Tarih: 27.11.2023 Yazar: Eren Büyükyavuz Yorumlar: 0

Bugünlerde başta Mete Gazoz olmak üzere milli okçuların elde ettiği büyük başarılar Türkiye’yi okçuluk sporunda öne çıkan ülkeler arasına sokuyor ve bizi bir yanılsamada bırakıyor. Sanılanın aksine Türkiye, modern okçuluk tarihinin her döneminde önemli bir figür değildi. 1980’lerde yapılan bir dizi atılım 90’larda yavaş yavaş sonuç verdi. Ve Elif Altınkaynak bu atılımın ilk meyvelerinden birisiydi.

Tabiatıyla beraber tarihi çok eskilere dayanan okçuluk sporunun Olimpiyat Oyunları’nda aralıksız bir şekilde yer alabilmesi 1972 Münih’ten itibaren mümkün olmuştu. Türkiye’de ise Atıcılık Federasyonu’ndan ayrılıp bağımsız bir federasyon kurulması 1961 yılında sağlansa da 1980’lere gelindiğinde resmi kayıtlara göre lisanslı okçu sayısı 35’i geçmiyordu. Türkiye, ata sporu olarak gördüğü okçulukta rekabetçi olmaktan çok uzaktı.

Bu sporun içinde gerek antrenör gerekse sporcu olarak yer almış her kime sorulursa sorulsun Türkiye’de okçuluğun kaderini değiştiren isim olarak Uğur Erdener gösteriliyor. 1983 yılında federasyon başkanlığına geçen Uğur Erdener, Türkiye’de okçuluk sporunun modernizasyonu, yaygınlaşması ve uluslararası standartları yakalayabilmesi adına önemli girişimleri başlattı. 1980’lerin sonuna doğru dünyaca ünlü İtalyan antrenör Mario Codispoti’nin milli takımın başına getirilmesiyle de yeni bir çağ açıldı. Türkiye, 1984 Los Angeles’tan beri düzenlenen tüm oyunlarda okçulukta en az bir sporcusuyla yer aldı. 1991 Krakow’da, Türkiye’nin ilk dünya şampiyonası madalyası da Zehra Öktem ile geldi. Ardından Avrupa ve dünya şampiyonalarında madalyalar çorap söküğü gibi gelmeye başladı.

Elif Altınkaynak da 1990’lı yıllarda yükselişe geçen Türkiye okçuluğunun bayrak taşıyıcılarından birisi oldu. 1995’te Endonezya’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda Natalia Nasaridze, Elif Ekşi ve Elif Altınkaynak’tan oluşan ekip Türkiye’ye şampiyona tarihinin ilk gümüş madalyasını getirdi. İki yıl sonra Kanada’daki şampiyonada ise bu kez Zehra Öktem ve Deniz Günay ile birlikte yer alan Elif Altınkaynak yurda bronz madalya ile döndü.

Tüm bu başarıların arasında 1996 Atlanta ve 2000 Sydney oyunları hem büyük heyecan hem de bir miktar hayal kırıklığı barındırıyor. Zira 1995’te Endonezya’da gümüş madalya elde eden ekip ’96 Atlanta’ya da madalya umudu ile gitmişti. İlk turda Güney Afrika, çeyrek finalde Kazakistan’ı geçen Türkiye, yarı finalde Almanya’ya kaybedince Polonya karşısında bronz madalya karşılaşmasına çıkmak zorunda kaldı. Fakat buradan da istenilen sonuç alınamayınca madalya şansı elden kaçmıştı. Bireyselde de madalya şansını son ana kadar zorlayan Elif Altınkaynak bir kez daha bronz madalya müsabakasını kaybedince olimpiyat madalyası yelpazesine yeni bir dal ekleme fırsatını kaçırmış oldu.

2000 Sydney’de bu kez Natalia Nasaridze ve Zekiye Keskin Şatır ile yer alan Elif Altınkaynak ve Türkiye ekibi için sonuç aynıydı. Bronz madalya müsabakası ile kaçan madalya canları biraz sıkmış olsa da artık okçulukta bir Türkiye ekolünden bahsetmek mümkündü. 2000’lerin ortalarından itibaren bir miktar irtifa kaybedilse de jenerasyon geçişinin ardından çok daha büyük başarılar Türkiye okçuluğunu bekliyor olacaktı. Bu yolun başında önemli kilometre taşlarından birini oluşturan Elif Altınkaynak, bugünlerde küçük yaştaki çocukların bu spora kazandırılması için antrenör olarak katkı vermeye devam ediyor.

Bir Cevap Yazın