Tarih: 27.08.2021 Yazar: Yavuz Yavuz Yorumlar: 0

Bundan 40 yıl önce, Tracy Austin New York’ta kazandığı iki tie-break ile adını tarihe yazdırdı.

Tie-break oyunlarının Amerika Açık için önemli bir yeri vardır. Çok yakın zamana kadar tenis izleyicileri Grand Slam turnuvaları arasında maçların final setinde tie-break oyunlarına sadece New York’ta şahit olabiliyordu. Avustralya Açık ve Wimbledon’ın final seti kurallarını değiştirmesiyle artık her bir majör turnuvanın eşitliği bozmak için kendine ait düzenlemeleri olsa da son sette yedi puan üzerinden oynanan bir tie-break hâlâ Amerika Açık’ın alamet-i farikası. Turnuva tarihi birbirinden çekişmeli final seti tie-breakleri ile dolu, bunlardan en kaydadeğer olanlarından biri de 40 yıl önce, 1981’de, tek kadınlar finalinde kazanıldı. Bu, 18 yaşındaki Tracy Austin’in kariyerindeki ikinci büyük şampiyonluğunu kazanmasının hikayesi.

Tura ilk adımlar

WTA’de 1970’lerin ikinci yarısına Chris Evert ve Martina Navratilova damga vurmaya başlamıştı. WTA’in kurulduğu 1974’ten itibaren Evert’ın kortlara hükmetmeye başlamasının ardından 1978 yılında sahneye Virginia Slims Tour’daki on iki turnuvanın sekizini kazanan Martina Navratilova çıkmıştı. Evert ve Navratilova arasında dünya sıralamasının zirvesi için heyecan verici bir çekişme başlarken iki tenisçi toplam 80 maçla tenis tarihinin en verimli eşleşmesi olacak olan rekabetlerinin de temelini atmaya başlamışlardı. Ancak 1970’lerin sonuna gelindiğinde ABD’den genç bir tenisçi, Tracy Austin, tura adım atıyordu.

1977’de Portland’da kazandığı zaferle ilk WTA şampiyonluğunu elde eden Austin iki yıl sonra art arda kazandığı zaferlerle turda adından söz ettirmeye başladı. Evert’ın tahtına aday olan iki genç raket, Navratilova ve Austin arasında 1979 yılında toplam altı final oynanmış, bunların dördünü 16 yaşındaki California’lı kazanmıştı. Austin’in o yılki en dikkat çekici galibiyetleri ise Roma ve New York’ta geldi. Önce İtalya Açık yarı finalinde Chris Evert’ı mağlup ederek rakibinin toprak kortta 1973’ten beri süren 125 maçlık galibiyet serisini sona erdiren Austin, 3 numaralı seri başı olarak mücadele ettiği Amerika Açık’ta ise Martina Navratilova’yı bir kez daha yenerek yükseldiği finalde dünya 1 numarası Evert’ı 6-4, 6-3’lük iki sette mağlup etti ve kariyerinin ilk Grand Slam şampiyonluğunu kazanırken Evert’ın da New York’taki üst üste beşinci şampiyonluğunu kazanmasına engel oldu.

1970’lerin sonlarında Amerika Açık’ta hakimiyet kuran Evert’ın art arda kazandığı dört zafer esnasında Amerika Açık’ın oynandığı zemin de topraktan sert korta geçmişti. Austin de Evert da her zeminde iyi oynayabilen çok yönlü oyuncular olsalar da kariyerinde yedi Roland Garros şampiyonluğu bulunan Evert için toprak kort kuşkusuz daha ideal bir zemindi. Austin ise Flushing Meadows’un sert kortlarında henüz 16 yaşında kariyerinin ilk majör zaferini elde ederek rüştünü ispat etmişti.

usopen.org

Geri dönüş

Tracy Austin 1979’da estirdiği fırtınalara ve 1980 ilkbaharında kariyerinde ilk kez dünya sıralamasında 1 numaraya yükselmesine karşın, bacağındaki sakatlık nedeniyle kortlardan uzak kalmaya başlamıştı. Bu esnada WTA’da Evert-Navratilova rekabeti ilerledi ve gündemin birinci sırasına yükseldi. 1981’de Amelia Island’da Chris Evert’ın aldığı 6-0, 6-0’lık galibiyet ise rekabeti bambaşka bir düzeye taşımış, bütün dikkatler Navratilova ve Evert arasındaki diğer eşleşmelerin bu tek taraflı finalden nasıl etkileneceği üzerinde toplanmıştı. 1981 Amerika Açık’ta ikili yarı finalde karşı karşıya geldi. İsminin hakkını yeniden veren mücadeleyi 7-5, 4-6, 6-4 ile kazanan Martina Navratilova adını finale yazdıran taraf oldu. Dünya 1 numarası Evert böylelikle altı yıl sonra ilk kez burada finalin dışında kalırken, birkaç ay önce ABD vatandaşlığına geçen Navratilova kariyerinin ilk Amerika Açık finalinde Tracy Austin ile karşı karşıya gelecekti.

Amerika Açık’a Toronto’da finalde Chris Evert’ı yenerek elde ettiği şampiyonlukla gelen Tracy Austin, 3 numaralı seri başı olduğu turnuvada finale kadar set kaybetmedi. Navratilova ile oynayacağı final maçı ise turnuvadaki ilk üç setlik maçı olacaktı.

İlk Amerika Açık şampiyonluğunu arayan Navratilova 18 yaşındaki rakibine ilk sette yalnızca bir oyun bıraktı ve 6-1 ile finale önde başlayan taraf oldu. Çekişmeli geçen ikinci setin başında Martina Navratilova servis kırarak 2-0 öne geçse de Austin kırdırdığı servisini bir sonraki oyunda geri aldı ve 7-4 biten bir tie-break oyunu ile seti kazanarak maça ortak oldu. Navratilova ilk seti kendisine kazandıran agresif oyununu korumaya çalışsa da bu ona basit hatalara mâl olmaya başlamıştı. Tracy Austin ise oyunun içinde gittikçe daha çok kalarak mücadeleye ortak olmuş ve başa baş devam eden ikinci setin sonundaki tie-break’i kazanarak maçı final setine taşımayı başarmıştı. Final seti ise izleyicilere o turun o döneme kadarki en kaliteli tenislerinden birini sundu.

Set boyunca iki raket de birbirine fazla uzaklaşma imkânı vermezken, setin on ikinci oyununda Navratilova kendi servisinde 6-5 gerideyken iki çift hata ve sekiz basit hata yapmasına karşın üç maç sayısı çevirerek seti tie-break’e götürmeyi başardı, böylelikle tarihte ilk kez bir büyük turnuvanın galibinin tie-break ile belirleneceği kesinleşmişti. Ancak tie-break oyununda karşısında çok dominant bir Tracy Austin vardı. Austin kazananı belirleyen tie-break oyununda rakibine yalnızca bir puan bırakarak kariyerinin ikinci majör şampiyonluğunu yine Flushing Meadows kortlarında kazandı. Maç sonunda istatistik kağıdında Navratilova’nın isminin karşısında tam 47 basit hata yazarken Austin sadece 17 basit hata kaydetmişti ve bu finalin seyrini belirleyen en önemli fark olmuştu.

Finalin ardından

1981 Amerika Açık tek kadınlar finali öyle iniş-çıkışlara sahne olmuştu ki spor yazarı Frank Deford, Sports Illustrated’da karşılaşmayı “Sanki iki ayrı maç oynanmıştı” diye tanımlamıştı. Kupa töreni esnasında da iki raket seyircinin övgüsünü eşit şekilde paylaşmıştı, öyle ki Navratilova ikincilik kupasını aldığında seyirciler onu dakikalarca ayakta alkışlamıştı. Austin sırtındaki sakatlıktan dolayı kariyerine 1983’te, henüz 20 yaşındayken, nokta koymak zorunda kaldı. Ancak kortlarda boy gösterdiği kısa süre içerisinde tenisin devlerine kafa tutarak turun en iyileri arasına girmişti. Kariyerinin zirvesi ise, hiç kuşku yok ki, 1981 Amerika Açık’ta geriden gelerek kazandığı final maçı ve maçta sergilediği mücadeleci ruhtu.

Kapak fotoğrafı: tennismajors.com

Bir Cevap Yazın