Tarih: 15.04.2022 Yazar: Eren Büyükyavuz Yorumlar: 0

İnsanoğlu var olduğu günden beri hep sınırlarını merak etmiştir. Hep daha ötesi, hep bir fazlası, bir adım daha, şimdi bir tane daha… Bu sayede çevresinde ne var ne yok öğrenmeye başlarken aslında kendisini keşfeder. Kendi sınırlarını. Bisiklet de insanın kendi sınırlarını keşfetmesi adına en uygun spor dallarından birisi olabilir. Ve bir sporcunun bisiklet selesi üzerinde sabrını, gücünü, hızını, en önemlisi de dayanıklılığını en uç noktasına kadar test etmesi için Paris-Roubaix’den daha uygun bir rota bulunamaz.

Bisiklet dünyasının anıtsal klasiklerinden en acımasızı, 19. Yüzyıldan fırlayıp günümüze ulaşan Paris-Roubaix: Fransa’nın kuzeyinde, Émile Zola’nın Germinal’inde başrolde olan maden ocaklarının üzerinde, klasikleşmiş kasvetli havası, karanlık ormanların arasından süzülerek geçen taşlı yolları ile “Kuzeyin Cehennemi” adını sonuna kadar hak ediyor. Tıpkı Germinal’in kara yüzlü maden ocağı işçileri gibi Paris-Roubaix’nin bisikletçileri de yarışın sonunda toz toprak içinde şehre varıyorlar. Yarışın sonunda galibi belirleyen sprint ise İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Roubaix Velodromu’nda atılıyor.

Paris-Roubaix yaşattığı her şeyle bizleri zaman yolculuğunda hissettiriyor. Zira yarışın sonunda bisikletçiler üzerlerinde biriken çamurdan arınmak için taş duvarlarla kabinlere ayrılmış ortak duşları kullanıyorlar. Bu sayede yarışın kirlerinden arınırken aslında dini bir ritüeli andırırcasına aşılması imkânsız gibi görünen bir görevi tamamlamanın huzuruyla ruhlarını arındırıyorlar.

2018: Peter Sagan Roubaix Velodromu’nda zaferini kutluyor. (Cycling Tips)

Seyircinin Gözünden

Paris-Roubaix bisikletçiler için olduğu kadar izleyiciler için de farklı bir deneyim. Bisikletçilerin zorlu yollarda ilerleyişini, zaman zaman dengelerini kaybedip düşüşünü izlerken insan kendisini bir garip hisseder. Tanık oldukları şeylerden keyif alırken bir yandan da pelotondaki gerginliğin farkındadır. Hatta bisikletçilerin yaşadığı acılardan suçluluk duymaya başlar.

Sahiden de yarış, başlarda pazar günü çıkılan bir kır gezintisi gibiyken parke taşlarla döşeli “Pavé” sektörlere gelindiğinde gerginlik artar. Bu kısımlardan itibaren yarış gerçek anlamda başlamıştır. Aşılan kilometrelerin yorgunluğu bir yanda birikirken taşlı yolların yaşattığı zorluklar, bisikletçilerin üzerlerinde biriken çamurlar acı yüklü bir sefere dönüştürür yarışı. Bir de yarış günü yağan yağmur konusu vardır ki ona ayrı bir parantez açmak gerekir.

Paris-Roubaix izleyicileri her yıl yarışlardan önce deyim yerindeyse yağmur duasına çıkarlar. Geçen yıl bu dualar kabul oldu. Pandeminin etkisi sonucu normalden farklı olarak Ekim ayına çekilen yarış yağmur altında koşuldu. Biz de bu sayede yağmurlu bir Paris-Roubaix’nin ne demek olduğunu hatırlamış olduk. Taşlı sektörler yağmurla beraber daha kaygan hale gelirken bisikletçiler adeta bir çamur deryasında yol almaya çalışmışlardı. Velodroma önde gelen bisikletçileri yüzlerinden tanımak bile bir hayli zor hale gelmişti. Bu yılki yarışın güneşli bir havada koşulması bekleniyor. En azından bisikletçiler bu haberi olumlu karşılamıştır. Zaten bazı şeyler özlendiğinde daha kıymetli olur. Geçen yılki Paris-Roubaix, bizi bir süreliğine yağmur konusunda tok tutacaktır.

2009: Thor Hushovd Carrefour de l’Arbre’da düşmek üzere (L’Equipe)

Maden Ocaklarından Geçen Karanlık Yollar

Toplamda 257 kilometrelik yarışın adı Paris-Roubaix olarak markalaşsa da yarış Paris’in kuzeyindeki Compiegné’den start alıyor. 30 adet taşlı sektör, parkurun toplam 55 kilometresini oluşturuyor. Taşlı sektörlerin tamamı ise aynı zorlukta değil. Bir ila beş yıldız arasında zorluk değerine sahip, farklı uzunluklarda sektörler bunlar. En dikkat çekici olanlar ise tabii ki beş yıldıza sahip üç sektör. Bunlardan ilki ve en bilineniyse Trouée d’Arenberg.

Arenberg Ormanı çevresindeki bu parkurları yarış organizatörlerine öneren isimse eski bir bisikletçi olan Jean Stablinski. Bu bölgede doğan Stablinski’nin babası da bölgedeki maden ocaklarında çalışan bir işçiymiş. Babasını maden ocağında yaşanan bir kazada kaybeden Stablinski, 14 yaşında ailesinin geçimi için kendisi de bu maden ocaklarında çalışmış. Böylesine sert koşullarda yetişen Stablinski, yine de Arenberg Ormanı’ndaki parkurların bisikletçilere yaşatacağı zorluklardan dolayı pişmanlık duymuş. Arenberg’in ardından bisikletçiler yaklaşık 90 kilometre daha yol almak zorundalar. Bu nedenle kazananı görmek için biraz daha sabretmemiz gerekiyor. Beş yıldızlı bir diğer sektör olan Carrefour de l’Arbre ise yarışın bitimine 15 kilometre kala yer alıyor. İşte bu noktadan itibaren en önde sadece en formda, en iyi bisikletçiler kalıyor.

Citius, Altius, Fortius

En hızlı, en yüksek ve en güçlü… Bunların yanına bir de en dayanıklıyı eklediğimizde karşımıza Paris-Roubaix şampiyonu çıkıyor. Geçtiğimiz yıl, daha doğrusu henüz altı ay önce bu denklemin karşılığı Sonny Colbrelli olmuştu. Ancak bu sezon Katalunya Turu’nun ilk etabının sonunda yaşadığı kalp sorunu ne yazık ki Colbrelli’yi bisiklet yarışlarından uzak tutacak. Bu durumda çok büyük ihtimalle yeni bir Paris-Roubaix şampiyonumuz olacak. Nitekim eski şampiyonlardan Peter Sagan, Philippe Gilbert, Greg van Avermaet gibi isimler eski güçlerinden oldukça uzaktalar.

Geçtiğimiz yılın sürpriz ikincisi Florian Vermeersch şansını bir kez daha deneyecek. Fakat sizinle aynı yarışta son dönemin en formda ve popüler iki bisikletçisi olunca işiniz çok daha zor oluyor. Bu isimler tabii ki Mathieu van der Poel ve Wout van Aert. Aynı yıl içerisinde Ronde van Vlaanderen ve Paris-Roubaix dublesi yapan yalnızca 10 elit bisikletçi var. Tom Boonen ve Fabian Cancellara bunu ikişer defa başarmışlar. Bu yıl da Van der Poel, Ronde zaferinin ardından bunu ilk kez başarabilmek amacıyla Paris-Roubaix’ye geliyor. Sakatlığının etkilerini tamamen geride bırakmış gibi görünse de geçen haftaki Amstel Gold Race’te yenilmez olmadığını belli etmişti.

Boonen ve Cancellara Arenberg’de (Bicycling Magazine)

Diğer favori isim olan Wout van Aert ise Covid dönemi sonrası ilk yarışına çıkacak. Van Aert, hastalığı nedeniyle Ronde’yi kaçırmıştı. Burada hastalığının etkilerinden ne derece kurtulabildiğini göreceğiz. Van Aert’ın olası formsuzluğunda Jumbo-Visma takımının B Planı Christophe Laporte olacaktır.

Öte yandan Ineos takımı da formda bir bahar sezonu geçiriyor. Önceleri büyük turlarda izlemeye alışık olduğumuz kara tren bugünlerde klasiklerde oldukça aktif. Kwiatkowski daha geçen hafta çok güzel bir Amstel Gold Race zaferi aldı. Onun üzerine 19 yaşındaki ABD’li Magnus Sheffield da hafta içi La Fleche Brabançonne zaferi elde etti.

Groupama-FDJ’den Stefan Küng ve Valentin Madouas, Trek-Segafredo’dan Jasper Stuyven ve Mads Pedersen öne çıkabilecek isimler. Bir de tek günlük klasikler denince akla gelen bir takım vardı değil mi? Bu seneki adıyla Quick-Step Alpha Vinyl. Ancak bu sezon sakatlıklar, hastalıklar, şanssızlıklar derken alışılmışın çok dışında sessiz bir bahar sezonu geçirdiler. Yine de burada Kasper Asgreen ve Zdenek Stybar ile şanslarını deneyeceklerdir.

Son olarak siz sormadan ben söyleyeyim: Hayır, Pogacar Paris-Roubaix’ye gelmiyor. Belki önümüzdeki yıllarda buraya göz koyar, kim bilir. Neticede henüz 23 yaşında.

Bir Cevap Yazın