Tarih: 07.04.2021 Yazar: Barış Korkmaz Yorumlar: 0

Şehrin Takımı’nın dördüncü konuğu Antalyaspor! Antalyaspor taraftarları Levent Sağlam, Eda Genç Aydın, Hakan Aydın ve Merve Korkmaz sorularımızı yanıtladı.

  • Antalyasporlu olma hikayenizi paylaşır mısınız?

Levent Sağlam: Babamın görevi gereği şehir merkezine uzak bir köyde yaşıyorduk. İletişimin, ulaşımın kısıtlı olduğu; siyah-beyaz, tek kanallı yıllardı. 1981’de şehir merkezine taşındık. Kuzenim Hüseyin ile birlikte maçlara gitmeye başladık. Daha 12-13 yaşlarında, cebinde harçlık bile olmayan çocuklardık. Maçtan saatler önce gelir ağaçlara tırmanarak yerimizi alırdık. Antalyaspor 2. Lig’deydi.
1. Lig’e çıktıktan sonra ise ilk maçımı tribünden Mustafa Amcam sayesinde izledim. Antalyaspor-Trabzonspor maçıydı. Trabzonspor kalecisi Şenol Güneş’e Oral Yenigün abimin attığı golü hiç unutamam.

Eda Genç Aydın: Antalyalı olmayan biri olarak Antalyasporlu olma hikayem ilginçtir. Çocukluğumdan beri Antalya’ya tatile, teyzemin yanına gider gelirim. Tatil bir çocuk için güzel anıların biriktiği zamanlardır. Ben de Antalya’ya her geldiğimde çok güzel günler geçirdim. Tabii o kadar yıl sonunda Antalyalı arkadaşlar, abiler de tanıdım. Antalya’nın her değerine sahip çıkan gerçek Antalyalı arkadaşlarım sayesinde de Antalyaspor’u tanıdım. Hiç maçına gidemediğim İstanbul takımlarını tutmak yerine çok sevdiğim Antalya’nın takımını tutmak fikri daha hoşuma gitti. Bu fikri benimsediğim andan itibaren Antalyaspor adına bir taraftar olarak her türlü desteği sağlamaya çalıştım. Ailemden gizli, hafta sonları Ankara’dan Antalya’ya günübirlik gittiğim maçlar en güzel anılarımdır. 

Hakan Aydın: Biraz klasik olacak ama bu sevda bize babadan kaldı. Rahmetli babam futbolu çok severdi. Özellikle de Antalyaspor maçlarını hiç kaçırmazdı. Kendim 1970 doğumluyum, henüz altı yaşında bir çocukken ilk maçıma babamın elini tutup gitmiştim. Evle stat arası yaklaşık iki-üç kilometreydi. Şu an Cebesoy dediğimiz, o zamanki adıyla Zerdalilik Mahallesi’nde o dönem her iki tarafta da portakal, limon bahçeleri vardı ve bu kokular arasında maça giderdik.
İlk maçımı hiç unutmuyorum, olaylı Kırıkkale maçıydı. Tribünde taşlar sopalar hava uçuşuyordu. O zamanlar koltuk yok, tahta kalaslar vardı tribün bloklarında. Atatürk Stadyumu’nda kapalının rampasından çıkmaya başlayınca dahi insanın içini bir heyecan sarardı.

Merve Korkmaz: Antalyasporlu olma hikayesi aslında herkes gibi küçükken evde hangi takım tutuluyorsa o tutulur ya, benim de öyle oldu. Benim bir şansım vardı, şehrinin takımına aşık bir babamın olması. Kim ne derse desin; küme düşelim, üst lige çıkalım, her sene babam bu şehrin arkasında, armanın altında şehir şehir gezmiştir. Pandemide gidemese de pandemiye kadar hala gitmekteydi. Pandemi biraz ayrı düşürmüş olsa da ilk maça gitmeyi baba-kız dört gözle bekliyoruz.
Ben gerçekten çok şanslıydım babama sahip olduğum için. Babamla beraber ben küçükken el ele gittiğimiz o maçları asla unutmadım. Her zaman derim; kızların ilk aşkı babaları olur ya, benim ilk aşkım da babam sayesinde Antalyaspor olmuştur. O yüzden Antalyaspor benim için bambaşkadır. Bizler bu şehrin dışlanmışları olsak da en güzel ve en temiz sevdaya sahibiz. Unutulmaması gereken bir şey de bu şehrin gerçek sahibi bu takıma sahip çıkan Antalyaspor taraftarlarıdır. Şehrinin takımına sahip çıkanlar her zaman var olsunlar.

  • Antalya’da nasıl bir futbol atmosferi var? Maç günleri ve öncesinde neler yaşanıyor? Maçlar haricindeki taraftarlık faaliyetleriniz nelerdir?

Levent Sağlam: Son yıllarda gayet güzel bir birliktelik yaşıyoruz. Gerek şehir gerek takım gerekse taraftar ne zaman ne yapması gerektiğini gayet iyi biliyor. Yapılan sosyal projeler ve sosyal medyayı iyi kullanmamız Antalyaspor ve şehrini bütünleştirmiş durumda. Bir taraftar oynanacak maçı günler öncesi kendince zaten oynamaya başlar. Bu bizde de böyledir. Maç günü de öyle ama yetmez. Maçtan sonra da devam eder. Maç günleriyse maça saatler kala toplanırız. Hasret giderir, eğleniriz. Sonra da birlikte stada geçeriz ve oynanacak olan 90 dakikayı saha içinde ve tribünde bir bütün olarak oynarız.

Eda Genç Aydın: Maçlara gidebildiğim zamanlar için şunu söylemek isterim, maç günleri apayrı geçiyor. Taraftarlar maçın havasında; herkesin Antalyaspor formaları, kıyafetleri ve aksesuarlarıyla bir şölen havasında geçiyor.
Maçlar haricinde elimden geldiği kadar takımımın ürünlerini alırım, yaşadığım şehre takımım geldiğinde maçımız olduğu zaman kaçırmadan gitmeye çalışırım. Taraftarlık aidiyeti ile elimden geleni yapmaya çalışıyorum.

Hakan Aydın: Antalya’daki futbol atmosferini anlatmak için geçmişe gitmek lazım. 1983-1993 arasında özellikle Antalyaspor’un ilk doğduğu, mabedi olan Atatürk Stadyumu’ndaki maç günlerinde hemen hemen tüm ilçelerden otobüsler kalkar, ilçe halkı Antalyaspor maçlarına gelirdi. Özellikle Manavgat, Alanya, Serik, Kumluca ve Korkuteli her iç saha maçında Antalya’ya en az bir otobüsle gelir, maçın önemi büyükse bu daha fazla olurdu.
Bir de şehrin çok büyük bir ilgisi vardı. Bu durum 2010 yılına dek sürdü. Atatürk Stadyumu’nun terk edilip Mardan Stadyumu’na taşınılması şehrin büyüsünü bozdu ve hevesini kırdı.
2015’te açılan yeni stadımızla beraber 1982 ruhu yavaş yavaş yakalanmaya başlandı. Maç günü ben ve arkadaşlarım için ayrı bir dünyadır. Örneğin maç 19.00’da ise en geç 13.00’te toplanılır, bizim kendi toplanma yerimiz olan stadın hemen yanındaki AS Halı Saha’da toplanarak, sohbet ederek, tezahüratlar yaparak maçın havasına gireriz.

Merve Korkmaz: Antalya’da aslında biraz sönük bir futbol atmosferi oluştu. Bunun da iki nedeni var. Birincisi çok kozmopolit bir şehir olduğumuz için Antalyaspor’a biraz yabancı kalıyor gelen insanlar. Sanki Antalyaspor dışlanıyor gibi. Halbuki Antalyasporlu olmak ayrıcalıktır, kocaman bir aileye sahip olmak demektir. İkincisi de statlarımız, pamuk tarlalarının ortası, oradan oraya savrulurken çok taraftar kaybetmemiz… Bu dışarıdan bir görüş ama içeriye gelince, yani taraftar gözüyle baktığım zaman ise benim için her zaman aynı coşku, aynı sevinç var. Arkadaşlarla buluşup parkta otururuz, denizi izleriz, bestelerimizi söylerken maç saatini bekleriz. O maç saati gelmezken, o maç ne zaman başlar ne zaman biter farkına bile varmıyoruz. Özetle maç günleri taraftarlar için coşkulu geçiyor evet, ama şehrin ilgisi maalesef yeterli değil.

  • Antalya halkının şehrin takımına yeterince destek verdiğini düşünüyor musunuz? Normal zamanda yeni statta nasıl bir ortam oluyor? Tatmin edici bir doluluk var mı tribünlerde?

Levent Sağlam: Dediğim gibi son yıllarda arttı fakat bu yetersiz. Daha da iyi olmalıyız. Antalyaspor’un Antalya şehrinin bir markası olduğunu yaptığımız çalışmalarla en sığ düşüncelere kadar benimsetmemiz gerekiyor. Antalyaspor, Atatürk Stadyumu’ndan çıktıktan sonra bir göçebe hayatı yaşadı. Bu da bizi çok etkiledi. Yeni statta ise bu kaybedilen taraftarı toplama fırsatı bulduk. Şu an gayet güzel ve her geçen gün üzerine koyarak gidiyoruz. Her ne kadar doluluk var desek de 33 bin kişilik statta ortalama 18-19 bin kişiye oynamak yeterli değil. Bence daha iyi olmalıyız.

Eda Genç Aydın: Aslında doğruyu söylemek gerekirse halkın tam desteğini almıyor Antalyaspor. Var olan taraftar elinden geleni yapıyor ancak tüm halkın desteği henüz oluşmadı. Tribünlerdeki doluluk da buna bağlı olarak tam istediğimiz şekilde gümbür gümbür değil haliyle.
Antalya, dört mevsimi bir arada yaşayabileceğiniz bir şehir. Ankara’da hava iyi değilse ve alışveriş merkezi gezmek gibi bir etkinliği seven biri değilseniz, maç günü yalnızca maça gidebilirsiniz. Sınırlı bir etkinlik şansınız var. En büyük etkinliğiniz maça gitmek olacaktır. Bursa, Trabzon, Eskişehir gibi yerlerde taraftar bilincinin tamamen oturmasının en büyük nedenlerinden biri de budur. Halbuki Antalya’da ocak ayında denize dahi girebilir, sabah Çakırlar’a kahvaltıya gidip, öğleden sonra Saklıkent’e kayak için gidebilirsiniz. Bu tür olanakların fazlalığı da ailesiyle maça gitmektense bu tür etkinlikle yöneltiyor Antalya’da yaşayanları. Ama pandemiden önce artık bunun yavaş yavaş kırılmaya başlandığı da görülüyordu. 2011’de Mardan Stadyumu’nda iki-üç bin kişilik ortalamayla oynayıp 2020 yılında 18-19 bin ortalamaya ulaşmışsak, bu şehir bilincinin yerleşmeye başladığının göstergesidir.

Hakan Aydın: Atatürk Stadyumu’ndaki o havayı yakalamak için deyim yerindeyse iğne ile kuyu kazılıyor. Mardan ve Akdeniz Üniversitesi Stadyumları sonrasında dağılan kitle, yavaş yavaş toplanıyor. Tribünlerin istenilen doluluğa gelmesi için biraz zaman gerekiyor.
Bir dönem kurucu yönetim kurulunda olduğum Büyük Antalyaspor Derneği’nin en büyük amaçlarından birisi de şehrinin futbol takımını desteklemek açısından faaliyetlerde bulunmaktı. Hatta sloganımız “Biz seni İstanbul’un boğazında değil, Antalya’nın güneşinde sevdik” idi. Bu bilinçle şehir bilincini oluşturmaya çalıştık sosyal projelerle.

Merve Korkmaz: Antalya halkı maalesef Antalyaspor’a yeteri kadar destek vermiyor. Bunun başlıca nedenleri arasında çok kozmopolit bir şehir olması yer alıyor diye düşünüyorum.
Bir sonraki en önemli etken ise Antalyaspor’un şehrinden koparılması olmuştur. Şehrin göbeğindeki Atatürk Stadı’ndan, Işıklar Caddesi’nden bir anda pamuk tarlalarının ortasına sürüldük. Tarla yollarından traktörlerin zor geçtiği o yollardan zar zor gidilen Mardan Stadı’nda en büyük kaybımız taraftar oldu.
Akdeniz Üniversitesi’ne gelsek de biz çoktan kan kaybı yaşamıştık. Ama en sonunda şükürler olsun şu anki stadımıza kavuştuk. Laf aramızda, mimarisini pek beğenmiyorum ama yeniden şehrimizin göbeğinde olmaktan çok mutluluk duydum. Kan kaybı yaşamıştık demiştim ya, evet, biraz zorlanıyoruz ama tekrardan o eski muhteşem günlere kavuşacağız. Sürüldük diye takımımıza küsen herkese çok kızgınım ama kızgınlık ve küslük bayramlarda geçermiş. Bizim de bayramımız stadımıza kavuşmaktı.
Yeni stadımızla birlikte biraz daha tatmin edici bir doluluk olduğunu düşünüyorum. Tabii babamla gittiğim Atatürk Stadyumu’ndaki hınca hınç doluluğu hatırlıyorum da şimdi o günleri insan arıyor, özlüyor ama olsun o güneşli günlere tekrardan kavuşacağız.

  • Antalyaspor son birkaç yılda Süper Lig’de çok sıkıntı yaşamasa da daha önceki senelerde Süper Lig ve 1. Lig arasında gidip geldiği bir dönemden de geçmişti. O dönemlerde neler yaşadınız? Özellikle 2006-2007 sezonu dramatik bir şekilde sonuçlanmıştı. Neden Antalyaspor istikrarsız bir süreç yaşadı ve nasıl son yıllarda bu durumdan kurtuldu?

Levent Sağlam: Üzülüyor, kahroluyorsunuz. İçinizde tarifsiz bir acı ve isyan oluyor. Fırtınalar kopuyor. Bir alt lige düşüp tekrar toparlanıp “Sil be more, baştan” deyip toparlanmak kolay bir iş değil. 2006-2007 sezonunda ne ararsan var. Birilerinin yazıp çizdiği ve oynadığı bir senaryo var. Tabii en önemlisi, ligin son yedi-sekiz haftasına girmişken bir rahatlama, özgüven, şov var. Biz ondan sonra da düştük, ondan önce de… Ama o sezon dediğim gibi senaristlere bolca ilham kaynağı olacak bir sezon yaşadık.
Güzel bir şehir olmanız sizi hedef şehir haline getiriyor. Antalyaspor da öyle… Herkesin gözü sizde oluyor. İşte o süreci pozitif hala dönüştürmek kolay olmuyor. Galiba son yıllarda biz bunu başardık. Antalyaspor’un bir marka olduğunu ve kentte başarılı olunacaksa bunun Antalyaspor’un başarısından geçtiğini her kesime kabul ettirdik.

Hakan Aydın: Sportif başarı açısından ele alırsak, 2006-2007 sezonunun öncesine gitmeliyiz. 2001-2002 yıllarında kulüp olarak uçurumun eşiğine gelmiştik. Kayyuma gidecek olan Antalyaspor’da, Türkiye’nin resmi olarak ilk taraftar derneği olan 07 Gençlik “Kimse yoksa biz varız” diyerek dernek yönetimini almış, takımı ligde tutup camiayı tekrar bir araya getirmişti. Eski Belediye Başkanı Bekir Kumbul’un yönetimsel yanlışları ve yanlış atamaları ile düzensiz bir yapılanma sonucu o döneme dek gelinmişti. 2007 yılındaki dramatik sonucun en büyük nedeni, teknik adam Yılmaz Vural’ın yanlışları ve son hafta iddia edilen üçlü kumpasla ligden düşülmesiydi. Bunun sonucunda düşülen o zamanki adıyla 2. Lig’den bir sene sonra çıkıp başkanlığa Hasan Akıncıoğlu’nun gelmesiyle birlikte hem mali hem sportif başarı ve disiplinle 2013’e dek gelindi.
Başkanlığa gelen Gültekin Gencer döneminde adeta bir futbolcu ve menajer cenneti haline gelen kulüp, tekrar bir çıkmazın içine girdi. Ali Şafak Öztürk’ün gelmesiyle mali yapı ilk yıl düzelir gibi olsa da gereksiz yıldız transferleriyle kar topundan çığa dönüştü. Yalnız bir farkla; Ali Şafak Öztürk ve babası Fikret Öztürk, görevi bırakırken yaklaşık 600 milyon ödeme teminatı verdi. Bu da Antalyaspor’u borcu en az olan kulüpler sınıfına soktu.

  • Antalya ülkemizin ekonomik açıdan güçlü şehirlerinden biri. Aynı zamanda bir turizm kenti olarak dünyada da ismi bilinen bir şehir. Antalyaspor bundan yeterince faydalanabiliyor mu sizce?

Levent Sağlam: Hayır. Güneş, kum, deniz, doğa bizden. Organize sanayisinde üretim bizden. Sebze, meyve bizden. Hizmet bizden. Fakat bu firmaların çoğunun merkezlerinin Antalya dışında olması sebebiyle Antalya şehrinin gelir olarak verdiği hizmetin karşılığını alamadığı kanaatindeyim. Fakat bunun yanında da sayıları az da olsa, son yıllarda gerek yerel işletmelerden gerekse bu şehri benimsemiş işletmelerden Antalyaspor’a yapılan katkıları da unutmamak gerekir. Ben katkı koyan bu işletmelere buradan teşekkür ederim.

Eda Genç Aydın: Antalyaspor’un bu imkanlardan yeterince yararlandığını düşünmüyorum. Bakanlık belgeli yatak sayısının %45’ine yakınına ve son değerlendirmelere göre 400’ün üzerinde belgeli otele sahip olan Antalya’da bu desteğin şehrin takımına yeterince verilmemesi üzücü. Son zamanlarda bir-iki turizmci dışında maalesef bu desteği göremiyoruz.

Hakan Aydın: Antalya’nın ekonomisi turizm üzerine ve ülkenin turizm üzerinden döviz girdisini-yanlış bilmiyorsam-Antalya veriyor. Antalyaspor’un bu durumdan faydalanmasına gelirsek, turist bazlı ve otel bazlı olarak Antalyaspor’a pek faydası olmadığı kanaatindeyim. Bir tek Tolga Cömertoğlu var. Antalya’da oteller zinciri olan, Ankara’da doğmuş fakat küçük yaşlardan beri Antalya’da olan, birçok Antalyasporludan daha çok Antalyalı ve Antalyasporlu olan Tolga Cömertoğlu’nun tribünlere, taraftarlara ve takıma verdiği destek ise takdire şayan. Keşke herkes Tolga Cömertoğlu gibi olsa.

Merve Korkmaz: Antalya, Antalyaspor’a sahip çıkmıyor. Dünyanın en güzel kentiyiz ve turizmde dünyada da tanınan bir şehiriz. Ama ona rağmen bir Antalyaspor’a sahip çıkmadılar. O kadar oteller var, iş adamları var. Antalyaspor sahipsiz kalıyor. Bu konuda konuşulacak çok şey var ama teşekkür edebileceğimiz şu an bir kişi var. Antalyaspor’a sahip çıkan ve her daim arkasında duran turizmci Tolga Cömertoğlu’na çok teşekkür etmek isterim.

  • Antalyaspor son yıllarda altyapıdan yetenekleri futbolumuza kazandırıyor ancak Antalya şehrinin nüfusunu ve imkanlarını düşününce, henüz Bursa veya Trabzon gibi futbolcu fabrikası bir şehir olduğu şu aşamada söylenemez. Bu neden kaynaklanıyor?

Levent Sağlam: Aslında altyapısından ve Antalya şehrinden geçmişte yetişmiş, milli olmuş hatırı sayılır futbolcu vardır. Bunlar Türkiye’de tam da nokta atışıdır. Ama o futbolcuların Antalya şehriyle anılmamaları, o futbolcuların bu şehre olan aidiyet duygusuyla ilgilidir. Düşünün, bu takımın altyapısı 2008-2009 sezonunda PAF Ligi’nde şampiyon olmuştur. Bu organize bir iştir. Şu an görünen o ki hatırı sayılır bir altyapımız var. Bu konuda Antalyaspor’un olsun Antalya şehrinin olsun bu saydığınız iki şehir kadar hem geçmişte hem de şu an Türk futboluna katkısı yadsınamaz.

Eda Genç Aydın: Antalyaspor, altyapı anlamında da son yıllarda genç yetenekleri taramaya özen göstermeye başladı. Daha önce altyapıya gelip de kendini gösteremeyip başka kulüplere giden oyuncular olsa da birkaç yıldır güzel bir şekilde gerçekleştirilen oyuncu taramaları, meyvelerini vermeye başlıyor.
Ayrıca bu sezon altyapıdan çıkan Bünyamin, Doğukan gibi isimler diğer kulüplerin transfer radarında. Fehmi sakatlanana dek transferde adı geçen oyunculardandı. Yine diğer kulüplerde oynayan ve Antalyaspor’a kazandırılan oyuncular da bu başarılı taramanın meyveleridir. 

Hakan Aydın: Diğer şehirlerde, özellikle kış aylarındai hafta sonu sosyal aktivite olarak sadece şehrin takımının maçı var. Bundan başka alternatifi yok. Fakat Antalya’da kış ayında bile onlarca aktivite yapacağınız alan bulursunuz. Bu da genç kuşaklarda Antalyaspor’a olan ilgiyi azaltıyor. 

Merve Korkmaz: Antalyaspor’a sahip çıkılmadığı için altyapıya da gerekli önem verilmemişti. Ama şu an altyapı olarak ciddi bir şekilde ağırlık verildiğini genç yıldızlarımızla yavaş yavaş görüyorsunuz. İleride, Antalyaspor altyapısından yetişmiş daha fazla genç yeteneği izleyeceğiz. Hepsi bir azim, sabır ve çabanın sayesinde oluyor. Altyapımızda olan gençlerimize sahip çıkan bir yönetim gördükçe emeklerin karşılığını aldığımız günleri de göreceğiz.

  • Genç kuşak Antalyaspor taraftarlarının-ve hatta ülkemizde futbola ilgi duyan herkesin-adını ve hikayesini bilmesi gerektiğini düşündüğünüz, Antalyaspor’a emek vermiş isimleri ve onların sizin tanık olduğunuz veya size ulaşmış hikayelerini paylaşır mısınız?

Levent Sağlam: Aslında birçok efsane ve hikayeleri var. Hayatta olmayanlara rahmet, hayatta olanlara ise sağlık diliyorum. Bir Adnan Gülek vardır. Hala kulübümüzde görev yapıyor. Gerek kendine özgü futbol stiliyle gerekse sosyal yaşantısı ve sevecen tavrıyla Antalyaspor ile özdeşleşmiş birisidir. Takım galipken başlardı şova. Bir matador edasıyla ne yapacağını bilirdi, bir virtüözün müzik aletine yön vermesi gibiydi topla olan teması. Tam bir şovmen, tam bir kurtarıcıdır. Ne ararsan bulursun Adnan Gülek’te. Çoğu zaman bu, tribünlerin “Kır Belini Adnan” sloganıyla başlardı.
1994 sezonunda 1. Lig’e çıkma finalinde Ankara’da Tanju Çolaklı İstanbulspor’a rakip olmuştuk. Maçın hakemi rahmetli Bülent Yavuz’du. Murat’ın golleriyle 2-0 öndeyken Tanju Çolak’ın iki golüyle maç beraberliğe gelir. Tam da bu noktada Adnan Gülek ceza sahasına doğru sokulurken ve Tanju Çolak da dokunmayın derken Adnan Abi çoktan faulü almıştır. Bülent Hoca’ya yapılan itirazlar tabii sonuç vermez. Topun başına geçen Adnan Gülek’in golüyle hem öne geçmiş hem de bir üst lige çıkmıştır Antalyaspor.

Hakan Aydın: Kendi çocukluğum ve gençlik yıllarından hafızamda iz bırakan birçok sembol ismimiz var. Bunlar kaleci Erdoğan, Zonguldakspor’dan aldığımız kaleci Alptekin, Oral Yenigün, Kemikkıran Necdet, Öküz Metin, Sku Bamba, ilk yabancı Yugoslav Trbovic, Adnan Gülek, Deli Cafer lakaplı Cafer Aydın, kendi mahallemizin çocuğu kaleci Ayhan Yakar.
Antalyaspor’a emek vermiş isimlere gelince; Simitçi Mustafa, Ali Dayı, yeğeni Dalton Mustafa, Amigo Miloş Recep Ağabey, Süleyman Turhan, Atilla Ekmen, Hakan Karamancı, Papaz Halil, Topal Salih, Erkmen Metin, Kürt Mahmut… Daha saymayı unuttuğum birçok isim var. Sene 1992… Antalyaspor, Muğla deplasmanına gidiyor. Eskiler iyi bilir; Topal Salih, Muğlaspor’un bilet gişesini patlatıyor. O zaman da Serik’ten deplasmana gelen taraftarlara bu biletleri satıyor. Polisler bu biletleri fark edip Serik’ten gelen dört taraftarı alıyor. Tribünlerde o zaman bölünme var. Antalya Gençlik var, 07 Gençlik var. Deplasman tribünü ikiye bölünüyor polisler tarafından. Bir taraf “kırmızı” diyorsa diğer taraf alakasız bir şey diyor. Karşıyaka ile şampiyonluk için yarışılıyordu. Muğla tribünlerine Karşıyaka bayrağı asıyor İzmir’den gelen Karşıyaka taraftarları. Maç Muğla’nın 3-2 galibiyeti ile bitiyor. Maç sonu bütün Antalya tribünü sahaya inip Muğlalı futbolcuları kovalıyor. Maçın ardından Antalyaspor takım otobüsünün peşine düşülüyor. Başına geleceklerden haberdar olan takım otobüsü başka bir yoldan Antalya’ya dönüyor.

Bir de takım otobüsünün şoförlüğünü yapan Servet Dakak abimizin bir anısı var. Feyyaz Uçar Antalyaspor’a gelmiş. Eskişehirspor ile lig maçı var, daha sonra İstanbul’da Beşiktaş ile kupa maçına gidilecek. O dönemler şimdiki gibi uçak seferi çok yok. Takımın başında da Metin Türel bulunuyordu. Uçak bileti bulunamayınca otobüsle gitmeye karar verilir. Yalnız takımın tek bir otobüsü vardır, o da eskidir. İdmana eski Mercedes 302 otobüsle gidilir. Daha sonra kulüp binasına gelinir. Servet Abi kapıya otobüsü çeker, deplasman için Feyyaz Uçar iki valizle gelir ve otobüsün nerede olduğunu sorar. Çünkü alışık değildir böyle yolculuklara, eski araçlara. Metin Türel ve futbolcular gülmeye başlar ve “Alışsan iyi olur” derler.

Ayrıca hiç unutmadığım bir anım daha var. 2007 yılında o kumpas sonucu düşürüldüğümüz zaman, kapalı tribünün sağında oturup kalmış, bir çocuk gibi ağlamıştım. Antalyaspor-Gençlerbirliği maçının biletini yakın zamana kadar saklamıştım. Hani bir söz vardır, “İntikam soğuk yenen bir yemektir” diye, 2017-2018 İlhan Cavcav Sezonu’nda bizim ve Gençlerbirliği için kümede kalma maçı oynanacaktı. 19 Mayıs Stadyumu’nda protokol tribünündeydim. Son dakikalarda Doukara golü atıp Gençlerbirliği’ni 1-0 yenince bizler gizli gizli seviniyor; tribünden feryat figan ağlamalar, bağırmalar yankılanıyordu. Maç sonu maçı televizyondan izleyen oğlum aradı ve “Baba yaşasın, kümede kaldık. Düşmeyeceğiz!” dedi. Birden boğazım düğümlendi, konuşamadım. Gözümden yaşlar boşaldı. O an yanımdan geçen Gençlerbirliği taraftarı gençler beni teskin etmeye çalışıyor; üzülmemem, kendimi yıpratmamam gerektiğini söylüyorlardı. Ama bilmiyorlardı ki o akan gözyaşları üzüntü değil, sevinç ve intikam gözyaşlarıydı.

  • Transfer döneminde genelde İstanbul takımları konuşulur ancak 2015’te Antalyaspor, Samuel Eto’o transferiyle gündeme oturdu. Hatta aynı dönemlerde Ronaldinho haberleri çıktı. Sonrasında da Nasri, Podolski ve Nuri Şahin gibi kariyerli oyuncular da Antalyaspor’a katıldı. Beğeniyor musunuz Antalyaspor’un transferdeki yaklaşımını? Mali açıdan artıları ve eksileri neler oluyor Antalyaspor için? Hatayspor gibi farklı bir örnek de var. Neler düşünüyorsunuz?

Levent Sağlam: Aslında bir Anadolu kulübünün yapması gereken altyapıdan daha çok oyuncu çıkarıp aynı zamanda maliyetsiz, gelecek vadeden oyuncuları bulup bünyesine katmak olmalıdır. Daha sonra takımın dengesini bozmadan bu tip transferlere yer verebilirsiniz.
Birden fazlası elinde olunca, maliyetleri az olsa da-son dönemde yapılanlar için öyle deniyor-sıkıntı yaşayabiliyoruz. Fakat şehirde ve taraftarlar arasında da heyecan yarattığı bir gerçek. Ama benim fikrim, Hatayspor’un izlediği transfer politikasının daha iyi olduğudur. 

Eda Genç Aydın: Sanırım her taraftar kendi takımında böyle iyi futbolcuların olmasını ister. Eto’o’nun Antalyaspor’a gelmesi bizim için olağanüstü bir olaydı. Rüya gibi yaşadık o zamanları. Ama gerçek olan futbolcunun takımla uyumudur bence. Yani ne kadar ünlü olduğu değil, takım ve hocayla nasıl çalıştığıdır önemli olan.
Yapılan transferlerin büyük olması Antalyasporumuz için elbette artıdır. Mali anlamda çıkmaza düşülen bir zamanda böyle bir transfer gerçekleşirse kulübü zora sokar. Kısaca bir taraftar olarak takımımda iyi oyuncuları görme arzusu dürterken diğer taraftan mali anlamda da zorlamayacak doğru futbolcuları takımımda izlemek isterim.

Hakan Aydın: Benim görüşüm, ekonomik olarak belirli bir düzeyde olmayan Anadolu kulüplerine “yıldız” tabir edilen oyuncu transferi lükstür. Çünkü bu tür futbolcuları eski zamanın lüks araçlarına benzetirim. Fiyatı uygun olur ama son sahibi sen oluyorsun. Bu da kulübe büyük maddi külfet sayılır. Onun yerine genç ve tecrübeli isimleri harmanlayıp sonuç alacak ve bütçe olarak uygun topçular bulunabilir.

Merve Korkmaz: Yani benim için Samuel Eto’o denilince “Olmasaydı sonumuz böyle” şarkısı arka planda çalmaya başlıyor, sonrasında “Mazi kalbimde bir yara” diye devam ediyor.
Samuel Eto’o’nun geleceğini duyduğum anda tamamen şov amaçlı, Antalya’nın tanıtımı için getirildiğini düşünmüştüm. Ama beni yanılttı ve Antalyaspor için çok savaştı. Eto’o, Nasri, Menez derken takımın dengeleri çok değişti. Dengeleri koruyamadık açıkçası ve bir dağılma yaşandı ister istemez.
Neyse toparladık, gidenler gitti kalan sağlar bizimdir dedik. Derken Podolski geldi, Nuri Şahin geldi. Takıma öyle de böyle de desteğini vermiş, kutsal armanın hakkını verebilmiş olan her futbolcu benim için çok değerlidir. O yüzden isimlere değil formasını terletenlere her zaman sevgim ve saygım sonsuzdur.  Hem tanıtım için hem takımı ateşlemek için isim transferleri de bana göre nokta atış transferlerdir. Sonuçta bir Beşiktaş’tan, Galatasaray’dan, Fenerbahçe’den ne eksiğimiz var ki? 

  • Antalyaspor formda olduğu bir dönemden geçiyor. Ersun Yanal elindeki malzemeyi olabilecek en iyi şekilde kullanıyor gibi görünüyor. Uzun yıllardır da gündemde olan bir isim. Nasıl görüyorsunuz Ersun Yanal ile Antalyaspor’un geleceğini?

Levent Sağlam: Ersun Yanal, futbolun akademik yönünde eğitim almış bir hoca ve teknik ekibi de profesyonellerden oluşuyor. Antalyaspor’un kadrosunu çok iyi inceledi ve teşhisi koydu. Ersun Hoca’nın oynattığı futbolu eleştirenler de oldu. Fakat görüyorum ki Şenol Güneş dahi Milli Takıma aynı oyunu oynatıyor. Önce yeme, iyi savun, sonra işin atmaya kalsın. Gençlere önem veren bir hoca olması nedeniyle bence Ersun Yanallı Antalyaspor iyi yolda.

Eda Genç Aydın: Şimdiki kadroyla Ersun Yanal iyi bir denge kurdu gibi görünüyor. Futbolcunun sahada oynama isteği kırılmadığı sürece Ersun Yanal’la doğru yolda ilerliyoruz. Her sezon taraftar olarak gönlümüzden geçen şampiyonluktur. Kupada Ersun Yanal yönetiminde bir final maçına çıkacağız. Finalde Beşiktaş’ı mağlup edip kupa mutluluğunu Ersun Hocayla yaşarsak da kısmet…

Hakan Aydın: Ersun Yanal’ın Antalyaspor kulübünde çalışmaya başladıktan sonra çok iyi bir taktisyen olduğunu, elindeki oyun sistemine göre bir oyun yapısı benimsediğini, asla ve asla egolu davranışlar içine girmeyerek takımı ve camiayı benimsediğini görüyorum. Dilerim uzun yıllar çalışırız lakin Türk futbolunda en kolay hedef hocayı göndermek oluyor.

Merve Korkmaz: Ersun Hoca bizim için şu an bir savaşçıdır. Takımımızın hocası değil, takımımızın bir tamamlayıcısı olarak görüyorum. Emeği ve başarıları için kutlarım ama dediğim gibi benim için bu armanın hakkını veren herkes aynıdır. O yüzden bana göre isimler değil, savaşanlar her zaman akılda kalır. Ersun Yanal da savaşan birisi olarak uzun yıllar Antalyasporluların gönlündeki yerini yapmıştır. 

  • Antalyaspor 21 yıl sonra Türkiye Kupası finaline yükseldi. 21 yıl önce, o maçtan 15 gün sonra UEFA finaline çıkacak olan Galatasaray’a ecel terleri döktürmüştü ancak kupa gelmemişti. Bu kez rakip Beşiktaş. 2000’deki maçı nasıl hatırlıyorsunuz? Şu anda neler hissediyorsunuz? O sene bu sene mi?

Levent Sağlam: Zafer Demiray, Fazlı Ulusal, Burhan Saatçioğlu, Nuri Kamburoğlu, Adnan Karahan, Vedin Music, Gaudino, Mustafa Gürsel gibi oyuncular vardı o sezon kadromuzda. O maçta üç gol atıp iki kez öne geçmemize rağmen 5-3 yenilmiştik. Tabii şehre kupa gelse iyi olurdu. Bu şansı ise 21 yıl sonra Alanyaspor’u eleyerek tekrar yakaladık. Ben bu sezon kupanın  Antalya şehrine geleceğine inanıyorum. O günkü şartlarla bugünkü şartlar bir değil. Zira bugün hem futbol anlayışı hem oyun düzenimiz buna uygun.

Eda Genç Aydın: 21 yıl önce Antalyasporlu değildim, çocukluğuma denk gelir. Ancak bizim için her sene o sene. Her sezon gönlümüzden geçen şampiyonluk… Aslında şampiyon diye sevmiyoruz ama şampiyon olduğumuz yıl, kupayı aldığımız yıl bizim için harika olacak.

Hakan Aydın: 2000 yılındaki kupa finalini hiç unutamıyorum. O dönem Galatasaray UEFA Kupası finali oynayacaktı. Kupa finali garip bir şekilde Diyarbakır’a verilmişti. Diyarbakır Atatürk Stadyumu’nun tamamında Galatasaray’ı destekleyen Diyarbakırlılar vardı. Maçın hakemi Metin Tokat’tı ve saat 15.00’te oynanmıştı.
Hiç unutmuyorum, Galatasaray’ın ilk golünden sonra Mustafa Gürsel ve Zafer Demiray’ın golleriyle 2-1 öne geçmiştik. Daha sonra Galatasaray beraberliği sağladı. 2-2 biten maç, uzatmaya gitti. Uzatmada Kamil ile 3-2 yapsak da yediğimiz üç golle kupadan olmuştuk. Hakem Metin Tokat’ın taraflı yönetimi bizi kupadan etmişti. Onun içindir ki bir taraftar olarak kendisine hakkımı helal etmiyorum.
Bu defa kupa finalinde Beşiktaş’ı geçip kupaya uzanacağımızın inancı camianın bütününde var. Biz bu kupayı alacağız.

Merve Korkmaz: “İnandık yürekten, düştük yine peşine! / Hasret bitsin biz de uçalım Avrupa’ya / Ölümüne saldır Antalya!”
Bizim için o sene bu sene! O kupa bu şehre gelecek ve bu şehir o zaman tekrardan eski günlerine dönecek.

  • Antalyaspor ile Kocaelispor’un uzun yıllardır süren bir dostluk hikayesi var. Nasıl sürdürülüyor bu dostluk? Birbirlerine mesafe olarak çok yakın olmayan iki şehir. Sizin bu dostluğa dair özel anılarınız var mı?

Levent Sağlam: 1999’da yaşadığımız büyük deprem felaketinden sonra iki kulübün taraftar grupları olan 07 Gençlik ve Hodri Meydan arasındaki diyalog ve yardımlaşmanın eşi benzeri yoktur. Antalya’da kurulan kamplar, bu kamplara her gün ellerinde gıda, giyecek gibi yardım malzemesi taşıyan taraftarlar, Denizli’ye deplasman yapamayan Hodri Meydan yerine 07 Gençlik grubunun deplasman yapması, Diyarbakır’daki Antalyaspor-Galatasaray kupa maçına Hodri Meydan grubunun destek için gelmesi, 2015’te Samsunspor ile oynadığımız final maçına gelmeleri, dakika 41’de Antalyaspor taraftarının, dakika 7’de ise Kocaeli taraftarının tezahüratı… Bunlar iki kulübün ne kadar da birbirine bağlı olduğunun göstergesidir. Tabii bunun yanında özel arkadaşlıklarımız da vardır.
Altay-Kocaelispor finalinde şehirde Kokoreççi Hilmi, Konyaaltı’ndaki yerinde Antalyaspor ve Kocaeli taraftarlarını ağırladı. Sabah evdeyim. Bir telefon geldi, Kocaelisporlu Yıldırım Kadıoğlu. “Abi şehre taraftarları almıyorlarmış maç saatine kadar” dedi. Biraz araştırdım Bıyıklı Köyü’nün hemen altında yol kesilmiş. Benim de o mevki iyi bildiğim, doğup büyüdüğüm yer. 30-40 kilometre mesafeden-Kırkgöz’den-Yeniköy yeni çevre yolundan Konyaaltı’na ulaştırdım. O gün tabii yedik, içtik, eğlendik. Tabii maç sonu finali kaybettik. Herkes üzgündü. Ama en çok da Yıldırım’ın oğlu olan Kocaeli’nin sembolü Mehmet Efe’ye üzülmüştüm. 

Eda Genç Aydın: Dostluk bağı kilometre tanıyan bir bağ değil bana göre. Yaşanmışlıklarla birbirine bağlanan iki takım söz konusu.

Hakan Aydın: Bu dostluğa, “Depremden Doğan Kardeşlik” demek lazım. O büyük felaket yaşandığı zamanki malum hikaye bilinir. Denizlispor ve Kocaelispor arasındaki maça Körfez yalnız kalmasın diye 07 Gençlik Antalya’dan otobüs kaldırmış ve dostluğun temelleri yavaş yavaş bu şekilde atılmıştır. En son birkaç yıl önce Antalya’da 3. Lig’den yükselme finalinde Altay ile Kocaelispor takımları karşılaşmış, Körfez’den yüzlerce otobüs ve özel araçla gelen kardeşlerimizle bir olup son sesimize kadar Kocaelimizi desteklemiştik.

Merve Korkmaz: Kocaelispor, bizim için farklı, Antalyasporluların kırmızı çizgisi desem yeridir. Bu kardeşlik bir depremde doğdu. Allah bir daha hiçbir şehrimize, hiç kimseye o afeti yaşatmasın. Onlar bizim kardeşimiz, canımız kanımız. Ne zaman İstanbul’a maça gidilse mutlaka Kocaeli’ne uğrarlar, kardeşlerimiz de alınır, İstanbul’a öyle giderler.  Hatta 41. dakikada Antalyaspor tribünleri olarak “Körfezim bak işte, kardeşlerin her zamanki yerinde. Yürekte, kalplerde, bu alemde kral biziz bak işte” bestesini söyleriz. 
Bu kardeşlikten sonra tribünlerimizde Kocaeli’den bir tribün lideri bile çıkmıştır. Kısacası bizim kardeşliğimiz zor günlerde oluştu. O yüzden çok kıymetlidir. 

  • İstanbul takımları haricindeki takımların şikayetçi oldukları bazı konular var: Medya ilgisi, gelir adaletsizliği, kurumların sağladığı adalet gibi konularda bir dengesizlik olduğu su götürmez bir gerçek. Antalyasporlular olarak neler söylemek istersiniz?

Levent Sağlam: Maalesef Anadolu kulüplerine bakış açısı farklı. Sanki Anadolu kulüpleri bu oyunun içinde figüran, kendileri ise başrol oyuncusu. Düşünce bu olunca, hem gelir hem medya hem de kurumlar anlamında haksızlığa uğruyoruz. İşte tam bu noktada artık Anadolu kulüpleri son zamanlarda daha sert tavırlar koymaya başladı. Seslerini yükseltip isyan etmeye başladı ki bu güzel bir gelişme.

Eda Genç Aydın: Geçmişte de olduğu gibi günümüzde de gazetelerin spor sayfaları, TV programları hep İstanbul takımları üzerinde dönüyor. Bu üç takımı yendiğiniz zaman gazete manşetleri, TV programları “Antalyaspor yendi” değil, “Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe kaybetti” şeklinde oluyor. Bu da adaletsizliğin bir göstergesi.
Geçenlerde TFF; Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor ile “Finansal Yeniden Yapılandırma Sözleşmesi” imzaladı. Bu sözleşmede kulüplerin iki yıl ana para ödemesi yapmaması karara bağlandı. Bu bile diğer kulüplere yapılan haksızlığın göstergesidir. Bu tür hareketler Anadolu kulüplerine değil, Türk futboluna zarar vermektedir. Türk futbolunda üç büyükler, dört büyükler gibi kavramlardan daha fazlasını ne zaman görürsek, ülkemizdeki futbol da o zaman daha ileriye gidecektir.

Hakan Aydın: Yıllardır süregelen bu adaletsizliği biraz da bizler; yani babalarımız, dedelerimiz yarattı. Zamanında bundan 50 yıl önce üç İstanbul takımını tutmayıp her şehir kendi takımını destekliyor olsaydı, şu an terazi tam ortadan tartmış olacaktı. Gerçi artık “Şehrinin takımına sahip çık” sloganı gerçeğe dönüyor.

Merve Korkmaz: Eşitsizlik her yerde olduğu gibi ligimizde de var. İnsan ister istemez bu yapılanlara kızıyor. Medyanın ilgisinin sadece bu takımlarda olması, şehrimde yaşayan insanların da onları görmesi, takımımıza sahip çıkmaması, medyanın o takımlarla olan maçlarda, maç öncesinde onları övmeleri, maç sonrasında sadece o takımları haklı gösterir yayınları insanları çileden çıkartıyor. Bunu da Anadolu birliği ile yenebileceğimize inanıyorum. 

  • Son olarak neler eklemek istersiniz?

Levent Sağlam: Antalya şehrinin yıldızı, markası Antalyaspor’dur. Artık bu şehirde yaşayan insanların Antalyaspor’a destek vermesi gerekir. Şehrinin takımını tutmanın insana verdiği mutluluğu yaşamadan bilemezler.

Eda Genç Aydın: Genel olarak üç büyük takımın destekçisi ve takipçisi olan oluşumlar içerisinde şehir takımlarını konu alan böyle bir platform oluşturup bana söz hakkı verdiğiniz için teşekkür ederim.

Merve Korkmaz: Şehrimizin takımına sahip çıkalım. Bizler birlik olalım ki Antalyaspor taraftarları efsanesi geri döndü denilsin. Eskiden olduğu gibi hınca hınç dolduralım bu stadı. Bakın güzel günler yakın, güneşli günler yakın. Sevdamızın peşinden koşan, kilometrelerce yol tepen bütün taraftarlarımıza canı gönülden teşekkür ederim.
Ayrıca canım babam, sana çok teşekkür ederim sevgilerin en güzeli ile beni tanıştırdığın için. Seninle gurur duyuyorum. İyi ki varsın!

Bir Cevap Yazın