlaşılmadı ancak Gattuso fırtınada savrulan bir gemiyi limana yanaştırma görevi ile oradaydı ve aslında bir bakıma bunu başardı. Her ne kadar ligde aradıklarını bulamasalar da pandemi sonrası oynadıkları ilk maçta İtalya Kupası’nı finalde Juventus’u yenerek kazandılar. Bu maça gelirsek, turu geçmek için elbette gole ihtiyaçları olacak. Hücumdaki ana planın önemli bir parçası olan Insigne yok. Ayrıca Nou Camp’ta gol için ister istemez oyunu önde oynayacaklarından dolayı savunma tarafında sıkı durmaları şart. Ancak burada da Manolas ve Maksimovic’in eksiklikleri Gattuso’nun uykularını kaçırıyordur mutlaka.

Tüm sezonu çok formda geçirmeyen iki takımın karşılaşması belki de bu mevcut eşleşmelerdeki sürprize en açık maç olabilir. Ancak yine de favori Barcelona. Bu Messi için aynen Ronaldo’da olduğu gibi son zirve sezonundaki son Şampiyonlar Ligi kupası anlamına gelebilir. Barcelona’nın gideceği yeri biraz da Messi’nin kupayı ne kadar istediği belirleyecek. Arjantinli yıldızın işi çok kolay değil. Bu turu geçtiğini düşünürsek karşılarından Bayern Münih olacak ki o durumda Messi’nin tanrı modunu açması bile onlar için yeterli olmayabilir.

Napoli-Barcelona son 16 turu ilk maç: 1-1

Bir Cevap Yazın