Tarih: 22.09.2021 Yazar: Yavuz Yavuz Yorumlar: 0

Küba kadın voleybol takımı 1990’lara damga vurdu. Toplam on büyük şampiyonluk kazanan takımın üst üste kazandığı üç Olimpiyat altınının sonuncusu ve belki de en özeli, bir Eylül günü Sydney’de geldi.

1990’larda sosyalist ülkelere parçalanma ve iç savaşlar damga vururken, Sosyalist Blok’un yeni ülkelere ayrılmasıyla birçok spor dalında eşine az rastlanır hakimiyetler de sona eriyordu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), Yugoslavya, Doğu Almanya ve Çekoslovakya gibi ülkeler parçalanarak (ya da Doğu Almanya örneğinde, birleşerek) sahneden çekiliyordu ve pek çok spor dalında uluslararası organizasyonların madalya podyumları da değişiyordu. Bu dönüşüm neredeyse bütün spor dallarında kazananların veya dünya rekorlarının coğrafi merkezini değiştirirken özellikle hentbol, basketbol ve su topu gibi takım sporlarında etkisini gösteriyordu. Voleybol da bunlardan biriydi.

Kadın voleybolunda 1990’lar öncesinin en güçlü takımları hiç kuşkusuz Sovyetler Birliği ve Japonya’ydı. Bu ikisine zaman zaman Çin de eklense de dünya voleyboluna genelde bu iki ülke hükmediyordu. Büyük turnuvaların madalya podyumlarında ise çoğu zaman Çekoslovakya ve Polonya gibi yine Sosyalist Blok’a ait ülkeler yer alıyordu. Soğuk Savaş’ın bitişinin diğer takım sporlarında yaşanan dönüşümün bir benzerini voleybola da taşıyabileceği düşünülebilirdi ancak bu on-yıla Küba’nın damga vurması, işin şeklini değiştirdi. 1991’de FIVB Dünya Kupası ile başlayan ve Sydney 2000’de son bulan seride kazanılan sekiz şampiyonluk voleybolda sosyalist ülkelerin ekolünü on yıl daha devam ettirirken aynı zamanda Olimpik voleybol tarihinin de en başarılı takımının ortaya çıkmasını sağladı.

SAHNEYE ÇIKIŞ

Küba, ABD ve Çin ile birlikte dünya voleyboluna en çok oyuncu sağlayan ülkelerden, öyle ki ABD ve Küba profesyonel ligleri olmamalarına karşın büyük ve çok-yönlü oyuncu havuzlarına sahipler. ABD’de bunu üniversite voleybolu sağlarken, Küba’da bu havuzu oluşturan en önemli faktör sporun devrimden sonra kamu politikasının önemli bir parçası olmasıydı. Bu spor politikası kademeli olarak meyvelerini verirken, voleybolda da 1970’lerin sonunda Küba kendini göstermeye başladı.

Küba’nın dünya voleybol sahnesine çıkışı, 1977’deki Dünya Kupası’nda elde ettiği gümüş madalyanın ardından 1978’deki Dünya Şampiyonası zaferiyle oldu. O yıla kadar kadın voleybolunda büyük turnuvalarda SSCB ve Japonya hakimiyet kuruyordu. SSCB voleyboldaki sosyalist ülkeler ekolünün öncüsüyken, kadın voleybol takımı İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımının ardından ülkenin uluslararası topluma dönüşünün amblemlerinden biri olan Japonya’nın voleyboldaki dominasyonu da 1960’ların başında başlamıştı. 1962’deki dünya şampiyonluğu ve sporun Olimpiyat’a ilk kez adım attığı 1964’te, Tokyo’daki altın madalyayla birlikte Japonya dünya voleybolundaki yerini perçinledi.

Sovyetler Birliği’nde düzenlenen 1978 Dünya Şampiyonası’nda ise Küba, Japonya’ya 1960’tan bu yana Sovyetler Birliği dışında yenilgi tattıran ilk takım oldu. Japonya’yı hem ikinci tur gruplarında hem de finalde mağlup eden Küba, voleybolda ilk dünya şampiyonluğuna ulaştı. Küba yarı finalde de Sovyetler Birliği’ni mağlup etmiş, böylelikle dünya voleybolunun devleri arasında yer almaya aday olduğunu kanıtlamıştı. Küba kadın voleybol takımı bunu takip eden on yıl boyunca ismini sadece 1986’da, biraz da şanslı bir kuranın etkisiyle elde ettiği dünya ikinciliğiyle duyurdu. Ancak 1990’lar, Küba voleybolunun altın yılları olacaktı.

VOLEYBOL DEVRİMİ

Küba’da devrimin ertesi yılı olan 1960’ta başlayan ve o günden beri devam eden ABD ambargoları, 1992 ve 1996’da yürürlüğe giren yeni ve daha kapsamlı yaptırımlarla iyice ağırlaşmıştı. Soğuk Savaş’ın bitmesinin ve SSCB’nin dağılmasının ardından uluslararası alanda iyice izole olan Karayip adasının dışarıyla bağını kuran şeylerden biri de kadın voleybol takımıydı. 1989’da Dünya Kupası’nı ilk kez kazanan Küba, 1991’de unvanını korudu ve bir yıl sonra Barcelona’daki Olimpiyat Oyunları’na bütün gözler üzerine çevrili halde gitti. Yarı finalde ABD’yi setlerde 2-1 geri düştükten sonra beş sette mağlup eden Küba, finalde de Sosyalist Blok’tan atletlerin oluşturduğu Unified Team’i (Birleşik Takım) mağlup ederek ilk Olimpiyat şampiyonluğuna ulaştı.

Küba’nın voleybolda 1990’lara damga vurmasını sağlayan çok özel bir kadrosu vardı. Uluslararası Voleybol Federasyonu’nun (FIVB) “20. yüzyılın en iyi oyuncusu” ödülünü verdiği orta oyuncu Regla Torres ve Küba’nın altı maçta da set vermeden kazandığı 1994 Dünya Şampiyonası’nda takıma kaptanlık eden smaçör Mireya Luis’li takıma, 2005’te Hall of Fame üyesi seçilecek olan efsane Eugenio “Profesör” George koçluk ediyordu.

Takım Küba için de çok fazla şey ifade ediyordu. Çalıştırıcılardan Imilsis Tellez bunu anlatırken ambargo döneminin zorluklarını hatırlatıyor: “Biz Küba halkını temsil ediyoruz. Bazıları bunu anlamayabilir, ancak Küba’da o zor dönemleri yaşayanlar anlamakta zorluk çekmeyecektir. İnsanların bir neşe kaynağına ihtiyacı vardı ve bu bizim ana motivasyonumuzdu.” Bütün bunlarla birlikte voleybolcuların Küba’da gördükleri destek giderek artıyor, voleybola daha fazla kaynak ayrılıyor, altyapı geliştiriliyor ve zaferlerin ardından takımı Fidel Castro’nun kendisi karşılıyordu.

Fotoğraf: IOC

Ancak takımın etkisi Küba’yla sınırlı kalmanın da çok ötesindeydi. Bu kuşağın oyuncuları bunu, “[Küba kadın voleybol milli takımı] sadece Kübalı kadınları değil bütün üçüncü dünyanın kadınlarını temsil ediyordu. Mütevazı köklerden gelen sıradan kadınlar, neredeyse tamamı siyah…” sözleriyle anlatıyor. Küba kadın voleybol milli takımı, ülkenin ambargolarla dış dünyadan izole edildiği bir dönemde, Torres’in sözleriyle “Küba’nın dışarıdaki yüzü” ve “elçileri” olmayı başarmışlardı.

Küba bu dönemdeki en zorlu sınavını 1996 Atlanta Olimpiyat Oyunları yarı finalinde verdi. Grup aşamasında Brezilya ve Rusya’ya yenilerek turnuvaya soru işaretleriyle başlayan Küba, yarı finalde Brezilya’yı bir kez daha karşısında buldu. Regla Torres’in “Finalden daha önemli bir maçtı. Yirmi yıldan uzun süre sonra insanlar hala bunu konuşuyordu.” dediği mücadeleyi 3-2 kazanan Küba finale yükseldi. Altın madalya maçında Çin’i mağlup eden Küba üst üste ikinci Olimpiyat şampiyonluğunu kazandı.

GÖRKEMLİ VEDA

1998’de Dünya Şampiyonası’nı, 1999’da da Dünya Kupası’nı birer kez daha kazanan Küba’nın altın kuşağının sahneden çekilme zamanı artık geliyordu. Takımı 15 yıl boyunca çalıştıran Eugenio George da ülke sporunun yöneticileriyle yaşadığı bir tartışmanın ardından yerini Luis Calderon’a bırakmıştı. Böylelikle Sydney’de düzenlenen 2000 Yaz Olimpiyat Oyunları da görkemli bir vedaya dönüşmüştü. Güney Yarımküre’nin baharının erken günlerinde, Eylül ayının ikinci yarısında düzenlenen turnuvada grup maçlarında yalnızca Rusya’ya kaybeden Küba, yarı finalde Brezilya’yı Atlanta’da olduğu gibi beş sette geçerek finale yükseldi. Altın madalya maçında ise onları bir kez daha Rusya bekliyordu.

Fotoğraf: Getty Images

Yakın geçen ilk iki seti 25-27 ve 32-34’lük skorlarla Rusya kazandı ve 2-0 öne geçti. Bu noktadan sonra genç Rusya takımı yorulmaya başlarken Küba da geri dönüşüne başladı. Küba üçüncü ve dördüncü setleri 25-19 ve 25-18 ile kazanırken tribünler de oyuncularına karşı oldukça acımasız davranmaya başlayan Rusya koçu Nikolai Karpol’u yuhalıyordu. Küba final setini 15-7 kazanarak geri dönüşünü tamamladı ve Olimpiyat şampiyonu oldu. Karayip ülkesi bu sonuçla voleybolda eşine rastlanmayan bir başarıya imza attı ve üst üste üçüncü Olimpiyat altınının sahibi oldu.

…VE PERDE

Sydney 2000’deki altın madalya Küba’nın altın kuşağının son şampiyonluğu oldu. Bundan sonra Küba voleybolu hızlı bir düşüşe geçerken Atina 2004’teki bronz madalya da Küba’nın kazandığı son uluslararası başarı oldu. Artık daha hareketli bir dünya vardı ve Küba’daki kurallar artık voleybolun gelişimini desteklemek yerine ona engel olmaya başlamıştı. Örneğin, 2013’e kadar yürürlükte kalan bir kurala göre yurtdışında bir kulübe transfer olan bir oyuncu milli formayı giyemiyordu. Öte yandan sporun bir kamu politikası olarak yerinde bir değişiklik olmasa da oyuncu havuzu genişlerken, ambargoların giderek ağırlaşan etkisiyle ayrılan maddi kaynaklar azalıyor ve bunlardan faydalanmak için -ülkede lig olmadığı için- milli takıma seçilmenin önemi artıyordu. Bu da birçok spor dalında milli takıma seçilme umutları azalan atletlerin başka ülkelerin vatandaşlığına geçmelerine sebep oldu. Voleybol da bundan azade değildi, böylelikle Küba milli takımı gittikçe daha genç ve tecrübesiz ekiplerle sahaya çıkmaya başladı. Öyle ki Fenerbahçe’den hatırladığımız Melissa Vargas, 2013’te ilk kez milli formayı giydiğinde yalnızca 13 yaşındaydı.

Küba, 2008’de Pekin’de düzenlenen Olimpiyat Oyunları’nda elde ettiği dördüncülüğün ardından bir daha Olimpiyat’a katılamadı. Şimdilerde ise altyapılardan daha verimli şekilde yararlanarak ve kıta voleyboluna daha fazla entegre olmaya çalışarak ülkeyi tekrar dünya voleybol haritasına yerleştirmeyi hedefliyorlar. Elbette, bir zamanlar dünya voleybolunun en iyi takımı olduklarını akıllarının bir köşesinde tutarak…

Kapak fotoğrafı: Action Plus

Bir Cevap Yazın