Dünyanın en güzel bisiklet yarışı yaklaşık 2,5 yıllık aranın ardından geri dönüyor. Paris-Roubaix 2020’de pandemi sebebiyle iptal edilmiş, bu yıl da yine aynı nedenle ertelenmişti. Sonunda tekrar Kuzey Fransa topraklarına dönüyoruz. Philippe Gilbert’in 2019 zaferi hem dün gibi aklımızda hem de üzerinden on yıllar geçmiş gibi hissettiriyor.
1985 Paris-Roubaix’de Hollandalı bisikletçi Theo de Rooij yarışa umut vadeden bir pozisyonda devam ederken düşer ve kazanma şansını kaybeder. Yarış bittikten sonra Amerikan CBS kanalının muhabiri, çamur banyosundan çıkmış gibi görünen de Rooij’a mikrofon uzatır:
“Bu yarış bir saçmalık! Hayvan gibi çalışıyorsun; işemeye bile vaktin olmuyor, altını ıslatıyorsun. Çamur içinde yarışmaya çalışıyorsun, kayıp düşüyorsun… Bu yarış bir bok yığını.”
Paris-Roubaix’ye “Kuzeyin Cehennemi” denmesi boşa değil. De Rooij da aslında bu demeciyle kendi dönemindeki, kendinden önceki ve sonraki bütün yarışçıların hislerine tercüman oluyordu.
Roubaix’nin Ufak Tefek Taşları
Paris-Roubaix’nin “Kuzeyin Cehennemi” lakabını almasına sebep olan özelliklerinin başında tabii ki 30 adet taşlı sektörü geliyor. Aslında 257,7 km’lik yarışın 96,3’üncü kilometresindeki ilk taşlı sektöre kadar olan bölümü, bisikletçiler için adeta Kuzey Fransa’da bir kır gezisi havasında geçiyor. Fakat ilk sektöre yaklaştıkça pelotonda tansiyon öyle bir artıyor ki, televizyon başında bile bunu hissedebiliyorsunuz. 1987 Tour de France şampiyonu Stephen Roche pelotonun ilk sektöre girerken ne denli çetin bir mücadele içinde olduğunu; “Bu adamlar oraya ön sıralarda girmek için annelerini bile öldürebilirler” şeklinde ifade ediyor.
Paris-Roubaix, bisiklet takvimindeki tek taşlı klasik değil. Örneğin beş anıtsal klasikten bir diğeri Ronde van Vlaanderen’ın rotasında da taşlı yollar kritik önem taşıyor. Ancak Paris-Roubaix’nin taşlı yolları, Ronde’dekilerin aksine yarış dışında çok az kullanılıyor. Üzerinden yıl içinde çok az taşıt geçtiğinden, taşlar zemine tam olarak oturmuyor ve aralarındaki boşluklar kapanmıyor. Neyse ki yıl içinde hem yarış organizatörleri hem de Les Amis de Paris-Roubaix gibi gönüllü kuruluşlar taşların ve yolların bakımını üstleniyor. Daha açık şekilde ifade etmek gerekirse, bu yolların asfalt haline getirilmemesinin tek sebebi Paris-Roubaix.
Zorluk seviyesine göre iki ve beş yıldız arasında derecelendirilen taşlı sektörlerden üçü beş yıldızlı: Trouée d’Arenberg, Mons-en-Pévèle ve Carrefour de l’Arbre. Bunlardan Arenberg ve Carrefour de l’Arbre’a özel parantez açmak gerek.
Trouée d’Arenberg, zorluğunun yanında bir bisiklet yarışının geçtiği en güzel yollardan biri olmasıyla da ünlü. Ormanın içinden geçen yol, bir fantastik film sahnesini andırıyor. Bisiklet izlerken hiçbir şey, Arenberg’e yaklaşırken yaşanılan heyecana benzemiyor. Karanlık güzelliği bir tarafa, 2,3 km’lik sektör zorluğuyla yarışın gidişatını belirleyen en önemli noktalardan bir tanesi. Belki de tarihin en büyük bisikletçisi Eddy Merckx’in, artık çokça bilinen o sözünü tekrar hatırlamak gerekirse: “Paris-Roubaix’yi Arenberg’de kazanamazsınız, ama burada kaybedebilirsiniz.” Gerçekten de, yarışın bitimine 95 km kala geçildiği için, Arenberg’i ilk sıralarda geçmek yarışı kazanmak için yeterli değil; ancak gerekli. Geçmişte gördük ki, burada ciddi zaman kaybeden bir bisikletçinin yarışa tekrar tutunması neredeyse imkansız.
Trouée d’Arenberg kadar görkemli olmasa da en az onun kadar önemli olan diğer sektör ise yarışın bitimine 17 km kala geçilen 2,1 km uzunluğundaki Carrefour de l’Arbre. Finişe olan yakınlığı sebebiyle, Arenberg’in aksine burada yarışı kimin kazanacağını, her zaman olmasa da, anlayabilirsiniz. Öte yandan, iddialı bir konumda olan bir bisikletçi bile burada yaşayacağı bir sorunu telafi edemez.
Yağmurlar Yağsın Üzerime
Kuzeyin cehenneminden iki kez zaferle ayrılan 1980’lerin büyük klasikçisi Sean Kelly, “Yağmursuz bir Paris-Roubaix, gerçek bir Paris-Roubaix değildir. Hatta biraz kar da yağsın, çok önemli değil” diyerek yağmurun Paris-Roubaix’yi bir yarıştan bir efsaneye dönüştürdüğünü anlatır. Çamur içinde pedal çevirmeye çalışan bir bisikletçi, Paris-Roubaix deyince akla gelen ilk imgelerden biridir.
Ne yazık ki yağmurlu bir Paris-Roubaix çok uzun zamandır gerçekleşmiyor. Yarış, en son 2002 yılında gerçek anlamda yağmur altında koşulmuştu. Bu sporla ilgilenenler her sene Paris-Roubaix öncesi adeta yağmur duasına çıkar; ancak neredeyse yirmi senedir bu duaları gerçeğe dönüşmedi.
Yıllardır yaşanan hayal kırıklığı bu sene sona erecek gibi görünüyor. Hava tahminleri, yarış günü yağmur ihtimalinin bir hayli yüksek olduğunu gösteriyor. Hatta sadece yağmurun değil, çapraz rüzgarların ve kuyruk rüzgarlarının da yarışta faktör olması bekleniyor. Yani her zamankinden daha zor bir Paris-Roubaix bisikletçileri bekliyor. Daha zorlu koşullar, beraberinde daha büyük drama ve kaos getiriyor ve dolayısıyla daha yüksek izleme zevki anlamı taşıyor. Bisikletçilerin, bu konuda izleyicilerle aynı fikirde olmadığını sanırım tahmin edebilirsiniz.
Dün Seni Gördüm Rüyamda, Arnavut Kaldırımlı Taş Sokakta
Dış koşulların sonucu en fazla etkilediği sporlardan bisiklette tahmin yapmak veya favori göstermek her zaman risklidir. Hele Paris-Roubaix gibi dış koşulların daha da büyük etken olduğu bir yarışta “sürprizler” her zaman yaşanır. 2015’te John Degenkolb, 2016’da ise Matthew Hayman Paris-Roubaix’de her şeye hazırlıklı olmamız gerektiğini bize göstermişti. Yine de yarışta iddialı olması beklenen isimlere bir göz atalım.
Bu seneki edisyon, eski şampiyonların yanında yeni favorileri de barındırıyor. 2014 şampiyonu Hollandalı Niki Terpstra, 2015’te zafere ulaşan Alman John Degenkolb, 2017’nin kazananı Greg van Avermaet ve 2019’da ipi ilk sırada göğüsleyen Philippe Gilbert çok büyük şampiyonlar olsa da kariyerlerinin sonunda olan isimler. Yine de Hayman’ın 2016’da kazanırken 38 yaşında olduğunu unutmamak gerek. Bu isimlerin de tecrübeleri, en büyük yardımcıları olacak.
2018 şampiyonu Peter Sagan’ı ise ayrı bir kategoride değerlendirmek gerek. O da son iki senedir eski formundan uzak görünse de, Slovak bisikletçi katıldığı her yarışa heyecan katan bir süperstar. Spot ışıklarını artık genç rakiplerine kaptırdı, ama her zaman büyük bir tehdit ve muhteşem bir klasikçi. Üzerinde hedef tahtası olmadan yarışmak kendisine iyi gelebilir.
Trek Segafredo, bu sene Milano-San Remo’da zafere ulaşan Belçikalı Jasper Stuyven ve 2019 Dünya Şampiyonu Mads Pedersen’den umutlu.
Takım olarak en güçlü kadroya ise yine Deceuninck-Quick-Step sahip. Kadroda, bu senenin Ronde van Vlaanderen şampiyonu Danimarkalı Kasper Asgreen’i ilk sıraya yazmak gerekir ama 2015 ve 2017’de kürsünün ikinci basamağında yer alan Çek Zdenek Stybar ve Fransız Florian Senechal de geçtiğimiz hafta düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda son derece formda olduklarını gösterdi. 2019’un üçüncüsü Belçikalı Yves Lampaert dikkat edilmesi gereken diğer Quick-Step bisikletçisi.
Ve başroller. Jenerasyonlarının en yetenekli iki bisikletçisi Belçikalı Wout van Aert ve Hollandalı Mathieu van der Poel, rekabetlerine yeni bir sayfa eklemek için Paris-Roubaix’de olacak. İki isimden Wout van Aert, ülkesinde düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda istediği zafere ulaşamasa da, hem Paris-Roubaix tecrübesi olarak hem de form durumu olarak rakibinden bir adım önde görünüyor. Roubaix Velodromu’nda sprint finişine kalacak bir senaryoda da Belçikalı bisikletçi bütün rakiplerine karşı avantajlı olacak.
Van der Poel ise Tokyo Olimpiyatları’ndaki kros bisikleti mücadelesinde yaptığı kazadan beri sırt ağrılarıyla mücadele ediyor. Hollandalı süper yetenek, henüz %100 olmadığını, ancak artık bisiklet üzerinde rahatsızlık hissetmediğini söylüyor. Yine de Paris-Roubaix’nin sarsıntılı yollarının sakatlığını nasıl etkileyeceği belirsiz. Bu dezavantajına rağmen, van der Poel gününde olduğunda baş edilmesi neredeyse imkansız bir isim. Van der Poel’un bir diğer dezavantajı, Paris-Roubaix’ye ilk kez katılacak olması. 1966’da Felice Gimondi’den beri hiçbir bisikletçi, Kuzeyin Cehennemi’ndeki ilk yarışında şampiyonluğa ulaşamadı.
Paris-Roubaix bisikletçiler için bir cehennemden farksız olabilir. Acı çekerler, belki küfür ederler; ancak aynı zamanda bu bir kutsal görev, adeta bir hac vazifesidir. Ne kadar acı çekerlerse, ruhani olarak o kadar tatmin olurlar sanki. Öyle olmasaydı, de Rooij yarışla ilgili bu kadar ağır konuştuktan sonra, CBS muhabirinin “Yani bu yarışa bir daha katılmayacak mısın?” şeklinde sorduğu ikinci soruya şöyle cevap verir miydi?
“Tabii ki katılacağım, bu dünyanın en güzel yarışı.”
Kapak Görseli: twitter.com/paris_roubaix