Tarih: 22.07.2021 Yazar: Yavuz Yavuz Yorumlar: 0

Bundan 40 yıl önce, Güney Afrika erkek rugby milli takımının Yeni Zelanda’da yaptığı turneye apartheid rejimine karşı yapılan ırkçılık karşıtı protestolar damgasını vurmuştu.

Güney Afrika, apartheid rejimi ve rugby… Bu üç anahtar kelimenin akla getirdiği ilk şey kuşkusuz 1995 Rugby Dünya Kupası ve Nelson Mandela’nın mutlu bakışları arasında ülkenin erkek rugby milli takımı Springboks’ın kaptanı François Pienaar’ın ellerinde yükselen şampiyonluk kupası. Güney Afrika’da apartheid döneminde siyahların maruz kaldığı sistematik ırkçılığın en önemli sembollerinden biri rugbynin neredeyse tamamen beyaz bir spor olmasıydı. Nelson Mandela ise cumhurbaşkanı seçilmesinden bir yıl sonra ülkede düzenlenen Rugby Dünya Kupası’nda şampiyon Springboks’ı “gökkuşağı ulusu”nun simgesi haline getirmişti. Ancak apartheid rejiminin yıkılışının en önemli sembollerinden biri olan bu andan önce, Güney Afrika rugby milli takımını rejimin köşetaşlarından biri haline getiren dönüm noktaları da yine Springboks’ın uluslararası temaslarıyla şekillendi. Bunların belki de en önemlisi, bundan 40 yıl önce, Yeni Zelanda’da gerçekleşti.

Erkekler Rugby Dünya Kupası’nı üçer defa ile en çok kazanan iki ülke olan Yeni Zelanda ve Güney Afrika arasındaki rekabetin tam 100 yıllık bir geçmişi var. İlk defa 1921 Ağustos’unda Yeni Zelanda’nın ikinci en büyük kenti olan Dunedin’de karşı karşıya gelen iki ülke milli takımları, aradan geçen 100 yılda birbirleriyle 99 maç yaptı. Ancak bunların hiçbiri, Güney Afrika’nın 1981’de, Nelson Mandela’nın hapisteki 19. yılında düzenlenen Yeni Zelanda turnesindeki maçları kadar ses getirmedi. Güney Afrika’nın apartheid rejimi nedeniyle pek çok alanda olduğu gibi sporda da karşı karşıya olduğu uluslararası dışlanma nedeniyle, rugby milli takımı Springboks’ın Yeni Zelanda turnesi neredeyse ziyaret ettiği her şehirde protestolara neden oldu ve turneye karşı yürütülen kampanya sporda ırkçılığa karşı mücadele tarihine kalıcı bir iz bıraktı.

Apartheid Rejimi ve Uluslararası Spor

Apartheid rejimi altındaki Güney Afrika’nın spordan dışlanmasının başlangıcı 1960’lara dayanıyor. 1960 yılında ülkenin Commonwealth’ten ayrılmasıyla birlikte apartheid’a dönük, çoğunlukla diğer Afrika ülkelerinin öncülük ettiği uluslararası boykot giderek yaygınlaşmaya başladı. 1962’de kurulan South African Non-Racial Olympic Committee (SANROC) ve 1966’da kurulan Supreme Council for Sport in Africa (SCSA)’nın çabalarıyla 1970’te Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Güney Afrika’yı Olimpiyatlar’dan ihraç etme kararı aldı. Aynı zamanda 1960’ların sonlarından itibaren Güney Afrika takımları başka çeşitli spor dallarında tepkilerle karşılaşmaya da başlamıştı.

Springboks’ın 1969’daki Britanya ve İrlanda turnesi bu tepkilerin ilk toplu örneklerinden sayılabilir. Öyle ki Britanya’daki turneye karşı düzenlenen protestolar, İkinci Dünya Savaşı sonrasında adada o zamana kadar düzenlenen en büyük kitlesel gösteriler arasındaydı ve maçların oynandığı yerlerin dikenli tellerle çevrilmesine ve polis kontrol noktaları kurulmasına yol açtı. 1970’te ise Güney Afrika kriket takımının İngiltere’de yapacağı turne iptal oldu. Daha önce ticaret ve Güney Afrika’daki apartheid rejiminin yürütücüsü olan beyaz yöneticilerle olan doğrudan ilişkileri nedeniyle ülkeye yönelik uluslararası boykota katılmaktan imtina eden Büyük Britanya, özellikle 1968’de başlayan öğrenci ve işçi protestolarının yükselişiyle birlikte ırkçılık karşıtı protestoların yaygınlaşmasına tanıklık ediyordu. Apartheid rejimine dönük spor boykotu ise 1970’ler boyunca bütün dünyaya yayılmaya devam etti.

Yeni Zelanda, apartheid Güney Afrika’sıyla en fazla spor temasına sahip ülkelerden biri olarak 1970’lerin çalkantılı atmosferinden oldukça etkilendi. Aslında apartheid rejimine karşı yürütülen uluslararası spor boykotu hareketinin 1960’lardan itibaren hız kazanmaya başlamasından önce de Yeni Zelanda’da özellikle Maori rugbycilerin Güney Afrika’ya karşı yapılan maçlarda yer almasının engellenmesi ırkçılık karşıtı bir spor hareketi meydana getirmişti. Ülkenin hükümetleri ise Büyük Britanya’yla ticaret ilişkilerine sıkı sıkıya bağlı oldukları için spor politikaları da bundan bağımsız şekillenemiyordu ve apartheid Güney Afrika’sıyla ilişkilerini de yönlendiren temel faktörlerden biri buydu. Bu yakın ilişki, Avustralya ve Kanada gibi ülkeler Güney Afrika’yla ilişkilerini kesmeye başlarken Yeni Zelanda’nın devam etmekte ısrar etmesinde en önemli etkendi. 1970’ler ise Yeni Zelanda’nın Güney Afrika ile spor temasları için belirleyici bir on yıl oldu.

Yeni Zelanda, Apartheid ve Rugby

Yeni Zelanda’da Güney Afrika’ya karşı yapılan maçlarda Maori sporculara, özellikle de rugbycilere yapılan ayrımcılık sonucunda 1969’da Halt All Racist Tours (Bütün Irkçı Turneleri Durdur, HART) organizasyonu kuruldu. Springboks’ın 1971’de Avustralya’da yaptığı bir dizi maçın ülkeye yayılan protestolara neden olması ise Yeni Zelanda’nın apartheid’a karşı uluslararası spor boykotu hareketiyle ilk büyük karşılaşmalarından biriydi. Bundan sonra Yeni Zelanda’nın Güney Afrika takımları ile olan maçları ülkenin en önemli gündem maddeleri arasında girdi. 1973’te İşçi Partisi hükümeti, Yeni Zelanda’nın erkek rugby milli takımı All Blacks’in Güney Afrika’da yapmayı planladığı turneyi engellemişti. Buna karşılık muhafazakâr Yeni Zelanda Ulusal Partisi’nin (New Zealand National Party) 1975 genel seçimlerine giderken açıkladığı beyannamedeki altı başlıktan biri ise Yeni Zelanda milli takımlarının uluslararası spor temaslarıyla ilgiliydi ve “Her Yeni Zelandalı (…) dünyadaki herkesle temas kurmakta ve maç yapmakta özgür olmalıdır” ifadesini içeriyordu. Seçimi kazanan Yeni Zelanda Ulusal Partisi bu vaadini yerine getirerek All Blacks’in 1976’da Güney Afrika’da yapacağı turnenin önünü açtı.

Yeni Zelanda’nın Hamilton kentinde sahaya giren protestocular Kaynak: Stuff

All Blacks’in 1976’da Güney Afrika’da yaptığı bir dizi maç, Johannesburg’un Soweto kasabasında polisin gerçekleştirdiği katliamın hemen ardından gelmesiyle birlikte uluslararası alanda büyük tepkiye neden oldu. Afrika ülkelerinin, Yeni Zelanda’nın aynı yılın Temmuz ayında başlayacak olan ve Montréal’de düzenlenen Yaz Olimpiyatları’ndan ihraç edilmesi ne yönelik talebi kabul görmeyince yirmiden fazla ülke Olimpiyatları boykot etti. Yeni Zelanda, 1976 Montréal Olimpiyatları’ndaki yerini korusa da Güney Afrika’yla devam ettirdiği spor temaslarının yol açtığı protestolar 1981’de zirveye ulaşacaktı.

1981 Springbok Tour

Yeni Zelanda, 1977’de Güney Afrika’yla spor ilişkilerinin sınırlanmasına ilişkin Commonwealth ülkelerinin ortak anlaşması olan Gleneagles Anlaşması’nı imzalamıştı. Ancak Güney Afrika ve Yeni Zelanda arasındaki rugby maçlarının engellenmeyeceği üzerine bir seçim kampanyası yürüten Başbakan Robert Muldoon, 1981’deki Springboks turnesine engel olmadı. Hükümet tarafından sunulan gerekçe, sporu egemen siyasetin yeniden üretilmesi için araçsallaştıranların mottosu olan “spora siyaset karıştırmamak” olsa da gerçek sebebin aynı yıl yapılacak seçimlerde Ulusal Parti’nin muhafazakâr kırsal kesim oylarını konsolide etmek istemesi olduğu konuşuluyordu.

Springboks’ın turnesi en başından itibaren tepkiyle karşılaştı. Örneğin, Avustralya hükümeti takım uçağının yakıt ikmali için ülkeye inmesine izin vermedi. Yeni Zelanda’da ise HART başta olmak üzere çeşitli ırkçılık karşıtı örgütler geniş çaplı protestolara hazırlanırken, polise ise uzun coplar kullanabilmek gibi ülke tarihinde görülmemiş yetkiler veriliyordu. Tarihçi Jock Phillips, turne etrafında şekillenen bu gerginliğin İkinci Dünya Savaşı sonrası nesiller ile savaş görmüş nesiller, kent ile kırsal nüfuslar ve Maoriler ile beyazlar gibi çeşitli ayrımların ne kadar derinleştiğini gösterdiğini öne sürüyor. Her açıdan, Springboks’ın 1981’deki Yeni Zelanda turnesinin sakin geçmeyeceği belliydi.

Springboks’ın 22 Temmuz 1981’de, Gisborne’da Poverty Bay takımıyla oynayacağı açılış maçında apartheid karşıtı protestocular bariyerleri aşmayı başararak maça giden seyircilerle karşı karşıya geldi. Stada girmeye hazırlanan göstericiler, seyircilerin ve polisin engellemesiyle başarılı olamadı ve maç 24-6 Güney Afrika üstünlüğüyle tamamlandı. Ancak üç gün sonra, Springboks’ın Hamilton kentinde Waikato takımıyla yapacağı maçtan önce yüzlerce ırkçılık karşıtı gösterici maçın oynanacağı Rugby Park stadyumuna girmeyi başardı. Polis göstericileri bir saat sonunda sahadan çıkarsa da kontrolün göstericilerin eline geçtiğini fark etmişlerdi. Bir planörün stadyuma yaklaştığı haberi üzerine maç iptal edildi.

29 Temmuz günü ise başkent Wellington’da Springboks’ın Taranaki takımıyla yapacağı maçtan önce protestocuların sayısı binleri bulmuştu. Polis, Molesworth sokağına toplanan protestoculara karşı ilk kez cop kullandı ve pek çok göstericiyi yaraladı. Apartheid karşıtı protestolara dönük polis şiddeti artarken gösteriler de gittikçe daha da kitleselleşiyordu.

15 Ağustos’ta Springboks ve Yeni Zelanda erkek rugby milli takımı All Blacks ilk defa karşı karşıya geldi. All Blacks maçı 14-9 kazanırken sahaya girmeye çalışan protestocularla polisler ve seyirciler arasındaki çatışmalar öylesine şiddetlenmişti ki o günü yaşayan bazı insanlar kimsenin ölmemesinin bir şans olduğunu söylüyordu. 12 Eylül’de Auckland’daki Eden Park’ta oynanan maç ise turnede o güne kadar yaşanan her şeyi gölgeleyecek nitelikteydi.

Turnenin son karşılaşması olan maç başladığı esnada Auckland sokaklarında neredeyse her yerde göstericiler polisle çatışıyordu. Olaylara ilişkin görüntülerde polisin hükümeti protesto etmek için palyaço kıyafeti giymiş göstericileri dahi copladığını görülüyordu. Maç ise Eden Park stadyumunun üzerinde alçak uçuş yapan bir tek motorlu uçağın gölgesinde oynanıyordu. Uçaktan sahaya önce apartheid karşıtı broşürler atılırken ilerleyen dakikalarda uçaktan un bombaları, yani içi unla doldurulmuş ve yere düşünce patlayarak dağılan çuvallar atılmaya başlandı. Maç bu nedenle bir süre dururken Springboks kaptanı Wynand Claassen ise All Blacks oyuncularına ülkenin hava kuvvetlerinin olup olmadığını soruyordu.

Maçı 25-22 kazanan All Blacks üç maçlık test serisini de 2-1 galibiyetle tamamlamıştı ancak turne boyunca düzenlenen apartheid karşıtı gösteriler, maçları gölgede bırakarak, turneyi iptal ettiremese de politik açıdan kayda değer bir iz bırakmıştı.

Turnenin Etkileri

Springboks’un 1981’de üç aya yayılan Yeni Zelanda turnesi esnasında 200’den fazla protesto gösterisi düzenlendi ve 150.000’den fazla gösterici sokağa çıktı. Protestocu örgütler asıl amaçları olan turneyi iptal ettirmek konusunda başarılı olamasa da üç aya yayılan maçlar boyunca apartheid karşıtı eylemlerinden söz ettirmeyi başardılar. Öyle ki zaman zaman televizyon yayınlarını bile sekteye uğratarak kamuoyu dikkatinin maçlardan kendilerine dönmesini sağladılar. Bunun sonucu ise Güney Afrika ile Yeni Zelanda arasındaki spor temasının tamamen kesilmesi oldu. Bu açıdan protestocuların eylemlerinin başarıya ulaştığı söylenebilir. Böylelikle 1981’deki Springbok Tour, apartheid rejiminin uluslararası alanda meşruiyet kazanması yerine rejimin ırkçı karakterinin bir kez daha ifşa olmasıyla tarihe kazındı.

Kapak fotoğrafı: stuff.co.nz

Kaynakça:

Hamish McDougall (2018), “The whole world’s watching”: New Zealand, international opinion, and the 1981 Springbok Rugby Tour, Journal of Sport History, 45 (2), pp. 202-223.

Tony Collins (2015), The Oval World: A Global History of Rugby, London & New York: Bloomsbury.

Bir Cevap Yazın