Henüz 22 yaşında tenis dünyasının zirvesine çıkmış, zaferlerinden beş yıl sonra ise İkinci Dünya Savaşı’nın en kanlı cephesinde bulmuştu kendini. Grand Slam’lerin büyülü sahnesinden Stalingrad’ın dondurucu soğuğuna, Gölge Prens’in hikayesi…
Görevli asker, kortun ortasına gelmiş ve Berlin’den gönderilen listedeki isimleri okumaya başlamıştı. Listenin sonuna yaklaştığında adı okunan kişiler, tribünleri çoktan boşaltmıştı. Son sayfaya geçen görevli asker, kısa bir duraksamadan sonra sıradaki ismi olabildiğince gür bir sesle okumuştu. Heinrich Ersnt Otto Henkel!
1942 yılında Almanya’nın gözde kaplıca merkezlerinden Bad Prymont’ta düzenlenen turnuvanın yarı finalisti, Stalingrad’a doğru taarruza geçen Alman ordusuna katılması için askere çağırılmıştı. Turnuva organizatörü, acilen yarı finalleri iptal etmiş ve özel izinle dönemin gözde iki tenisçisi Roderich Menzel ile Heinrich ya da yakın çevresinin ona seslendiği ismiyle “Henner” Henkel’i doğrudan finale yükseltmişti. Henner, çiftlerde defalarca aynı kortu paylaştığı Menzel karşısında belki de kariyerinde ilk kez, oldukça haklı bir gerekçeyle tenisine odaklanamayarak finali kaybetmişti.
Gençlik yıllarında elde ettiği başarılarla öne çıkmıştı Henner Henkel. 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren tekler ve çiftlerde Grand Slam şampiyonlukları yaşamıştı. O, birçoklarına göre döneminin en iyisi olmasa da en yetenekli Alman tenisçisiydi. Kortlarda yıllarca tekler ve çiftler oyunlarında yer almıştı ancak zorunlu olarak yer alacağı bu çirkin oyun, savaşın acı yüzünü gösteren ölüm oyunuydu. Yıldız tenisçi Stalingrad’a doğru yola çıktığında işler Almanlar için yolunda gidiyordu. Ne var ki, henüz “Sovyet kışı” başlamamıştı ve General Jukov’un Almanlara hazırladığı sürprizden kimsenin haberi yoktu.
Ölüm oyunu
Takvimler 1941 yılının Haziran ayına gösterdiğinde Adolf Hitler, Sovyetler Birliği ile Nazi Almanya’sı arasındaki saldırmazlık anlaşmasını hiçe saymış ve bu ülkeye karşı Doğu Cephesi’ni açarak “Barbarossa” adını verdiği askeri harekâtı başlatmıştı. Kısa zamanda güçlü bir ilerleme kaydeden Almanlar, gözünü güneydeki Stalingrad şehrine çevirmişti. Bu kent Almanya için iki açıdan büyük önem taşıyordu. Sanayi ve endüstrinin gelişmiş olduğu bu şehir, tüm Sovyet birliklerine cephane ve tank tedariği sağlayan önemli bir merkezdi. İşin askeri boyutunun yanı sıra psikolojik boyutu da vardı. Stalingrad, Rus İç Savaşı’ndaki üstün başarısı nedeniyle Stalin’in isminin verildiği bir şehirdi ve Hitler bu şehri alıp Stalin’i utandırarak Sovyet halkının mental direncini kırmayı hedeflemişti. 1942 Ağustos’unun sonuna gelindiğinde, Almanlar ünlü “Blitzkrieg” savaş taktiği ile Stalingrad’a saldırmıştı. Bu taktiğe uygun olarak, “Luftwaffe” adı verilen Alman Hava Kuvvetleri, 600 uçakla yoğun bir hava bombardımanına başlamış ve kentin üstüne yaklaşık 1000 ton bomba bırakarak şehri adeta enkaza çevirmişti.
Taktiğin ikinci aşaması olan tanklar ve motorize birlikler harabeye dönen kentte planlanan şekilde ilerleyememiş ve Stalingrad’da görevli Alman 6.Ordu Komutanı General Paulus, topçu birlikleriyle “uzak savaşı” tercih etmişti. Sovyetler ise kalan birlikleri ve halkın da katılımıyla General Çuykov idaresinde Almanların “Fare Savaşı” adını verdiği gerilla savaşını başlatmıştı. Amaç General Jukov’un gizlice hazırladığı plana zaman kazandırmaktı. Kasım ayına gelindiğinde o meşhur “Sovyet Kışı” kendini hissettirmeye başlamıştı. Yine de şehrin yüzde 90’ı Almanların eline geçmişti. İşte bu noktada, General Jukov’un Eylül başından bu yana planladığı harekâtın başlama zamanı gelmişti.
Jukov yönetimindeki Sovyet ordusu, asıl gücü askeri hattının merkezinde toplanan Almanlara, zayıf olduğu kanatlarından gizlice ve titizlikle toplanmış bir milyona yakın askerle saldırmıştı. Sovyet ordusu, hızlı bir ilerleyişle Alman ordusunu kıskaca almıştı. Şehirde sıkışan Almanlar yiyecek sıkıntısı yaşıyor ve -40 dereceye varan soğukla daha fazla baş edemiyordu. Aralık ve Ocak ayı boyunca on binlerce Alman askeri donarak yaşamını yitirmişti. 6.Ordu komutanı General Paulus, ne tesadüftür ki General Çuykov’un doğum günü olan 31 Ocak 1943 tarihinde Sovyet güçlerine teslim olmuş ve Stalingrad Savaşı sona ermişti.
Henner Henkel, 6.Ordu’ya katılmasının üzerinden birkaç ay geçtikten sonra uyluk bölgesinden vurulmuş ve elverişsiz iklim koşullarının etkisiyle kimilerine göre 1942 yılının Aralık ayı sonu kimilerine göre ise 1943 senesinin Ocak ayı ortasında yaşamını yitirmişti. O, İkinci Dünya Savaşı’nın en kanlı muharebesinde hayatını kaybeden iki milyona yakın insandan biriydi. Bu acımasız savaşta yapayalnız bir şekilde hayata veda eden Henner Henkel, omzunda taşıdığı tekler ve çiftler şampiyonluk apoletleriyle tenis dünyasının en unutulmaz isimlerinden biri olarak kabul ediliyor.
Tekler oyunu
1930 yılında Almanya Gençler Şampiyonası’nda elde ettiği üçüncülükle adını duyurmuştu 15 yaşındaki genç yetenek. Üç sene sonrasında artık gençler kategorisinde üst üste kazandığı iki şampiyonlukla zirvedeydi. Bu parlak başlangıç sonrası, henüz 20 yaşında Almanya Davis Kupası takımının önemli bir oyuncusu olmuştu. Savaşın tüm Avrupa’yı sardığı 1940 yılına kadar düzenlenen Davis Kupası’na beş sene boyunca kesintisiz olarak katılmıştı yıldız raket. Takımda bulunduğu beş senenin dördünde Almanya Avrupa’nın zirvesinde yer alırken, birinde de kıta finaline yükselmişti.
Bu turnuvada pek çok zafere imza atan Henkel için en unutulmazıysa, 1935 yılının Davis Kupası Avrupa Finali’nde Çekoslovak rakibi Josef Caska karşısındaki mücadelesiydi. Maça hızlı giren rakibi karşısında ilk seti 6-2 kaybetmişti Henkel ve ikinci sette 5-3 gerideydi. Ancak onun pes etmeye niyeti yoktu. Bu seti üst üste dört oyun kazanarak galip bitirmişti. Diğer iki sette de güçlü ilk servisi ve backhand’leriyle rakibine yalnızca dört oyun vererek maçı 3-1 kazanmıştı. Sadece 20 yaşında olan bir tenisçi için fazlasıyla görkemli bir geri dönüşe imza atmıştı. Genç yıldız için artık sıra, tenisin en önemli sahnesinde adını duyurmaya gelmişti.
1937 yılı belirgin bir şekilde Henner Henkel’in kariyerindeki en parlak yıldı. Artık gözünü büyük Grand Slam zaferlerine dikmişti. Genç yaşında Davis Kupası mücadelelerinde yer almış ve önemli bir tecrübe edinerek, yeteneğini otoritelere göstermişti. Fransa Şampiyonası (şimdiki ismiyle Fransa Açık-Roland Garros) öncesi dünya sıralamasında üçüncü sıraya yükselmiş ve organizasyona şampiyonluğun önemli bir adayı olarak gelmişti. Turnuvaya fırtına gibi giren genç tenisçi yarı finale sadece bir set kaybederek ulaşmıştı. Yarı finaldeki rakibi iki numaralı seribaşı Bernard Destremau karşısına çıktığında da Henner Henkel için değişen bir şey yoktu. Rahat bir oyun ile set vermeden finale yürümüştü. Çok istediği Grand Slam şampiyonluk maçına erişmiş ve turnuvanın en büyük favorisi bir numaralı seribaşı Britanyalı Bunny Austin’e rakip olmuştu.
İki tenisçi birbiriyle eşleştiğinde, yıllar sonra İkinci Dünya Savaşı’nın farklı cephelerinde savaşacaklarından habersizdi. Bunny, Henner’den şanslıydı. Savaştan sağ olarak kurtulacaktı. 22 yaşındaki genç Alman, tecrübeli rakibine şans tanımamış ve 3-0’lık sonuçla şampiyonluğun sahibi olmuştu. Turnuva boyunca sadece tek set kaybedip, yarı final ve final maçlarında karşılaştığı dev rakiplerine yalnızca yedişer oyun vermişti Henner Henkel. Fransa’daki zaferini takip eden yıl ve sonraki sene Wimbledon’da teklerde yarı finale kadar yükselebilmişti. 1940 yılına gelirken savaş karanlık yüzünü göstermiş ve pek çok turnuva iptal edilmeye başlamıştı. Sonraları Henner Henkel’in hayatına mâl olacak bu tarihin en acımasız savaşı, o sıralar en verimli dönemini yaşayan genç bir oyuncunun tenis kariyerini baltalamakla meşguldü. Yine de teklerde yaşadığı Grand Slam şampiyonluğu son şampiyonluğu olmayacaktı. O, teklerde ortaya koyduğu görkemli oyununu, çiftlerde bir adım öteye götüren kusursuz bir takım oyuncusuydu.
Çiftler oyunu
Pek çoklarına göre Henner Henkel, Almanya’nın kortlarda gördüğü en eşsiz yetenekti ama kısa kariyeri boyunca hep vatandaşı Gottfried Von Cramm’ın gölgesinde kalmıştı. İşte bu nedenle Henkel’e hep “Gölge Prens” denmişti. Gottfried Von Cramm; zengin bir ailenin çocuğuydu, yakışıklıydı, iyi eğitimliydi ve grand slamlerde oynadığı finallerle Almanya’nın bir numaralı tenisçisiydi. Başarıları ve fiziksel özellikleriyle Nazilerin üstün ırk tanımına uyuyordu. Nasyonal Sosyalistler bu fırsatı görüp, onu propagandalarının önemli bir parçası haline getirmek istemişti. Ne var ki Von Cramm, partinin tüm davetlerini reddetmişti. Nazilerin nezdinde bunun bir cezası olmalıydı…
Karar verilmiş ve 1938 yılının Mart ayında Yahudi aktör Manasse Herbst ile eşcinsel birliktelik iddiasıyla hapis cezasına çarptırılmıştı. Son çiftler maçını Von Cramm’ın tutuklandığı tarihin bir ay öncesinde Avustralya Şampiyonası’nın (şimdiki adıyla Avustralya Açık) finalinde oynayan Von Cramm- Henkel ikilisi, onların ayak izlerini takip edenlere 1937 yılında Fransa ve Amerika Ulusal Şampiyonaları’nda (şimdiki adıyla Amerika Açık) elde ettikleri iki Grand Slam zaferini miras bırakmıştı. Aralarında Don Budge ve Joe DiMaggio gibi dünya çapındaki sporcuların Alman Hükümeti’ne baskısıyla yedi ay sonra hapisten çıkan Von Cramm, Nazilerin yüksek prestijli uluslararası organizasyonlarda yer almasına izin vermemesi nedeniyle bir kez daha Henkel ile çiftler turnuvalarına katılamamıştı.
Gottfried Von Cramm ile çiftlerde mücadele edemeyen Henkel’in yeni partneri Georg Von Metaxa olmuştu. Von Cramm’ın tutuklandığı 1938 Mart ayında Almanya Avusturya’yı işgal etmişti. Von Metaxa aslen bir Avusturyalıydı ancak Almanya’nın Avusturya’yı topraklarına katması sonrası Almanya Davis Kupası Takımı adına yarışmaya başlamıştı. Henkel-Von Metaxa çifti Davis Kupası Avrupa Finali öncesi Wimbledon Tenis Turnuvası’na katılmışlardı. Burada etkileyici bir performans gösteren ikili finale çıksa da dönemin en iyi çifti olarak gösterilen ABD’li Don Budge-Gene Mako ikilisine üç sette mağlup olmuştu.
Alman ordularının 1938 yılının sonuna doğru Avrupa’daki ilerleyişi devam ediyordu. Eylül ayında Çekoslovakya’nın işgali ve kısa süre içinde Almanya toprağı olarak açıklanmasıyla dönemin ünlü Çekoslovak tenisçisi Roderich Menzel de Almanya vatandaşlığına geçmişti. 1939 yılında Davis Kupası’nda Menzel-Henkel çiftinin sürüklediği Almanya, yine kıta finaline çıkmış ancak finallerin gediklisi Yugoslavya’ya yenilmekten kurtulamamıştı. Sonraları tarih ve çocuk kitapları başta olmak üzere birçok farklı konuda kitaplar yazan, bununla birlikte 70 ve 80’lerin ünlü Alman futbolcuları Paul Breitner, Karl-Heinz Rummenigge ve Sepp Maier’in biyografilerinin altında imzası olan Roderich Menzel, Henkel için, “Yetenekli, güvenilir ve arkadaş canlısı bir ortaktı.” ifadelerini kullanmıştı.
Henner Henkel, bir tekler iki çiftler Grand Slam şampiyonluğuna ulaşmış, Davis Kupası’nda üç farklı çift ile birlikte oynadığı 20 maçın 16’sını kazanmış bir yıldızdı. Savaş, önce kariyerini sonra yaşamını genç yaşında elinden almıştı. Yıllar sonra, unutulmayan Gölge Prens’in ismine ithafen Almanya’da her yıl iki farklı organizasyon düzenleniyor.
Unutulmayanların oyunu
Birinci Dünya Savaşı sonrası Erfurt’a yerleşen Henkel ailesi, küçük çocuklarının tenise olan yeteneğinin farkındaydı. Henner sonraları, “Beni yeteneğim olan tenise yönlendirdikleri için onlara minnettarım.” sözleriyle anne ve babasına şükranlarını sunmuştu. Ailesi Henner’in iyi bir tenisçi olmasını istiyordu. Öyle ki babası, Rot Weiss Erfurt Spor Kulübü’nde tenisini geliştiren oğluna özel hafif bir raket dahi yaptırmıştı. Eğitimini bu kulüpte alan ve kısa yaşamına dopdolu bir tenis kariyeri sığdıran Henkel adına, 1963 yılından bu yana Erfurt’ta “Henner Henkel Anma Turnuvası” düzenleniyor. 15 yaş altı çocukların yer aldığı ve Almanya Genç Erkek Takımları’nın yarıştığı tenis turnuvası 1950 yılından bu yana “Büyük Henner Henkel Oyunları” adıyla yoğun bir rekabete sahne oluyor. Tenis ve savaşın birbirinden ne kadar uzak iki kavram olduğunu hatırlayarak, savaş tarihinin acı sayfalarından tenis tarihinin gurur verici sayfalarına uzanan bu hikayesiyle, Henner Henkel hatırlanmayı hak ediyor.
Kapak: gettyimages.co.uk