Tarih: 14.11.2021 Yazar: Berkhan Günaydın Yorumlar: 0

Tokyo’da üç Olimpiyat altınını boynuna geçiren Güney Koreli okçu An San, saha dışında da baskılara cesurca göğüs germesiyle tanınıyor.

Okçuluğun dünyanın en popüler sporlarından biri olduğunu söylemek zor. Buna rağmen konu olimpiyat başarısı olunca sporun hangi dalında olduğu önemsiz hale geliyor. 2020 Tokyo Olimpiyatları’nda Mete Gazoz’u izlerken neler hissettiğimizi hatırlamamız yeterli. Biz Mete Gazoz’un tarihi başarısıyla sevinirken, Güney Koreli An San’ın başardıklarına bakınca ülkesinde heykelinin dikilmesi şaşırtıcı olmazdı. Ancak tüm Güney Kore’yi kendine hayran bırakması gereken An, bir grubun tepkisini çekti. Tam da günümüze yakışacak bir sebepten ötürü.

An, 20 yaşında bir canavar. Henüz ilk olimpiyatında rekorları alt üst eden bir fenomen. Yaptıkları, okçuluk tarihinin olimpiyatlardaki en başarılı ülkesi Güney Kore için bile olağanüstü. Güney Kore’nin okçuluk tarihinde nasıl bir yeri olduğunu anlamak için şu istatistik yeterli olacaktır: Ülke, 1972 Münih Olimpiyatlarından beri düzenlenen modern okçuluk müsabakalarında verilen toplam 135 madalyanın 43’ünü, toplam 45 altın madalyanınsa 27’sini kazandı. Hal böyleyken, Tokyo 2020’de de yine Güney Korelilerin okçuluk müsabakalarına damga vurması bekleniyordu ve öyle de oldu. Mete Gazoz’un kazandığı bireysel erkekler altını dışında, okçulukta verilen tüm altın madalyaları Güney Koreli sporcular kazandı.

Olimpik okçulukta beş dalda madalya veriliyor: Bireysel kadınlar, bireysel erkekler, takım kadınlar, takım erkekler ve Tokyo 2020’de ilk kez düzenlenen karışık takım yarışması. An San’ın, bu müsabakalardan üçüne katılma hakkı vardı ve üçünde de altın madalya kazandı. Olimpiyat tarihinde okçulukta tek olimpiyatta üç altın madalya kazanan ilk sporcu oldu. An’dan önce hiçbir okçunun tek olimpiyatta üç madalya kazanamamasında, tabii ki karışık takım müsabakasının ilk kez düzenleniyor olmasının etkisi büyük. Bu gerçeğin, genç yıldızın başarısını küçültmeyeceği ise aşikâr. Üstelik An, üç altınla yetinmedi. Aynı zamanda bireysel kadınlar final turunda toplam 720 üzerinden 680 puanlık atış yaparak, 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda Ukraynalı Lina Herasimenko’ya ait 673 puanlık olimpiyat rekorunu da tarihe gömdü. Altın madalya alabileceği başka bir müsabakanın olmayışı, saha içinde kendi adına tek talihsizlikti. Saha dışındaki talihsizliği ise, dünyada çok fazla sayıda öfkesini nereye yönlendireceğini bilmeyen insan oluşuydu. Hatta bu sadece onun değil, onun yaşadıklarına benzer şeyler yaşayan pek çok kadın sporcunun talihsizliği.

Kaynak: https://koreajoongangdaily.joins.com/

Böylesine başarılı bir sporcunun ülkesinde tartışmasız bir kahraman olması gerektiğini düşünebilirsiniz. Gerçekten öyle olması gerekirdi. An’dan daha fazla altın madalya kazanan sadece iki sporcu, ve 21 ülke var. Güney Kore’nin altın madalya sayısıysa altı.

Başarıları kutlanması gerekirken, An bir nefret grubunun “suçlamalarıyla” karşı karşıya kaldı. Her şey kadın takım müsabakasında ikinci altın madalyasını kazanmasıyla başladı. Güney Kore okçuluk federasyonunun web sitesindeki mesaj bölümünü dolduran bir grup erkek, An’ın madalyalarının geri alınmasını istedi. Sebebi, An’ın saçlarının kısa olması ve bir kadın üniversitesinde eğitim görmesiydi. Bu iki olgu, ancak tek bir gerçeğe işaret edebilirdi: An San bir feministti!

Yapılan çıkarımın mı yoksa suçlamanın mı daha aptalca olduğuna karar vermek zor. Ancak bu tip hezeyanlar Güney Kore için alışılmadık değil. Bu nefret gruplarının basit ancak etkili bir taktiği var: Hedefteki kişiyi/kurumu erkek düşmanı ilan etmek, bir takım gülünç kanıtlarla iddiayı desteklemek ve özür diletene kadar baskıyı sürdürmek.

Kaynak: https://commons.wikimedia.org/

An’a yapılan mizojinistik saldırı aslında ülkedeki daha geniş ve uzun süreli feminist karşıtı hareketin bir parçası. Güney Kore’de 2015 yılından beri yeni bir feminist hareket başladı ve bu hareket ülkedeki cinsiyet temelli suçlara dikkat çekmek için çalışmaya devam ediyor. Güney Kore’nin dijital seks suçları endüstrisi, cinsel suçlara karşı verilen cezaların son derece zayıf olması, kadın cinayet oranları ve cinsiyete dayalı ücret eşitsizliği kadınların dikkat çekmeye çalıştığı konuların başını çekiyor. Fakat her devrimci hareket, reaksiyoner bir karşı hareketi de beraberinde getirir. Özellikle sosyal değişimlerin hızlı yaşandığı günümüzde. Güney Kore’nin yeni feminist hareketinin de kendi reaksiyoner hareketini yaratması kaçınılmazdı.

Çevrimiçi platformlarda organize olmaya başlayan bir grup “anti-feminist” erkek, feminist hareketin kendilerine zarar verdiği çünkü doğası gereği erkek düşmanı olduğu gibi asılsız iddialar ortaya atarak büyüdü ve etki alanını arttırdı. Siyasetçiler ve medya da bunu harlayarak hareketin ulusal çapta görünür olmasına neden oldu. Sağ popülist siyasetçi Lee Jun-seok bundan yararlandı. Feministlerin erkekleri yok etmek isteyen “teröristler” olduğunu ve “ters ayrımcılığa” karşı erkeklerin yanında olacağını söyleyerek 20’li ve 30’lu yaşlardaki erkek seçmenin önemli bir bölümünden ciddi bir destek aldı.

Yapılan araştırmalar, küresel trendin tam tersine Güney Koreli genç erkeklerin ciddi şekilde muhafazakarlaştığını ortaya koyuyor. Bu insanların ortak noktası ise liberal ekonomi veya sosyal devlet karşıtlığı gibi muhafazakâr siyasetin temel prensipleri değil, feminizm nefretleri. Ülke, cinsiyet ekseninde ortadan ikiye bölünmüş durumda.

Güney Kore’nin içinde bulunduğu kutuplaşma öylesine derin ki, olimpiyat şampiyonu bir sporcu bile bundan kaçmayı başaramadı. Ancak An’ın söyleyecek son bir sözü daha vardı. Önce, kendisine yapılan saldırılara karşı Instagram hesabından: “Siz odanızdan aşağılık kompleksinizle mesajlar gönderirken, ben Olimpiyat’ta iki altın madalya kazanıyorum” dedi ve ardından bireysel kadınlar müsabakası için bir kez daha yayı eline aldı.

Kaynak: https://beinsports.com.tr/

Saha dışında karşılaştığı saçmalıkların yanında, saha içinde de üzerinde büyük bir baskı vardı. Sürpriz bir şekilde, kendisi dışındaki iki Güney Koreli okçu çeyrek finalin ötesini göremedi ve madalya baskısı tamamen An’ın sırtına yüklendi. Ancak tüm bu baskıların pek bir önemi yok gibi görünüyordu.

Güney Kore’nin okçuluktaki olimpik hakimiyetinden bahsederken, bireysel kadınlardaki performansına ayrı bir parantez açmak gerekir. 1984 Los Angeles Olimpiyatları’ndan beri bireysel kadınlarda Güney Kore 27 madalyanın 18’ini kazanırken, sadece 2008 Beijing’de altın madalyayı kaçırdı ve sadece 1996 Atlanta’dan tek madalyayla döndü.

An’ın üçüncü altını kolay olmadı. Yarı finalde ABD’li Mackenzie Brown’a karşı tie-break sonucu maçı kazanan genç sporcunun finaldeki rakibi 22 numaralı seri başı Rus Elena Osipova’ydı. Finale kadar favori rakiplerini tek tek saf dışı bırakan Osipova, An’a karşı da bir sürprize çok yaklaştı. 

İlk dört set sonunda, Rus sporcunun setlerde tek farklı, puanda iki farklı üstünlüğü bulunuyordu. An’ın final setinde şampiyonluk şansını devam ettirmek için en az iki farklı üstünlük sağlaması gerekiyordu. Son iki atışında tam isabet kaydederek aradığı iki farklı üstünlüğü yakaladı ve geriden gelerek finali tie-break’e götürmeyi başardı. Tie-break’te bir tam isabet daha kaydetti ve Osipova’nın sekiz puanlık atışıyla altın madalyaya ulaştı. Osipova atışını yaparken kalp ritmi dakikada 167’yi gösteriyordu. An’ınki ise sadece 118’di.

An San, Tokyo Olimpiyatları başlamadan önce azmini şöyle anlatmıştı: “İsmimdeki (Korece’de dağ anlamına gelen) “San” gibi oyunlar boyunca güçlü bir mantaliteye sahip olacağım.” Ve kendisine verdiği sözü tam anlamıyla yerine getirdi. Hem saha içindeki baskıya hem de saha dışındaki saldırılara karşı dağ gibi sapasağlam durdu.

Bir Cevap Yazın