Tarih: 21.07.2021 Yazar: Yavuz Yavuz Yorumlar: 0

Olimpiyatlar ve boykot denilince akla ilk 1980 ve 1984’te, sırasıyla Moskova ve Los Angeles’ta düzenlenen Yaz Olimpiyatları’nın önce kapitalist blok, sonra da sosyalist blok ülkeleri tarafından pas geçilmesi gelir. Aralık 1979’da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) Afganistan’ı işgalinin ardından Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Jimmy Carter’ın, askerlerin çekilmemesi durumunda ülkesinin 1980’de Moskova’da düzenlenecek olan Yaz Olimpiyatları’nı boykot edeceği yönündeki tehdidi 60’dan fazla ülkenin katılımıyla gerçekleşir. Bunu takiben 1984’te Los Angeles’ta düzenlenecek olan Yaz Olimpiyatları, SSCB öncülüğünde 14 ülkenin katılımıyla boykot edilir. Ancak bu iki boykottan önce, 1976 Montréal Oyunları’na yönelik Afrika kıtasından ülkelerin örgütlediği boykot, hem Olimpiyat Oyunları’na dönük ilk büyük çaplı politik reddiye hem de katılan ülke sayısı düşünüldüğünde Olimpiyat tarihinin ikinci en büyük boykot hareketi oldu. Burada okuyacağınız, daha az hatırlanan bu boykotun hikayesi.

Aslında 1976 boykotunu, başlıktaki gibi ilk boykot olarak adlandırmak yanıltıcı olabilir. 1936’da İspanya’da Frente Popular (Halk Cephesi) hükümeti Nazi rejiminin himayesinde düzenlenen Berlin Olimpiyatları’nı boykot etmiş, alternatif olarak Barcelona’da düzenlenmesi öngörülen Olympiada Popular (Halk Olimpiyatları) ise başlayan İç Savaş nedeniyle iptal olmuştu. 1956’da SSCB’nin Macaristan’ı işgali nedeniyle Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından Melbourne Olimpiyatı’ndan men edilmesi ise bazı sosyalist blok ülkelerinin boykotuyla sonuçlandı. 1964’te ise IOC’nin, bağımsızlığını yeni kazanan sosyalist ülkelerce 1963’te düzenlenen GANEFO’ya (Games of the Newly Emerging Forces, Yeni Yükselen Güçler Oyunları) katılan atletleri Yaz Olimpiyatları’na kabul etmeyeceğini duyurması, Kuzey Kore, Çin ve Endonezya’nın Tokyo’ya atlet göndermemesine neden oldu. Ancak kapsamı bakımından ilk büyük çaplı boykot 1976’da Montréal’de düzenlenen Yaz Olimpiyatları’na karşı Afrika ülkelerinin öncülüğünde, Güney Afrika’nın süregiden apartheid rejiminin uluslararası izolasyonunun bir sonucu olarak örgütlenen boykottu.

ÜÇÜNCÜ DÜNYANIN YÜKSELİŞİ VE SPOR

1970’ler ABD’nin öncülüğündeki kapitalist kampın ve SSCB’nin öncülüğündeki sosyalist kampın dışında bir blokun yükseldiği bir dönemdi. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından daha önceden sömürge olan ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmalarıyla, özellikle Afrika ve Güney Asya’daki dekolonizasyon sürecinin sonunda bu yeni kampın ortaya çıkış süreci başladı. Dönemin en güçlü sosyalist ülkeleri SSCB ve Çin’e mesafeli durması nedeniyle yeni bir blokun ihtiyacını en çok hisseden Yugoslavya’nın, Hindistan, Endonezya, Mısır ve Gana’yla birlikte öncülük ettiği Bağlantısızlar Hareketi, 1955’te Bandung’da düzenlenen konferansla Üçüncü Dünya ülkeleri tarafından kuruldu. Bağlantısızlar Hareketi’nin kurulması 1970’lerde zirveye ulaşacak olan Üçüncü Dünyacılığın yükselişinin en önemli adımıydı.  Bağlantısızlar hareketi, Soğuk Savaş’ın iki tarafının dışında kalan ülkelerin birlikte hareket ederek uluslararası politikayı nasıl etkileyebileceğini gösterdi.

Öte yandan, Üçüncü Dünya ülkelerinin, özellikle bağımsızlıklarını kazanarak dekolonizasyonlarını tamamlamış Afrika ülkelerinin, bu dönemdeki en önemli gündemi Güney Afrika’da devam eden, siyahların haklarının hiçe sayılmasına dayanan bir ırksal ayrım sistemi olan apartheid rejimiydi. Apartheid rejimine dönük uluslararası boykot, sporda da 1970’lerle birlikte kendini göstermeye başlamıştı. Örneğin FIFA’nın İngiliz başkanı Stanley Rous’un apartheid Güney Afrika’sına dönük desteği, Üçüncü Dünya ülkelerinin örgütlenerek 1974’te FIFA’nın beyaz olmayan ilk başkanını seçmeleriyle sonuçlanmıştı (Bununla ilgili Dağhan Irak’ın sunduğu Hükmen Yenik! podcastin konuyla ilgili detaylı bölümünü dinleyebilirsiniz). Olimpiyatlar’da Üçüncü Dünyacılığın da etkisiyle bu izolasyon biraz daha erken başlamış, Güney Afrika’nın siyah atletleri kafilesine almayacağına dair ısrarı IOC’nin 1964 Tokyo Olimpiyatları için yaptığı daveti geri çekmesiyle sonuçlanmıştı. Afrika ülkeleri arasındaki bu birlik öyle kuvvetliydi ki, tarihçi Courtney Mason’a göre bağımsızlığını yeni kazanan bazı ülkeler Birleşmiş Milletler üyeliğinden önce IOC üyeliğine başvuruyordu. 1968’de Güney Afrika, kafilesine siyah atletleri de dahil edeceğini söylese de Afrika ülkelerinden gelen boykot çağrısı ülkenin 1992’ye kadar Olimpiyatlar’dan yasaklı kalmasına yol açtı. 1976’daki boykotu tetikleyense, Yeni Zelanda’nın erkek rugby milli takımının (All Blacks) Güney Afrika’ya yaptığı turneydi.

APARTHEID GÜNEY AFİKASI’NDAKİ YENİ ZELANDA

Yeni Zelanda, 1980’lere kadar Güney Afrika ile sportif ilişkileri devam ettiren ülkeler arasında yer alıyordu. 1970’lere kadar Güney Afrika, maç için gelen All Blacks takımlarında Maori oyuncularının oynamamasını talep etti ve Yeni Zelanda bu talebi 1970’e kadar kabul etti. 1970’te All Blacks kadrosuna dahil edilen iki Polinezyalı rugbyci ise ‘onursal beyaz’ gibi ırkçı bir kategori altında kadroya alınmıştı. All Blacks 1976’da Güney Afrika’dan gelen turne teklifini kabul etti. Bu esnada Güney Afrika’da Hollandalı yerleşimcilerin getirdiği Afrikaans dilinin eğitim dili olarak kabul edilmesine karşı protestolar başlamıştı. Johannesburg’un Soweto kasabasında 16 Haziran 1976’da başlayan ve üç gün süren protestolarda polisin 176 kişiyi öldürmesi bütün dünyanın dikkatini Güney Afrika’ya çevirmişti. Yeni Zelanda da turnenin ilk maçını bundan iki hafta sonra, 30 Haziran’da yapmak üzere Güney Afrika’ya geldi.

Yeni Zelanda’nın 1976’daki Güney Afrika turnesine beş Maori oyuncu ‘onursal beyaz’ olarak dahil edilmişti. Güney Afrika’nın Maori oyunculara dönük tepkisi de çok sertti, öyle ki yetkililer All Blacks ile özdeşleşmiş haka dansını yapmaları konusunda dahi sorun çıkarmıştı. Turnede oynanan ve Güney Afrika’nın 3-1 kazandığı test serisinin dördüncü ve son maçındaysa Maori oyunculardan Billy Bush’a çalınan ve Springboks’a 15-14’lük galibiyeti getiren penaltının ise hala haksız olduğu iddia ediliyor. Bütün bunlardan önemlisi ise, All Blacks’in 24 maç yaptığı bu turneyle Güney Afrika’nın ve apartheid rejiminin meşrulaştırılmasına ve sadece iki hafta önce gerçekleşen katliamın üzerinin örtülmesine zemin hazırlaması oldu. Yeni Zelanda’ya dönük uluslararası tepkinin en önemli sebebi buydu. Bütün bunların ardından Supreme Council for Sports in Africa (Afrika’da Spor İçin Yüksek Kurul, SCSA), IOC’den Yeni Zelanda’ya 1976 Montréal Yaz Olimpiyatları için yapılan davetin geri çekilmesini istedi.

APARTHEID BOYKOTU

Yeni Zelanda Ulusal Olimpiyat Komitesi, turneyi düzenleyen Rugby Federasyonu’nun kendilerinden ayrı bir yapı olduğunu ve bunun için cezalandırılmamaları gerektiğini söyleyerek savunma yaptı. IOC de bunu kabul etti. Bunun üzerine Afrika ülkeleri 1976 Yaz Olimpiyatları’ndan çekildiklerini duyurdular. Olimpiyatların açılış töreninin yapıldığı 17 Temmuz günü All Blacks’in turnesi hala devam ediyordu ve Afrika kıtasından 22 ülkeyle birlikte Irak açılış töreninden çekildiklerini duyurdular. Bu ülkelerden bazıları IOC ile SCSA arasında bir anlaşma sağlanması ihtimaline karşı Montréal’den ayrılmasalar da ufukta herhangi bir anlaşma görünmüyordu ve bu ülkeler için Olimpiyatlar başlamadan bitmişti. İlerleyen günlerde başka ülkelerin de boykota katılmasıyla toplam sayı 30’u geçmişti ve böylelikle Olimpiyat tarihinde görülmemiş çapta bir protesto gerçekleştirilmişti.

Afrika ülkelerinin örgütlü hareketi Yeni Zelanda’nın Olimpiyatlar’dan çıkarılmasını sağlamasa da boykot etkili olmuş, bir sonraki gün bütün dünya açılış töreni yerine boykotu ve apartheid rejimini konuşmuştu. Bu boykot, Olimpiyatlar için o güne dek görülmemiş bir fenomeni gerçekleştirmesinin yanı sıra Üçüncü Dünya ülkelerinin birlikte hareket etmesi spordaki meyvelerini, 1974’te FIFA’daki başkanlık seçiminden sonra bir kez daha, bu sefer Olimpiyatlar’da vermişti. Güney Afrika’ya dönük spor boykotu, apartheid rejiminin yıkıldığı 1990’ların ortalarına kadar devam etti. 1985’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, International Convention against Apartheid in Sports (Sporda Apartheid’a karşı Uluslararası Sözleşme) kabul edildi. Apartheid rejiminin yıkılması bundan çok daha kapsamlı bir politik ve toplumsal mücadelenin sonucu olsa da bu izolasyon apartheid karşıtı mücadelede bir başka cephenin açılmasını sağladı. Uluslararası alanda yaşanan bu demokratikleşme, uluslararası kurumların daha demokratik yapılar haline gelmesini sağlamasa da 1976’da gerçekleştirilen bu Olimpik boykot, apartheid’ı uluslararası gündemde tutmadaki etkisinin yanında, Olimpiyatlar’da geniş çaplı boykotların perdesini açarak tarihe kazındı.

Kaynakça:

Jules Boykoff (2016), Power Games: A Political History of the Olympics, London: Verso Books.

Tony Collins (2015), The Oval World: A Global History of Rugby, London & New York: Bloomsbury.

Kapak: Boykot kararının ardından ülkelerine dönen Kenyalı atletler, Montréal Gazette

Bir Cevap Yazın