Tarih: 26.12.2020 Yazar: Anıl Kantemir Yorumlar: 0

Maratonun zafer turunu koşmak ve şampiyonluğa ulaşmak için Wembley’e adımını attığında yarışın lideriydi. Sonrası ise bambaşka bir hikâyeye dönüşmüştü. Kuşkusuz hayatında hiç maraton koşmayan bir atletin 1948 Londra Olimpiyatları’ndaki şaşırtıcı hikâyesi, daha güzel bir sonla bitmeyi hak etmişti.

Yarışın son kilometresine girdiğinde yorgunluk tüm bedenini esir almıştı Dorando Pietri’nin. Öyle ki bir ara yönünü kaybetmiş, yetkililerin uyarısıyla tekrar bitiş çizgisine doğru koşusunu sürdürmüştü. Yarışın boyu kısaldıkça onun için mücadele bitmeyen bir ıstıraba dönüşüyordu. O yıl, Kraliçe Alexandra’nın oturacağı Kraliyet Locası’nın önünde yarışın bitirilmesi için, 42 kilometrelik maraton mesafesine 195 metre daha eklenmişti. Sonraki dönemde bu 42 kilomete 195 metre resmi maraton mesafesi olacaktı.

İşte o yeni eklenen metreler Pietri için bitmek bilmiyordu. Vücudu kasılmalara daha fazla direnemedi ve İtalyan atlet son metrelerde kendini yerde buldu. Ayağa kalkıyor ama birkaç adımın ardından yeniden düşüyordu. Sonunda görevlilerin yardımıyla bitiş çizgisini en önde geçmeyi başarmıştı Pietri. Sedyeye alınarak hastaneye götürülmesi ise çok zaman almamıştı.

1908 Londra Olimpiyatları’nın bu epik maraton finali, Pietri’nin görevlilerden yardım alması nedeniyle diskalifiye ile sonuçlansa da binlerce seyirci önündeki büyük çabası hafızalardan asla silinmemişti.

Dorando Pietri son metrelerde görevlilerden yardım alırken
Kaynak: commons.wikimedia.org

Londra’daki bu unutulmaz mücadelenin sonrasında herhalde kimse 40 yıl sonra bu şehrin yeniden akılalmaz bir maraton finaline ev sahipliği yapacağını hayal etmemişti. Ama 1948 Olimpiyatları’nda adeta tarih tekerrür edecekti. Tıpkı 40 yıl önceki gibi Londra’da pek sık görülmeyen sıcak ve bunaltıcı bir havada koşulmuştu maraton yarışı. Şartlar atletler için pek elverişli değildi ama destansı bir gün için havanın durumu güçlü işaretler vermişti. Bu kez sahne sırası Belçikalı bir atlette olacaktı.

Étienne Gailly, ömrünün en verimli yıllarını savaşarak geçirmişti. Bu bitmek bilmeyen harp hali, onun hayatını bir savaş meydanına çevirmişti. Hikâye, önceleri ülkesini işgalcilerden koruyan bir asker olmayı seçmesiyle başlamıştı. Sonraları ise Olimpiyatlarda daha önce hiç koşmadığı bir branşta madalya için savaşarak sürmüştü. Oyunların üstünden kısa bir süre geçmişti ki kendini Kore Savaşı’nda bulmuştu.

İşte bu şekilde, çocuk sayılabilecek yaşlarda koşarak ve başarılar kazanarak inşa etmeye çalıştığı kariyeri bambaşka bir şekil almıştı.

İlk Savaşı

1940 senesine girildiğinde Avrupa’daki savaş rüzgarları artık büyük bir fırtınaya dönüşmüştü. Çok geçmeden Belçika da Naziler tarafından aynı yıl işgal edilmişti. İşgal yılları Gailly ailesi için de oldukça yıpratıcı geçmişti. Étienne’nin çok sevdiği büyükbabası muhalif olduğu gerekçesiyle Alman yetkililerce tutuklanmış ve dört yıl süren bir esaret yaşamıştı. Nazilerin insanlık dışı faaliyetleri dilden dile dolaşırken bir de ailesinde yaşanan bu durum Étienne Gailly’i azılı bir Nazi düşmanı yapmıştı. İşgalin üç sene sonrası, durdurulan hukuk eğitimini ve atletizm kariyerini ardında bırakarak ülkeden ayrılmıştı genç Belçikalı.

1943 yılındaki bu ayrılık aslında daha güçlü bir geri dönüş için atılan ilk adımdı. Önce Fransa’ya ardından İngiltere’ye geçtiğinde aklında ülkesinin kurtuluşuna yardımcı olmaktan başka bir şey yoktu. Hızla Belçika’nın İngiltere’de bulunan Hava Kuvvetleri’ne bağlı Paraşütçü Birliği’ne katılmıştı. Burada hem paraşüt eğitimi almış hem de Londra’nın ünlü atletizm kulübü Belgrave Harriers’da uzun mesafe koşuları yapmıştı. Aslında onun için koşmak küçüklüğünden beri büyük bir tutkuydu. Üstelik, İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası antrenörlüğünü yapan Marcel Alavoine’e göre çelik gibi dayanıklı bir atletti.

Étienne Gailly ordudayken
Kaynak: soycobarde.com

Takvim yaprakları 1944 yılının Ağustos ayını gösterdiğinde Étienne Gailly, Paraşütçü Birliği’yle kurtuluş mücadelesi için ülkesine dönmüştü. Belçika kuvvetleri çok geçmeden birçok Avrupa ülkesi gibi Nazi hakimiyetine son vermişti. Yine de Nazi güçlerinin geride bıraktığı yıkım tüyler ürperticiydi.

Genç Belçikalı savaşın psikolojik etkilerinden arınmak için düzenli koşulara geri dönmüştü. Aslında 5000 ve 10000 koşularında daha sık yer almıştı ancak amacı 1924 Paris Olimpiyatları’na katılan antrenörü Marcel Alavoine gibi Olimpiyatlarda maraton koşmaktı. Ne var ki haftada toplam 60 kilometre koşabiliyordu ve bu antrenman düzeniyle maratonda derece yapmak kolay değildi.

1948 yılına gelindiğinde savaş yüzünden iki dönem iptal edilen Olimpiyatlar için artık geri dönüş vakti gelmişti. 40 yıl aradan sonra yeniden Londra’nın ev sahipliği yapacağı organizasyonun maraton listesinde bulunan ve daha önce hiç resmi olarak maraton koşmamış Belçikalı bir atletin ise epik bir finale imza atacağını kuşkusuz kimse tahmin etmemişti.

İkinci Savaşı

Savaşın yıkıcı etkisi 1948 yılında Londra’da düzenlenen Olimpiyatları adeta bir yokluk oyununa çevirmişti. Yiyecek sıkıntısı ve konaklama problemleri ilk bakışta göze çarpan sorunlardı. Savaşın kaybeden ülkeleri Almanya ve Japonya oyunlara davet edilmezken, Olimpiyatlara gelmeyi reddeden Sovyetler Birliği tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Ülkenin lideri Stalin’e göre o dönem Sovyet sporcuların batının sporcularıyla rekabet edecek yeterliliği yoktu ve aynı sahneyi paylaşıp olası mağlubiyetlere tanıklık etmek Stalin’in uykularını kaçırıyordu. Bu belki de yeni bir savaşın yani fazlasıyla psikolojik “Soğuk Savaş’ın” ilk belirtileriydi.

Olimpiyatlara 1940 ve 1944 yıllarında ara verildiğinden spora özlem had safhadaydı. Birçok atlet cephede de yer aldığından katılımcılardan bazılarının sporcu mu asker mi olduklarını ayırt etmenin zor olduğu yıllardı. Étienne Gailly de İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte asker olmuştu. Ancak Londra’ya, savaş yıllarında dahi vazgeçmediği koşu sevdasını bir altın madalyayla taçlandırmaya gelmişti. Harabeye dönen vatanı kurtulduktan sonra, daha o yıllardan ülkesine bir Olimpiyat madalyası armağan edeceğine dair kendi kendine söz vermişti Belçikalı atlet. Ne var ki, maraton bu hedef için doğru bir seçim olmayabilirdi. Zira ne Gailly’nin maraton tecrübesi vardı ne de yarışta zayıf atletler yarışıyordu. Favoriler arasında 1947 Boston Maratonu’nu kazanan ve dünya rekortmeni apoleti taşıyan Güney Koreli Sohn Kee-Chung, yine bir başka yetenekli Güney Koreli atlet Choi Yun Chil, Fin atlet Viljo Heino ve Britanya’dan Jack Holden vardı.

Gailly Wembley Stadyumu girişine yaklaşırken
Kaynak: pinterest.com.au

Atletizmde pek çok mesafe yarışında olduğu gibi güçlü bir stratejinizle birlikte bunu uygulayacak mental ve fiziksel dayanıklılığınız olmalıydı. Gailly de koçu Marcel Alavoin ile belirli bir hedef süre üzerinde kafa yormuş, hangi kilometreyi kaç dakikada geçerse altın madalyaya ulaşacağını hesaplamıştı. Özetle ikili, Gailly’nin yarışı 2:30:00 ve altında bir dereceyle bitirirse Olimpiyat şampiyonu olabileceğini düşünmüştü.

Maraton yarışları o yıllarda öğlen saatlerinde başlıyordu. Bu da sporcuların aynı zamanda sıcakla baş edeceği anlamına geliyordu. 7 Ağustos 1944 günü 21 ülkeden 41 sporcunun katılımıyla maraton yarışı Wembley’de start aldığında, Londra’da bunaltıcı bir sıcak ve yüksek nem vardı. Adeta 40 yıl önce Doranda Pietri’nin epik finaline sahne olan yarış kadar sıcak bir gündü.

Yarışın temposu sıcağında etkisiyle beklenenden düşük başlamıştı. Gailly o günleri, “Beklentimin aksine yarışın ilk bölümü çok yavaş geçmişti. Planım dahilinde koşuyordum ve kendimi bir anda lider buldum.” diyerek hatırlamıştı. Çok uzun süre yarışı önde götürmüştü Belçikalı atlet. Öyle ki, yarışın 25.kilometresinde ikinci sırada yer alan Arjantinli Eusebio Guinez ile arasındaki farkı 41 saniyeye kadar çıkarmıştı. Gailly sonraları, yarış boyu favori atletlerin kendisini ne zaman zorlayacağını ve geçeceğini düşündüğünü itiraf etmişti. Aslında korkusu bu düşüncelerinin hemen sonrasında gerçeğe dönüşmüştü. Güney Koreli Choi Yun Chil büyük bir süratle yanında geçerken Etinne Gailly, o an hissettiklerini yıllar sonra şu sözlerle dile getirmişti.

“Choi yanımdan geçerken tempomu tamamen kaybettiğimi düşünmüştüm. Ona cevap verememiştim ya da o gerçekten sıra dışı bir hızla koşuyordu.”

Yarışın son dört kilometresine girilirken Choi’nin olması gerektiğinde fazla bir tempo yaptığı ortaya çıkmış, Güney Koreli atlet yarışı bırakmıştı. Ancak bu süre zarfında Britanya’dan Tom Richards ve Arjantinli Delfo Cabrera da Étienne Gailly’i geçmişti. Yine de Belçikalı atlet henüz tam anlamıyla tükenmemişti. Tekrar ritmini bulmuş son iki kilometreye girerken yeniden liderliği ele almıştı. Artık oldukça rahat bir tempoda götürüyordu yarışı Belçikalı atlet ve gücünün biteceğine dair hiç bir emare yoktu. Ancak ne olduysa stada girdiği anda oldu. Wembley’e adımını attığında sarhoş bir sürücü tarafından kullanılan bir araba gibi kontrolsüz görünüyor, pistte adımlarını atmıyor adeta sürüyordu. Kısa süre sonra tünelin ucunda Delfo Cabrera görünmüştü. Kendinden emin, son derece doğru bir koşu formuyla Gailly’nin yanından geçip gitmişti Arjantinli. Gailly arkasına bakmaya devam etti. Adeta beni acaba daha kaç kişi geçecek bakışlarıydı bunlar. Sonra Tom Richards göründü gerilerden. Büyük bir tribün desteğiyle Britanyalı savaş gazisi ikinci sırayı almıştı. Artık ufukta Gailly’i geçecek bir atlet görünmüyordu. Bir ara yürüyerek de olsa bitişi çizgisini 2:35:34’lük derecesiyle üçüncü sırada geçmeyi başarmıştı Gailly ve Belçika’ya ilk maraton madalyasını kazandırmıştı.

1948 Londra Olimpiyatları maraton özeti

Londra’da düzenlenen ikinci Olimpiyatta da maraton epik bir sonla bitmişti. Sporcular madalya töreni için davet edildiğinde podyuma sadece iki sporcu çıkmıştı. Gailly onların arasında yoktu zira yarışın tamamlanmasıyla birlikte tıpkı 1908 Londra Olimpiyatları’nda Doranda Pietri’nin yaşadığı gibi o da sedyeyle hastaneye götürülmüştü.

Delfo Cabrera ve Tom Richards madalya töreninde
Kaynak: marathoninfo.free.fr

1948 Londra Olimpiyatları, Gailly’nin ilk ve son oyunları olmuştu. Sonrasında bu kez Asya’da bir savaşın içinde yer alacaktı ve o savaştan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Son Savaşı

Maraton finalini koştuğunda henüz 26 yaşındaydı. Pek çok kişi onu en az iki olimpiyatta daha izlemeyi hayal etmişti. Ne var ki, 1948 Londra Olimpiyatları sonrası Étienne Gailly orduya geri dönmeyi seçmişti. Spor kariyerine devam etse belki de 1952 Helsinki Olimpiyatları’nda Belçika’ya bir altın madalya getirebilirdi ancak o gönüllü olarak 1950 yılında patlak veren Kore Savaşı’na katılmayı tercih etmişti.

Kore Savaşı, Gailly ailesinde derin izler bırakacaktı. Kardeşi Pierre ile Güney Kore’ye destek vermek için kurulan Belçika Birleşmiş Milletler Komutanlığı altında savaşta yer almıştı Etinne Gailly. Savaş bittiğinde Pierre hayatını kaybetmiş Étienne ise bir mayına basarak ayağından ciddi şekilde yaralanmıştı.

1955 yılında ülkesine döndüğünde bir bira şirketinde temsilci olarak çalıştı ve ayağında oluşan kalıcı hasar nedeniyle bir daha asla büyük bir organizasyonda koşamadı.

Büyükannesi ve büyükbabasını ziyaretinden dönüşü sırasında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybettiğinde henüz 48 yaşındaydı.

Wembley’de sahnelenmiş büyük maraton gösterisinin baş aktörüydü Étienne Gailly. İki savaş arasına sıkıştırdığı Olimpiyat madalyası ise destansı bir sonla biten büyük bir emek ve çabanın ürünü olarak hafızalardan asla çıkmadı.

Kapak: hertsmemories.org.uk

Bir Cevap Yazın