Tarih: 17.11.2023 Yazar: Yavuz Yavuz Yorumlar: 0

Türkiye tenisinin 21. yüzyıldaki en önemli isimlerinden biri Marsel İlhan ve onun varlığı bu ülkede tenisin kendisine geniş yer bulmasında önemli rol oynadı.

Çeşitli dönemlerde tenisi Türkiye’de yaygın gündeme yerleştirmeyi başaran ya da buna yaklaşan – bazılarının hikâyelerini de bu seride okuyacağınız – birden fazla isim var. Bahtiye Musluoğlu ve Nazmi Bari gibi 1950’ler ve 1960’larda Türkiye’nin Grand Slam turnuvalarında boy gösteren erken dönem isimleri, örneğin, kendilerinden söz ettirse de bunun ne kadar yaygınlaştığı tartışılır. İletişim araçlarının gelişmesiyle ve dünya çapında tenisçilerin yollarının da Türkiye’ye düşmeye başlamasıyla tenis ülke gündemine daha sık girmeye başladı. İpek Şenoğlu’nun, mesela, kariyerine dair en önemli imgeler arasında çiftlerde elde ettiği başarıların yanı sıra 2005 Istanbul Cup tanıtımı için Venus Williams ile Boğaz Köprüsü’nde tenis oynaması da yer alıyor.

Marsel İlhan ile birlikte ise tenis, belki de Türkiye’deki en popüler günlerini yaşadı. Aynı dönemde Pemra Özgen, Çağla Büyükakçay ve Melis Sezer gibi pek çok isim de Türkiye’de spor hakkındaki kamusal tartışmanın önde gelen özneleriydi, üstüne üstlük tenisin popülerliği de Roger Federer, Rafael Nadal, Novak Djokovic, Williams kardeşler, Maria Sharapova ve Ana Ivanovic gibi yıldız isimlerle küresel ölçekte de yükseliyordu. Ancak Marsel İlhan uzun süre, Grand Slam turnuvalarında elde ettiği başarıların da etkisiyle, bu popülaritenin yüzü oldu.

Öyküsü 1987’de Semerkant’ta başlayan Marsel İlhan, 2004’te Taçspor kulübüne transfer olarak Türkiye’ye göç etti ve Türkiye vatandaşı oldu. Bu dönemde unutulmaz koç Can Üner’le çalışan İlhan, 2007’de dünya sıralamasında tam 1000 basamak atlayarak gözleri üzerine çevirmeye başlamıştı bile.

Marsel İlhan, 2009’da Amerika Açık’ta elemelerden çıkarak Türkiye adına Açık Dönem’de bir majör turnuva tekler ana tablosu gören ilk tenisçi olma unvanını elde etti. İlk turda Belçikalı Christophe Rochus’a karşı kazandığı beş setlik maçla kariyerinin bu eşiğine bir de galibiyet ekledi. Bir yıl sonra yine elemelerden çıkarak ana tabloya yükseldiği Wimbledon ilk turunda Brezilyalı Marcos Daniel’a karşı iki set geriden gelerek galip gelmesi de tenis hayatının unutulmaz sonuçları arasında yerini aldı.

Kariyeri boyunca Grand Slam turnuvalarında 12 kez ana tablo gören İlhan, 31 galibiyetle Türkiye’nin Davis Kupası’nda en fazla tekler maçı kazanan ismi de oldu. Kariyerinde belli bir eşiği atlamakta hep zorlanan İlhan, 2010’ların ortasında ise adeta ikinci baharını yaşadı. Üzerindeki baskının nispeten azaldığı bir dönemde yeniden yükselişe geçen Marsel İlhan, her Grand Slam turnuvasında ana tablo oynadığı 2015’te kariyerinin en yüksek sıralaması olan 77.’liğe de yükseldi. Aynı yıl kariyerinin belki de en önemli maçlarını da Dubai’de oynadı ve 6 numaralı seri başı Feliciano Lopez’i devirerek yükseldiği çeyrek finalde dünya 1 numarası Novak Djokovic ile kortu paylaşma şansı buldu.

Marsel İlhan uzun süredir manşetlerde değil, kolektif hafızadaki yeri de önemli ölçüde, başarı ölçütleri yalnızca güncel kriterlerden oluşan medyada kendisi hakkında atılan “birinci turda elendi” başlıklarından oluşuyor. Ancak tenisin bugün Türkiye’de elde ettiği sadık takipçi kitlesinin oluşmasında hiç unutulmayacak bir etkisi var.

Bir Cevap Yazın