Tarih: 15.07.2020 Yazar: Emrah Gölbaşı Yorumlar: 0

Yenilmez ve gururlu…Güç sporlarının ve grekoromen güreş tarihinin en sıradışı karakterlerinden birinin hikayesi, Alexander Karelin’in hayatında gizli…

13 yıldır yenilmemiş ve 6 yıldır puan dahi kaybetmemişti. Mindere çıktığında rakiplerinin dizlerini titretecek kadar büyük bir hanedanlık kurmuştu Rus güreşçi Alexander Karelin. Takvimler 25 Eylül 2000’i gösterdiğinde milyonlar, salonda ve ekran başında tarihe tanıklık etmek için yerlerini almıştı. Çünkü o akşam Alexander Karelin, grekoromen güreşte dört kez olimpiyat altını kazanan ilk güreşçi olarak tarihe geçecekti. Ancak spor, içinde barındırdığı drama ve sürprizler ile her daim vazgeçilmez olmuştur. O akşam Sydney, spor tarihinin en garip ve unutulmaz anlarından birine ev sahipliği yaptı. Karelin, daha önce defalarca yendiği Amerikalı rakibi Rulon Gardner’e 1-0’lık skor ile kaybetti.

0-0 biten ilk periyodun ardından kurallara göre Karelin ve Gardner ikinci periyotta, “cross grip” olarak bilinen, kollarını birbirlerinin vücuduna kilitleyecek şekilde güreştiler. Karelin rakibini açmaya çalıştıkça, Gardner’ın direnci arttı. Tüm salon, Rus güreşçinin o meşhur kündesini bekledi. Bir an gelecek ve herkes Gardner’ın havada çırpınışını görecekti. Ancak Karelin, rakibini çözmeye çalışırken bir anda kollarını açıp finali de kaybetmesine sebep olan tek puanı Gardner’e verdi. Milyonlar belki de ilk kez onun yüzündeki çaresizliği ve yenilgiyi kabullenişini gördü. 13 yıllık yenilmezlik serisi sona ermiş ve bir devir kapanmıştı. Sydney Kongre ve Sergi Merkezi’nde tarihe tanıklık etmek için orada olan herkes şok içindeydi. Salondan çıkan tek ses, o esnada bu zafere hala inanamayan Gardner ve antrenör ekibinin sevinç nidalaraydı. Karelin yenilginin ardından, yenilmezlere özgü o gururu ile birlikte güreş kariyerini noktaladı. Yıllar sonra, kaybettiği an ve sonrasında hissettikleri kendisine sorulduğunda şöyle cevap verdi Rus efsane.

Hala üstesinden gelemedim. Ancak o olayın esareti altında da yaşamıyorum. Hayat devam ediyor..

Karelin-Gardner maçı: 2000 Sydney Olimpiyatları

Yenilmez

Spor ve atletizm tarihinde kendi dönemini domine eden, oyunun kitabını yeniden yazan ve hikayeleri ile ölümsüzleşen bir çok takım ve sporcu vardır. Tüm bu efsanelerin zirve dönemlerini karşılaştırdığımızda hiçbiri Rus grekoromen güreşçi Alexander Karelin kadar ihtişamlı ve yenilmez olmamıştır. Efsanelerin bu dönemlerine şahit olmak ve bir dönem de olsa onların canlı performanslarını izleyebilmek bir spor aşığı için daima sporun büyülü anlarından biri olmuştur. Muhammed Ali, Wladimir Klitschko Usain Bolt ve tabii ki Naim Süleymanoğlu… Yenilmezler, tarih kitaplarında hikayeleri anlatılırken her ne kadar çok sempatik karakterler olarak gözükseler de, kendi dönemlerindeki hakimiyetleri onları bazen kolaylıkla birer anti-kahraman haline getirebiliyor. Alexander Karelin, Ivan Drago benzeri bir anti-kahraman olmak için gerekli tüm fiziksel özelliklere sahip olsa da, kariyeri ve performansı o kadar etkileyiciydi ki onu hayretle izlemek dışında farklı bir duygu hissetmek hemen hemen imkansızdı. Kimileri onun stilini ilkel bulup sadece o eşsiz gücü ile kariyerini inşa ettiğini iddia etse de, ismini spor literatürüne yazdıracak kadar yetenekli kaç sporcu oldu ki tarihte? Karelin, mindere attığı imzası olan ve kazandığı maçların son görüntüsü olarak hafızalara kazınan, ters künde ya da bel kündesi olarak bilinen “Karelin lift” hareketi ile tekniğini tarih sayfalarına da yazdırmıştı. Kendi sıkletindeki yaklaşık 130 kilo civarında olan rakiplerini şiddetle yere çarpıp tuş ettiği onlarca müsabaka vardır. Sonraları bu harekete maruz kalan rakipleri, kendileri ile yapılan röportajlarda, Karelin’in onları yere vurduğu anlarda hissettikleri sarsılmaların etkisini üzerine basa basa vurgulayacaklardı.

Karelin Lift (Karelin Kündesi)

Rus Ayısının doğuşu

Karelin’in farklı yönlerini öne çıkaran birçok lakabı olmuştur. “The Russian Bear”, “The Experiment” ve “Alexander the Great” bunlar arasında en bilinenleridir. “Rus Ayısı” anlamını içinde barındırdığı üzere, Karelin’in doğuştan gelen gücüne ve fiziksel özelliklerine vurgu yapar. Öyle ki, yaklaşık 7 kg olarak dünyaya gelen “küçük” Alexander’ı annesi kucağına aldığında, illa ki oğlunun ileride sıra dışı bir fiziğe sahip olacağını hissetmiştir. İşte bu sebeple, 1967 yılında Sovyetler Birliği’nin Novosibirsk şehrinde dünyaya gözlerini açtığında, onun bir güç sporcusu olacağı genlerine ve kaderine yazılmıştı adeta. He ne kadar Alexander’ın hayali babası gibi bir tır şoförü olmak olduysa da, 14 yaşına geldiğinde sahip olduğu ölçüler o dönemdeki yetenek avcılarının ağızlarını sulandıracak kadar etkileyiciydi. 1,74 metre uzunluğunda ve 78 kg ağırlığındaki bu dev genç, Sovyetlerin o yıllardaki meşhur güreş antrenörü Viktor Mikhailovich Kuznetsov’un haliyle dikkatini çekmişti. Akabinde ise Karelin, Kuznetsov’un ellerinde yıllar içinde yenilmez bir güreş efsanesine dönüştü. Bu dönüşüm pek tabii ki çok da kolay bir şekilde olmadı. Yenilmez döneminin başlangıcı olan 1987 yılına kadar Karelin’in vücudunda adeta kırılmadık kemik kalmamıştı. Sekiz defa kaburgalarını, iki kez elini ve bir kez de bacağını bu dönemde sakatlıklara kurban verirken, defalarca minderde beyin sarsıntısı geçiriyordu Rusların bu gelecek vadeden sporcusu. Bu kadar sakatlığın üstüne bir de 15 yaşında bacağını kırması eklenince, Karelin’in annesi oğlunun formasını yakıp güreşmesini yasakladı. Alexander ise tabii ki pes etmedi. Takvim yaprakları 1987 yılını gösterdiğinde “Deney” tamamlanmıştı ve “Mükemmel Alexander” artık tarihe geçmeye hazırdı. Bunu takip eden 13 sene boyuncaysa, Karelin güreştiği hiçbir platformda kaybetmedi.

13 yıllık hegemonya ve Johansson’un çilesi

Alexander Karelin – Thomas Johannson

Bu yenilgisiz dönem aynı zamanda sporun simge anlarından ikisinin doğuşuna tanıklık etti. 1993’te Stockholm’deki Dünya Şampiyonası’nda, üstelik de dönemin en iyilerinden Matt Ghaffari’ye karşı güreştiği açılış karşılaşmasında iki kaburgası birden kırıldı Karelin’in. Buna rağmen Rus efsane karşısına çıkan herkesi kırık kaburgaları ile alt edip turnuvayı altın madalya ile kapattı. 3 sene sonra ise Budapeşte’de 1996 Avrupa Şampiyonası’nda sağ göğsünü ele geçiren yaklaşık 1,5 kg ağırlığındaki ödeme rağmen Karelin yine altına koştu.

Karelin’in sakatlıklara rağmen hiçbir şekilde yenilmemesi, aynı zamanda rakiplerine büyük bir psikolojik üstünlük kurmasına yol açmıştı. Bu öyle bir üstünlüktü ki, 1986 yılında Rus güreşçi kariyerinin henüz başlarındayken katıldığı İsveç’teki bir turnuvada Dünya Şampiyonu etiketli rakibi Thomas Johansson, finalde Karelin’e karşı güreşmeyi reddetmişti. Buna rağmen ilerleyen yıllarda Johansson’un yolu Karelin ile defalarca kesişti. Bunların ilki 1992 Barcelona Yaz Olimpiyatları finaliydi. Sadece 2 dakika süren final karşılaşması Karelin’in o ana kadar kariyerinde tam 20 şampiyonluğu bulunan rakibini meşhur künde hareketi ile tuş etmesi ile bitmişti. Bir diğeri ise hikayenin başında değindiğim 1993 Stockholm’de kaburgalarının kırıldığı karşılaşmanın 20 dakika sonrasında başlayan müsabakaydı. Johansson mindere çıkarken rakibinin sakatlığını biliyordu ve buna rağmen Karelin maç içinde 3 kere kündeye getirdiği rakibini ezici bir üstünlük ile yenmişti.

Johansson çilesini çekedursun, Karelin önüne geleni yenmeye devam etti. 1994 yılında güreşte yüzyılın karşılaşması olarak anılan ve Rus Milli Takımı’nın adeta dünyanın geri kalanına karşı mücadele ettiği Dünya Şampiyonası’nda, Karelin bu kez de Olimpiyat Şampiyonu Hector Milian’ın sırtını yere getirdi.

Takip eden yıllarda tüm Dünya ve Avrupa Şampiyonaları’na ambargo koyan Rus efsane, 1996 Atlanta Olimpiyatları finalinde yıllar önce kırık kaburga ile yendiği Matt Ghaffari’yi bu kez sağlıklı bir şekilde yenip 3. olimpiyat altınını da boynuna geçirdi. Ghaffari’nin karşılaşma sonrası döktüğü gözyaşları, kariyerleri boyunca Karelin ile mücadele etmek zorunda kalan rakiplerinin psikolojik olarak ne halde olduklarını bir kez daha gözler önüne sermişti.

Karelin’in istatistikleri

Hikayenin sonu

Madalyalar, sakatlıklar ve geri dönüşler ile geçen dört yılın ardından Karelin, 2000 Sydney Olimpiyatları’nda bu kez minderden, kaybederek ama başı dik bir şekilde ayrıldı. Güç ve yenilmezliğin yanında, gurur onun karakterini yansıtan en önemli sıfattı. Uluslararası arenada kaybettiği ilk maçın ardından kısa bir süre sonra emekliliğini açıkladı güreş dünyasının sıra dışı sporcusu.

Karelin, spor tarihine damga vurmuş bir çok önemli isim gibi, kariyeri boyunca sportmen ve entelektüel tarafı ile de öne çıkmıştır. Aktif spor hayatı boyunca politika ile belli dönemler yakın temasta olması ve yine bir yandan bu büyük kariyeri inşa ederken diğer taraftan da spor pedagojisi alanında aldığı doktora derecesi onun spor sonrası hayatında da adından söz ettireceğine işaret etmişti. Emekli olmasının hemen ardından yerel siyaset alanında ve bazı uluslararası komitelerde aktif görev almaya başladı. Komünist Parti üyesi olan annesinin aksine, Karelin 1999 yılından beri Vladimir Putin’in Birleşik Rusya Partisi saflarında aktif olarak siyaset yapıyor.

Kimileri tekniğini beğenmedi. Kimileri sadece o doğuştan gelen tanrı vergisi gücü ile kazandığını düşündü. Kimileri ise yenilmezliğinin altında spor dışı sebepler aradı. Ancak bir gerçek var ki, Karelin yenilirken bile başını öne eğmedi ve sırtının yere gelmesine izin vermedi…


Bendeki Karelin

Öyle bir finaldi ki, üzerine politik bir hikaye bile yazılabilirdi…


24 Temmuz 1996… Hayatımda yeni açılacak bir sayfanın hemen öncesinde evimde geçirdiğim son günler… Bir kaç hafta sonra beni nelerin beklediğini bilmediğim bir şehirde yatılı okula gidecektim. Ayrılıklara alışıktım. İçimde bana ait olan tek bir endişe vardı. O da 1990’lı yıllarda erişimin hayli sınırlı olduğu spor yayınlarına önümüzdeki üç sene boyunca nasıl ulaşacağım sorusuydu. Bu endişe içimi kemirirken evdeki son anlarımı Atlanta Yaz Olimpiyatları’nı izleyerek geçiriyordum. 24 Temmuz gecesi ise oyunların başından beri babamla her maçını ağzımız açık bir şekilde izlediğimiz bir efsanenin final maçına uyanmıştık. Alexander Karelin finale kadar tüm rakiplerini mindere çarpıp dize getirerek herkese meydan okumuştu. Ve sıra finaldeydi…

Babam omzumdan sarsıp beni uyandırdığında ayılmam çok da uzun sürmemişti. Karelin’i izleyecektim. Belki de son kez… Öyle bir finaldi ki üzerine politik bir hikaye bile yazılabilirdi. Düşünsenize bir tarafta Rus Alexander Karelin, diğer tarafta İran asıllı Amerikalı Matt Ghaffari. Soğuk savaş biteli henüz beş yıl olmuştu ancak komünizmin, kapitalizme karşı var olma savaşı sembolik de olsa devam ediyordu. O yüzden bu maç sadece bir güreş finali olamazdı. Ruslar ezeli düşmanlarının evinde sadece karşılaşmayı değil, yıllardan beri sürdürdükleri güç savaşını minderde kazanmak niyetindeydiler. Karelin, her zaman olduğu gibi havlusu omuzlarında ağır adımlarla ve yüzünde o bilinen acımasız ifadesi ile mindere doğru yürüyordu. Ghaffari ise rakibinin aksine havlusunu elinde sallayarak adeta ona meydan okurcasına koşarak çıkmıştı soyunma odasından.

Biz babamla tabii ki emperyalizmin karşısında ve Karelin’in yanındaydık. Herhangi bir oyunda Amerika’yı tutmamız düşünülemezdi. Karşılaşma başlar başlamaz Ghaffari rakibinin etrafında hareketli bir şekilde fırsat ararken, Karelin onun bir kaç denemesini ustaca savuşturuyordu. Baba-oğul ekranın karşısında yerlerimize kilitlenmiş, Rus Ayısı’nın o meşhur künde hareketini bekliyorduk. Ghaffari başladığının aksine, sonrasında pasifleşen oyunu sebebi ile bir kaç kez yerde başlama cezası alıyordu. O yıllarda bu ceza sınırlandırılmadığı için özellikle grekoromen güreş karşılaşmaları bir miktar sıkıcı geçebiliyordu. Sonraki yıllarda pasif güreşin taktik hale getirilmesinin önüne geçmek adına yerde başlama cezası devrede bire indirilecekti. İşte Ghaffari’nin bu pasif oyunu devam edince, Amerikalı güreşçi puan ile cezası aldı. Ghaffari, yerdeyken devasa ağırlığının avantajını kullanıyordu. Karelin ise oldukça fazla zorlamasına rağmen bir türlü kündeye kaldıramıyordu rakibini. Karşılaşma beklenin aksine oldukça sıkıcı geçerken, Rus güreşçi aldığı tek puan ile altına uzanıyordu.

Karelin kündesini göremediğimiz için içimiz biraz buruk olarak yataklarımıza dönsek de, turnuvanın en heyecanlı anları bu Rus efsanesinin maçlarıydı bizim için. O yaz evdeki son anlarım ise onun sayesinde babamla paylaştığım en özel hikayelerden birine dönüşmüştü…

Bir Cevap Yazın