Tarih: 27.08.2020 Yazar: Emrah Gölbaşı Yorumlar: 0

Antonio Puerta, aramızdan ayrılalı 13 sene oldu. Sevilla, onun yaktığı meşaleyi ilk günkü ateşiyle taşımaya devam ediyor…

Tarih, 27 Nisan 2006… Yer, rahmetli Emre Gönlüşen’in o unutulmaz telaffuzu ile ismi kulaklarımızda halen çınlayan ve bizzat Endülüsler tarafından “cehennem” diye anılan Ramón Sánchez Pizjuán stadyumu… Sevilla, UEFA Kupası yarı finali rövanş maçında Schalke ile işte o cehennemde karşı karşıya gelir. Golsüz biten ilk maçın ardından, o akşam da normal sürede iki takım gol kaydedemez ve maç uzatmalara gider. Dakikalar 100’ü gösterirken Jesus Navas sağ kanatta topu alır, kafasını kaldırır ve yıllar sonra kariyerinin ikinci Sevilla döneminde sırtına geçireceği 16 numaralı formanın o günkü sahibi Antonio Puerta’ya doğru orta yapar. Top, Puerta’nın sol ayağına oturur ve İspanyol oyuncu muhteşem bir vuruşla takımını tarihinde ilk kez bir Avrupa Kupası finaline taşıyan golü atar. O gol aynı zamanda, Sevilla futbol kulübünün kaderinin değiştiği ve 2000’li yıllar ile birlikte önce UEFA Kupası’na ve sonra da Avrupa Ligi’ne ambargo koyan takımın zafere yürüyüşünün başladığı an olur.

Puerta’nın 2006 UEFA Kupası yarı final rövanş maçında Schalke’ye attığı gol

35. dakika…

O golün atıldığı dakika Sevillalılar için ölümsüz bir an oldu. Her 27 Nisan’da o altın çağın başlangıcını kutluyorlar. Golün atıldığı güne Jueves de Feria ismini verdi taraftarlar. Sevilla şehrinin en meşhur karnavallarından Feria de Abril devam ederken gelen gol, kent insanları için adeta hiç bitmeyecek bir futbol festivalinin başlangıcıydı çünkü. Sevilla kulüp tarihi de Puerta’nın golü öncesi ve sonrası olarak iki büyük cilt haline geldi. Sonrasının daha kalın ve başarılarla dolu olduğu iki cilt…O golün kahramanı olan Puerta ise maalesef Jueves de Feria‘yı sadece bir kez yaşayabildi.

25 Ağustos 2007’de La Liga’nın ilk haftasında oynanan Sevilla-Getafe maçı, Puerta’nın da son kez yeşil sahalara çıktığı maç oldu maalesef. Maçın 35. dakikasında, Sevilla kalesi önündeki bir pozisyonun ardından İspanyol oyuncu dizlerinin üstüne çöktü ve ardından da bayıldı. Bu, onun hastaneye alınmasına kadar geçirdiği 3 kalp krizinden ilkiydi. Hemen yanı başında olan takım arkadaşı Ivica Dragutinovic, panik halinde oyuncunun dilini boğazından çıkarmaya çalıştı. Sağlık görevlilerinin de müdahalesinin ardından Puerta ayağa kalkmış ve herkes derin bir soluk almıştı. 2003 yılında Kamerunlu Marc-Vivien Foe’nin FIFA Konfederasyon Kupası’nda Kolombiya maçındaki ölümü futbol dünyası için büyük bir şok olmuştu. Puerta benzer bir kaderi yaşamayacak derken, soyunma odasına götürülen oyuncunun kalbi iki kez daha tekledi. Onu son kez sedyenin üstünde aceleyle ambulansa yerleştirilirken gördük. 3 gün sonra, 28 Ağustos tarihinde ise sabaha karşı 2.30 dolaylarında “uzun süre kalp durmasına bağlı çoklu organ yetmezliği” sonucu son nefesini verdi Sevillalıların elmas sol ayaklı oyuncusu Antonio Puerta…

Saha içindeki son anları…

Geçtiğimiz hafta Sevilla, Inter’i 3-2 mağlup ederek UEFA Avrupa Lig Kupası’nı 6. kez müzesine götürdü. 130 yıllık tarihiyle İspanya’nın en eski futbol kulübü olan Endülüs ekibi, ömrünün %90’lık diliminde sadece 4 kupa kazanmışken, son 15 yıla tam 10 kupa sığdırdı. Sevilla için tarih yeniden yazılırken, kulüp bu görkemli başarılarının neredeyse tamamını içleri buruk bir şekilde, eksik ve hatta zaman zaman matem havasında kutladı. Schalke karşısında o ateşi yakan isim olan Antonio Puerta’nın 2007 senesindeki dramatik ölümü, Sevilla’nın her sevinç fotoğrafının üstündeki o hüzünlü gölge oldu…

Puerta’ya o golün pasını veren ve aynı zamanda onun en yakın dostlarından biri olan Jesus Navas, “Sevilla’mın kaptanı olarak bu kupayı kaldırabilmek benim için, tüm insanlar için, artık burada olmayan arkadaşlarım -Puerta ve Reyes- için çok önemli…” demişti geçen haftaki maçın sonunda. Puerta’nın 2007 senesindeki ani kaybının yaraları halen kulübün kalbindeyken, üstüne yine Sevilla’nın altyapısından yetişen ve UEFA Kupası üçlemesinin önemli oyuncularından biri olan Jose Antonio Reyes’in geçen yaz trafik kazası sonucu hayatını kaybetmesiyle bir kez daha derinden sarsılmıştı tüm camia. Yıllarca her başarının yanında ismi mutlak suretle anılan ve kulübün sembol ismi haline gelen Puerta’nın yanına bu kez Reyes eklenmişti. Geçen haftaki kupa seremonisi esnasında oyuncuların ve teknik ekibin üstünde iki oyuncunun da fotoğraflarının olduğu tişörtler vardı. Reyes’in ölümü elbette daha taze ancak Puerta’nın yıllar sonra bile halen unutulmaması onun Sevilla için nasıl bir anlam ifade ettiğinin göstergesi adeta.

35. dakika öncesi…

Antonio Puerta, Sevilla tarihinin gelmiş geçmiş en iyi veya en yetenekli oyuncuları listesinde üst sıralarda değil elbette. Henüz 22 yaşında hayata gözlerini yumduğu için, o kariyeri inşa etme şansını hiç bir zaman bulamadı İspanyol oyuncu. Trajik ölümünden evvelki sezon gösterdiği performans ile aslında o yaz Real Madrid ve Manchester United gibi bazı büyük kulüplerin dikkatini çekmişti. Ancak onun kısa mazisine bakınca, yaşasaydı eğer bugünkü Puerta’yı hayal etmek çok da zor değil. 16 numaralı formasını sırtında gururla taşıyan bir Sevillista

Sevilla’da doğmuş, büyümüş ve kulübün altyapısından yetişip doğal olarak ebedi bir kulüp taraftarı olanlar için kullanılır Sevillista kelimesi. Bu tanıma kim Puerta’dan daha fazla uyabilir ki…

Navas ve Puerta kulüp başkanı José María del Nido ile…

Küçüklüğü, Ramón Sánchez Pizjuán’ın da bulunduğu Nervion bölgesinde geçen Puerta, 8 yaşında Sevilla’nın altyapısına katıldı. Jesus Navas, Sergio Ramos ve Jose Antonio Reyes gibi ileride İspanya futboluna damga vuracak isimlerle beraber büyüdü ve 21 Mart 2004’te La Liga’da çıktığı ilk maçı olan Malaga karşılaşmasına kadar da altyapının en parlak ve potansiyelli oyuncularından biri oldu. Ancak onu diğerlerinden ayıran bir özellik vardı. Nervion ve Sevilla’ya o kadar aitti ki, içinde doğal bir lider vardı adeta. O dönem Sevilla’nın B takımının antrenörü olan Manolo Jimenez, Puerta’yı “Pazubandı olmayan kaptan” olarak tanımlıyordu. Daha o yaşlarda, ileride bu kulübün sembol isimlerinden biri olması ve yıllarca takımın kaptanlığı yapması bekleniyordu. Jimenez 2007-2008 sezonunda Sevilla’nın başına geçtiğinde Puerta artık yoktu ve 2. kez yapılan Jueves de Feria kutlamalarında Marca gazetesi için kısa bir makale yazmıştı İspanyol teknik adam…

Büyük Antonio Puerta’yı hatırlamaya çalışırken doğru kelimeleri bulmak kolay değil. O, özel olarak hayranlık duyduğum bir futbolcu ve bir insandı. Bu onsuz ilk Jueves de Feria… Sevilla’nın tarihini ve Puerta’nın kaderini değiştiren Jueves de Feria‘nın ikinci yıldönümü…

Onun hayatı ve kariyeri hakkında yazılanlar, söylenenler hep ölümünden sonra oldu. Öncesinde, saha içindeki Puerta’nın karakteri oyunundan hep bir adım öndeydi. Kariyerine sol bek olarak başladı ancak tekniği ve oyun görüşü o dönem Sevilla’nın ana planı olan 4-4-2’de orta sahanın sol ön bölgesinde oynamasına elverişliydi. Zira, oyuna sonradan girip Schalke’ye attığı o tarihi gol de bu mevkide oynadığı bir maçta gelmişti. Ömrü elverip de istatistik kağıdını doldurabilseydi, Puerta muhtemelen İspanya’nın önde gelen kanat oyuncularından biri olacaktı bugün…

Kaynak: TransferMarkt

Puerta’nın kariyerinin en parlak anlarından biri de 2006 yılında, Sevilla’nın efsanevi sezonunun son perdesi olan UEFA Süper Kupa final maçındaki son golden önceki driplingidir. Tarihin en iyi Barcelona takımlarından birini 3-0 mağlup ederek kupayı müzesine götürmüştü Endülüs takımı. Puerta ise son goldeki penaltıyı yaptıran oyuncuydu. Sol kanattan topu alıp, Barcelonalı Puyol’u metrelerce peşinden sürüklerken, Katalan oyuncu onu ancak ceza sahası içinde yere indirerek durdurabilmişti. Enzo Maresca penaltıyı gole çevirirken, Puerta da son kupasını havaya kaldırmıştı.

35. dakika sonrası…

Solda baba Puerta, sağda ise oğlu Aitor

Medyatik ya da daha doğru bir ifadeyle göz önünde olan insanların ölümü çoğu zaman sarsıcıdır. Bir kez bile yan yana gelmediğimiz ama ekran başında defalarca izlediğimiz ya da bazen stadyumlarda, spor salonlarında elimizi uzatsak dokunacağımız kadar yakın olduğumuz sporcularla farklı bir bağ kurarız. Yakın zamanda Kobe Bryant’ın vefatının, oyuncu ya da izleyici fark etmeksizin sporun içinde olan herkesin üzerinde bıraktığı ağır tahribat buna en taze örnek. Kızı Gigi’nin de onunla birlikte hayatını kaybetmesi, tüm hikayeyi daha da dramatik hale getirmişti. Benzer bir durum Puerta’nın ölümü için de geçerli…

İspanyol oyuncunun geride bıraktıkları sadece kariyeri ve onu çok seven Sevilla taraftarları değildi. Sevgilisi Mar Roldan, o vefat ettiğinde 7 aylık hamileydi ve cenazenin ardından sadece 2 ay sonra Aitor dünyaya geldi. Doğar doğmaz da ömür boyu sürmek üzere kulüp üyesi yapıldı. Tüm şehir onu kucaklayarak Antonio’nun yokluğunu hissettirmemeye söz vermişti adeta. Kulüp yöneticileri, Aitor’un futbolda bir kariyer düşünmesi durumunda Sevilla takımının kapılarının ona sonsuza kadar açık olduğunu söylediler ve Puerta’nın 16 numaralı formasını ileride istemesi durumunda Aitor’a ait olmak üzere emekli ettiklerini açıkladılar. Her ne kadar bu karar o dönem İspanya Futbol Federasyonu’nun oyuncuların 1-23 arasında forma numaralarını giymelerini zorunlu tutması yüzünden bozulmuş olsa da bir gün Aitor, Sevilla kapısından içeri girerse o forma onu mutlaka bekliyor olacak.

Küçük çocuk büyüdü ve gençliğe doğru adım attığı şu sıralarda babasının izini tam anlamıyla sürüyor. Bir kaç sene evvel, annesi Mar ona Sevilla’da oynamak isteyip istemediğini sorduğunda, Aitor babasının ilk kulübü olan Nervión’da oynamak istediğini söylemişti. Öyle de oldu… Aitor, halen oturdukları semtin kulübü olan Nervión’un altyapısında sırtında 16 numaralı formasıyla futbola devam ediyor.

Babasının Sevilla forması ise 2017 yılından beri kaptan Jesus Navas’a emanet. Kulübün önemli simgelerinden olan oyuncu, City’den yuvasına geri döndüğünde Neyi temsil ettiğini biliyorum. Antonio daima anılarımda yaşıyor olacak. Onun değerlerini devam ettirmek benim görevim…diyerek altyapıda birlikte oynadıkları en yakın dostlarından Puerta’nın formasını giymek istediğini söylemişti. Tam bir hafta önce sırtında arkadaşının forması ile çıktığı maçta takımını kupaya taşıdı ve kupayı gökyüzüne doğru Puerta’ya uzattı. Bir gün Aitor’un da aynısını başaracağını dileyerek…

Bir Cevap Yazın