Konuğumuz Türkçe’ye İthaki Yayınları tarafından “Cehennemden Öte: Türkiye Futbolunun Ruhunu Arayış” olarak çevrilen “Welcome to Hell: In Search of the Real Turkish Football” ve “Inside Qatar: Hidden Stories from One of the Richest Nations on Earth” kitaplarının yazarı John McManus. McManus ile 13 yaşındayken izlediği 1998 Fransa’yı konuştuk.
2022 FIFA Dünya Kupası, Katar’da ağır sömürü koşulları altında çalışan işçilerin inşa ettiği stadyumların ve gerçekleşen insan hakları ihlallerinin gölgesi altında adım adım yaklaşıyor. Önümüzdeki Dünya Kupası için duyamadığımız heyecan bizi hatıralarda kalan turnuvalar arasında dolaşmaya çağırırken, Serbest Atış’ta spor üzerine düşünen insanlarla akıllarında yer eden Dünya Kupalarını konuştuğumuz, “Benim Dünya Kupam” isimli bir röportaj dizisi hazırlamaya karar verdik.
Serimizin yeni bölümünde sosyal antropolog ve futbol yazarı John McManus ile 1998 Fransa’yı konuştuk.
Geçmişe dönmeden önce, bu Dünya Kupası insan hakları ihlalleri, göçmen işçilerin iş cinayetlerinde ölümü ve Katar’ın spor yoluyla imajını temize çıkarma çabalarıyla hatırlanacak. Eğer siz bir teknik direktör, futbolcu veya bir milli takımın başka herhangi bir yetkilisi olsaydınız, bu turnuvaya nasıl bir tepki gösterilmesini isterdiniz?
“Spor siyasi değildir” fikri karşısında inanılmaz derecede sinirleniyorum. Tabii ki spor siyasidir! İktidar çekişmeleri, eşitsizlik ve temsil sorunları sahaya adım attığınız anda ortadan kalkmıyor. Bu nedenle Katar 2022’ye katılan takımların turnuvayı saran sorunlardan bazılarına dikkat çekmelerinin önemli olacağını düşünüyorum. Fakat bunu bilinçli şekilde yapmaları gerekiyor. Ortada çok fazla dezenformasyon ve abartılı iddia dolaşıyor. Ayrıca futbolcuların ileride başka ev sahipleri için de sesini çıkarmaları gerektiğini düşünüyorum. Gelin, bu konularda yeni gelişen duyarlılığı, gelecekteki turnuvalara da taşıyalım. Sonuç olarak bunlar futbolcu ve hangi hareket veya duruşu sergilerlerse sergilesinler görece yüzeysel kalacak. Fakat dev bir platforma sahipler ve bunu önemli sorunların altını çizmek için kullandıklarını görmek güzel olur. Hem global hem de spesifik olanlar açısından.
Sizin geçmişe baktığınızda ‘’Benim Dünya Kupam’’ dediğiniz turnuva hangisidir? Turnuvayı zihninizde canlandırdığınızda aklınıza ilk gelen görüntü ve olaylar nelerdir?
Benim için en güzel Dünya Kupası hatıraları çocuk olmaktan kaynaklanıyor: Mesela 1998’de Dünya Kupası’nı kazandıkları zaman Fransa’da tatilde olmak ve devre arasında 2-0 önde olduklarında sokakta yürürken o şamataya ve “champion du monde” (dünya şampiyonu) nidalarına tanık olmak. Bir başka hatıram ise 2002’de İngiltere’nin maçlarını izlemek için sabah erken kalkmak. Normal hayatın bir aylığına askıya alınmasının getirdiği benzersizlik çocukken beni müthiş derecede heyecanlandırırdı. Bugün de heyecanlandırıyor ama maalesef eskisi kadar değil.
Bu kupayı sizin için özel ve önemli kılan detaylar nelerdir?
1998 Dünya Kupası gerçekten özel ve önemliydi çünkü gerçekten dahil olmak için yaşımın yeterince büyük olduğu ilk turnuva buydu. Hatırlıyorum da İngiltere-Tunus maçını izleyebilmemiz için okulda dersimiz erken bitmişti. Son 16 turunda Michael Owen’ın Arjantin’e attığı muhteşem gol hala hafızamda.
O zaman İngiltere’de takımın oldukça iyi bir iş çıkarabileceğine dair inanç vardı, Euro ‘96’da finale yükselmeyi kıl payı kaçırmışlardı. Bu yüzden beklenti büyüktü. Sonuçta bu beklenti pek bir yere varmadı ama İngiltere’nin Arjantin’e karşı oynadığı maç turnuvanın en iyilerinden biriydi. Gerçekten sizi nefessiz bırakan gel-gitli bir maçtı.
Bu turnuvayı izlediğinizde kaç yaşındaydınız, neler yapıyordunuz? Turnuvayı nerede izlediniz? Bizlere izlediğiniz yeri ve çevresini anlatabilir misiniz?
Turnuva sırasında 13 yaşındaydım. Bazı maçları evde babamla izledim ama biraz önce dediğim gibi matematik dersimizin İngiltere-Tunus maçını izlemek için tamamen durmasını çok güzel hatırlıyorum. İyi bir maç değildi ama okul arkadaşlarımla beraber izlemek çok eğlenceliydi.
Bunun dışında Arjantin maçının başlama vuruşuna yetişmek için kız kardeşimin okul gösterisinden çıkıp eve koştuğumu hatırlıyorum. Tabii o günlerde daha “istediğin zaman izle” dönemi gelmemişti. Yanlış anımsamıyorsam okul, insanlar maça yetişsin diye gösteriyi daha erken bir saate almıştı.
Biraz daha geniş hatıralara değinecek olursak, İngiltere yeni bir İşçi Partisi hükümetinin ilk yılındaydı. İyimser ve umutlu zamanlarmış gibi hissediyorduk. Ülke yeni bir sayfa açmış gibiydi.
Turnuvayı birlikte izlediğiniz birileri var mıydı? Öyleyse birlikte izleme deneyiminize dair neler söylemek istersiniz?
Babam ve erkek kardeşimle izlemiştim. Babam çok büyük bir spor hayranıydı ve maçları konsantre olmuş bir şekilde izlemeyi severdi. Dolayısıyla dikkatimizin dağılmayacağı şekilde, maçları evde izlerdik.
Babam spor dışında çok duygusal biri değildir. Bu yüzden maçları beraber izlediğimiz o anlar onun değişik bir yönünü gördüğüm zamanlardı, daha hareketli ve heyecanlı olduğu.
Turnuva esnasında yaşadığınız dünyada neler oluyordu hatırlıyor musunuz? Bu anıları hatırlamanızda turnuvanın bir yeri olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. Sanırım futbol genel olarak bende bunu uyandırıyor. Bana; 13 yaşındayken ne düşünüyordun veya o yıllara dair neyi hatırlıyorsun diye sorsaydın zorlanırdım. Ancak o yıllardan bir futbol maçını hatırlamak neredeyse daha geniş hatıraların kilidini açıyormuş gibi geliyor. Bunun olağandışı olduğunu da düşünmüyorum. Spor karşılaşmalarındaki ritüellerini hayatlarının kilometre taşlarını belirleyen ara kapılar olarak kullanan pek çok insanla konuştum.
Bu kupayı güzel hatırlamanızda nostaljik bir taraf olduğunu düşünüyor musunuz? ‘98 Fransa bugün de oynansa favoriniz olur muydu?
Nostaljinin bunun büyük bir parçası olduğunu düşünüyorum. Heyecan da aynı şekilde ve bir çocuğun heyecanını yenebilecek çok az şey vardır. Bir yetişkin olaraksa; çalışma hayatım beni çok daha fazla futbolun mekaniğine ve sahadaki aksiyondan ötesine götürdü. Bir kere oyunun siyasetini ve ekonomisini anladığınızda, aynı hevesi korumanız çok zor.
Turnuvaya dair saha dışı gündeminden aklınızda kalan bir şeyler var mı? Bir oyuncunun veya teknik direktörün bir demeci, bir protesto veya başka bir olay? Varsa eğer, bunu o zaman nasıl deneyimlemiştiniz? Şimdiden dönüp bakınca neler hissediyorsunuz?
David Beckham’ın, Simeone ile olan mücadelesinde gördüğü kırmızı kart. Kendini kontrol edemediği için herkes ona karşı çok öfkeliydi. Aptalca bir atılmaydı ama yenilmemizin tek nedenini buna bağlamak da doğru olmaz. Bugünden bakınca hem Beckham’a yaptığı hareketten hem de Simeone’ye abartılı reaksiyonundan dolayı o kadar sinirli değilim. Bugünlerde sporun hayatımda daha dengeli bir yerde olduğunu hissediyorum, her şeyin başı ve sonu değil.
Son soruda sahanın içerisinde kalarak bitirelim. Sizin için bu kupa hangi oyuncu veya takım demek? Sizde iz bırakan oyuncu veya takım hangisiydi? İz bırakmasının özel bir sebebi var mıydı?
Michael Owen. Bu onun çıkış yaptığı turnuvaydı. Başlangıçta yedekti. Son 16’ya geldiğimizde ise ilk 11’e yerleşmişti ve İngiltere’nin performansının katalizörü olmuştu. Ve Arjantin’e attığı o gol. Yok böyle bir güzellik. Sadece 18 yaşındaydı. Onu hayranlıkla izliyordum. Benden sadece beş yaş büyüktü ama sahada müthiş işler yapıyordu. 20’li yaşlarının başında çok kötü şekilde sakatlanmadan önce Michael Owen gerçekten sıra dışı bir forvetti. Kontrol altına alınması çok zor ham bir yeteneğe sahipti. Fransa ‘98 onun bu özelliğini gösterdi.