Tarih: 03.07.2021 Yazar: Eren Büyükyavuz Yorumlar: 0

Eğlenceli ama ciddi, başarılı ama alçak gönüllü, yaşlı değil ama tecrübeli, bisikletçi ama aynı zamanda baterist ve bir Dünya Şampiyonu: Julian Alaphilippe. Profesyonel yol bisikletinin son dönemki en büyük yıldızlarından biri. Ve Fransızların son büyük umudu...

Müzisyen bir babanın oğlu olarak büyüme çağında ilk ilgi alanı müzik olmuş haliyle Alaphilippe’in. Bu sevgisini de şöyle açıklıyor; “İlk başta ben bir bateristtim, çünkü babam bir müzik grubunun lideriydi. Bu, hala çok sevdiğim bir şey. Her tür müziğe bayılırım, müzik hayatımda çok önemli bir yer tutar.” Müzikten aldığı ritmi bisiklete taşımayı başardı en azından, arkadaşlarının ona verdiği isimle “Loulou”.

Bisiklete olan ilgisi ise 12-13 yaşlarında başlamış. İlk sürdüğü BMX bisikletiyle zaman zaman tehlikeli hareketler yapıp, yaralandığı da olmuş. Ancak yine de bisiklet hakimiyetinin yüksek olduğu fark edilmiş. Ve tabii ki Fransa’da yerel bisiklet kulüplerinin fazlaca olması sayesinde evinin yakınlarında bir takıma katılma fırsatı bulmuş. Profesyonelliğe geçiş aşamasında ilk tercihi ise yol değil, kros bisikleti olmuş Alaphilippe’in. Tıpkı son dönemin diğer süper yıldızları Belçikalı Wout van Aert ve Hollandalı Mathieu van der Poel gibi. Bu durum yol bisikletine geçişte zorlu şartlara karşı dayanıklılığını ve bisikletine olan hakimiyetini arttırmış olmalı.

Yol bisikletinde ilk tecrübesini ise o zamanlar amatör olarak yarışmakta olan Fransız Kara Kuvvetleri’nin takımı Armee de Terre’de yaşamış Alaphilippe. Ciddiyet ve disiplin ordu ile bisiklet sporunun ortak noktaları olmalı. Burada da dikkat çekici bir sezon geçirince 2013 yılında UCI World Tour ekibi Quick-Step’in gelişim takımına transfer oldu. Potansiyelli sporcuları keşfetmekte ve ekibine katmakta mahir olan genel menajer Patrick Lefevere onu hemen ertesi sene birinci takıma dahil etti. Bisiklet için henüz çok erken diyebileceğimiz 22 yaşında pelotonun en kuvvetli takımlarından Quick-Step’in kendi deyimleriyle “Kurt Sürüsü”ne dahil oluyordu böylece Julian Alaphilippe.

Fotoğraf: be-celt.com / Alaphilippe’in Armee de Terre günlerinden.

Yol bisikletinde bir anda ortaya çıkıp “Ben takımın yıldızıyım, lideriyim” demek imkânsız bir şey. Hele ki Quick-Step gibi bir takımda. Üç haftalık büyük turlara katılmak içinse öncelikle sele üzerinde ciddi tecrübeler kazanıp amiyane tabirle pişmek gerekiyor. Tüm bu aşamalardan Alaphilippe de geçti tabii ki. Öncelikle kendini tek günlük klasiklerde ve haftalık turlarda göstermesi gerekti. Gittiği yarışlarda da takımın liderlerine domestik oldu. Kendine örnek alabileceği, ona liderlik edecek isimleri de her zaman buldu Quick-Step’te. Tarihin en iyi sprinterlerinden Mark Cavendish’in yanı sıra kendi sürüş stiline daha yakın gördüğü Michal Kwiatkowski ile takım arkadaşlığı yaptı çaylak yıllarında.

2015 sezonuyla beraber adını daha çok duyurmaya başladı. Sürüşüne belki de en uygun gördüğü Arden Klasikleri’nde ilk çıkışını yaptı Alaphilippe. Ve bisiklet dünyasının en ünlü yokuşlarından Mur de Huy’de ilk kez kazanmaya çok yaklaştı. Ancak hem o yarışta hem de akabindeki Liege-Bastogne-Liege’de karşısına Alejandro Valverde çıktı. Yine de bisiklet dünyasına adını duyurmuştu artık Loulou. Üstelik o sezon hem takımını hem rakiplerini şaşırtmaya devam etti. Zorlu yokuşlarıyla bilinen ve önemli şampiyonların çıktığı Kaliforniya Turu’nda kariyerinin ilk büyük etap zaferini yaşadı. Böylece yokuşları da iyi çıkabildiğini gösterdi.

İmkansız Görev

Fransızlar için bütün yarışlar bir yana, Tour de France bir yanadır. Aslında sadece Fransızlar değil, tüm dünya (Belki İtalyanlar hariç!) ana yemek olarak Le Tour’u görür. Ve senelerdir Fransızlar yana yakıla yeni bir Tour de France şampiyonu arıyorlar. Haksız da değiller. Son olarak büyük şampiyon Bernard Hinault sarı mayoyu kazandığında takvim yaprakları 1985 yazını gösteriyordu. O günden bu yana pek çok isim geldi geçti. Yakın dönemde de Thibaut Pinot ve Romain Bardet en fazla umut besledikleri isimlerdi belki. Ama bu isimler asla beklentileri karşılamadı. En azından şimdilik. Sarı mayoya en fazla yaklaşan isimse pek de beklenmedik biçimde Alaphilippe oldu.

Her Fransız gibi Alaphilippe için de en önemli yarış TdF. Ancak muhtemelen Loulou bile sarı mayo için kendisini bir numaralı aday görmüyordur. Tur’u kazanmak için üç hafta boyunca zorlu yokuşlarda zaman kaybetmemek, zamana karşı yarışlarında da rakiplerden daha hızlı olmak gerekir. Bunları yaparken, yanınızda sizi koruyup kollayacak kuvvetli de bir ekibiniz olmalıdır. Quick-Step kuvvetli bir ekip, doğru ama uzmanlık alanı daha çok tek günlük klasikler ve sprintler olan bir ekip. Yokuş domestiği neredeyse hiç olmayan bir takım. Alaphilippe ise ne bir zamana karşı uzmanı ne de Alpler’i, Pireneler’i tek başına sırtlanıp çıkacak türde bir bisikletçi. Buna karşın 2019 yazı Fransızların çaresizce umut besledikleri bir yarışa sahne oldu. 19. Etaba kadar sarı mayoyu üzerinde taşımayı başardı Alaphilippe. Ta ki Alpler’de koşulan ve heyelan yüzünden tamamlanamayan etaba kadar. Yarışın kesilen noktasında alınan sürelere göre rakibinden geride kalan Alaphilippe o gün sarı rüyadan uyanmak zorunda kalmıştı. Yine de Fransızlar, onun yaşattığı heyecana müteşekkirdi.

letour.fr

Fransa Turu maceraları bir yana, esas Bahar Klasikleri’nde potansiyelini tam olarak ortaya koydu Alaphilippe. Onu İtalya topraklarında, Kuzey Avrupa’nın taşlı yollarında ya da Arden Klasikleri’nde zafer kovalarken görmeye alışkınız artık. Üstelik pandemi sebebiyle alt üst olmuş 2020 sezonunda Imola’da koşulan Dünya Yol Bisikleti Şampiyonası’nda ipi en önde göğüslerken seyrettik onu. Yine, 1997’den beri bu şampiyonluğa hasret Fransızlar için en azından bir açlığı gidermeyi başardı.

Öte yandan, 2020 yılı Alaphilippe için başka zorluklar da barındırıyordu. Çok sevdiği babasını kaybetmişti Haziran ayında. Bu kaybın üzerinden yaklaşık iki ay geçtikten sonra aldığı Fransa Turu etabının sonunda yaşadıkları, gurur, sevinç, hüzün gibi duyguların tamamını içeriyordu.

Dünya Şampiyonu olduktan sonra üzerine geçirdiği gökkuşağı mayosu ile çıktığı ilk yarışta, hem de Liege-Bastogne-Liege’de yarışı kazandım sanıp sevinmeye başlarken bitiş çizgisinde kaybetmesi, bu şoku atlatıp bir sonraki yarışa gelip bu sefer gerçekten kazanması, Ronde’de en ön grupta üç kişi kaldıktan sonra, yanından geçen motosikletle çarpışıp kaza yapması sonucu yarış dışı kalması ve tüm bunları olgunlukla karşılaması onun mütevazı kişiliğinin yansıması. En önemlisi her kazandığı yarıştan sonra tüm ekibe ve takım arkadaşlarına hakkını sonuna kadar teslim etmesi onu sevilen bir takım lideri yapıyor. Cesaretli yapısı, asla pes etmemesi, panache diye tabir edilen korkusuz ve atak sürüşünün dışında iki teker üzerinde olmadığı zamanlardaki sempatik tavrı ile pelotonun en sevilen şampiyonlarından biri Loulou.

archyde.com / Jo Alaphilippe oğlunu yarış günleri yalnız bırakmazdı.

Bu yıl Tour de France’a gelirken, Fransızların aklında yine bir “Acaba?” sorusu mevcut. Tur’un ilk haftası da Alaphilippe’in sarı mayoyu üzerine geçirmesine uygundu. Nitekim ilk etabı kazanarak bunu elde etti de. Ancak devamında sarı mayoyu van der Poel eline geçirdi. Yine de şimdiye kadar iyi bir TdF geçiriyor Quick-Step takımı ve Alaphilippe. Mark Cavendish eski günlerdeki gibi sprint etaplarını kazanırken, sprint trenine kaptanlık eden isim yine Alaphilippe oluyor. Cavendish’in bu müthiş dönüşünde en büyük pay sahiplerinden birisi bir Dünya Şampiyonu! Alaphilippe, bu yılki TdF boyunca yine en iyi bildiği şeyi yapacak. Yeri geldiğinde sahne ışıklarından kaçınıp takımı adına çalışacak, yeri geldiğindeyse günün kahramanı olacak. Şurası kesin ki, Loulou bunu istese de istemese de Fransızların sarı mayo umudu olmayı sürdürecek.

Kapak fotoğrafı: NICOLAS CREACH / LE TELEGRAMME. 26 Haziran 2021 Tour de France 2021 1. Etap Brest – Landerneau

Bir Cevap Yazın