Hırvatistan’ın Dalmaçya bölgesinde yer alan küçük Imotski kasabasının sakinleri, aynı zamanda dünyanın en ilginç futbol derbilerinden birinin taraftarları. Bir gölün zemininde ve bir asır boyunca sadece bir kaç kere oynanabilen bir derbinin.
Aşağıdaki manzara ile ilk kez karşılaşan bir çok futbol aşığının nefesinin kesildiğini tahmin edebiliyorum. Dünyanın en güzel mavisinin, dünyanın en güzel yeşili ile buluştuğu bir futbol sahasının zeminine basmak ve orada top oynamak hayallerimizin de ötesinde. Ancak bu fotoğrafın en şaşırtıcı tarafı bu baş döndüren görüntü ve imkansız bir yerde inşa edilen stadyum değil, çünkü bu fotoğrafta aslında bir değil iki futbol sahası var. Gelin, fotoğrafın derinliklerine gizlenmiş bu sahanın hikayesine birlikte göz atalım…
Boş bir arsa, kale direği yerine geçen taşlar, eskilerin tabiriyle bir meşin yuvarlak ve futbol delisi bir kaç kişi. Futbol oynamak için bu kadarı yeterliydi yıllar evvel. Oyuna aç arkadaşlarınız varsa mekanın neresi olduğu çok da fark etmezdi. Bir gece önceden yağan yağmurla çamur tarlasına dönmüş bir okul sahası, evinizin arka tarafında okulu kırmış liselilerle dolu park veya nadiren tembel arabaların geçtiği bir sokak arası. İstediğiniz her yer size stadyumdu.
Hırvatistan’ın güneyinde yer alan küçük Imotski kasabası sakinleri ise futbola ulaşmak için sınır tanımayanlardan. Uçsuz bucaksız sahilleriyle meşhur Dalmaçya bölgesinin iç kesimleri, Hırvatistan’ın “Toskana” bölgesi olarak bilinir. Meşhur şarapları, leziz etleri ve baş döndürücü doğası ile birlikte bu benzetmeyi sonuna kadar hakeden bölgede yer alan bu ufak kasabanın göz bebekleri, mavi ve kırmızı renkleriyle isimlendirilen krater gölleridir. Yaklaşık 220 metre derinliğindeki mavi renkli -Modro Jezero- mevsim değiştikçe bazen üzerinde yüzülen ya da derinlerine dalınan doğal bir havuz, bazen eteklerinden insanların kendilerini aşağıya bıraktığı bir yamaç, bazen de yüzeyini çatlak, boz toprağın örttüğü sanki tarih öncesinden kalmış bir futbol sahası olabiliyor.
Modro Jezero’nun spor ile ilgili hikayesi 1900’lü yılların başlarına dayanıyor. Kışın yağan karların erimesiyle birlikte bahar aylarında göldeki su seviyesi en tepeye ulaşıp krateri tümüyle kaplıyor. Yaz gelip sıcaklıklar artmaya başlayınca su yavaş yavaş buharlaşırken göl, koca kraterin içinde kendi kabuğuna doğru çekiliyor. O dönemdeki kasaba sakinleri bunu spor yapmak için bir fırsat olarak görmüş olmalı ki, 1907 yılında kraterin eteklerine bir yürüyüş parkuru yapmışlar. Göl kaçtıkça, insanlar onu kovalamış…
Belli yıllarda sıcaklık o kadar artmış ki, zaten düşük olan su seviyesi yaz sıcakları ve sonbaharda gelen erken kuraklık sebebiyle neredeyse sıfıra inmiş ve normal zamanlarda dipsiz bir kuyuyu andıran Mavi Göl’de tek bir su damlası bile kalmamış. İşte futbolun bu dipsiz kuyu ile yolunun kesişmesi tam da bu mevsimlerde olmuş. Kasaba halkı, suya hasret kalan çorak göl zeminine bir futbol sahası çizmiş, kale direkleri koymuş ve gölün dibini dünyanın en ilginç stadyumlarından biri haline getirmiş.
Peki ya seyirciler? Gölün tamamen kuruması ile birlikte, kasabanın iki yakasını birbirinden ayıran kocaman kaya -Kuća- artık bu iki yakanın insanlarını birleştiren bir patika haline gelmiş. Bu büyük kayanın altından yürüyerek diğer tarafa geçebilen insanlar için bu geçiş, gölün tamamen kuruması anlamına geliyormuş. Gölün iki yakasının futbol düşkünleri ise bir anlamda bir doğa felaketi olan bu olayı fırsat bilerek yerel ve çokça da simgesel bir rekabetin ilk tohumlarını atmışlar. Vukodlaci (Werewolves) ve Vilenjaci (Elves) takımları dünyanın en sıra dışı stadyumlarının birinde tarihin en “çekişmesiz” derbilerinden biri için karşı karşıya gelmişler.
İşte dünyanın en ilginç futbol karşılaşmalarından olan bu maçların ilki 1943 yılında gerçekleşmiş. 80×50 metre boyutlarında çizilen sahada, Vukodlaci ve Vilenjaci takımları, tanrının bu tabiat harikasına sert davrandığı mevsimlerde yıllar içinde defalarca karşı karşıya gelmişler. Aslında istatistiksel olarak bu hacimdeki bir göl yüz yıl boyunca bir veya iki kez iklim şartlarına yenik düşerken, küresel iklim değişikliğinin etkisiyle son otuz yılda tam üç kez, mavi göl yerini boz topraklara bırakmış.
Bir bakıma tabiatın katledilmesinin yansıması olan bu değişimle birlikte, 20. yüzyıl ortalarında oynanan ilk maçlarda hem oyuncular hem de kenardaki izleyiciler kasabanın tarih boyunca yaşadığı zor zamanları bütün dünyaya anlatmak adına bir misyon edinmişler kendilerine ve Mavi Göl’ün dibindeki bu oyun da onlara aracı olmuş. Imotski, 2. Dünya Savaşı sırasında bir çok Avrupa şehri ve kasabası gibi önemli ölçüde hasar almış. Hatta o dönemin kasaba halkı, kendi toprakları üzerinde Alman Hava Kuvvetleri tarafından vurulup düşen bazı Amerikan savaş uçaklarındaki personeli kurtardıkları halde savaşın ilerleyen dönemlerinde Amerika’nın buralara acımasızca yağdırdıkları bombaların kurbanları olmuşlar. İşte bu zor dönemlerin ardından doğanın onlar için yarattığı bu sıra dışı futbol sahasındaki karşılaşmalar Imotski’nin yerel festivali olmuş adeta. Derbilerdeki o bilindik gerginlik ve rekabetin olmadığı, tüm maçların berabere bittiği ve sonrasında galibiyetin değil de o anı barış ve huzur içinde birlikte yaşayabilmelerinin mutluluğunu, pizza ve şarap eşliğinde kutladıkları bir festival…
2017 yazı ise gölün tamamen kuruduğu ve derbinin oynandığı son yazdı. Her zaman olduğu gibi suların çekilmesinin ardından, Vukodlaci ve Vilenjaci takımlarının oyuncuları ve taraftarlar ellerinde şaraplarıyla, üstlerinde formalarıyla kurumuş gölün zeminine ayak bastılar ve tarihlerinde 5. kez karşı karşıya gelecekleri mücadele için futbol sahalarının sınırlarını çizmeye başladılar.
Beklendiği üzere bu garip maçın futbol sahası da kendine özgüydü. Filesiz tahta direklerden oluşan kalelerin önüne çizilen üçgen ceza sahaları, kocaman bir Mercedes ambleminin oluşturduğu bir orta yuvarlak, futbol oynamaya pek de “elverişli” olmayan bir zemin ve güneşin kavurucu sıcağının altında kraterin eteklerinden yürüyüp gelmiş izleyiciler ile adeta masal dünyasından fırlamış gibiydi Mavi Göl’ün dibi.
Orta yuvarlaktaki amblem ilk olarak, Mercedes’in bu sıradışı aktiviteye sponsor olup olmadığı sorusunu akla getiriyor. Kuvvetle muhtemel Alman otomobil üreticisinin, kuruyan bir gölün dibinde ambleminin yattığından haberi yoktu 2017’de. Ancak Imotski halkının sıkı bir Mercedes hayranı olduklarını elbette biliyorlardı çünkü 2. Dünya Savaşı’nın ardından ayağa kalkma mücadelesi veren ülke endüstrisinin bugün olduğu duruma gelmesinde, 1960’larda şirketin bir çok üretim tesisinde çalışan Imotskililerin de payı var. Yıllar sonra evlerine geri dönen bu küçük kasabanın insanları için azmin, başarının ve bir zamanlar kim olduklarının simgesi olmuş Mavi Göl’ün dibindeki amblem.
Kasabadaki kayıtlı yaklaşık 20.000 aracın 13.000 tanesinin Mercedes olması, dünya üzerinde kişi başına düşen Mercedes sayısında ilk sırayı Imotski’nin almasına sebep olmuş. Total-Croatia-news.com isimli bir Hırvat haber sitesine göre Imotski’de neredeyse her evin önünde bir Mercedes görmek mümkün. Öyle ki kasabada kendini markaya adayanların kurduğu bir otomobil kulübü bile mevcut. Bu kulübün üyelerinin en büyük amacı ise yıllardan beri uğruna para topladıkları Mercedes anıtını kasabanın merkezine dikmek. Imotski’ye ait meşhur taşlardan yapılacak olan bu anıt, bir Mercedes 115 modelini canlandıracak. 1960 ve 70’lerde Batı Almanya’ya çalışmaya giden işçilerin memleketlerine dönerken kullandıkları araba olan Mercedes 115. Yaklaşık üç seneden beri fonlamasıyla ve şehir meclisinden alınması gereken izinlerle uğraşan kulüp üyeleri nihayet bu yaz hayallerini gerçekleştirmeye oldukça yaklaşmışlar.
2017’deki son derbiye dönecek olursak; maçın kasaba halkına duyurusu bu kez bir posterle yapıldı. “Kavrulmuş mavi göldeki futbol gösterisi”, 8 Ekim 2017’de öğleden sonra saat 1:30’da, doğanın yüz yılda sadece bir kaç kere onlara armağan ettiği bu futbol sahasında gerçekleşti. Elbette teknoloji, bir gölün dibinde bile olsa sporun olduğu her yere olduğu gibi buraya da ulaştı. Radyo yayını, sponsorlar ve hatta maçın kısa bir video çekimi bile yapıldı. Oyunun ve festivalin ruhundan bir şey götürdü mü bilinmez ama biz de bu sayede onların hikayesini öğrenmiş olduk. Her şeye rağmen, Imotskililer tıpkı yıllardan beri olduğu gibi, maçın sonunda yine birbirlerine üstünlük kurmadılar ve yüz yılda sadece bir kaç kere oynayabildikleri bu derbinin tadını çıkardılar.
Futbol her yerde, her şartta futbol. Dünyanın en meşhur stadyumlarında da, Imotski’deki gibi kuruyan bir gölün dibinde veya çamurla kaplı okulunuzun arka bahçesinde de oynasanız, mesleğiniz ve yaşınız ne olursa olsun topun peşinden koşturmaya başladığınızda zaman ve mekan algınızı yitiriyorsunuz. Hırvatların bu hikayesini okurken, Burdur’da okuduğum lisenin o kimsenin yüzüne bakmadığı top sahasındaki anılarımı ziyaret ettim bolca. Sabahın ayazında, öğlen sıcağında, ders aralarında, yağmurda ya da güneşin altında fark etmeksizin bazen “benim gibilerle” kıran kırana o top için savaşırken, bazen de yalnız başıma saatlerce o topu duvara vurdurduğum zamanlarda hissettiklerimle, Imotski halkının yaklaşık 80 seneden beri kurumasını bekledikleri bir gölün yolunu gözlemeleri esnasında hissettiklerinin bir yerlerde buluştuklarını, kesiştiklerini biliyorum. Oynarken, izlerken ya da yazarken artık kaybettiğimizi düşündüğümüz oyunun o masum tarafı hala bir yerlerde duruyor. Bazen resimdeki Vukodlaci kalecisi gibi yalnız kaldığımızı düşünsek de bir yerlerde yazılmayı bekleyen hikayeler hep bizi bekliyor. Hiçliğin dibinde bile olsa.
Kapak fotoğraf: Vukodlaci & Vilenjaci Facebook