Zor zamanların ortaya çıkardığı insanlar, halkın mutluluk umudu olma baskısıyla yüzleşir. Şampiyonlar bu baskıyı kucaklayan Mersinli Ahmet ve onun gibi sporculardan çıkar.
Başka pek çok etkene de bağlı olmakla birlikte, coğrafyanın ve kültürel birikimin etkisiyle birçok alanda olduğu gibi spor dallarında da bir başarı dağılımı var. Bazı ülkelerde ismi dahi bilinmeyen oyunlar bazı ülkelerde nüfusun yüzde sekseni tarafından icra edilebiliyor. Böylece farklı dallar, farklı ülkelerde gelişip genellikle uzun sayılabilecek yılların ardından da ekol haline geliyor.
Sporun egemen branşı futbol, dünya genelinde ilginin yoğunlaşmasıyla artık kendi içerisinde de teknik bakımdan ekol tartışması yapılabilecek bir hale çoktan geldi. Futbolun etkisini bu sebeple bir kenara koyduğumuzda Türk sporunun kendinden söz ettirdiği ve ekol olarak nitelendirilebileceği alanların başında güreş geliyor.
Bir mücadele sporu olan güreş, ortaya çıkış şekli tam olarak bilinmeyen bir dal. Zira insanların hayatta kalma ve yaşantısını sürdürme savaşında doğayla da birbirleri arasında da rekabet içerisinde olduğu gerçek. Dolayısıyla güreş gibi yakın savunma prensiplerini içeren sporlar kendiliğinden var olma ve yaygınlaşmalarıyla diğer sporlardan ayrılıyor. Haliyle yaşam şekli olarak zorunlu bir hareketlilik içerisinde bulunan Türk toplumu içerisinde güreş geniş bir kitle tarafından bilinen ve uygulanan bir spor halini alıyor.
Kökeni eskilere dayanan Türk güreşinin başarısı rivayetlerle anılan dönemden sonra gelen zamanlarda da devam ederek Türkiye’nin uluslararası yarışmalardaki ilklerini sağlamasıyla öne çıkıyor. Başta olimpiyat oyunları olmak üzere pek çok uluslararası organizasyonda genç cumhuriyeti temsil eden güreşin en önemli temsilcilerinden biri ise Ahmet Kireççi, nam-ı diğer Mersinli Ahmet.
1914 yılında doğan Ahmet Kireççi, spora boks ve atletizm yaparak başlıyor. İlerleyen dönemde güreşe merak saran ve aynı zamanda fırıncı çıraklığı yapan genç Ahmet’in yolu, kendi anlatımıyla, kaldırdığı un çuvallarını görenlerin onu güreştirmeye de heves etmesiyle İstanbul’a çıkıyor. Kumkapı ve Kasımpaşa’da spor kulüplerinde güreşirken milli takıma seçilen Kireççi, ilk olarak Balkan Şampiyonası’nda milli mayoyu giyiyor. Bölgedeki dominasyonu ona olimpiyat oyunarında güreşme imkanını tanıyor. 1936 Berlin’de ilk kez Türkiye’yi temsil eden Mersinli Ahmet, kazandığı bronz madalyayla ülkesine serbest stildeki ilk olimpiyat madalyasını da getiriyor.
Ülkesine kazandırdığı bu başarı onun kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ile tanışmasına aracılık ediyor. Davete icabet eden Ahmet, “Beni de yenebilir misin?” diye soran Atatürk’e “Sizi yedi düvel bir araya gelip yenememiş.” diyerek dilden dile dolanan meşhur anlatıyı ortaya çıkarıyor.
Berlin tecrübesinin ardından yıllar sonra 1948 Londra’dan davet alan yirmi beş sporcudan biri olarak yeni bir olimpiyat macerasına yelken açıyor milli güreşçi. Rakiplerini tek tek yenerek finale gelen Kireççi, finalde İtalyan rakibini de kündeye getirip tuş ederek şampiyon oluyor. Berlin’de serbest stilde kazandığı başarının ardından grekoromen stilde de olimpiyat şampiyonu olan Kireççi, alanında komple bir sporcu olarak başarısını perçinleyip bu zaferinden bir yıl sonra profesyonel spor yaşantısını sonlandırıyor. İlk olma özelliğini taşıyan madalyaları ve şampiyonlukları, yetersizlikler içerisinde gelebildiği yer ve genç bir ülkenin insanlarına yaşattığı mutlulukla adını unutulmaz sporcular arasına yazdırmış bir sporcu Mersinli Ahmet. Günümüz sporcularının örnek aldığı isimlerin de idolü olan bir efsane.
Kapak Görsel : TRT Haber