Tarih: 12.08.2020 Yazar: Anıl Kantemir Yorumlar: 0

Başrolünü oynadığı epik sonlar, gösterdiği haklı tepkiler, yaşadığı şoklar, imzasını attığı zaferler ve aldığı sorumluluklar. Bunların tümü Martin Fourcade’ın kısa ama dopdolu kariyerinin satır başları…

Elia Suleiman, başrolünü oynadığı aynı zamanda yönettiği son filmi It Must Be Heaven’da (Burası Cennet Olmalı) diyaloglara neredeyse hiç yer vermemiş ve sinemanın görsel gücünü kullanmıştı. Suleiman, bu filmde aklından geçenleri kusursuz bir şekilde duygular ve mimikler üzerinden seyirciye geçirmeyi başarmıştı. Üstelik, Nina Simone gibi bir caz ustası ve Leonard Cohen gibi bir yıldızın sesi de seyir zevkini doruğa taşımıştı. Suleiman yapıtında, Filistin’de yaşayan bir film yapımcısının Paris ve New York’u ziyaretini ve buralarda Filistin’e ait izlerle karşılaşmasını konu almıştı. Filmin anlatmaya çalıştığı ve ortaya çıkan sonuç çok farklı olsa da bana Martin Fourcade ile tanıştığım günü hatırlatması açısından hayli değerliydi.

Şişli’de bir kafede arkadaşımı beklerken televizyonda daha önce birkaç kez karşılaştığım ve dikkatimi çeken bir biatlon [1] yarışını izlemeye koyulmuştum. Biatlonun bu keyifli toplu çıkış [2] yarışını izlerken “1” göğüs numaralı sporcu dikkatimi çekmişti. Pek çok toplu çıkış müsabakasında (atletizm mesafe yarışları, bisiklet toplu çıkış etapları vb…) olduğu gibi kameralar çoklukla yarışı önde götüren sporcuya odaklıydı. Martin Fourcade, tıpkı Elia Suleiman gibi diyalogdan uzak nefis bir resital sunuyordu. Kayaklı koşuda diğer sporcuların aksine hiç zorlanmıyor gibi görünen tavrıyla, büyük bir ahenkle ve temposunu düşürmeden yarışa devam ediyordu. Üstüne üstlük koşusunu kusursuz atışlarla perçinliyordu. Bu bir Suleiman filmi olsa hiç şüphesiz Katie Thompson ve Gary Neumann’ın nefis yorumuyla “Take the Lead” isimli şarkı çoktan çalmaya başlamıştı.

Katie Thompson, Gary Neumann – Take the Lead

Martin Fourcade ile tanıştığım gün biatlona olan merakımın da başladığı gündü. Kariyer yolculuğunun sıkı bir takipçisi oldum. Mart 2020’de henüz 31 yaşında emekli olduğunu açıkladı. Gelişimi, yaşadığı gelgitler, hayalkırıklıkları, dopinge karşı yükselttiği ses, başarıları, gurur ve onur verici kazanımlarının her biri kendi içinde farklı bir hikaye barındırıyor.

Tedrisat

Fourcade’ın başarılı bir sporcu olmasında ailesinden aldığı teşvik önemli rol oynamıştı. Mütevazi bir ailede büyümüş, yüzme antrenörlüğü yapan babasının adımlarını takip ederek biatlon ile birlikte hokey ve snowboard gibi bazı kış sporlarını da yapmıştı. Doğu Pireneler’de doğup büyüyen bir çocuk için bu sporlara ilgi duyması gayet anlaşılırdı. Kayak merkezleriyle bilinen Font Romeu Odeillo-Via bölgesinde spor odaklı bir liseye giden Fourcade’ın geleceğinin artık kış sporları üzerinden şekilleneceği tamamıyla ortaya çıkmıştı. Biatlona başlamasına neden olan başlıca isimse ağabeyi Simon Fourcade’dan başkası değildi. O dönem gençler için düzenlenen şampiyonalara yeni yeni katılan ve geleceğin önemli biatletlerinden biri olacağı düşünülen Simon Fourcade’ın yarattığı etki, Martin’i de giderek bu spora yönlendirmişti. Ağabeyi Simon’un etkisiyle tercihini biatlondan yana kullanan Martin, yine de 16 yaşında kendisini ciddi bir yol ayrımında bulmuştu. Her ne kadar antrenörlerinden Thiery Dusserre’ in dediği gibi stres nedir bilmeyen bir sporcu olsa da kariyerinin ilk dönemlerinde biatlon onu mental olarak zorlamıştı ve bir süre bu spordan uzak kalmıştı. Ancak belki de bu ayrılık ve özlem, onun biatlona olan sevgisini yeniden ortaya çıkarmıştı. Tekrar ortaya çıkan bu birlikteliğe, Fourcade’ın mental gelişimi eklenmiş ve 2007-2008 sezonunda Biatlon Gençler Dünya Şampiyonası’nın [3] bayrak yarışında [4] Fransa ile üçüncülüğün sahibi olmuştu. Artık bir yıldız adayına dönüşmüştü. 2010 Vancouver Olimpiyatları’nda yaşayacakları ise sevinçle hüznün bir karışımı olacaktı.

Tahribat

2010 Vancover Kış Olimpiyatları ciddi protestolar eşliğinde başlamıştı. Vancouver’ın bağlı bulunduğu Britanya Kolumbiyası eyaleti hem Kanada yasalarına hem de uluslararası yasalara göre (ilgili herhangi bir anlaşmanın bulunmaması sebebiyle) teslim olmamış yerli toprakları konumundaydı. Dolayısıyla bölge yaşadışı bir işgal sahası olarak kabul ediliyordu. Bu durum Kanada’nın Olimpiyat düzenleme meşruiyetini sorgular nitelikteydi. Tüm bunlar yetmezmiş gibi oyunların ilk günü Gürcü kızakçı Nodar Kumaristashvili’nin antrenman esnasında bitiş çizgisine yakın bir noktadaki demir çubuğa çarparak ölümü, turnuvadaki güvenlik problemlerini de ortaya çıkarmıştı.

İlk kez Olimpiyat sahnesinde boy gösteren Martin Fourcade’dan ise otoritelerin bir madalya beklentisi yoktu. Daha çok gözler Martin’in ağabeyi Simon’un madalya mücadelesinde olacaktı. Biatlonun en keyifli yarışlarından biri olan toplu çıkış mücadelesi tam anlamıyla nefesleri kesti. Yarış tamamlandığında kürsüde Fourcade ailesinden sadece bir isim vardı. Sanılanın aksine bu isim Simon değil Martin’di. Kariyerinin ilk podyumunu, yine ilk kez katıldığı Olimpiyat Oyunları’nda görmek belki de onun ne denli özel bir sporcu olacağının ilk işaretiydi. Ancak kazandığı bu ikinciliğin getirdiği sevinç fazla uzun sürmedi. Yarışı on dördüncü bitiren Simon; yaşadığı hayalkırıklığı, kendisini idolü olarak gören kardeşi tarafından geçilmenin verdiği mahçubiyet ile daha iyi olması gerektiğine dair içinde dindiremediği hırslarına yenik düşmüş görünüyordu. İkili uzun süre birbirleriyle konuşmadı. Öyle ki antrenmanlarda aynı gruba düşmemeye bile özen gösterdiler. Neyse ki bu küslük Simon’un, kardeşinin başarılarını kıskanmaktansa onunla gurur duyması gerektiğini anlamasıyla son buldu. Anlaşılan Simon kardeşinin sadece kendisini geçmediğini, tüm biatlon tarihinin en büyük sporcusu olma yolunda ilerlediğini fark etmişti. Barıştıkları bu dönem, Martin’in Biatlon Dünya Kupası’nı [5] seri halde kazanmaya başladığı döneme denk geliyordu. Simon artık kardeşini kıskanmak yerine onun gibi bir biatletin kendisini idol olarak seçmesinin verdiği gururu tatmayı tercih etmişti.

Martin Fourcade kariyerindeki ikinci darbeyi 2018-2019 sezonunda almıştı. 2011-2012 sezonundan itibaren yedi kez üstüste Biatlon Dünya Kupası’nı kazanmıştı ve bunu daha önce herhangi bir biatlet başaramamıştı. Biatlon gibi en ufak hatayı çok ağır bir şekilde ödediğiniz bir spor dalında aynı seviyeyi yedi yıl korumak akıl almaz bir başarıydı. 2018-2019 sezonu ise Martin için hayalkırıklığı ile geçiyordu. Aralık 2018’de başlayan takvimin ilk yarışını kazansa da sezonun sona erdiği Mart 2019 sonuna kadar tüm bireysel yarışlarda sadece üç kez podyum görebildi (Puan getiren yirmi altı yarıştan yedisine de katılmadı). Sezonu 12. sırada tamamlamıştı. Onun gibi zaferlere alışmış bir sporcu için bu yenilgi kolay kabul edilebilir değildi. Yine de o; kazandığı yedi Büyük Kristal Küre, Olimpiyatlar’da aldığı beşi altın olmak üzere yedi madalya ve on bir Biatlon Dünya Şampiyonluğuyla [6] birçoklarına göre tüm zamanların en özel biatletlerinden biri olarak görülüyor.

Takdir

2000’lerin başına damga vuran Fransız biatlet Raphael Poiree yaptığı açıklamada Fourcade için, “O şimdiye kadar sahip olduğumuz en eksiksiz atlet.” demişti. Olimpiyatlar, Dünya Şampiyonaları ve Dünya Kupaları düşünüldüğünde Poiree’nin haksız olduğunu söylemek mümkün değil. Üstelik Olimpiyatlar’daki epik madalya mücadeleleri, Dünya Kupası ve Dünya Şampiyonası’nda imza attığı ilklerde onun kazanımlarını daha anlamlı kılıyor.

2010 Vancouver Olimpiyatları ile ilk kez kürsüyü gören Fourcade, bu başarısı sonrası biatlon dünyasında iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştı. Yine de kupalara ambargo koyduğu dönem 2011-2012 sezonundan itibaren başlamıştı. O sezon kazandığı ilk Biatlon Dünya Kupası yedi kez üstüste kazanacağı Büyük Kristal Küre’nin ilkiydi. Böylesine bir başarıyı “Biatlonun kralı” lakabı verilen Ole Einar Bjorndaelen bile başaramamıştı[7]. Fourcade’ın başarıları bununla da sınırlı kalmamıştı. 2011-2020 yılları arasında Biatlon Dünya Şampiyonası’nda tam 28 kez podyumu görmüştü. Dokuz senede böyle bir başarı eşine az rastlanacak türdendi. Olimpiyat Oyunları’nda yaşadıkları ise belki de en özel ve epik olanlardı. 2010 Vancouver Olimpiyatları’nda bir gümüş madalya kazanmış ve kendini tüm dünyaya tanıtmıştı. 2014 Soçi’ye gelirken artık yarışların bir numaralı favorisi konumundaydı.

Rusya’nın devlet destekli dopingi uyguladığı ve sonraları yapılan soruşturmalar sonucu birçok Rus sporcunun uzun süreli cezalar aldığı 2014 Soçi Kış Olimpiyatları, Rusya’nın otuz dört yıl aradan sonra düzenlediği ilk oyunlardı. 1980 yılında o zamanki adıyla Sovyetler Birliği, oldukça politik bir Olimpiyat olarak bilinen 1980 Moskova Yaz Olimpiyat Oyunları’nı düzenlemişti. ABD önderliğindeki 65 ülkenin, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a müdahalesi nedeniyle boykot ettiği oyunlar olarak bilinmekteydi. Soçi de, 1980 Moskova Olimpiyaları’na benzer şekilde bazı politik olayların gölgesinde başlamıştı. Özellikle Soçi’nin, Çerkes toplumunun sürgün edildiği ve 150 yıl önce Rus işgali sırasında sayısız insanın öldürüldüğü bölge olması dikkatleri çekiyor ve protestolara neden oluyordu. Ayrıca Çeçenlerin son dönem Rusya tarafından uğradıkları baskı politikasını bir eyleme dönüştürmeye yönelik söylemleri de ev sahibinin başını ağrıtan bir diğer konuydu.

Tüm bu politik gündemin gerginliğinde başlayan oyunlarda Fourcade, bireysel [8] ve takip [9] yarışlarında altın madalya kazandı. Toplu çıkış yarışı ise epik bir sonla bitecekti. Emil Hegle Svendsen 2009-2010 Dünya Kupası sezonun şampiyonuydu. Ne var ki Fourcade’ın şampiyonluklara ambargo koymasıyla 2011-2012 sezonundan itibaren üç sezon üstüste ikincilikte kalmıştı. Ancak 2014 Soçi Olimpiyat Oyunları’nda gülen Svendsen oldu, yarış öyle bir sonla bitti ki karar ancak foto finişle verilebildi.

Rusya’nın Olimpiyat hasretinin bir benzerini Güney Kore çekiyordu. Son Olimpiyat Oyunları’nı 1988 yılında Seul’de düzenleyen Güney Kore, otuz yıl aradan sonra bu kez Pyeongchang’da Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapıyordu.  Bu oyunlar Soçi’dekinin aksine sporun birleştirici gücüyle ön plana çıkmıştı. Güney ve Kuzey Kore açılış töreninde aynı bayrak altında yürümüş üstüne üstlük Birleşik Kore Buz Hokeyi takımı adıyla iki ülke sporcuları buz hokeyi dalında tek takımla mücadele etmişti. Böylece siyasilerin yıllardır beceremediği gelişim spor eliyle ortaya konmuştu. Bu hava oyunların sonunda Kuzey ve Güney Kore liderlerinin bir araya gelmesiyle iyiden iyiye ısınmıştı. Ne var ki bu sıcaklık uzun sürmeyecek ve iki ülke arasındaki gergin günlere geri dönülecekti.

Fourcade, kariyerinin zirvesinde geldiği oyunlarda beklentileri karşılamıştı. Takip, toplu çıkış ve karışık bayrak [10] yarışlarında altın madalya kazanmıştı. Toplu çıkış yarışında kazandığı birincilik yine sıra dışı bir sonla bitmişti.  Dört sene önce yaşananlar neredeyse tekrar etmiş, yine kazananı santimetreler belirlemişti. Rakip bu kez Emil Hegle Svendsen değil Simon Schempp’ti. Yarış bitiminde Fourcade, “Hikaye 4 sene önceki gibi yazılacak sandım ve yıkıldım. Son anda gözlerimi kapadım ve kendi kendime her şeyini verdin dedim” diyerek duygularını ifade etmişti. Yine karar foto finişle verilmiş ve bu kez kazanan Fourcade olmuştu.

Pyeongchang Oyunları Fourcade için üç altın madalya ile bitmişti ancak o daha Olimpiyatların ilk gününde büyük bir gurur yaşamıştı.

Temsil

2010 Vancouver ve 2014 Soçi Olimpiyatları’nda Fourcade toplam dört madalya kazanmıştı ve Fransa’yı layıkıyla temsil etmişti. 2018 Pyeongchang’da yine madalya kazanacağından kimsenin şüphesi yoktu ama Fransa, onun 2010 ve 2014 oyunlarındaki başarısını bu Olimpiyatlar’da farklı bir şekilde ödüllendirmek istemişti. O artık ülkesi tarafından kafilenin takım kaptanı seçilmiş ve açılış seromonisinde Fransa bayrağını taşıyacak kişi olarak belirlenmişti. Fourcade duygularını, “ Bu beni çok gururlandırıyor. Olimpiyat stadına girdiğimde o duyguyu daha derinden hissedeceğim.”  diyerek dile getirmişti.

Martin’in Fransa’yı temsili bununla sınırlı kalmamıştı. 2018 Olimpiyatları’ndaki başarılı performansının bir ay sonrasında, 2024 Paris Yaz Olimpiyat Oyunları Sporcu Komisyonu Başkanı olarak atanmıştı. Artık o, 2024 Paris’in unutulmaz olması için ülkede insanlara ulaşmaya çalışacak ve sporun birleştirici gücünü tüm halka aşılamaya çalışacak bir spor elçisine dönüşmüştü. Olimpiyatların, oyunlara katılacak sporcular için de eksiksiz ve keyifli geçmesi için Olimpiyat Köyü’ndeki şartlardan sporcuların temel ihtiyaçlarına kadar geniş bir yelpazede çalışıyor ve hissettiklerini, “Bu oyunları 100 senedir bekliyoruz. Paris’i unutulmaz kılmak için tüm enerjimi ve deneyimimi harcayacağım.” diyerek ifade ediyordu.

Fourcade 2024 Paris Yaz Olimpiyatları için atandığı görevle spor politikalarında aktif olarak yer bulmaya başlamıştı. Ancak aldığı sorumluluk bundan ibaret değildi. Fransız sırıkçı ve eski dünya rekortmeni Renaud Lavillenie’nin önünde Fransa’nın Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Sporcu Komisyonu Adayı olarak seçilmişti. 2022 yılında yapılacak seçimlerde zafer kazanması durumunda;  aktif sporcular ve IOC arasındaki bağlantıyı sağlayacak, IOC’nin yürütme organlarına tavsiyede bulunma ve IOC’nin İcra Kurulu’nun bir üyesi olarak çalışma fırsatını yakalayabilecek.

Spor politikalarında aktif rol oynayacağını 2016 ve 2017 yıllarında Rus biatletlerin aldığı doping cezasının bitiminde sergilediği tutumla net bir şekilde gösteren Fourcade’ın, Olimpiyatlarla ilgili sorumluluk gerektiren bu görevlere layık görülmesi sürpriz olarak karşılanmamalıydı.

Tepki

WADA’nın yaptığı soruşturmalarda, 2011-2015 yılları arası devletin bilgisi dahilinde Rusya’nın 30 spor dalında yarışan binden fazla atletinin doping yaptığı saptanmışı. 2014 yılında yasaklı madde kullandığı tespit edilen Rus biatlet Alexander Loginov Kasım 2016’da alınan kararla iki yıl cezaya çarptırılmıştı. Loginov’un cezası Kasım 2018’de sona ermiş ve Oberhof’ta yapılan ilk Dünya Şampiyonası’nda altın madalya kazanmıştı. Bu yarışı altıncı sırada tamamlayan Fourcade sonucu rezalet olarak nitelendirmişti. Yaptığı açıklamada Loginov’un yarışlara dönmesine saygı duyduğunu ancak doping nedeniyle özür dilemediğine vurgu yapmıştı.

2017’de Hochfilzen’de yapılan Dünya Şampiyonası’nın karışık bayrak yarışında ikinci sırayı Fourcade’ın yer aldığı Fransa, üçüncü sırayı ise Loginovlu Rusya almıştı. Yarış içinde iki ekipte birbirini centilmenlik dışı yarışmak ve kural ihlali yapmakla suçlamış ancak hakemlerin iki takıma da bir yaptırımı olmamıştı. Çarpıcı olansa, Rus biatletlerin podyuma gelmesiyle Fourcade’ın rakiplerinin elini sıkmayı reddederek seremoniyi terk etmesi olmuştu.

2017 Hochfilzen Dünya Şampiyonası karışık bayrak yarışı madalya töreni.

Teşekkür

Martin Fourcade, 2022 Pekin Olimpiyatları’na ilişkin görüşleri sorulduğunda, “Aynı çaba ve keyifle Pekin’e gitme enerjisine sahip olup olmayacağımı değerlendireceğim. Eğer hissetmezsem enerjimi gelecek nesillere ve Olimpiyat Oyunları’na hizmet için harcayacağım.” demişti. Bu demeç sonrası şampiyonluklara ambargo koyduğu Biatlon Dünya Kupası’nda 2018-2019 ve 2019-2020 sezonlarında şampiyonluğa ulaşamadı. Bu başarısız sonuçlar, onun gibi zaferlere alışmış bir sporcuyu mental olarak zorlamıştı. Sonunda kariyerine, çoktandır merak saldığı spor politikalarında devam etmeyi seçti. Henüz 31 yaşında ilk Biatlon Dünya Kupası’nı kazandığı Kontiolahti’de son yarışına çıktı ve müsabakayı yine zaferle tamamlayarak emekliliğini açıkladı. Genç yaşına sayısız başarı sığdıran Fourcade, Fransız biatlonuna seviye atlatan isim oldu. Bugün, Olimpik bir ruhla topladığı tüm tecrübelerini seçildiği ve aday olduğu sporcu komisyonları vasıtasıyla gelecek nesillere taşımanın savaşını vereceğinden kimsenin şüphesi yok.

Bana Fourcade ile tanıştığım günü hatırlatan “Burası Cennet Olmalı” filminde Elia Suleiman; oyunculuk, görsel öğeler ve müziği muhteşem şekilde birleştirmiş, sonunda ortaya nefis bir eser çıkarmıştı. Martin Fourcade ise kendi filminin başrolündeydi. Benim gibiler için onu izlemek bir Elia Suleiman filmi izlemekten farklı değildi. Çünkü o, nefis bir görsel şöleni kusursuz bir oyunculukla süslemişti.


Kapak: biathlonworld.com


[1] Biatlon, kökeni 18. Yüzyıl İskandinavya’sına dayanan bir kış sporudur. Temelde kayaklı koşu ve tüfekle atış aşamalarından oluşur. Takip, sprint, bireysel, toplu çıkış, takım bayrak yarışları gibi etkinlikleri bulunmaktadır. Her etkinliğin kendine ait farklı kuralları vardır.


[2] Toplu çıkış müsabakalarında tüm biatletler aynı anda yarışa başlar. Yarış erkeklerde 15 km, kadınlarda ise 12.5 km sürer.  Yarış sırasında biatletler dört ayrı noktada (ikisi ayakta, ikisi yatarak olmak üzere) beşer atış, toplamda 20 atış yaparlar. Kaçırılan her atış için 150 metre ceza turu atılır ve yarışa devam edilir. İlk sırada bitiriş çizgisini geçen biatlet toplu çıkış mücadelesinin kazanını olur.


[3] Biatlon Gençler Dünya Şampiyonası bireysel, takip, sprint ve takım bayrak yarışlarından oluşur. Erkeklerde 1967 yılından bu yana, kadınlarda 1984 yılından bu yana düzenlenmektedir. Her yarışın birincisi yarışın Dünya Şampiyonu ilan edilir.



[4] Bayrak yarışında her takım dört biatletten oluşur. Kadınlarda 6 km, erkeklerde 7.5 km üstünden koşulur. Yarış boyunca biri ayakta biri yerde olmak üzere iki noktadan beş hedefe toplam sekiz atış yapılır. Halen vurulamamış hedef varsa, vurulamayan her bir hedef için 150 metre ceza turu atılır. Mücadeleyi ilk sırada bitiren takım bayrak yarışının birincisi olur.


[5] Biatlon Dünya Kupası her yıl düzenlenen biatlon dünyasının en önemli organizasyonlarından biridir. Kasım ya da Aralık ayında başlar Mart sonunda biter. Birbirinden farklı şehirlerde bireysel, takip, toplu çıkış , sprint ve bayrak yarışlarından oluşur. Koşulan her etabın sonucuna göre biatletler puan toplar. Yarışlar tamamlandığında en çok puanı alan biatlet sezonu şampiyon tamamlar ve Büyük Kristal Küre’nin sahibi olur.


[6] Biatlon Dünya Şampiyonası her sene farklı bir ülkede düzenlenen biatlonun prestijli turnuvalarındandır. 2014 Soçi Olimpiyatları’ndan bu yana olimpiyatların düzenlendiği senelerde organize edilmemektedir. Bireysel, sprint, takip, toplu çıkış ve bayrak yarışlarından oluşmaktadır. Her etkinlik için ayrı şampiyon ilan edilir.


[7] “Biatlon’un kralı” lakaplı Ole Einar Borndaelen, 44 yaşında emekliliğini açıkladığı kariyerinde altı Biatlon Dünya Kupası birinciliği, 45 Biatlon Dünya Şampiyonluğu ve sekizi altın olmak üzere 13 olimpiyat madalyası kazandı.



[8] Bireysel yarışları, kadınlarda 15 km erkeklerde ise 20 km üzerinden koşulmaktadır. Her biatlet yarışa bir sonrakinin 30 saniye sonrasında başlar ve yarışı en iyi zamanla bitirmeye çalışır. Biatletler yarış boyunca dört kez atış noktasına gelirler ve her atış noktasında beş atış yaparalar. Kaçırdıkları her atış için yarışın sonundaki derecelerine bir dakika eklenir. Bu yarışta biatletler kaçırdıkları her atış için ayrıca 150 metre ceza turu atmazlar. Atışlar sırayla yatarak, ayakta, yatarak ve yine ayakta olacak şekilde yapılır.



[9] Takip yarışlarında biatletler sprint yarışlarında aldıkları derecelere göre yarışa başlarlar. Sprint yarışında ilk sırayı alan biatlet takip yarışına ilk sırada başlar. Yarış erkeklerde 12.5 km kadınlarda ise 10 km üzerinden koşulur. Toplamda dört atış noktasınının her birinde beşer atış yapılır ve kaçırılan her atış için 150 metre ceza turu atılır. Dört atış noktasının ikisinda atışlar yerde ikisinde ise ayakta yapılır.


[10] Karışık bayrak yarışında takımlar dört biatletten oluşur. İki biatlet kadın diğer ikisi erkek biatletlerdir. Yarışın ilk iki ayağını 6 km boyunca iki kadın biatlet, son iki turu ise 7.5 km üzerinden iki erkek biatlet koşar. Her atlet, yarış boyunca biri ayakta biri yerde olmak üzere iki noktadan beş hedefe sekiz kez atış yapabilirler. Halen vurulamamış hedef varsa, vurulamayan her bir hedef için 150 metre ceza turu atılır. Mücadeleyi ilk sırada bitiren takım karışık bayrak yarışının birincisi olur.

Bir Cevap Yazın