Tarih: 15.07.2021 Yazar: Anıl Kantemir Yorumlar: 0

The Office dizisinin The Deposition bölümünde dizinin eğlenceli karakteri Dwight, kahramanı olduğu masa tenisçilerini sayar. Zoran Primorac, Jan-Ove Waldner, Wang Tao, Jorf Rosskopf ve Ashraf Helmy.

Aralarından bir ismi ise teklerde Olimpiyat altın madalyası kazanan yegane isim olarak öne çıkar. İşte o isim Jan-Ove Waldner’den başkası değildir.

Masa tenisinin Mozart’ı olarak adlandırılan Waldi; yeteneği, çalışma azmi, başarıları ve tutkusuyla bu yakıştırmayı fazlasıyla hak ediyor.

Mozart Gibi Yetenekli

Henüz 11 yaşında İsveç’in en üst liginde oynamaya başlayan Waldner, birkaç hafta geçmeden İsveç’in dünya şampiyonu apoletine sahip sporcusu Stellan Bengtsson’u mağlup etmişti. Sonuç karşısında Bengtsson, “Bu çocuk 1.40 cm. Masanın karşısında duran rakibini doğru düzgün görmeden nasıl kazanabildi anlayabilmiş değilim.” diyerek şaşkınlığını gizleyememişti.

9 yaşında Orebro’da katıldığı bir eğitim kampında oyuna giderek bağlanan Waldi, 14 yaşına geldiğinde bir grup İsveçli sporcuyla masa tenisinin ana vatanı Çin’de düzenlenen Şangay Açık turnuvasına katılmıştı. Bu turnuvada karşılaştığı Çinli sporcuların hızından ve oyun kalitesinden fazlasıyla etkilenmişti. Her şeyin ötesinde onları farklı kılan oyuna duydukları saygı ve çalışma disiplinleriydi. Turnuva sonrası üç hafta daha Çin’de kalan Jan-Ove, üst üste maçlar kaybetti ama her maçtan farklı dersler çıkardı. Oyun ülkede öyle bir seviyeye gelmişti ki bir gün antreman yaptığı salonun bekçisine karşı dahi yenilmekten kurtulamamıştı.

Çin seyahati çocuk yaştaki Waldner’in oyununu farklı bir noktaya taşımıştı. 1982 yılında 17 yaşındayken katıldığı Avrupa Şampiyonası’nda çok genç ama tecrübeli bir sporcu olarak yer almış, favori rakiplerini bir bir geride bırakarak finale yükselmişti. Belki finali kaybetmişti ama tüm Avrupa yeteneğini net bir şekilde görmüştü. Öyle ki ünlü Alman Milli Takım Antrenörü Istvan Korpa Waldi için, “Bu yaşta bu kadar komple bir oyuncu görmedim. Çinliler dahil herkesi yenebilir. Kusursuz servisleri ve etkileyici vuruşlarıyla Avrupalı koçları yıllarca meşgul edecek bir yetenek.” diyerek Waldner’in hakkını teslim etmişti.

Çok geçmeden Korpa’nın haklı çıktığı anlaşılacaktı. Waldner, her geçen yıl daha iyiye gidiyordu. Sıra Çinliler’in tahtını tehdit etmeye gelmişti. Bunun için Olimpiyatlar biçilmiş kaftandı.

Mozart Gibi Başarılı

Waldner oyununu geliştiriyordu artık dünya çapındaki organizasyonlarda da söz sahibi olmaya başlamıştı. 1987 yılında Yeni Delhi’de düzenlenen Dünya Şampiyonası, Çinli yıldızlarla Waldner’in büyük kapışmasına sahne olmuştu. Çeyrek final ve yarı finalde karşılaştığı Çinli rakiplerini set vermeden geçen Waldi tüm dünyanın dikkatini çekmişti. Bir diğer Çinli sporcu Jiang Jialiang’a final maçında kaybetse de rüştünü oyunun sahiplerine karşı ispat etmişti.

1989 yılına geldiğimizde artık Jan-Ove Waldner’in sırası gelmiş görünüyordu. O yıl Dortmund’da dünya şampiyonu olmuş, hedefini artık Olimpiyat altını olarak belirlemişti.

Barcelona’da 1992 yılında düzenlenen Olimpiyatlara 27 yaşında oyununu oturtmuş ve favori bir sporcu olarak katılmıştı Waldi. Bu onun ilk olimpik yolculuğu değildi. Masa tenisi ilk kez 1988 yılında resmi olimpiyat branşı olduğunda Seul’deki olimpiyatlarda çeyrek finali görmüş, önemli bir tecrübeyle dünyanın en büyük organizasyonunu tamamlamıştı.

92 oyunlarına ise komple bir oyuncu olarak katılmıştı. Kusursuz tekniği ve kendini yormadan kazandığı sayılarla izleyenleri büyülüyordu. Bu kadar rahat puan kazanmasının sırrı sorulduğunda, çok da mütevazi olmayacaktı.

“Pozisyon almayı iyi biliyorum. Bu nedenle doğru yerde bulunup, az hareket ederek enerjimi maçın tamamına yayıyorum. Tüm bunları oyunu iyi okumaya borçluyum.”

Waldi haksız sayılmazdı. Nitekim rakiplerini kolayca geride bırakmış ve final maçını set vermeden rahatça kazanmıştı. Şampiyonluk yolunda saf dışı bıraktığı isimler arasında Dwight’ın kahramanlarından Jorg Rosskopf da vardı.

Bu altın madalya İsveç’te coşkuyla karşılanmıştı. Nitekim 2.Dünya Savaşı sonrası düzenlenen hiçbir olimpiyatta altın madalyaya uzanamayan İsveç’e ilk altınını Waldner getirmişti.

Olimpiyat serüveni sadece Barcelona ile sınırlı kalmamıştı. 2000 yılında Sydney’de düzenlenen Olimpiyatlarda 35 yaşındaydı ve ona şans tanıyanların sayısı epey azdı. Ancak finale çıkmayı başardı. Bir zamanlar küçük bir çocukken baş edemediği Çinli yıldızların artık karşılaşmaktan çekindiği bir veterandı. Haksız da sayılmazlardı. Yarı finalde Çinli Liu Guoilang’ı kolayca geçti ve bir başka Çinli Kong Linghui ile finalde karşılaştı. Maç nefesleri kesti ve sonunda Waldner rakibine 3-2 kaybetti. Ancak gerçek kazananın kim olduğu Kong Linghui’nin sözlerinde saklıydı.

“Birkaç nesildir Çinli sporculara karşı harika maçlar çıkarıyor. Çocukluğumdan beri ona saygı duyuyorum. Çin halkı onu tanıyor ve çok seviyor.”

Mozart Gibi Unutulmaz

2016 yılında 46 yaşındayken masa tenisinden emekli olan Waldner, Kong Linghui’nin dediği gibi emekli olduğunda birkaç nesil Çinli sporcuyla karşılaşmıştı. Öyle ki 2000’li yıllarda oynadığı sporcuların antrenörleri 1980 ve 90’lı yıllardaki rakipleriydi.

Tüm olimpiyat tarihinde Çin’in ambargo koyduğu bir sporda halen bir olimpiyatta teklerde altın madalya kazanan tek Avrupalı olmayı sürdürüyor Waldi. Üstelik Dünya Şampiyonası, Dünya Kupası ve Olimpiyatlarda teklerde şampiyon olarak kariyer grand slami yapan beş sporcudan biri. Diğer dört sporcuysa tahmin edileceği üzere Çinli. Waldner başardıklarıyla bu oyunun gördüğü en özel karakterlerden. Masa tenisine bıraktığı miraslaysa, Dwight ve diğerlerinin kahramanı olmayı çoktan hak ediyor.

Kapak: saqueytopspin.wordpress.com

Bir Cevap Yazın