Tarih: 20.07.2020 Yazar: Anıl Kantemir Yorumlar: 1

Korkusuz bir rekabetçi ve elindeki ile yetinmeyen bir yıldızdı o.  Eddie Eagan, hem Kış hem de Yaz Olimpiyat Oyunları’nda altın madalya kazanan tek sporcu olmasını belki de bunlara borçluydu…

“Bil bakalım bu akşam ne oldu? ABD kızak takımında yarışacağım…”

Eddie Eagan yukarıdaki sözleri eşi Peggy’e sarfettiğinde, tarihe geçecek bir sporcu olacağından henüz haberi yoktu. O gün, ABD Kızak Federasyonu Başkanı Jay O’Brien ile akşam yemeğinde bir araya gelmişti. Eski dostu, Eagan’a paha biçilmez bir fırsat sunmuş, 1932 Lake Placid Kış Olimpiyatlarında yarışacak dörtlü kızak takımının bir parçası olmasını teklif etmişti. Bu durum, onun rekabetçi ruhunu yeniden gösterebileceği bir fırsatın doğduğu anlamına geliyordu. Yıllar sonra tekrar yeni bir meydan okumaya hazırdı. Aslında üniversite yıllarında eskrim, yüzme, güreş ve ana branşı olan boks başta olmak üzere çoğu sporla uğraşmıştı ancak kızak hiçbir zaman bunların arasında yer almamıştı. Yine de onun spora olan yeteneği, tüm tereddütlerini ortadan kaldırmaktaydı.

Lake Placid’de gelen altın madalya

1932 Lake Placid Kış Olimpiyatları’nda kızak yarışları çok keyifli başlamamıştı. Elverişsiz hava şartları sporcuları bir hayli zorlamıştı. Modern dönemdeki kızak yarışlarına göre güvenlik seviyesi düşük pist koşullarında sporcular, güç koşullarda yarışmıştı. Seyirciler, pist dışına çıkarak hastaneye kaldırılan sporcuların görüntülerine şahit olmuştu. Ancak Eagan ve üç arkadaşının geri adım atmaya niyeti yoktu. Üstüne üstlük, onun için sıkıcı geçen hukuk çalışmaları ve kendi ifadesiyle “kapana kısılmışlık” hissi sonrası bu aksiyon tam da istediği gibiydi.

Billy Fiske, Cliffford Gray, Jay O’Brien ve Eddie Eagan’dan oluşan ABD Dörtlü Kızak takımı en yakın rakibinin iki saniye önünde altın madalyaya uzanmıştı. Eagan, yarış sonrası “O yarış her zaman hafızamda canlı kalacak. Sadece iki dakika sürdü ve hatırladığım tek şey yarış boyu karla kaplı zeminin parlayıp söndüğüydü.” diyerek yaşadıklarını dile getirmişti. Kazandığı bu altın madalya ile tarihe geçen Eddie Eagan, aramızda olmasa bile halen hem Yaz hem de Kış Olimpiyatlarında altın madalya kazanan tek sporcu ünvanını korumaya devam ediyor.

1920 Anvers Yaz Olimpiyatları ve boks dönemi

Eagan’ın katıldığı ilk Olimpiyat 1932 Lake Placid Kış Olimpiyatları değildi. 1920 yılında katıldığı Anvers Yaz Olimpiyatları öncesi, ABD’de her geçen yıl yıldızı daha çok parlamıştı. Hem başarılı bir öğrenci hem de iyi bir sporcu olan Eagan, Yale Üniversitesi Boks Takımı’nın kaptanlığına kadar yükselmişti. Antrenörü Abe Tobin’in sözlerini dinleyip profesyonel boksu hiç düşünmemiş ve hep amatör boksta kalmıştı. Olimpiyatların bir yıl öncesinde ABD’de düzenlenen AAU (Amateur Athletic Union) organizasyonunda şampiyonluk kazanmıştı. Artık tüm ABD’nin tanıdığı ve saygı duyduğu bir boksör haline gelmişti.

Eagan’ın dünyaya kendini tanıtması ise 1920 Anvers Yaz Olimpiyat Oyunlarında gerçekleşmişti. Savaşın spora etkilerinin ilk kez görüldüğü Olimpiyat, Anvers’de yapılmıştı. 1.Dünya Savaşı’nın mağlup ülkeleri;  Almanya, Avusturya, Bulgaristan, Macaristan ve Türkiye oyunlara davet edilmemişti. Antik dönemde Olimpiyatlara denk gelen savaşlar, oyunlar süresince yerini ateşkese bırakmıştı. Modern dönemde ise 1916 Berlin Olimpiyatlarının savaş nedeniyle yapılamaması ve 1920 ‘ye savaşı kaybeden ülkelerin alınmaması Olimpiyat ruhuna vurulmuş ağır bir darbe olmuştu.

Yale Üniversitesi’nden gelen genç adam, Anvers’de ilk müsabakasında Güney Afrikalı Thomas Holdstock’u, yarı finalde ise Britanyalı Harold Franks’i yenmişti. Finalde Norveçli Sverre Sorsdal‘i de mağlup ederek Hafif Ağır Siklette Olimpiyat şampiyonu olmuştu. Babasını bir yaşında tren kazasında kaybetmiş, beş kardeşiyle birlikte büyümüş, küçüklüğünde gazete dağıtıcılığı, getir götür işleri ile harçlığını çıkarmış bu genç, aradığı tutkuyu bulduğu boksta ismini kürsünün en üstüne yazdırmıştı. Artık o da çoçukluk kahramanı Frank Merriwell gibi örnek bir sporcu olmuş ve gerçek olamayacak kadar iyi olma yolunda güçlü bir adım atmıştı.

Eagan’ın idolü bir kurgusal karakter

Bazı sporcular idol seçerken o sporu başarıyla icra eden kişilerin izlerinden giderler. Bazıları ise spora kendilerini başlatan kişileri örnek alırlar. Ailesindeki isimleri listeye alanların sayısı da az değildir. Eddie Eagan ise tüm bunların tersine idol olarak kendine, Gilbert Patten’in romanlarında yarattığı Frank Merriwell isimli kurgusal karakteri seçmişti. Eagan, küçüklüğünden beri Merriwell’in karakterini ve başardıklarını kendine örnek almıştı. Frank Merriwell, birçok sporu yapabilen bir kahramandı. O halde Eagan da multidisipliner olmalıydı. Frank’in kötü alışkanlıkları yoktu, Eddie de tütün ve alkolden hep uzak durdu. Üniversitede birçok spora ilgili duyan, düzenli antrenman yapan ve bununla birlikte eğitimine de önem veren Eagan, idolünün izinden gitmişti.

Kariyerinin sonuna geldiğinde ve başardıkları düşünüldüğünde Patten’in kurgusal karakterine en çok yaklaşan, belki de geçen Eddie Eagan olmuştu. Üstelik Eagan’ın başardıkları sadece lokal ve uluslararası organizasyonlardan ibaret değildi. Onun maceracı ruhu ve meydan okuyan tavrı, başarıyı dünyanın en ücra köşelerinde aramıştı. Bu arayış onu Merriwell’in de ötesine taşımıştı.

Dünya turuyla başlayan meydan okuma

Eagan, boks kariyerinin altın dönemlerini yaşadığı yıllarda eğitimine de ara vermemişti. 1922’de Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okumuştu. 1924’te Oxford Üniversitesi’nden kazandığı burs ise yeni bir macera için altın bir fırsat sunmuşu. Britanya’da hukuk üstüne okumaya devam ederken boksa da ara vermemişti. Burada, Britanya Ağır Siklet Şampiyonluk ünvanını kazanmıştı. Yine de Eagan’a ABD, Olimpiyat ve Britanya şampiyonlukları yeterli gelmemişti. Eğitimini tamamladıktan sonra İskoç arkadaşı Douglas Douglas-Hamilton ile Avrupa turuna çıkmıştı. Dünyanın en iyi amatör boksörleri ile karşılaşmak, gittiği her yerde en büyük olmak, gücünü ve azmini test etmek istemişti.

İki arkadaşın başlarda Avrupa turnesi olarak düşündükleri bu seyahatin, dünya turuna dönüşmeye başlaması uzun sürmemişti. Turu bitirdiklerinde Avustralya, Hindistan, Yeni Zelanda, Vietnam ve Güney Afrika gibi ülkelere kadar gitmişlerdi. Eagan adım attığı her ülkede, oranın en büyük boksörüyle karşılaşmış ve başladığı turu namağlup tamamlamıştı. ABD’ye döndüğünde çok da mütevazi olmamış ve resmi olmayan Dünya Ağır Siklet Boks Şampiyonu olduğunu açıklamıştı. Eagan’ın eşi Peggy Colgate de onun başarılarına kayıtsız kalamamış ve duygularını “Eddie ve arkadaşı bütün Dünyayı gezdiler. O, her ülkenin amatör şampiyonuna meydan okudu. Bir gün yenilgisiz şampiyonlar anıldığında eşimi onlardan biri olarak saymalısınız.”  sözleriyle anlatmıştı.

Korkusuz şampiyon

Eagan, ölümünden 16 yıl sonra aralarında Jesse Owens, Mark Spitz ve Wilma Rudolph gibi sporcularla birlikte ABD Şöhretler Müzesi’ne (Hall of Fame) alınmıştı. O, kendi yaptığı sporun en iyisi olmaya çalışmıştı. Bunu ispatamak için tüm Dünyayı gezip, en iyilere rakip olmuştu. Bununla da yetinmemiş, spora olan doğal yeteneği ile hiç bilmediği ve daha önce hiç tecrübe etmediği bir sporda en iyisini ortaya koymak için korkusuzca meydan okumuştu. Tüm Olimpiyat tarihine bakıldığında onun başardıklarına yaklaşan sadece beş sporcu var. Ancak hiç biri hem Kış hem Yaz Olimpiyatlarında altın madalyayaya ulaşmamıştı. Gilbert Patten, kurgusal karakteri Frank Merriwell ile ideal ve atletik sporcunun tasvirini sunmuştu. Sporu bıraktığında Eagan, böyle bir kurgu karakterin sadece romanlarda kalmayacağını herkese göstermişti. Frank Merriwell tüm gerçekliğiyle kim bilir onun da ötesiyle karşımızdaydı.

1 people reacted on this

Bir Cevap Yazın