Tarih: 17.08.2020 Yazar: Emrah Gölbaşı Yorumlar: 0

Şampiyonlar Ligi yarı finalleri ön değerlendirmesi…

İki hafta önce son 16’nın kalan 4 maçını ve çeyrek finalleri konuşurken yarı finalde önümüzde duran şu resmi sanırım hiçbirimiz öngörmüyordu. Çoğumuz, sezonun yıldızı ve herkesin sevgilisi Atalanta için o “beklenen” sürpriz üzerine dilekler tutmuştuk ancak futbol tanrıları bu kez bizi bilmediğimiz yerden sınava soktu. Lizbon’daki mini turnuva öncesi Leipzig, Timo Werner’in gidişiyle ve Lyon da verdikleri uzun ara ve o ara öncesi ligi 7. sırada bitirmeleriyle birlikte söz konusu kümenin en zayıf halkaları olarak gözüküyorlardı. Gözüken ile gerçekleşen bambaşka oldu ve onlar şimdi yarı finalde “olağan şüpheliler” PSG ve Bayern Münih gibi iki devin karşısında, oynadıkları oyunla onlardan hiç aşağı kalmayan iki dişli rakip olarak dimdik duruyorlar.

Leipzig-PSG: 18 Ağustos Salı

Leipzig: Gulácsi; Klostermann, Upamecano, Halstenberg; Laimer, Kampl, Sabitzer, Angeliño; Olmo, Poulsen, Nkunku

PSG: Rico; Kehrer, Thiago Silva, Kimpembe, Bernat; Di María, Marquinhos, Paredes, Neymar; Mbappé, Icardi

Beklenen ilk 11’lerin yukarıdaki gibi olduğu maçta bu kez bir favori öne sürmek çok kolay değil. Leipzig, buraya Tottenham ve Atletico Madrid gibi iki yakın dönem finalist takımlarını yenerek geldi. Bu seviyelerde daima aranan ama Leipzig’in özgeçmişinde yer almayan “tecrübe”, Julian Nagelsmann’ın kendisi gibi genç ve dinamik takımı için pek sorun olmadı. Zira özellikle Atletico Madrid karşısındaki oyunlarını bir kaç kelimeyle tanımlamak gerekirse, “olgun” sıfatı onları en iyi anlatanlardan biri olur. Sezonu 28 golle tamamlayan ve Nagelsmann’ın oyun planı içerisinde de en önemli yerlerden birine sahip olan Timo Werner’in olmayışının hem üretim hem de fiziksel dayanım anlamında saha içinde büyük bir boşluk yaratması bekleniyordu. Ancak genç teknik adamın 3-4-1-2’sini takım o kadar kusursuz bir şekilde uyguladı ki, saha içinde ön tarafta sıkça yer değiştiren ve birbirlerinin pozisyonunu devralan oyuncuların esnekliği ve dinamizmi, bırakın Werner’in eksikliğini hissettirmeyi saha içinde fazladan bir kaç Leipzigli oyuncu varmış hissiyatı verdi maç boyunca. Alman takımı, her ne kadar çok üretken olmasa da, ilk yarı topu tamamen ele geçirdi. İkinci yarıda ise Leipzig ön alanda yaptığı presin gücünü arttırdı ve Joao Felix’in penaltıdan bulduğu gol dışında Atletico Madrid ne bu presle başedebildi ne de maç boyunca başta Upamecano olmak üzere sağlam duran Almanların defans hattına yaklaşabildi. Aslında maç öncesi tahminler tam tersi yöndeydi. Diego Simeone’nin buraları iyi bilmesi ve Atletico Madrid’in genlerinde yer alan turnuva takımı özelliği, dengede gidecek bir maçı İspanyolların öyle ya da böyle alacağını düşündürüyordu. Bu kez öyle olmadı ve Leipzig güçlü bir oyunun sonucunda yarı finale yükselen takım oldu.

Atalanta-PSG karşılaşması da oyun olarak beklentileri fazlasıyla karşılayan ama skor olarak maç sonunda herkesi şaşırtan bir şekilde tamamlandı. İtalyanlar çeyrek final maçının ilk yarısında, öyle boğucu bir ön alan presi yaptılar ki evde koltukları başında oturan bizleri bile ter bastı. Thomas Tuchel, devre arası kırık ayağı ile soyunma odasına giderken aklından geçenleri elbette kimseye belli etmemişti. Zira ikinci yarıda Neymar’ı orta sahaya alan Alman teknik adam, Brezilyalı oyuncunun driplingleri ile hem o ön alan presini kırdı hem de savunma taktiğini gölge adam markajı şeklinde yapan Gasperi’nin stoperlerinin -özellikle kendi markajcısı Caldara’nın- pozisyonlarını terketmelerine sebep oldu. Tuchel’in bu taktiği pimi çekilmiş bomba gibiydi. Atalanta, Neymar’ın topla bu kadar oynamasına izin vermese ikinci yarının ortalarında maçın gidişatı daha farklı bir şekle evrilebilirdi. Bunun yanında Brezilyalı oyuncu kariyerinin en iyi maçlarından birisini oynadı ve ilk yarıda beceriksizce kaçırdığı iki karşı karşıya pozisyonun ve veremediği bir gol pasının diyetini ikinci yarıda farklı bir rolle ve önemli ölçüde bir sorumluluk alarak ödedi. Maç boyunca 67 kez topla buluşan, 15 kez başarılı dripling yapan ve 10 kez de tehlikeli pozisyon yaratan oyuncu, maçı PSG’ye getiren en önemli faktördü.

Thomas Tuchel-Julian Nagelsmann

Yarın akşam bizler sahada iki taktik dehası Alman hocanın çarpışmalarına şahitlik edeceğiz. Tuchel’in eli bu kez daha güçlü. Sakat ve cezalı oyuncular yüzünden Marquinhos, Herrera ve Gueye gibi statik ve öne gitmekte zorlanan bir orta 3’lü kullanmak zorunda kalmıştı Atalanta önünde. Di Maria ve MBappe bu maç sahada olacaklar ve PSG’nin oyununu çok daha hareketli ve üretken bir hale getirecekler, burası kesin. Ancak Tuchel’in yıllarca mentörlüğünü yaptığı Nagelsmann’ın karşı hamlesi ne olacak maç içinde göreceğiz. Sonuç ne olursa olsun, üretken ve bol gol izleyeceğimiz bir maç olma ihtimali çok yüksek.

Lyon-Bayern Münih: 19 Ağustos Çarşamba

Lyon: Lopes; Denayer, Marcelo, Marçal; Dubois, Caqueret, Guimarães, Aouar, Cornet; Depay, Toko Ekambi

Bayern Münih: Neuer; Kimmich, Boateng, Alaba, Davies; Goretzka, Thiago; Perišić, Müller, Gnabry; Lewandowski

Lyon, sadece bu yılın değil belki de son 10 yılın en büyük sürprizlerinden birine imza atarak, üst üste Juventus ve Manchester City’i eleyip yarı finale çıkmayı başardı. 3’lü bir dafans hattı ile oynamalarına rağmen, çeyrek finalin diğer “underdog” takımları olan Atalanta ve Leipzig’in aksine Rudi Garcia’nın Lyon’u daha temkinli ve rakibi daha derinde karşılayan bir taktikle sahada yer alıyor. Maçın hemen başında memnuniyetle topu rakibine veren Fransızlar, Marcelo gibi bir savunma yöneticisine ve onun yanında Denayer ve Marcal gibi daha sert ve hamleli stoperlere sahipler. Bu hattın önünde yine dirençli 3’lü bir orta saha ve kenarlarda da Cornet ve Dubois gibi dinamik kanat bekleri yer alıyor. Lyon, City maçında Guardiola’nın belki de Bayern maçını düşünerek uyguladığı ofansif baskıdan yoksun 3-5-2’sini, 5-3-2 ile karşılayarak ve orta sahadaki De Bruyne dahil 3 oyuncu ile eşleşerek, İngiliz ekibini tamamen pasifize etti. Evet, belki Sterling o golü atsa bu derin yorumlarımız çöpe gidecek ve biz başka şeyler konuşuyor olacaktık ama şu bir gerçek ki Rudi Garcia’nın kimle oynarsa oynasın her daim hazır bir planı var. Çarşamba akşamı Lyon, Bayern ile topa sahip olmak adına bir kavgaya tutuşabilir. Elbette bunu bilinçsiz bir heyecanla yapmayacaktır Fransızlar ve topu aldıkları anda direkt bir oyunu tercih ederek mümkün olduğunca hızlı bir şekilde Ekambi’yi, Depay’ı ve oynadığı süre boyunca Dembele’yi Bayern stoperleri ile birebir bırakmaya çalışacaklardır. Ancak bu plan Fransızları maç boyunca idare etmekten çok uzak. Dolayısıyla skora göre belki maçın ikinci devresinde ve belki de maçın hemen başında forvetlerin yine Bayern savunma hattına yoğun pres uyguladığı ve topu bırakıp derinde bekledikleri bir senaryo da görebiliriz Garcia’dan. Ne olursa olsun, geçen haftaki Barcelona maçı gibi çok yüksek tempo ve Lyon’un bıraktığı boş alanlar göreceğimizi sanmıyorum bu maçta.

Bayern Münih’e gelirsek, onlar geçen hafta öyle bir sonuca imza attılar ki o depremin etkisi hem futbol dünyasında hem de Barcelona’da halen devam ediyor. Meşhur 2014 Almanya-Brezilya maçını yıllar sonra adeta yeniden yorumladı Bavyeralılar. Ancak bu yeni şarkı çok daha sert ve çok daha tempoluydu. Barcelona maçının ilk 15 dakikası aslında maçın daha dengede geçeceğini ve hatta Messi’nin maç bu tempoda giderse oyuna bir yerde ağırlık koyacağını gösterir gibiydi. Bayern orta sahada yoğun bir pres yapmadan başladı ve savunma bekleri Kimmich ve Davies bir kaç pozisyonda o kadar çok stoperlerin yanında konumlandılar ki, bir ara Almanların arka hattına atılan her top tehlike yaratacak gibi gözüktü. Katalanların bir kaç tehlikeli atağından sonra ise sahada fırtına koptu sanki. Pandemi arasında Hansi Flick’in inanılmaz bir kondüsyon yüklediği takım, Barcelona’nın zayıf orta sahasının üzerine bir kabus gibi çöktü. Almanlar pozisyon üstüne pozisyon buldu. Sol bekin, sağ beke neredeyse altıpas içinde gol attırdığı ve Barcelona’nın tarihinde teslim bayrağını belki de ilk kez bu kadar aciz bir şekilde çektiği bir oyun oldu kalan sürede. En klişe ama net tabiriyle, Bild’in de söylediği gibi Almanlar bir tornado etkisiyle Katalanların üstüne gol olup yağdı…

Bild’in Barcelona-Bayern Münih maçı sonrası manşeti

Lyon, buraya çok efor sarfederek geldi. Rudi Garcia’nın bu maçta çok iyi işleyen bir formüle, sabra ve bolca da şansa ihtiyacı olacak. Muhtemelen yarın gece kafasını yastığına çok rahat koyamayacak Fransız hoca. Belki gece defalarca kabus görüp uyanacak. Ancak sabah gün ağardığında kurduğu hayalin gerçekleşmesini istiyorsa, ilk golü atanın kendi takımı olmasını dileyecektir.


Öyle bir yarı final serisi izleyeceğiz ki, çeyrek finalin son maçından beri sosyal medyada tarihin derinliklerinden kopup gelen istatistikler fırtınası estirdi bu durum. İki Fransız takımının son kez bir Avrupa Kupası’nda yarı finalde olmasının üzerinden geçen 28 yıl, Şampiyonlar Ligi yarı finallerinde Real Madrid veya Barcelona’nın birisinin yokluğunun üzerinden geçen 14 yıl, Messi ve Ronaldo’nun olmadığı bir yarı final sezonunun üzerinden geçen 15 yıl…

Bu sene Şampiyonlar Ligi tarihi yeniden yazılıyor. 2003-2004’teki sürpriz final Porto-Monaco maçının 16 yıl sonrasında acaba bu kez Lyon-Leipzig şeklinde bir başka sürpriz finale tanıklık edecek miyiz? Zor olsa da hayal etmek güzel…

Kapak fotoğraf: uefa.com

Bir Cevap Yazın