Tarih: 19.05.2022 Yazar: Berkhan Günaydın Yorumlar: 0

Bir ülkenin veya bölgenin coğrafi koşulları yaşamak için insana her zaman ideal şartlar sağlamıyor. Fakat bu şartlarda yaşamayı başaran ve onlara adapte olabilenler için bazen ilginç fırsatlar sunuyor. Kolombiya bisikletinin hikayesi de işte bu zorlu koşullar ve onlara adapte olan insanların hikayesi.

İtalya, İspanya, Fransa ve Belçika. Bisiklet denilince akla ilk gelen ülkeler bunlar olabilir. İlk anda çok Avrupa merkezci bir bakış açısı gibi görünmesine rağmen akla ilk gelen ülkelerin bunlar olması normal. Ne de olsa bisiklet modern bir spor ve modernitenin merkezi de Avrupa ancak günümüzde bisikleti anlatırken sadece bu ülkelerden bahsederek bu sporu anlatamayacağımız kesin. Bugün dünyanın altı kıtasında yer alan ülkelerden gelen bisikletçiler profesyonel pelotonda yerini alıyor. Bu ülkeler arasındaysa Kolombiya kesinlikle özel bir yere sahip.

Kolombiya bisiklette onun kadar başarılı sporcular yetiştiren Avrupa ülkeleri gibi köklü bir bisiklet geçmişine sahip değil, bu ülkeler kadar zengin hiç değil. Bu sporda başarılı olmasını da biraz buna borçlu. Özellikle ülkenin kırsal bölgelerinde motorlu taşıtlara parası yetmeyen köylülerin hayatında bisiklet hala en önemli ulaşım araçlarından biri olmayı sürdürüyor.

Bisikletin gündelik hayatın önemli bir parçası olması sporun gelişiminde ciddi paya sahip olsa da 1950’lerde bisikletlilerden şikayetçi bir isim vardı. O yıllarda El Espectador gazetesinde muhabir olarak çalışan dünya edebiyat tarihinin en önemli yazarlarından Gabriel Garcia Marquez, 1955’te yayınladığı “La Fiebre del Ciclismo en Bogota” (Bogota’daki Bisiklet Ateşi) başlıklı haberinde Bogota’daki bisikletli sayısının şehir yaşamına ve trafiğe olan olumsuz etkilerinden bahsediyordu. Beş yaşından büyük olmayan çocukların sokak ortasında üç tekerlekli bisikletleriyle gezmesi, 11.000’den fazla kayıtlı bisiklet olmasına rağmen 500’den biraz fazla bisiklet ehliyetine sahip insan bulunması ve plakasız bisikletler Marquez’i o yıllarda bir hayli rahatsız etmiş.

Öncü

Marquez her ne kadar ehliyetsiz sokak bisikletçilerinden rahatsız olsa da bu yazısıyla Kolombiya’da bisiklet sporunun gelişimine dair de ışık tutuyor: “Sokak köşelerinde Kolombiya Turu’nu radyolarından dinleyen gençler, anlatımın heyecanına kapılıp yarış bitiminde şehrin sokaklarında kendi yarışlarını yapmaya başlıyor”

Kolombiya Turu’nun ülke bisikleti için nasıl bir dönüm noktası olduğunu herhalde kimse bu kadar iyi anlatamazdı. Marquez’in amacı bu olmasa bile. İlk kez 1951’de düzenlenen Kolombiya Turu’nun fikir babasıysa Efrain Forero. Kolombiya bisikletinin bir kurucu önderi varsa o kesinlikle “Yenilmez Zipa”.

Geçtiğimiz Mart ayında 92’nci yaşını kutlayan Forero, Kuzey And Dağları’nda yer alan 2.650 metre rakımlı Zipaquira’da doğdu. 1948 yılında 18 yaşındayken bisiklete başlayan Kolombiya’nın ilk bisiklet efsanesinin ülkesinde bir tur düzenleme fikrini nereden aldığı pek şaşırtıcı değil. Bisiklet dergilerinde Fransa ve İtalya Turları’nın popülaritesini gördüğünde “Neden biz de bir Kolombiya Turu düzenlemiyoruz?” diyerek dönemin çok okunan gazetelerinden El Tiempo’nun kapısını çaldı. Genç Forero’nun ısrarına kayıtsız kalamayan gazete hem yarışı organize etti hem de sponsor oldu. Rotayı belirleme işiyse El Zipa’nındı.

Yarış düzenlenmeden önce 1950 yılının Aralık ayında yola koyulan Forero, bisikletini önce Bogota’dan Caldas Departmanı’ndaki La Dorada’ya sürdü. Ardından Tolima Departmanı’nda yer alan Mariquita’dan yine Caldas’taki Manizales Şehri’ne uzanan bir rota belirledi. Organizatörler Tolima’dan Manizales’e ulaşmanın imkânsız olduğunu düşünüyorlardı. Pek haksız da sayılmazlardı çünkü iki bölgeyi ayıran 3.680 metre yüksekliğinde koskoca bir Alto de Letras vardı ve burayı bisikletle tırmanmak görülmemiş bir şeydi. El Zipa, organizatörlere kulak asmayarak bu zirveyi tırmanmayı başardı ve böylece ilk Kolombiya Turu’nun rotasını şekillendirdi.       

1951 yılının Ocak ayında ilk edisyonu düzenlenen ve 10 etaptan oluşan turun ilk şampiyonu da tabii ki Efrain Forero’dan başkası olamazdı. 10 etabın yedisini kazanan El Zipa’ya “Yenilmez Zipa” lakabını da turdaki olağanüstü performansına ithafen yarışın Kosta Rikalı spikeri Carlos Arturo Rueda taktı.

Forero 1952 edisyonunda kaza yaparak yarışı bırakmak zorunda kaldı ve bir daha da Kolombiya Turu’nu kazanamadı ancak turu ilk kazanan sporcu olarak ve daha da önemlisi turun düzenlenmesindeki rolüyle Kolombiya bisikletinin öncüsü ünvanını aldı.

Kolombiya Turu halen dünyanın en zorlu bisiklet turlarından biri olmayı sürdürüyor. Bunda en önemli etkense yarışın yüksek irtifada koşulması. Avrupa’nın üç büyük turunda irtifa nadiren 2.000 metrenin üzerine çıkarken, Kolombiya Turu’nda 2.000 hatta 3.000 metrelerde koşulan etaplar oldukça sıradan. 2021 edisyonundaki dokuz etaptan yedisi 1.500-3.700 metre irtifalar arasındaydı.   

Dağlar Dağlar

Ülke bisikletinin dünya çapında şöhrete ulaşmasında bisikletin gündelik hayatın bir parçası olması şüphesiz son derece önemli ancak bundan daha önemli bir faktör var. Ülkenin coğrafi yapısı ve bu yapıya tezat oluşturan nüfus dağılımı. Kolombiya coğrafyasını belirleyen en önemli unsur ülkenin en güneyinden neredeyse en kuzeyine kadar birbirine paralel üç sıra halinde uzanan Kuzey And Dağları.

İşin ilginç tarafı nüfusun büyük çoğunluğunun, başkent Bogota dahil olmak üzere, Kuzey Andlar’daki platolarda ve yüksek arazilerde yaşaması. Bogota, sekiz milyon nüfusu ve 2.640 metre yükseklikteki konumuyla dünyanın bu rakımda yer alan en büyük şehri. Bogota dışında ülkenin en kalabalık ikinci ve üçüncü şehirleri Medellin ve Cali de 1.000 metrenin üstünde yer alıyor.  

Kolombiya’nın yüksek bölgelerinin daha yoğun nüfusa sahip olması doğal olarak bisiklet sporunu ve bisikletçi özelliklerini de doğrudan ilgilendiriyor. Geçmişte ve günümüzde pro-pelotonda yarışan Kolombiyalı bisikletçilerin ezici çoğunluğunun yokuşçu olması şaşırtıcı değil. Ülkenin yetiştirdiği ender sprinterlerden Fernando Gaviria bile 2.200 metre yükseklikte bulunan La Ceja kasabasında dünyaya gelmiş.

Yüksek irtifada bulunma ve burada antrenman yapmanın Kolombiyalı bisikletçiler için esas önemi bu yüksekliklerde tecrübelerinin olması değil. Bisiklet gibi dayanıklılık sporlarında en fazla önem atfedilen verilerden biri olan VO2 Max değerleri, Kolombiyalı bisikletçilerde diğer profesyonellere oranla bir hayli yüksek. Bu değer kabaca bir sporcunun maksimum aerobik kapasitesi olarak adlandırılıyor. Örneğin Kolombiya bisikletinin en önemli iki ismi Egan Bernal ve Nairo Quintana’nın VO2 max değerleri 88,8 ve 86 mL/kg-min (dakikada kilogram başına tüketilen oksijen miktarı). Hatta İtalyan kıta takımı Androni-Giacattoli’nin yetenek keşfetme konusunda özel bir göze sahip genel menajeri Gianni Savio’nun Egan Bernal’i Kolombiya’dan transfer ederken bu değerden etkilenerek kararını verdiği söylenir. Bu değerler pro-peloton içindeki en yüksekler arasında. VO2 max her ne kadar sabit bir değer olmasa ve yüksek irtifa antrenmanlarıyla yükseltilebilse de Kolombiyalı bisikletçilerin rakiplerine karşı bir genetik ve çevresel avantajı olduğu da kesin. Sonuçta onlar çok küçük yaşlardan itibaren yüksek irtifalarda bisiklet kullanıyor.

Transatlantik

Kolombiya dünyanın en önemli bisiklet ülkelerinden biri olmasına rağmen bu sporun en üst düzeyde yapıldığı yer hala Avrupa ve Kolombiyalı bisikletçilerin de en iyilerle yarışabilmesi için Atlas Okyanusu’nun diğer tarafına geçmesi gerekiyor.

1968’de Belçika’nın Mann-Grundig takımına transfer olan Giovanni Jimenez Ocampo’nun Avrupa’ya gidişinin ardından pek çok Kolombiyalı sporcu onun açtığı yolu takip etti. 1984’te Fransa Turu’nda Alpe d’huez etabını ve 1987’de İspanya Turu’nda genel klasmanı kazanan Luis Herrera, bir büyük tur zaferi elde eden ilk Güney Amerikalı bisikletçi oldu. Herrera ayrıca üç büyük turda birden dağların kralı mayosunu kazanmayı başardı. 1988’de ise Fabio Parra Fransa Turu’nu üçüncü bitirerek dünyanın en prestijli bisiklet yarışında podyuma çıkan ilk Kolombiyalı oldu.

1990’larda Kolombiya bisikletinin yükselişini sürdüreceği beklenirken, 1980’lerdeki başarıda büyük payı olan, Herrera ve Parra dahil pek çok sporcuya ilk profesyonel kontratlarını sağlayan devlet destekli Cafe de Colombia Takımı’nın 1990 yılında kapanması, Kolombiyalı bisikletçilerin Avrupa’ya giriş biletinin de ellerinden alınması anlamına geldi. Kimilerine göreyse 1990’larda doping ve özellikle EPO kullanımının artması, Kolombiyalı bisikletçilerin yüksek irtifada yaşayıp antrenman yapmalarından dolayı kazandıkları doğal avantajlarını ellerinden almıştı. Tabii ki buradaki argüman Kolombiyalı bisikletçilerin doping yapmadığı değil, doping yaparak elde ettikleri avantajın rakipleri kadar fazla olmadığı. Belki de 2000’lerden itibaren artan doping kontrolleri ve biyolojik pasaportların ortaya çıkışıyla Kolombiyalı bisikletçilerin yeniden Avrupa’da kendilerini göstermeye başlamasının aynı zamana denk gelmesi bir tesadüf değildir. 

2000’li yıllarda Santiago Botero ve Mauricio Soler Fransa ve İspanya Turları’nda etap zaferleri kazanarak Kolombiya bisikletinin Avrupa’daki etkisini yeniden hissettirmeye başladı. Kolombiya bisikletinin Avrupa’yı tam anlamıyla fethetmesiyse 2010’ların başına tekabül ediyor. Bunda da aslan payı Rigoberto Uran ve Nairo Quintana’ya ait. Uran’ın 2012 Londra’daki gümüş madalyası ve Quintana’nın 2013 Fransa Turu’ndaki ikinciliği Kolombiya’da bisiklete zaten yüksek olan ilgiyi adeta arşa çıkardı.

Uran ve Quintana Kolombiya bisikletini yeniden zirveye çıkarırken 15-16 yaşlarında olan ve yerel bir kulüpte yarışan Ineos Grenadiers Takımı’nın süper yokuşçusu Daniel Felipe Martinez, o yıllarda bütün çocukların bisiklete binmek istediğini ve hepsinin Rigo ve Nairo gibi olmak istediğini söylüyor. Martinez’e göre yerel yarışlarda yer almak isteyen o kadar çok genç varmış ki, organizatörler 200 kişilik bir limit koymak zorunda kalmış.

Quintana’dan üç yaş büyük olan 35 yaşındaki Rigoberto Uran’a kendisinden sonra gelen Kolombiyalı bisikletçilerin manevi babası demek yanlış olmaz. 2006 yılında 19 yaşındayken profesyonel olan Rigo, tek başına Avrupa’ya transfer olarak genç vatandaşlarına öncülük etti, hatta geçişleri kolay olsun diye İspanya’daki evinde onlara oda bile kiraladı. Başarılarıyla sadece kendisini değil, diğer Kolombiyalıları da elit seviyedeki Avrupa takımlarının radarına soktu. Nairo Quintana, Esteban Chaves, Sergio Henao ve Miguel Angel Lopez ondan hemen sonra Avrupa’ya geçiş yaptı. Bu jenerasyonu takip eden ikinci jenerasyonda Daniel Felipe Martinez’in yanı sıra Egan Bernal de bulunuyor. 2019’da Fransa Turu’nu kazanan Bernal bunu başaran ilk Kolombiyalı oldu. Biraz geç kalmış görünen bu başarının son olmayacağını söylemek kehanet sayılmaz.

Kolombiya’nın bisiklet ekolü belki biraz zorunluluğun, ancak çoğunlukla coğrafi faktörlerin ve kolay olmayan yaşam şartlarının bir getirisi. Kolombiya zengin bir ülke değil, dolayısıyla Kolombiyalı bisikletçiler pek çok imkana Avrupalı meslektaşları kadar kolay erişemiyor. Ancak onlara tanrılar katından gelen bir hediye var. Çünkü bisiklet tanrıları bir ülke yaratmak isteseydi, herhalde o ülke aynı Kolombiya gibi olurdu. 

Bir Cevap Yazın