Tarih: 12.03.2021 Yazar: Barış Korkmaz Yorumlar: 0

Şehrin Takımı’nın üçüncü konuğu Bursaspor! Bursaspor taraftarları İbrahim Başol, Sanem Vatansever, Gizem Nur Kale ve Çağlar Ergin sorularımızı yanıtladı.

  • Ülkemizde malum herkes şehrinin takımını desteklemiyor. Bursasporlu olma hikayenizi bizimle paylaşır mısınız?

İbrahim Başol: Çok küçük yaşlarda aile içi ve yakın çevrede iletişimde bulunduğumuz insanların büyük bir bölümünün Bursasporlu olması nedeniyle ikinci bir takımın adını dahi duymadan Bursaspor’a gönül verdim ve yıllar geçtikçe Bursasporlu olmanın sadece bir takımı tutmak değil, koca bir şehrin belki de en büyük markasına aidiyet duygusuyla sımsıkı bağlı olmanın belki en önemli göstergesi olduğunu fark ettim.

Sanem Vatansever: Benim hikayem aslında şehrinin takımını destekleyen ve savunan çoğu insanla hemen hemen aynı diyebilirim. “Babadan evlada bir miras” olarak kısaca tanımlayabilirim. Detaya girecek olursam; kendimi bildim bileli bizim evin bir köşesinde Bursaspor atkısı asılı dururdu, evin bir aksesuarı gibiydi. Tabii bunun ne anlama geldiğini anlamam biraz zaman almıştı. Farkına vardığım zaman babamla birlikte Bursaspor maçları izlemeye başladım. Bu, zamanla Bursaspor maçlarına gitmeme ve Bursaspor taraftarı olmama sebebiyet verdi. Ayrıca, çevremdeki herkes Bursasporluydu. Bildiğim, tanıdığım herkes Bursaspor taraftarıydı. Bu da Bursasporlu olmamda önemli ve etkin bir rol oynadı. Bir de kız çocuğu olarak bunun savaş kısmı var. Kime “Bursaspor taraftarıyım” desem, “Kızlar hiç futbol takımı tutar mı?” karşılığını alıyordum. Ve “Evet” cevabını vererek bunu bir inat savaşı haline dönüştürdüm. Bu inat beni daha keskin bir Bursaspor taraftarı olmaya itti.  İyi ki Bursasporluyum, iyi ki kendi şehrimin takımını destekliyorum. Ve bununla gurur duyuyorum.

Gizem Nur Kale: Benim biraz garip aslında. Ailemizde kimse futbolla ilgilenmiyordu. Babamın bile futbolla ilişkisi milli takım maçlarından ibaretti. Ama mahallemizde formaları çekip maça gidenler olurdu. İnternetten de kendi kendime sürekli Bursaspor tribününün videolarını izlerdim. O dönem çocuk yaşımda amcama yalvardım “Ne olur beni maçlara götür, babam götürmüyor”  diye. Gidiş o gidiş, Galatasaraylı amcam Bursasporlu oldu. Sonra da her iç saha maçında yerimizi aldık zaten.

Çağlar Ergin: Babadan Bursasporluluk benim durumum. Altı yaşında ilk maçıma abim ve babam götürdü. O gün bugündür her hafta çoğu zaman fiilen, şu an pandemi yüzünden ekran başında ama sürekli  kalben o maça gidiyorum. Ölene kadar da böyle devam edecek belli ki.

  • Bursaspor’un çok tutkulu bir taraftarı olduğunu biliyoruz. Pandeminin olmadığı bir hayatta Bursaspor taraftarları olarak maç günü neler yapıyorsunuz? Diğer günlerde Bursaspor’a dair faaliyetleriniz var mı?

İbrahim Başol: Maalesef pandemi ile birlikte futbolun belki de en çekilmez tarafını, yani tribündeki boşlukları çok daha iyi gördük. Taraftar ve tribün futbolun seyir zevkini yüzde yüzden fazla artıran en büyük faktör bence. Şu anda maç günleri eski günlere göre son derece düşük ve keyifsiz geçiyor ama arada sırada üç-beş kişilik çekirdek arkadaş grubuyla maç seyrediyoruz. Ancak Bursaspor’un içinde bulunduğu durum nedeniyle bundan da zevk aldığımız söylenemez. Bunun dışında pandemi nedeniyle bir araya gelemediğimiz arkadaşlarla oluşturduğumuz platform-Kahvehane*-üzerinden biri maç günü olmak üzere, en az iki gün Bursaspor konuşup yayın yapıyoruz. Amatörce başlamasına rağmen oldukça yüksek etkileşim aldığı için pandemi sonrası da devam edecek gibi görünüyor. Bunların dışında Bursaspor ile ilgili olarak aktif bir organizasyon içinde değilim.

Sanem Vatansever: Maç günü dediğimiz bizim için maçın oynanacağı gün değil, ondan birkaç gün önce mağlubiyet/galibiyet istatistikleriyle başlayan günlerin toplamı aslında. Maça doğru yaklaşılan günlerde bu istatistikler yerini heyecana, galibiyet inanç ve ateşine bırakırdı. Maçın oynanacağı gün illa taraftarın toplandığı alanlar vardır. Orada toplanılır; besteler, eğlenceler yapılırdı. Sonra hep beraber maça girilirdi. Benim için de daha sabahtan hazırlık aşaması “bugün için acaba hangi formayı giysem ya da forma giysem mi veya hangi atkıyı taksam?” sorularıyla başlardı. Sonra maça kim veya kimlerle girilecekse bir buluşma ayarlardık, maç öncesi Bursaspor üzerine konuşurduk ve besteler söyleyerek maça girerdik. Bu artık rutin bir maç günü programıdır.

Gizem Nur Kale: Son yıllarda şahsi olarak Passolig’i protesto ettiğim için futbol maçlarından ziyade basketbol maçlarına gidiyordum. Haliyle girdiğim son futbol maçı Atatürk Stadı’ndaydı. O günlerden birine tanık olsaydınız şehir takımı tutmanın tüm güzelliklerini görürdünüz. Şehir maç günü Bursasporla nefes alırdı. Basketbol için de rutin haline getirdiğimiz bir maç günü programı var. Heyecanla kalkılır, öğlen vakti kulaklığı takıp moda girerek salonun karşısındaki publardan birine gidilir, orada dostlarla buluşulur. Zaten o gün o çevrede olan hemen herkes birbirini tanır. Maç saati yaklaştıkça çevreye yeşil-beyaz formalı insanlar akın eder, bir yerlerden beste sesleri gelmeye başlar. Yavaştan maça geçilir. Maç kazanılırsa keyfe maçtan sonra kaldığı yerden devam edilir. Bu basit rutini o kadar özledik ki.

Çağlar Ergin: Totem olayına çok inanırım ben. Belli dönemlerde farklı farklı totemler uyguladım. Eminim birçok taraftar da bunu yapıyor. Hatta, olduğundan değil de, şampiyonluk sezonu bizi o totemler şampiyonluk yolunda tuttu diye avuturum kendimi. Bursaspor eski Atatürk Stadyumu döneminde çok samimi bir ortama sahipti. Maçtan önce Altıparmak’tan aşağı sallanır, stadyumun çevresinde maç kritiği yapılır, maça öyle girilirdi. O birlik beraberlik insanı bağlı tutuyordu. Bugün bu konuda biraz yıprandık.

  • Şampiyonluğu dışarıda tutarsak, Bursaspor taraftarı olarak en unutulmaz anınız nedir?

İbrahim Başol: O kadar çok unutulmaz anım var ki saymakla bitmez ancak 2003 yılında Sakarya’da küme düştüğümüz günü ve tabii ki 16 Mayıs 2010’da şampiyonluğun geldiği o Beşiktaş maçı sonrasını asla unutamam. Belki de en çok üzüldüğüm ve en çok sevindiğim anlar da bunlar olabilir.

Sanem Vatansever: Birçok maça gittim; farklı farklı yenilgiler, galibiyetler, olaylar gördüm ve doğal olarak birçok anı biriktirdim ama “en unutamadıklarım” listesinin birinci sırasında kesinlikle kadın ve çocuk taraftarların gittiği o ilk maç gelir. Galatasaray’a karşı oynadığımız oldukça gergin maça tribünler resmen damga vurmuştu. O dönem Sercan Yıldırım da Galatasaray’a transfer olmuş ve transferden sonra ilk kez Bursa’ya gelip maça çıkmıştı. O yüzden normal halinden çok daha gergin bir maç olmuştu. Kadın taraftarların oluşturduğu baskı Bursaspor’un 1-0 kazanmasına sebep oldu. Ve hatta bu baskıdan sonra Fatih Terim eldivenlerini çıkarıp sertçe yere fırlatmıştı. Bu olayı hiç unutamıyorum ve her hatırladığımda da kahkahalara boğuluyorum. Bu gergin tribün hali o zaman ülke gündemine bile girmişti. Kesinlikle o tribünde yer alıp buna şahit olduğum için çok farklı hissediyorum ve unutamıyorum.

Gizem Nur Kale: Bir dönem taraftar ceza alınca sadece kadın ve çocukların maça alınması gibi bir uygulama vardı. Bizim taraftar da küfür ettiği için ceza almıştı. Sonraki maça kız arkadaşlarımızla annelerimizi yanımıza alıp gitmiştik. 20.000 Bursasporlu kadını bir arada görünce inanılmaz duygulanmıştım. Çünkü şunu fark etmiştim: Aslında gerçekten bu kadar kadın tribünlerde Bursaspor için mücadele etmek isterken toplumsal roller ya da üzülerek söylüyorum ki kendini güvende hissetmemeleri sebebiyle buradan uzak kalmış. Hepsinin gözlerinde inanılmaz bir coşku ve aşk vardı. Ama asıl olay şu: TFF seyircisiz oynatmak yerine kadınları maça davet ederek şunu demek istiyordu “Ha boş tribüne oynamışsınız ha kadınlara, bir şey farketmez.” Fakat o hafta maça giden kadınlar tüm şehirde seslerini yankılatan bir tribün yaptılar, üstüne bir de toplu halde küfür ederek bir hafta daha kulübü cezaya soktular. Hatta o dönemki teknik direktörümüz Daum ona küfrettiğimiz için bu şehrin kadınlarının ve çocuklarının psikolojik ve pedagojik tedavi görmesi lazım demişti. Cümle aleme “kadın taraftar” diye bir kavramın aslında olmadığını, kadın erkek fark etmeksizin bu şehirdeki herkesin “Teksaslı” olduğunu öğretmek işte budur.

Çağlar Ergin: Belli başlı maçlar ve sezonlar var. Ben taraftar olarak maç bazında düşününce Twente serisi, Manchester United deplasmanı ve garip gelecektir ama Batalla’nın yağmurlu bir Bursa  akşamında Mersin İdman Yurdu karşısında son dakika attığı golle gelen galibiyeti unutamıyorum. Sezon sezon bakınca da Şenol Güneş teknik direktörlüğünde geçen sezon ve Mustafa Er yönetiminde kendi öz evlatlarımız ile mücadele ettiğimiz bu sezon unutulmayacaktır.

  • 16 Mayıs 2010’a gidelim. Trabzonspor futbol tarihimizde benzer bir hikaye yazmıştı ancak dönemin koşulları da düşünülünce Bursaspor’un da bir devrim yaptığını söyleyebiliriz. O güne nasıl gelindi ve o gün yaşadıklarınızı nasıl hatırlıyorsunuz?

İbrahim Başol: Bahsettiğim gibi belki de tarihimizin en mutlu anıydı ama öyle bir çok kişinin dediği gibi Trabzonspor’un sayesinde falan elde edilmiş bir şampiyonluk değildi. Takımların sahaya çıkan kadrolarına etki eden birçok faktör var ve bunların sahadaki başarıya oranı çoğu kez birbirine benzer. Özellikle bizim gibi şehir takımları için başkan, yönetim, teknik direktör, kadro yapısı, mali durum, taraftar, yerel medya, kurumsal yapı gibi birçok faktör bir araya geldiği için başarı da bununla birlikte gelmiş oldu. En başta sezonun bitimine çok fazla süre varken taraftarın inanmışlığı, başkan rahmetli İbrahim Yazıcı’nın süreç yönetimi, Ertuğrul Sağlam’ın soğukkanlı yapısı, futbolcu grubunda kariyerli, ahlaklı, lider, yetenekli ve genç futbolcuların eşit dağılımı ve kesinlikle tribünlerin takıma pozitif anlamda büyük güç vermesi; o sene yerel medya ve şehrin önemli dinamiklerinin de ortaya çıkmasıyla şampiyonluk da bir şekilde gelmiş oldu. Aslında böylesine büyük başarıları yaşamadığımız için oldukça yabancı bir duyguydu şampiyonluk bizim için. Maç sonu sevinmelerine, kupa başarılarına ve bunun gibi anlık duygu değişimlerine alışıktık ama şampiyonluk gerçekten çok farklı bir duyguymuş. Ağladım, sevindim, şükrettim… Bunun bir parçası olduğum için gurur duydum ve hala guru duyuyorum. Allah inşallah o günleri bize tekrar gösterir.

Sanem Vatansever: Geniş bir ekonomiyle, süper transferlerle gelinmedi; doğruya doğru. Devrim… 16 Mayıs 2010 gününü yaşadıysak, inanarak ve mücadele ederek yaşadık. O güne gelinmeden önce Bursa kenti olarak büyük bir inanç kültürü oluştu. Kentin hangi sokağına girseniz, hangi köşesinden geçseniz illa Bursaspor bayraklarını görürdünüz. Bursaspor bayrağının dalgalanmadığı tek bir sokak/cadde yoktu o zaman. Hatta okul binalarında bile Bursaspor bayrakları asılıydı. İşe, okula, gezmeye giden herkesin üstünde de Bursaspor forması veya atkısı vardı. Bu inanç kültürünün etkisiyle herkes Bursaspor’u daha mücadeleci ve güçlü olarak hatırladı. Bahsettiğim bu kültür, Bursaspor’a şunu söylüyordu: “Ya şampiyon olacaksın, ya şampiyon olacaksın!” Tabii bu zamanla takıma yansıdı ve herkes inançlı ve mücadeleci ruh haline bürünerek o devrimin yaşanılmasına sebep oldu. O devrim inanarak geldi. O güne gelecek olursam eğer; hiçbir şey hatırlamıyorum desem yeridir. Az çok hatırladığım; o gün nasıl hazırlandığımız, neler düşündüğümüz ve “Şampiyon olduk” diyerek şehir merkezinde koşturmalarımız, anlık yaşadığımız kalp krizleri… 16 Mayıs 2010 gününe dair aklımda parça parça görüntüler var sadece.

Gizem Nur Kale: Yaşım itibariyle o dönem olan bitenin çok farkında değildim açıkçası. Tek farkettiğim o sezon şehirde yeşil beyaz olmayan tek bir sokak yoktu. Takım ona inananların sırtında yükseliyordu adeta. Şampiyonluk günü statta yer bulamadık. Tophane’den stadı görmeye çalışıyorduk. Bir yandan radyodan Fenerbahçe maçını dinliyorduk. Son dakikalar şehirde tam bir ölüm sessizliği… On binlerce insan var ama kimse konuşmuyor, herkes Fenerbahçe maçına kilitlenmiş durumda. Sonra o ölüm sessizliğini birden bir haykırış yırttı. Top sesleri, çığlık sesleri, her şey birbirine karıştı. Hala yazarken tüylerim diken diken oluyor. Istemsizce birden yere çöküp ağlamaya başlamıştım. Birisi darbuka getirmiş onu çalmaya başladı, ben yanında yere oturmuş ağlıyorum. Saatlerce ağladım, yani küme düşünce bu kadar ağlamamışımdır. Sabaha kadar binlerce insan şehri turlayıp besteler söylemiştik. Sorsan o gece baktığım gökyüzündeki yıldızları bile hatırlıyorum ama o hissi kelimelerle anlatmak mümkün değil.

Çağlar Ergin: Bursaspor’un başarılı bir sezon geçireceği, şampiyonluk elbette değil ama Avrupa kupalarına katılma hakkı elde edebileceği sinerji bir önceki sezonun ortasında Ertuğrul Sağlam’ın teknik direktörlük görevine getirilmesi ile beraber aslında belliydi. Takım yarım sezon içinde oynadığı futbol ve yakaladığı hava ile gelecek sezon için herkeste merak uyandırıyordu. Şampiyonluk senesinin yaz transfer döneminde kadroya çok doğru isimler katıldı. Normalde dünya genelinde de böyledir, transfer başarı oranı %60 skalasına geldiği zaman başarılı sayarsınız kendinizi. O sezon Bursaspor bu oranların da üstünde bir transfer başarısı göstererek çok uyumlu bir kadro planlaması sağladı. Batalla, Ergic, Zapotocny gibi isimler bu sezon katıldı takıma. Onların yanında Ömer Erdoğan, İbrahim Öztürk, Ali Tandoğan, Ivankov, Mustafa Keçeli, Hüseyin Çimşir gibi tecrübeli oyuncular ile beraber alt yapıdan çıkan ve genç yaşta transfer edilen Ozan İpek, Sercan Yıldırım, Volkan Şen gibi isimlerle hem camia hem saha içi enerjisi müthiş tuttu. Son hafta Beşiktaş ile içeride oynadığımız maça giderken herkes çok mutluydu. Taraftar pankart bile açtı bununla ilgili. “Öyle mutluyduk ki bu sene şampiyonluğun canı cehenneme” şeklinde. O mutluluk, o gurur ve istek o gün futbol şansını Bursaspor’un yanında tuttu. İşin sonunda da aslında sezon boyunca gösterdiği performans ile şampiyonluğu hak eden de bizdik zaten. Ben 18 yaşındaydım o sene. Şampiyon olduk ve ertesi sabaha kadar geçen süreçte inanın sevinçten, göz yaşından başka bir şey hatırlamıyorum. Kendimizi kaybettik.

  • İbrahim Yazıcı, Ertuğrul Sağlam ve Pablo Martin Batalla. Bu üç ismin sizde yarattığı çağrışımları paylaşabilir misiniz?

İbrahim Başol: Rahmetli İbrahim Yazıcı’nın başkanlık yaptığı her iki dönemi de yaşadım. İlk döneminde de yanılmıyorsam 1989 yılında amatör kümeden gelen ikinci Bursaspor takımı da o zamanlar 1. Lig adıyla oynanan Süper Lig’e yükselme başarısı göstermişti ancak federasyon aynı ligde aynı anda iki ayrı takım bulunamayacağı üzerine bir kural getirdiği için arkamızdan ikinci sıradaki takımı lige çıkartmışlar ve Bursaspor gençlerinin büyük başarısı maalesef tarihe karışmıştı. Şampiyonluk dönemi ise geçmişten gelen mali sıkıntıları kendine has üslubuyla takıma hissettirmeden yöneten büyük Başkan İbrahim Yazıcı bence o günlerin yani şampiyonluğun en büyük mimarıdır. Bunu sonradan kulüp yönetimine talip olanlardan ve seçilenlerden çok daha iyi anlıyoruz. Hataları elbette vardı ama böylesine mütevazı bir kadro ile bu başarıya gideceğini herkese o günlerde çok net hissettirmişti.

Ertuğrul Sağlam ise Beşiktaş’ta haksız bir şekilde görevine son verildikten sonra şampiyonluk öncesi devre arası geldiği Bursaspor’da sürekli yükselen bir ivme ile şampiyonluğa uzandı. İkinci Bursaspor dönemi de dahil olmak üzere tartışılmaktan hiçbir zaman kurtulamadı ancak özellikle şampiyonluk dönemi saha içi yönetimi ve taraftarlarla barışık yapısı nedeniyle belki de bizim için olduğu kadar Ertuğrul Sağlam için de tekrarlanması zor bir başarı gelmiş oldu.

Pablo… Üzerine her şeyin söylenebileceği muhteşem insan, muhteşem kaptan ve muhteşem bir karakter. Elbette bunların üzerine bir de rekorları alt üst eden saha içi performansı olunca unutulması imkansız bir futbolcu izlemiş olduk. Belki tarihimizin en iyisi değil ama kesinlikle tarihimizin en başarılı yabancı futbolcusu. Dilim yabancı futbolcu demeye de varmıyor çünkü o kadar çok bizden biri ki bunu onunla birlikte Bursa’da aynı havayı soluduğumuz o günlerde hep hissettik. Batalla şampiyon olmamıza büyük katkı koydu, çok yetenekli ve mükemmel bir futbolcu ama biz Pablo’yu başka türlü seviyoruz. Nasıl olduğunu anlatamam ama aile içinden biraz daha içinden gibi sanki.

Sanem Vatansever: Kısa ve öz: İbrahim Yazıcı, dik duruş ve devrimin ayak sesi. Ertuğrul Sağlam, inanç ve mücadele ruhu. Pablo Martin Batalla; efsane, karakter ve vefa.

Gizem Nur Kale: İbrahim Yazıcı, şampiyon başkan. Sadece futbol başarısından dolayı değil ama. İbrahim Yazıcı kesinlikle şampiyon ve lider ruhlu bir adamdı.

Ertuğrul Sağlam; minnet. Kızdığım çok nokta olmuştur ama bizim rüyalarımızı gerçekleştirdi. Bu sebeple ona minnettarım.

Pablo Martin Batalla; abi, kardeş, dost… Çünku gidişi bende iyi bir futbolcuyu değil çok sevdiğim bir dostumu kaybetmişim etkisi yarattı. Asla yeri doldurulamaz bir insan.

Çağlar Ergin: Sırasıyla dik duruş, adam gibi adam ve süper bücür. İbrahim Yazıcı, Bursaspor tarihinin en başarılı başkanı, en önemli adamlarından biri. Ertuğrul Sağlam, rekabet seviyesi en yüksek olan Beşiktaş takımından gelmiş, oranın oyuncusu ve teknik direktörü olarak bilinen ve bu dezavantajlara rağmen tüm camianın benimsediği, saygı duyduğu sevdiği bir isim oldu. Batalla… Ne desem az. Heykelini diktik zaten. Heykeli dikilecek adam. Efsane…

  • Bursaspor olumsuz açıdan bir ilke imza attı ve ilk kez şampiyon olan bir takım küme düştü. Şampiyonluğun ardından bu noktaya nasıl gelindi? Ne gibi yanlışlar yapıldı?

İbrahim Başol: Şampiyonluktan yıllar geçtikçe değişen yönetimler, teknik direktörler ve futbolcular gibi taraftarın ve genel tribünün de değişmesiyle önce kutuplaşmalar, sonra mali sıkıntılar ve en sonunda da sportif başarısızlıklarla birlikte küme düşüldü. Zaten son iki-üç sezon içindeki genel performans ve kulübün yapısı bu durumu fazlasıyla belli ediyordu ancak şampiyonluk görmüş büyük bir takım için yakıştırılamıyordu. Ama düşünüldüğü gibi olmadı ve 1. Lig’e düştük. Burada yüksek borçlar, günü gelmiş ve geçmiş ödemelerin fazlalığı, transfer dönemlerindeki cezalar ve yanlış kadro mühendisliği nedeniyle ilk yılımızda başarıyı gösteremediğimiz gibi mevcut sezon için de Süper Lig ihtimali yok denecek kadar az. Bu konuyla ilgili yanlışlar o kadar fazla ki bu çok ayrı bir tartışma konusu olabilir. O nedenle tüm Bursasporlular için zaten yeterince sıkıntılı olan ve bir an önce ait olduğumuz yere dönmek için çaba gösteren ben ve benim gibi Bursasporluların unutmak istediği bir süreç olduğunu düşünüyorum.

Sanem Vatansever: Bizi devrime götüren o inanç kültürü zamanla kayboldu. İbrahim Yazıcı’nın ölümünden sonra başkanlık koltuğuna oturan kişiler Bursaspor’un şampiyonluğu, devrimi veya büyüklüğü ile ilgilenmediler. Bursaspor’u önde tutarak yalnızca kendi “şahsi” menfaatlerini şekillendirmeye çalıştılar. Bu da Bursaspor içerisinde bir gerileme döneminin yaşanmasına sebep oldu. Ekonominin iyi yönetilmemesi, yanlış-veya hiç-transferler, menfaatlerin ön plana çıkartılıp taraftara karşı duvarların örülmesi aslında gelinen bu noktayı çok iyi ifade ediyor. Devrimi yaşadığımız zaman taraftarıyla bir bütün halinde ilerleyen Bursaspor Kulübü bir anda taraftarından soyut ve alakasız bir kimlik haline büründü. En basitinden; taraftar, Batalla’nın Bursaspor’a tekrar kazandırılmasını isterken, ismi lazım değil başkan kişiler; Batalla’nın efor olarak bittiğini ve öldüğünü ileri sürdü, taraftara bu yanıtı verdi. Bu noktalar, devrimi yaşatan inanç kültürünün tamamen yok olduğunu gösterir. Bursaspor bugün 1. Lig’de bir mücadele veriyorsa bunun asıl sorumluları, şahsi menfaatlerini Bursaspor’dan daha büyük ve üstün tutan kişilerdir. Yapılan yanlışlar da bu menfaatlerin çevresinde gelişen olaylardır. Ve siyaset… İnsanların siyasi kimliklerini kullanarak Bursaspor üzerinde hak iddia etmeleri…

Gizem Nur Kale: Yanlış bir tane değil, bin tane. Taraftarın ayrı yönetimlerin apayrı hataları var. Ama bence en kritik nokta şu: Bursaspor, özellikle İbrahim Yazıcı’nın vefatından sonra, Bursaspor’un iyiliğini zerre düşünmeyen adamların oyun tahtası haline geldi. At izi it izine karıştı açıkçası. Kaçınılmaz son buydu. Hala daha değişen pek bir şey yok.

Çağlar Ergin: Aslına bakarsanız bu duruma şampiyonluğun ardından gelinmedi. Bu duruma rahmetli başkanımız İbrahim Yazıcı’nın vefatının ardından gelindi diyebiliriz. İbrahim Yazıcı döneminde Bursaspor tüm dış etmenleri kullanan, prestiji güçlü bir kulüp durumundayken, İbrahim Yazıcı sonrası; kullanılan, insanların bireysel hazlarını ve maddi/manevi doyumlarını gerçekleştirebilecekleri bir kulübe dönüştü. Bursaspor’un bugün geldiği durumu daha iyi açıklayabileceğimi sanmıyorum. Bursaspor prestij kaybetti, güç kaybetti, kendini kaybetti.

  • Bursa ekonomik açıdan çok güçlü bir şehir. Şehrin bu gücünün Bursaspor’a yeterince yansıdığını düşünüyor musunuz?

İbrahim Başol: Şehrin sanayiden gelen büyük bir gücü var ancak bu gücün yeterince Bursaspor’a yansımadığını çok net söyleyebilirim. Bunda da destek veren kesimin hep aynı olması ve çok uzun yıllardır bu desteği göstermelerine karşın gelen yönetimlerin deyim yerindeyse parayı çarçur etmesi nedeniyle oluşan güvensizlik ortamı Bursaspor’u mevcut güçten faydalanamaz hale getirdi. Bununla birlikte son 20-25 yıldır dünyada ve ülkemizdeki ekonomik krizlerin de futbola vurduğu darbe en çok bizim gibi sanayiden beslenen Bursaspor’u etkildi diye düşünüyorum. Ancak takımın ayağa kalkıp tekrar eski günlere dönmesiyle birlikte küskün gibi görünen bu büyük gücün tekrar ortaya çıkacağına ve desteğini hissettireceğine dair inancım var.

Sanem Vatansever: Hayır, kesinlikle düşünmüyorum. Eğer yeterince yansıyor olsaydı Bursaspor, Türkiye’nin ekonomik anlamda en güçlü kulübü ve takımı olurdu. Daha çok bu gücü Bursa’dan alıp, Bursaspor’dan uzak kalmayı ve bu gücü başka kulüplerle paylaşmayı tercih edenler var. Maalesef konu Bursaspor olunca Bursa’nın dev ekonomisi bir anda çöküş yaşıyor ve Bursaspor yalnızlaştırılıyor.

Gizem Nur Kale: Tabii ki yansımıyor. Bizzat başkanların bile maddi gücü Bursaspor’a yansımıyor ki şehrin ileri gelen diğer zenginlerinin yansısın. Hatta Bursaspor’da başkanlık yapmış adamların başkan olmadan önce ve sonraki mal varlıkları karşılaştırılsın. O zaman görürüz Bursaspor mu onların gücünden faydalanmış, yoksa onlar mı Bursasporun gücünden faydalanmış? Bir veren beş alıyor. Cebindeki son parasıyla forma alan taraftar hariç kimsenin Bursaspor’u düşündüğü yok.

Çağlar Ergin: Bir önceki soruyla bunun cevabı aslında birbiriyle bağlantılı. Dürüst olmak gerekirse bu maddi gücü verecek insanların düşündüğü olgu Bursaspor değil. Bursaspor’u yöneten kim? Benim  kendi iş hayatımda ve sonrasında bana ne faydası veya ne zararı dokunur? Bu hesapları yaparak destek oluyor veya olmuyorlar. İnsanlar İbrahim Yazıcı döneminde Yazıcı’ya bir saygı duyuyor ve aynı zamanda da gücünün etkisini biliyorlardı. Bu sebeple de destek yükü daha fazlaydı. Ondan sonrasında ise her parametresi ile durum tersine döndü ve insanların Bursaspor’u değil onu yönetenleri önemsediği ortaya çıktı.

  • Bursa ülkemizin futbolcu fabrikası şehirlerinden biri. Öncelikle, istenen düzeyde bir üretkenlik var mı? İkinci olarak, takımın başarısına ve kulübün gelirlerine istenen düzeyde olumlu etki ettiğini düşünüyor musunuz?

İbrahim Başol: Vakıfköy çok eskiden beri ülkenin en büyük futbolcu fabrikası ve bu gerçek asla değişmeyecek.  Buradan yetişen futbolcuların gerek transferlerde ve gerekse de Bursaspor’daki performanslarından tam anlamıyla faydalanmış değiliz. Özellikle satışı yapılan futbolcuların parasının özensiz harcanması nedeniyle bu futbolcuların yerine koyamadan hem parayı hem de futbolcuyu kaybeden bir kulüp haline geldik. Performans olarak da şampiyonluk dönemi Volkan Şen ve Sercan Yıldırım haricinde takıma katkı koyup başarılı olan bir futbolcu olmadı. Ozan Tufan, Serdar Aziz gibi isimler gözükse de onlar için Bursaspor dönemi sadece bireysel başarı gösterdikleri bir dönem olarak akılda kalacak.

Sanem Vatansever: İstenen düzeyde bir üretkenliğin olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu ülke genelinde de görülen ve takdir edilen bir düzey. Birçok takımda oynayan ve başarı sağlayan isimlerin futbolcu kimliğine bakıldığında çoğunun Bursaspor altyapısından yetiştiğini görmek mümkün. Bursaspor’un mevcut durumuna bakmak gerekirse bunun “mücadeleci ruh” olarak bir başarı yakaladığını söyleyebilirim. Şu an takımı sırtlayan isimlerin neredeyse hepsi altyapıdan gelerek Bursaspor’u Süper Lig’e taşımak için mücadele ediyorlar. Transfer olarak güçlü görünen takımlara karşı bile Bursaspor’u iyi savunabilen bir futbolcu kimliğine sahip olduğumuzu düşünüyorum ve başarılı olacaklarına da inanıyorum. Kulübün gelirleri açısından düşünecek olursam aslında olumlu etkinin pek görülmediği kanaatindeyim. Çünkü Bursaspor’dan, Bursaspor’un menfaatini düşünerek ayrılan veya başka bir takıma transfer olan birkaç isim dışında pek bir isim göremiyorum.

Gizem Nur Kale: Bursaspor taraftarının Vakıfköy’den beklentisi ve aynı oranda desteği her zaman çok büyük. Bugün Türkiye’nin ismini yeni duyduğu bu futbolcuları 13-14 yaşından beri gidip tribünden izliyorlar. Camia olarak altyapıya çok önem veriyoruz ve gelinen bu noktada bence Vakıfköy futbolcu yetiştirmekte çok başarılı. Bunun A takıma olan katkısını tartışmaya bile gerek yok. Fakat gelir elde etmek konusunda hala çok yetersiziz. Bu konuda hala oturmuş bir sistem yok. Eğer düzgün gelir elde etmeyi bilmiyorsanız Vakıfköy sizin değil, diğer takımların altyapısı olur. İleride Bursaspor’a başkan olacak kişiden beklentilerimden birisi de bu aslında. Vakıfköy’ü Bursaspor için sürekli bir futbolcu ve maddi gelir kaynağı haline getirmesi. Süreklilik ve sistem çok önemli.

Çağlar Ergin: Kesinlikle düşünmüyorum. Bursaspor bir spor kulübü ama yönetilme zihniyetinin bununla yakından uzaktan alakası yok. Ekonomik şehir gücü, farklı kökenleri barındıran insan yapısı, jeopolitik konumu nedeniyle aldığı göç sayısı, futbol üzerine eğitim veren önemli insanlara sahip olması, iklimsel avantajları diye düşündüğümüz zaman Bursaspor’un doğru bir spor yönetim zihniyeti ile kısa ve uzun dönemli ayağı yere basan ve liglere hegemonya kuracak bir  potansiyeli var. Fakat gerçekler maalesef böyle değil. Bunun benim nazarımda başlıca sebebi yse Bursa’da her alanda olduğu gibi futbolda da çıkar ilişkisi yürütülmesi.

  • Bursaspor’un geleceğini nasıl görüyorsunuz? Ne zaman yeniden güçlü bir Bursaspor izleyebiliriz? Neler yapılmalı bunun için?

İbrahim Başol: Ayağa kalkmak için yapılması gerekenler için de çok uzun yazabilirim ancak temel bir kaç konuyu yazsam yeterli olacaktır. Öncelikle kurumsal yapının tesis edilip mali durum için bir yıllık, iki yıllık, beş yıllık ve on yıllık kalkınma planları hazırlanarak noktasına virgülüne uygulanmalıdır. Güven duyulan ve icraatlerine inanılan kişilerden oluşan yönetimin iş başına geçip altyapı ile birlikte ucuz ve genç yabancı transfer ağırlıklı kadrolarla başarıdan önce kulübü önce düzlüğe çıkarmak için gerekli hamleleri yapacak bir oluşumun acilen görev başına gelmesi gerekiyor. Süreç uzun ve zor ancak bir çok kişinin yakından bildiği bir sürü şehir takımı yakın bir tarihte amatör kümeye kadar düştü ve bu durum Bursaspor için mevcut uygulamalarla devam edildiği takdirde uzak bir ihtimal değil.

Sanem Vatansever: Hayal dünyasına kapılmadan gerçekçi bir şekilde cevaplamam gerekirse, iyi nitelikte bir gelecek gördüğümü söyleyemem ama bunun mümkün olmadığını da söyleyemem. Bursaspor pek ucu açık bir takım değil. Karşıdan bakıldığı zaman ne olacağını tam kestiremiyorsunuz aslında. O yüzden tam anlamıyla iyi veya kötü bir gelecek olarak ayırmam söz konusu olamaz. Yeniden güçlü bir Bursaspor izlemek için öncelikle 2010 yılındaki o inanç kültürünü tekrar kazanma ve bunu yayma hedefinde olmamız gerektiğine inanıyorum. Kötü şeyler düşünerek değil de somut hareketler oluşturulmasından yanayım. Şahsi menfaatlerin bir an önce çöküp dik duruş simgesinin yeniden dirilmesi gerekiyor. Önemli olan kişiler değil, isimler değil; yalnızca Bursaspor. Ses çıkaran bir Bursaspor haline dönüşmek en büyük kurtarıcı olacaktır, buna inanıyorum. Örnek vermem gerekirse her hafta Bursaspor’a karşı uygulanan hakem hataları tam bir örnek olabilir. Buna ses çıkaracak nitelikte bir hareket kazanırsan gücünü ve dik duruş simgesini tekrar ortaya çıkarabilirsin. Bursaspor’a öncelikle inanç, ruh ve sadakat lazım. Bunlara bağlı olarak yönetimin ve iyi oyunun mümkün olabileceğini düşünüyorum.

Gizem Nur Kale: Futbolu bilen bir teknik direktör, parayı ve camiayı yönetmeyi bilen bir başkan, sabretmeyi bilen bir tribün. Kısa ve net reçete bu. Teknik direktörü bulduk ama gerisi şimdilik meçhul.

Çağlar Ergin: Sorulara verdiğim cevapların hepsinden çıkarılacak bir özet aslında bu soruyu net olarak cevaplayabilir. Ben geçeyim o özeti. Bursaspor’un kullanılmasını değil, Bursaspor’un saha dışı etmenleri kullanmasını sağlayacak bir yönetim, bu yönetimin spor yönetimi, spor pazarlaması  konusunda uzman kişilerin danışmanlığıyla ilerlemesi, kulübün oyuncu temellerini altyapı üzerine kurup sistemsel olarak yetiştirici modeli benimserken aynı zamanda yarışmacı ortamda rekabet edebilecek güçte kadroya sahip olması gibi etmenleri birleştirerek bu bahsettiğimiz duruma gelebiliriz. Fakat maalesef bu bir ütopya.

  • Bursa, Ankara, İzmir… Bunlar pek çok açıdan çok güçlü şehirler ancak konu futbol olunca bariz bir İstanbul hakimiyeti söz konusu. Tabii buna ortam hazırlayan birtakım adaletsizlikler ve eşitsizlikler mevcut. Bu görüntü nasıl değişir veya değişir mi?

İbrahim Başol: Ülkemizde bir kaç şehir takımı ve taraftarı haricinde yönlendirilmeye çok hazır bir kitle var. Özellikle yazılı ve görsel medya, internet ve sosyal mecralar, eş dost, çevre gibi faktörlerle bu İstanbul takımları maalesef dünya kulübü gibi pazarlanıyor. Yerel başarıları da aşırı büyüttükleri için gerçekleri birçok kişi görmüyor veya umursamıyor. Halbuki borç yükleri, saha içi performans ve uluslararası başarısızlıklar ele alındığında bu kulüplerin de ne kadar kötü yönetildiğini ve ne kadar başarısız olduklarını rahatlıkla görebiliriz. Ama Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi yendiği, Fenerbahçe’nin Beşiktaş’ı yendiği maçları dünya derbisi diye sunup sonunda futbolsuz bir 90 dakika vadeden semt takımlarının maçlarından başka bir şey değil. Tarihleri itibarıyla ülke futbolunun lokomotifi olmuş böyle kulüplerin bu kadar çok para harcadığı bir sektörde elde ettikleri başarıların bunlardan çok ama çok fazla olması gerekiyor ama maalesef çoğu, Avrupa’da Norveç, Arnavutluk gibi ülkelerin isimsiz takımlarına elenerek sonuçları ülkenin suratına şamar gibi patlıyor. Bence mevcut düzen asırlar geçse de değişmez. Çünkü mevcut durumdan beslenen kaynaklar bu kadar yağlı bir düzeni ellerinin tersiyle itmezler. Ne zaman ulusal kanallarda Anadolu’nun iki şehir takımının maçı konuşulur tartışılır ve izlenir, o zaman bu düzen değişime hazır hale gelir. Sanırım bu durum da asla olmayacak.

Sanem Vatansever: Bu görüntünün değişeceğine asla inanmıyorum ve sanırım belli bir süre asla inanmayacağım. Eğer değişecek olsaydı “devrim” olarak nitelendirilen Bursaspor’un şampiyonluğundan sonra değişirdi. Değişme niyetinde olsaydı eğer geçen yıl siyaset eliyle bir takım şampiyon olmazdı. İstanbul kulüpleriyle Anadolu kulüplerinin borç oranına baktığınız zaman yakın veya aynı olduğunu görürsünüz. Ama kaç İstanbul kulübünün borçlarından dolayı puanlarının silindiğini gördük? Veya kaç İstanbul kulübünün transfer yasaklarıyla karşı karşıya geldiğini gördük? Hiçbirinin… Ama birçok Anadolu kulübü borçlarından dolayı bu cezaları bizzat ve hatta fazlasıyla yaşadı. Bu adaletsizlik ve eşitsizliklerin yok olması veya değişmesi için Türk futbolunun sil baştan yeniden yazılması gerekir. Bu da mümkün olmayacağı için bu hakimiyetten kaynaklı adaletsiz ve eşitsiz düzen var olmaya devam edecektir. İstanbul takımları açısından adaletsizlik ve eşitsizlik büyük bir güç temsili halinde görülüyor. Bu yüzden Anadolu’da yaşayan birçok insan kendi şehrinin takımını desteklemek yerine bu güç temsilinin yerinde almayı tercih ediyor. Bunun bir nedeni de Anadolu kulüplerinin bir arada, birbirlerine destek olmaktan çok köstek olmasıyla alakalı bir durum. Anadolu’da, İstanbul hakimiyetini yenecek ve yok edecek bir birlik olgusunun olmaması çok üzücü.

Gizem Nur Kale: Aslında bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil. Avrupa’nın birçok liginde bu tip bir tablo söz konusu. Ama Türkiye’de bu durumun çok daha bariz olmasının sebeplerinden birisi bence şehir takımı tutma bilincinin olmaması. Bu sadece taraftar bazında değil. Bursalı iş adamı gidiyor Beşiktaş’tan loca alıyor. Türkiye’nin her yerinde bu böyle. İş adamından siyasetçisinden yerel halkına kadar herkes her alanda kendi şehrinin çıkarını gözetse ve desteklese böyle bir tablo olmaz. Türkiye’de 81 tane şehir var, tüm şehirler İstanbul’u tutuyor. Nasıl İstanbul hakim olmasın? Semtine gitse yolunu bulamayacakları takımların formasını sırtlarında taşıyorlar. İş adamından esnafına  herkes kendi şehrinin formasını sırtında taşırsa, işte o zaman o şehir de onları şampiyonluğa taşır.

Çağlar Ergin: Bu görüntünün başlıca sebebi popülarite. Sadece futbol değil ülkede her konuda öncelik hep  İstanbul oluyor. Başkent Ankara ama fiilen İstanbul bana kalırsa. Bu da bu adaletsizliğe sebebiyet veriyor. İstanbul’un taşı toprağı altın derler. Bir gidin sorun bakalım gariban mahallelerine durum öyle mi? Bu konuda da maalesef bir algı yönetimi söz konusu. Bu durumun değişmesi için tüm ülke zihniyeti değişmeli. Ben bunun olacağı umudunu uzun süre önce kaybettim.

  • Bursaspor ve Ankaragücü arasında bir gönül bağı var. Hikayesi biliniyor ancak bu dostluğun nasıl sürdürüldüğü hakkında neler söyleyebilirsiniz? Sizin anılarınız var mı bu dostlukla ilgili?

İbrahim Başol: Ankaragücü’yle olan dostluğun nasıl başladığını artık konuyla alakasız olanlar dahi biliyor. Bize ve tüm futbol camiasına buna saygı duymak ve devam ettirmek düşüyor. Zaman zaman sportif nedenlerden dolayı duygusal davranıp ilişkiler biraz gerginleşse de bu dostluğun mimarları ve devam ettiren kişiler nedeniyle her zaman tatlıya bağlanıyor. Günümüzde birçok kulübün birbiriyle kanlı bıçaklı denecek seviyede düşmanlık beslediği bir dönemde çok uzun zamandan beri devam eden bu dostluğun önemi çok büyük. Diğer birçok takım bu durumdan feyzalarak kendine dost kulüp ve taraftar belirledi ama hiçbiri Bursaspor-Ankaragücü şekline dönmedi, dönemedi. İnşallah bu durum hiç bozulmaz ve iki kulüp de yaşadığı müddetçe devam eder.

Sanem Vatansever: Bu gönül bağı bir emanet, bir vasiyet doğrultusunda oluşturulduğu için ömür boyu devam edecek bir dostluk/kardeşlik olarak kalacaktır elbette. Birbirimizin acıları için hala ağlayabiliyoruz, sevinçleri için gülebiliyoruz. Tribünsel ve kulüpsel olarak ayrı nitelikte değil, bir bütün halinde oldduğumuzu söyleyebilirim. Bursasporsuz Ankaragücü, Ankaragücüsüz bir Bursaspor’un olması söz konusu olamaz. Anı olarak da; Ankaragücü takımını tutan birçok arkadaşım var. Maç olduğu zaman onlarla bir araya gelip maç öncesi veya maç esnası paylaştığım duygular benim için birer anı. 

Gizem Nur Kale: Ben açıkçası futbolda kardeşlik hikayelerine pek inanmam. Kulüp çıkarları söz konusu olduğunda kardeşlik kalmaz. Fakat Ankaragücü ve Bursaspor arasındaki bu bağ kulüpler arasındaki bir bağdan ziyade, iki tribünün de içinde barındırdığı güzel insanların hatırasından ve o hatırayı yaşatma çabasından geliyor. Dolayısıyla buna saygı duyuyorum.

Çağlar Ergin: Geçmişe dayanan büyük bir bağ söz konusu taraftarlar arasında. Bunun halen devam etmesinin sebebi de vefa yüklü bir birliktelik olması. Benim özel bir anım yok maalesef.

  • Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?

İbrahim Başol: Bursasporlu olmaktan büyük gurur duyuyorum. Bulunduğumuz lig ve içinde bulunduğumuz durum gurur duymama asla engel değil. Sahaya çıkan, armayı temsil eden bir takımım varsa benim için bu durum asla değişmeyecek. 16 Mayıs 2010 tarihinde yaptığımız devrimin iyi anlaşılması için tekrar ait olduğumuz yere dönüp bunu tekrar başaracağız. Röportaj için de teşekkür ediyorum.

Sanem Vatansever: Öncelikle bu röportajda bana söz hakkı tanıdığınız için çok teşekkür ederim. Umarım kendimi iyi ifade edebilmişimdir. Ana konu Bursaspor’du. O yüzden iyi ki Bursasporlu olduğumu ve iyi ki kendi şehrimin takımını desteklediğimi buradan yinelemek isterim. Kendi şehrinizin takımını desteklemek kadar güzel bir şey olduğunu düşünmüyorum. Giydiğiniz takım formanızla, taktığınız atkıyla bir şehrin her sokağına kendinizi ait hissetmek bambaşka bir duygu. Maçta yenildiğiniz zaman koskoca bir şehrin hüznüne, kazandığınız zaman koskoca bir şehrin sevinç yangınına şahit olmak da bir onur benim için. Son olarak; şehrini savun arkadaş! Teşekkürler.

Gizem Nur Kale: Bursaspor bir gün ansızın Süper Lig’e geri dönecektir. O gün Tanrı, Bursaspor’u değil Süper Lig’i korusun.

Çağlar Ergin: Nazik davetiniz, söz hakkı tanımanız ve zengin içerikli sorularınız için çok teşekkür ederim. Bursa ve Bursaspor zor camia. Yaşamadan bilemez kimse bunu. Biraz yansıtabildiysek eğer ne mutlu!

Kahvehane Youtube Kanalı

https://www.youtube.com/c/Kahvehanee/

Bir Cevap Yazın